(bkz: orhan pamuk u elestirmek)
anında faşist damgası vurulmasına, cahillik, aptallık, okuduğunu anlamamak gibi aşağılıyıcı laflarla hakarete uğramanıza neden olacak özellikle de nobel’i aldıktan sonra toplumun cagdas, entellektüel ve herşeyi bilen kısmı tarafından dakikasında marjinalleştirilmenize sebep olacak eylem. işin en komik tarafıda eleştirinizi saniyesinde susturmak isteyen bu kesim özgürlükçü, demokrat, adil, humanist, çagdaş, batı medeniyetini çok iyi özümsemiş olduğunu iddia etmektedir.
patron güdümündeki kurşun kalem askerlerinin patronlarının çıkarları dışındaki konularda hep yek ses tek vucut olup karşıt fikirleri, farklı düşünenleri, konuya başka açılardan bakanları marjinalleştirip fikri olarak absürdleştirmeye çalışmalarının temel sebebi.
misal, bu memlekette kimse koç ya da sabancı ailesi ile ilgili muhalif fikirlerini ve eleştirilerini bunların ekran ve sütunlarından açıklayamaz.
misal, avrupa birliğine katılmayı çıkarlarımıza uygun görmeyen kişi ya solcu dinazordur ya da faşist milliyetçidir.
en taze misal, orhan pamuk eleştirilemez çünkü o nobel ödüllüdür. herkes buna sevinmek zorundadır buna sevinmeyen perihan magden’in 12.10.2006 tarihli ntv’nin gece gündüz programında da belirttiği gibi küçük faşistçiklerdir.
herşeyden en iyi kendilerinin anladığını düşünen ve bunu bütün kamuoyuna dikte ettirmeye çalışan kurşun kalem askeri medyamızın demokrasi ve özgürlükten tek anladığının ise sadece kendi düşüncesi gibi düşünmek olması bu karaktersizligin en mide bulandırıcı sonucudur.
misal, bu memlekette kimse koç ya da sabancı ailesi ile ilgili muhalif fikirlerini ve eleştirilerini bunların ekran ve sütunlarından açıklayamaz.
misal, avrupa birliğine katılmayı çıkarlarımıza uygun görmeyen kişi ya solcu dinazordur ya da faşist milliyetçidir.
en taze misal, orhan pamuk eleştirilemez çünkü o nobel ödüllüdür. herkes buna sevinmek zorundadır buna sevinmeyen perihan magden’in 12.10.2006 tarihli ntv’nin gece gündüz programında da belirttiği gibi küçük faşistçiklerdir.
herşeyden en iyi kendilerinin anladığını düşünen ve bunu bütün kamuoyuna dikte ettirmeye çalışan kurşun kalem askeri medyamızın demokrasi ve özgürlükten tek anladığının ise sadece kendi düşüncesi gibi düşünmek olması bu karaktersizligin en mide bulandırıcı sonucudur.
bugünkü yazısında yasar kemal hakkında çirkin ithamlarda bulunan medya böceği. bir önceki gün ufuk güldemirin kucağından yazdığı yazılarla suleymans, haberturk weekend gibi programların yaratıcısına yalakalık yapıp bugün de orhan pamukun aldığı nobeli türk dili açısından mutluluk verici olarak addeden topaç.
http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=55408,10,6
http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=55408,10,6
pek çok tartışmanın tam da orta yerinde duran bizi bölen, kimini sinirlendiren, kimini ise onu savundukça özgürlükçü şövalyeler gibi hissettiren en hafif tabiriyle şaibeli karakter, nobel ödüllü yazar.
