confessions

armour

- Yazar -

  1. toplam entry 2381
  2. takipçi 1
  3. puan 49749

ağla açılırsın

armour
+ lan hayrullah, koskoca gün bu oltanın sapıyla akraba oldum neredeyse ama tek bir balık bile vurmadı anasını satıyım!
- oğlum bir balık denk gelecek diye beklenir mi öyle dikelek halde sabahtan akşama kadar.
+ e naapayım abi?
- oltayı boşver, açıkta balık kaynıyo. ağ bul sen. atla kayığa ağla açılırsın.

18 yas

armour
17 sene boyunca 18 olmayı bekledim. bir çok şeyi 18 olunca diye o günden sonraya attım. her şeyin daha farklı olacağını düşünerek umutlandım hep. ve bir gün o gün geldi.çıktık arkadaşlarla geç saatlere kadar doğum günümü kutladık tozuttuk. lakin hiç bir şeyin değişmediğini anlamam uzun sürmeyecekti. eve geldiğimde meraklarından sinirlenmiş babamın "nerede kaldın sen bu saate kadar, geç odana çıkmıyosun bir daha dışarı" demesiyle anladım ki boşa beklemişim.

yarın gel yarak gösterecem

armour
+ sadullah abi şu karpuzu var ya ortadan ikiye yarınca içinde çekirdeklerinden "bismillah" yazısı çıkıyomuş.
- lan de get!
+ valla abi ya ver bi bak istersen ben yarayım şimdi gözünün önünde de gör bak nasıl dumur olacaksın.
- tamam osman yarın gel yarak, gösterecem ben sana ne yazıyomuş. ama şimdi git başımdan, hatta defol!

bonibon kapaklarınin altındaki harfler

armour
kapaktaki harflerle bonibon yazısını tamamlayınca bedava bonibon kazanacam diye yıllardır uğraştım ben. kaç sefer bütün alfabeyi tamamladım fakat -o- yu bulamadım hiç.
küçükken bir defa baktım bu böyle olmayacak e elimde de bir sürü kapak birikti ben de -bönibön- yazıp gittim bakkala, kabul etmedi vicdansız. olmazmış öyle -o- olması lazım dedi. yok ama çıkmıyo dedim. ben anlamam -o- olacak o dedi. baya bi sinirlendim, bu böyle olmaz bir yolu olmalı dedim. sonra bir gün elimdeki -ö-lerin noktalarını kazıyıp bakkala -o- diye kakalamak geldi aklıma. nazikçe kazıdım bütün -ö-lerimi götürdüm bizim bakkala, fakat onu da hemen anladı duygusuz herif.
hala bu işin peşini bırakmış değilim tik halini aldı bende ve hala daha arada alıp bakıyorum.
ama asıl kırgınlığım bakkala; nolurdu sanki bir defacık olsun evet kazanmışsın deyip beni sevindirseydi kendi cebinden bir bonibon hediye etseydi de benim içimde ukde kalmasaydı.

nevrotik sayıklamalar

armour
nevrotik sayıklamalar
evrotik sayıklamalar
vrotik sayıklamalar
rotik sayıklamalar
otik sayıklamalar
tik sayıklamalar
ik sayıklamalar
k sayıklamalar
sayıklamalar
ayıklamalar
yıklamalar
ıklamalar
klamalar
lamalar
amalar
malar
alar
lar
ar
r

eğer birini seviyorsan onu serbest bırak

armour
çok öncelerden duyduğum bir cümleydi bu " eğer birini seviyorsan onu serbest bırak, dönerse senindir, dönemezse zaten hiç senin olmamıştır."

bir gün deniz kenarında bir kedi buldum. çok güzeldi, bembeyaz, renkli gözlü, pamuk gibi bir şeydi. tasması vardı ama yerleşim yerlerinden çok uzaktaydı ve etrafta da kimsecikler yoktu. hayvanları uzaktan seven biri olarak enteresandır ki o an içim ısındı, dokundum hayvana. alıyım ben bunu beslerim dedim. ilk defa tüylü bir hayvanı evime sokma girişimimdi bu ve ne yapmam gerektiği hakkında hiç bir bilgim yoktu.
sevimliydi, sevmesende zorla, yılışa sırnaşa sevdiriyordu kendini. her ne kadar dilinden anlamıyor olsam da çabalıyordum en azından. mesela kedilerin de çiş yapabilen yaratıklar olduğu, kedicik odanın bir köşesine işeyinceye kadar hiç aklıma gelmemişti. uzun süre kıyıda köşede dolanmıştı, kum gibi bir şey aramış demek bulamayınca da salıvermiş bir kenara. öyle olurmuş sonradan öğrendim. yani o benden daha evcil kalmıştı yanımda.
lakin fazla vakit geçiremedik kendisiyle ne yazık ki. bu çiş sorunu aramızda büyümeye başladı. ben ona lazımlık falan aldım fakat onu da beğenmedi zannımca.
sonra bir sabah ben uyurken kediciğin sesine uyandım, bağırıyordu. aynı zamanda da dış kapıyı tırmıklıyordu. gittim yanına nooldu dedim. hiç aldırmadan devam etti. yine çiş sorunuydu büyük ihtimal. ya da sıkılmıştı benden. ben de uyku sersemiyidim ve bir anda aklıma bu söz geldi
"eğer birini seviyorsan onu serbest bırak, dönerse senindir, dönemezse zaten hiç senin olmamıştır"
belki de bana olan sevgisini ölçmek istedim açtım kapıyı. hayır. uyku sersemiydim ne yaptığımı bilmiyordum ondan açtım kapıyı. koşa koşa gitti kedicik. bir daha da dönmedi. ve eğer bırakmasam o hala benimdi.
çiş sorununu bile çözebilirdik aramızda, gitmeseydi.

işerken geçen süre

armour
kasıklarımda kelebekler pır pır eder
ruhum omuzlarımdan tutup kendine gel diye silkeler
işerken geçen süre...


bir vana gıcırtısı
bir su şırıltısı
harekete geçirir bünyemi
işerken geçen süre...


ne su kesintisi
ne tuvaletin tıkalı olması
ne de sifonunun ipinin elimde kalması
işerken geçen süre...


benzin istasyonuymuş pis kokarmış
çalı dibiymiş diken batarmış
altın kafese koysan neye yarar
işerken geçen süre..





bilgisayar oyunlarından öğrenilenler

armour
the sims : kadın ve/ve ya erkek karakter oluşturup ona yaşayacağı bir ev almanız gerekir fakat ilk başlangıçta fazla paranız olmaz koskoca villalar dururken uyduruktan eşyasız kıytırık bir eve yerleştirmek zorunda kalırsınız.
olmayan para, daha eve tuvalet bile alamadan bitiverir. her ihtiyacına cevap vermek zorunda olduğunuz oyun karakteri, tuvalet alamadığınız için bir süre altına işemek zorunda kalır.
evin ortasındaki o çişli yerlere sinekler üşüşür. neden? çünkü para yok fakirsin. buna bir iş bulup çalıştırıp para kazandırmak gerekir.
ilk başta boş evin duvarlarını kapılarını falan satarak en gerekli ihtiyaçlarını karşılayabilirsin ama o da belli bir yere kadar tabi.
daha bir sürü zorluklar yaşayarak nihayetinde bulduğun işte çalışmaya başlar. başlar başlamasına da bunun kazandığı nedir ki. bir günlük çalışmasıyla eve kaliteli bir kalebodur almaya kalksan 20x25 cm. lik 1 tane karo alabilirsin ancak. çok sıkıntı çekersin çok.
ama