orhan pamukla tanışmam kara kitap ile oldu. ana hikayenin yanı sıra bütün romanı nakış gibi süsleyen ufak hikayelerden ve kitabın barındırdığı yoğun mistisizmden oldukça etkilenmiştim. beyaz kale ve benim adım kırmızı da ise hikayelerin yanı sıra klasik osmanlı dönemi ile ilgili adam gibi bir roman okumaya duyduğum ihtiyaç beni bir orhan pamuk okuru haline getirdi. bu dönemde onun kişiliği ile ilgili olarak izlenimim içine kapanık, apolitik, osmanlı aristokrasisi (ki tanzimat dönemi batı teslimiyetçiliğinin ürünüdür, dünün cariyelerinin günümüzde prenses muamelesi görmesi gibi) ile bağlantısından dolayı cumhuriyete ve atatürk’e küskün belki de kızgın bir yazar olarak şekillenmişti. sonra murat bardakçı’nın kanıtladığı özellikle beyaz kale ile ilgili intihal iddiası beni hayalkırıklığına uğrattı (medya tarafından bunların hasır altı edilişi ise orhan pamuk’un seçilmişliği ile ilgili ilk kuşkuları uyandırmaya başladı) ardından gelen kar romanı ise kötü bir roman olmasına karşın özellikle yurtdışında bu kadar gürültü koparınca orhan pamuk ile ilgili tartışma yazarın edebi yetkinliğinden politik figüranlığına kaydı. bu oyundaki başrolü kapışı ise sadece türkiye de değil sonrasındaki abuk subuk tepkilerin de yardımıyla (kitaplarının toplatılması, kerinçsiz a.ş. showbiz productions’ın sahnelediği kutsal değerlerin sömürülmesi sultanları oyunu) batı dünyasında gürültünün kopmasıyla oldu.
yine de orhan pamuk’la ilgili düşüncelerimi daha doğrusu birşeylerin tersliğiyle ilgili sezgilerimi kuvvetli bir şekilde dillendirmeme yetecek kadar veri yoktu. neydi bu sezgiler, nokta nokta belirtelim :
-intihal kanıtlarının medya tarafından görmezden gelinmesi sebebiyle orhan pamuk’un kollanıyor olduğu hissi.
-abd ile ilgili yakın ilişkisinden ve apolitik olduğu dönemlerde kitaplarına serpiştirdiği satırlardan dolayı oluşan atatürk ve cumhuriyet karşıtlığından ötürü kafalarda yarattığı kuşku(özellikle kara kitap ve yeni hayat’ta konuya, roman kurgusuna ya da çevre tasvirine herhangi bir yardımcı etkisi olmadığı halde ve bu yüzden dolayı da özellikle konulduğu izlenimini veren atatürk heykelini pisleyen güvercinler, kahvedeki uyuşuk ve işe yaramaz kalabalığı işte benim eserim der gibi gevrek bir gülümsemeyle seyreden atatürk portresi vb. ayrıntılar)
-kitaplarının emsallerinden hatta kişisel fikrim olarak ondan daha iyi yazarların (yaşar kemal, nedim gürsel...)yazdıklarından sanat, özgürlük ,edebiyat ve sömürge düşkünü batı dünyasında çok daha fazla alkışlanması.
-ermeni soykırımı hakkında söylediği o tek cümleyle başlayan ve durdurulamayan nobel yürüyüşü.
orhan pamuk’un fikirlerinde (ki çok ciddi ve tutarlı bir duruşla söylediği,sunduğu temel bir sav da yok ne yazık ki) katılmadığım yerlerin sayısı çok olsa da bununla ilgili bir problemim yok. çünkü bu konuda voltaire’in söylediği ’fikirlerinize katılmıyor olabilirim ama bunları özgürce söyleyebilmeniz için canımı veririm.’ sözündeki asalete inanıyorum. benim asıl canımı sıkan şey fransız parlamentosu’nun bugün yaptığı gibi orhan pamuk’un da insanları aptal yerine koymasıdır. fransız parlamentosunun asli amacının hümanizm, fikir özgürlüğü ya da bir halkın şövalyeliğini yapmak olduğuna aklı başında birinin inanması mümkün değil. tıpkı fransız parlamentosu gibi orhan pamuk’ta bu tartışmalı dönemde bu kutsal kavramları kendi kişisel amaçları doğrultusunda kullandığını nobel ödülünün arefesinde fransa’nın çıkardığı kendi parlementosunun dünyaya ihraç ettiği değerlerin temelini dinamitleyen bu yasa tasarısını eleştiren tek bir söz söylemeyerek kanıtlamıştır. tarihin ona sunduğu bu büyük fırsatı ödüller ve şöhret için değil sorumluluk sahibi bir aydın olduğu için kendi ulusunu rencide etmeyi dahi göze aldığını ispat edecek fırsatı kaçırmıştır. hem de ulusunun içinden çıktığı toplumun ağzının içine baktığı böylesi bir dönemde sessiz kalarak belki de( ve muhtemelen) nobel’e bu kadar yaklaştığı bir sırada bir son saniye engeliyle karşılaşmamak için susmuştur. nobel’i aldıktan onu cebine koyduktan sonra konuşmasının ise hiçbir değeri yoktur. tersine böyle bir hareket kasaba tüccarının bu doğal davranışı orhan pamuk gibi büyük konuşan bir kişinin üstünde gözünü açık tutmayı başarabilenlerin midesini bulandıracaktır.
bugün yaşanılanlar her daim muhalif görünen kişilere verilen dinamit tozundan mürekkep bu ödülün batı sömürgeciliğinin hedefi olan toplumların temellerine yerleştirilmeye çalışılan bir dinamit olduğunu kanıtladığı gibi orhan pamuk özelinde de kişilerin ihtirasları için neleri feda edebileceğini gösteren hüzünlü bir hikaye olarak tarihteki yerini almıştır.
yazdıklarımı bir fransız ve de bir insan olan jen paul sartre’nin sözleriyle bitirmek en uygunu:
“ben eserimi yaratırken yeterince ödül aldım. nobel bana bir şey katmaz, tam aksine beni aşağıya çeker. nobel ödülü, tanınma peşinde olanlar içindir. ben yaptığım her şeyi severek yaptım, en güzel ödül buydu.”
orhan pamukla tanışmam kara kitap ile oldu. ana hikayenin yanı sıra bütün romanı nakış gibi süsleyen ufak hikayelerden ve kitabın barındırdığı yoğun mistisizmden oldukça etkilenmiştim. beyaz kale ve benim adım kırmızı da ise hikayelerin yanı sıra klasik osmanlı dönemi ile ilgili adam gibi bir roman okumaya duyduğum ihtiyaç beni bir orhan pamuk okuru haline getirdi. bu dönemde onun kişiliği ile ilgili olarak izlenimim içine kapanık, apolitik, osmanlı aristokrasisi (ki tanzimat dönemi batı teslimiyetçiliğinin ürünüdür, dünün cariyelerinin günümüzde prenses muamelesi görmesi gibi) ile bağlantısından dolayı cumhuriyete ve atatürk’e küskün belki de kızgın bir yazar olarak şekillenmişti. sonra murat bardakçı’nın kanıtladığı özellikle beyaz kale ile ilgili intihal iddiası beni hayalkırıklığına uğrattı (medya tarafından bunların hasır altı edilişi ise orhan pamuk’un seçilmişliği ile ilgili ilk kuşkuları uyandırmaya başladı) ardından gelen kar romanı ise kötü bir roman olmasına karşın özellikle yurtdışında bu kadar gürültü koparınca orhan pamuk ile ilgili tartışma yazarın edebi yetkinliğinden politik figüranlığına kaydı. bu oyundaki başrolü kapışı ise sadece türkiye de değil sonrasındaki abuk subuk tepkilerin de yardımıyla (kitaplarının toplatılması, kerinçsiz a.ş. showbiz productions’ın sahnelediği kutsal değerlerin sömürülmesi sultanları oyunu) batı dünyasında gürültünün kopmasıyla oldu.
yine de orhan pamuk’la ilgili düşüncelerimi daha doğrusu birşeylerin tersliğiyle ilgili sezgilerimi kuvvetli bir şekilde dillendirmeme yetecek kadar veri yoktu. neydi bu sezgiler, nokta nokta belirtelim :
-intihal kanıtlarının medya tarafından görmezden gelinmesi sebebiyle orhan pamuk’un kollanıyor olduğu hissi.
-abd ile ilgili yakın ilişkisinden ve apolitik olduğu dönemlerde kitaplarına serpiştirdiği satırlardan dolayı oluşan atatürk ve cumhuriyet karşıtlığından ötürü kafalarda yarattığı kuşku(özellikle kara kitap ve yeni hayat’ta konuya, roman kurgusuna ya da çevre tasvirine herhangi bir yardımcı etkisi olmadığı halde ve bu yüzden dolayı da özellikle konulduğu izlenimini veren atatürk heykelini pisleyen güvercinler, kahvedeki uyuşuk ve işe yaramaz kalabalığı işte benim eserim der gibi gevrek bir gülümsemeyle seyreden atatürk portresi vb. ayrıntılar)
-kitaplarının emsallerinden hatta kişisel fikrim olarak ondan daha iyi yazarların (yaşar kemal, nedim gürsel...)yazdıklarından sanat, özgürlük ,edebiyat ve sömürge düşkünü batı dünyasında çok daha fazla alkışlanması.
-ermeni soykırımı hakkında söylediği o tek cümleyle başlayan ve durdurulamayan nobel yürüyüşü.
orhan pamuk’un fikirlerinde (ki çok ciddi ve tutarlı bir duruşla söylediği,sunduğu temel bir sav da yok ne yazık ki) katılmadığım yerlerin sayısı çok olsa da bununla ilgili bir problemim yok. çünkü bu konuda voltaire’in söylediği ’fikirlerinize katılmıyor olabilirim ama bunları özgürce söyleyebilmeniz için canımı veririm.’ sözündeki asalete inanıyorum. benim asıl canımı sıkan şey fransız parlamentosu’nun bugün yaptığı gibi orhan pamuk’un da insanları aptal yerine koymasıdır. fransız parlamentosunun asli amacının hümanizm, fikir özgürlüğü ya da bir halkın şövalyeliğini yapmak olduğuna aklı başında birinin inanması mümkün değil. tıpkı fransız parlamentosu gibi orhan pamuk’ta bu tartışmalı dönemde bu kutsal kavramları kendi kişisel amaçları doğrultusunda kullandığını nobel ödülünün arefesinde fransa’nın çıkardığı kendi parlementosunun dünyaya ihraç ettiği değerlerin temelini dinamitleyen bu yasa tasarısını eleştiren tek bir söz söylemeyerek kanıtlamıştır. tarihin ona sunduğu bu büyük fırsatı ödüller ve şöhret için değil sorumluluk sahibi bir aydın olduğu için kendi ulusunu rencide etmeyi dahi göze aldığını ispat edecek fırsatı kaçırmıştır. hem de ulusunun içinden çıktığı toplumun ağzının içine baktığı böylesi bir dönemde sessiz kalarak belki de( ve muhtemelen) nobel’e bu kadar yaklaştığı bir sırada bir son saniye engeliyle karşılaşmamak için susmuştur. nobel’i aldıktan onu cebine koyduktan sonra konuşmasının ise hiçbir değeri yoktur. tersine böyle bir hareket kasaba tüccarının bu doğal davranışı orhan pamuk gibi büyük konuşan bir kişinin üstünde gözünü açık tutmayı başarabilenlerin midesini bulandıracaktır.
bugün yaşanılanlar her daim muhalif görünen kişilere verilen dinamit tozundan mürekkep bu ödülün batı sömürgeciliğinin hedefi olan toplumların temellerine yerleştirilmeye çalışılan bir dinamit olduğunu kanıtladığı gibi orhan pamuk özelinde de kişilerin ihtirasları için neleri feda edebileceğini gösteren hüzünlü bir hikaye olarak tarihteki yerini almıştır.
yazdıklarımı bir fransız ve de bir insan olan jen paul sartre’nin sözleriyle bitirmek en uygunu:
“ben eserimi yaratırken yeterince ödül aldım. nobel bana bir şey katmaz, tam aksine beni aşağıya çeker. nobel ödülü, tanınma peşinde olanlar içindir. ben yaptığım her şeyi severek yaptım, en güzel ödül buydu.”
deutsche schule ıstanbul
alman lisesi nin almanca kısaltması: deutsche schule ıstanbul
kayıp onüçüncü kabile efsanesini temel alarak mistik bir dram anlatan bilim kurgu dizisi. ilk versiyonunu hatırlamıyorum ama yeniden cevrimi gerek çekim kalitesi, gerek karakterlerdeki derinlik, gereksede irdelediği varoluşsal problemlerden oturu bana isaac asimovun kalitesini ve lezzetini hatırlattı. diziyle ilgili önemli bir ayrıntı ise dizide teknolojik alet olarak bazılarını gülümseten seyler var. misal kablolu telefonlar, günümüz tabancaları, ikinci sezonda kamyon, hummer etc. fakat ben bu tip ayrıntıların diziyi günümüze daha da yaklaştırararak hikayeyi daha gerçekçi bir havaya soktugu kanısındayım.
(bkz: amon amarth)
sauronun tek yüzügü dovdüğü kıyamet dağının daha az kullanılan ismi.
beleiranda gelişlerinden sonra ikiye ayrılan insanların elf müttefiği olanlarının liderlerinden biri. imlachın ogludur. morgothla elfler arasında ceryan eden savaşta kime destek vereceklerini tartıştıkları konseyde morgoth amlachın görüntüsüne bürünerek elf karşıtı bir konuşma yapmıştır. bu hilenin ortaya çıkmasından sonra oldukça öfkelenen amlach desteğini elflere vermiştir.
buyuk noldor kralı finarfinin oglu olan finrod felegundun noldorun orta dünyaya yaptığı seferde amanda bıraktığı aşkı. bir daha birbirlerini gorememişlerdir.
elendilin babası,isildurun dedesi, lord of andunielerin sonuncusu. ar pharazonun valara açtığı savaşta vaların insanları affetmesi umuduyla amana gitmeye çalışmıştır. akıbeti belirsizdir.ismi amana sadık olan anlamına gelir.
orta dünyanın batısında valar tarafından i. çagda yaratılmış kutsal kıta. almarenin morgoth tarafından tahrip edilişinden sonra vaların yurdu olmuştur. daha sonra valar tarafından korunma amaçlı olarak gokyuzune yukseltilen bu kıtaya vaların iradesi dışında birinin gitmesi engellenmiştir. yuzuklerin efendisinde anlatılan elflerin orta dünya yı terkedişi aslında elflerin bu kıtaya olan geri dönüş yolculugudur. tolkienin bu fikri kutsal kitaplardaki cennet, iskandinav mitolojisindeki asgard, kral arthur hikayesindeki avalon gibi başka bir boyutta bulunan mistik yerler kavramından edindiği soylenir.
(bkz: altariel)
galadrielin quenya lisanındaki adı.
silmarillion da anlatılan en trajik olaylardan biri. orta dünya ya gidip morgoth’tan intikam almaya giden feonor liderliğindeki noldor’un diğer buyuk elf kolu olan teleri’nin gemilerini kullanmak istemesi sonucun ortaya çıkan anlaşmazlıkta pek çok teleriyi öldürmesi olayıdır. bu yuzden feonor soyu lanetlenmiş ve noldor çok buyuk acılara katlanmak zorunda kalmıştır. valar noldor’u ancak earendil’in vingilot ile yaptığı meşhur yolculuk sonrasında affetmiştir.
(bkz: alqualonde)
(bkz: alqualonde)
elflerin üç büyük kolundan olan denizci telerilerin lordları olme önderliğinde aman’ın dogu dahilinde kurdukları liman şehri. ismi kugu yuvası manasına gelir. bu ismin verilmesi sebebi telerinin gemilerini kugu şeklinde yapmasıdır. elf tarihinin en trajik olayı olan akraba kıyımı burada yaşanmıştır.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?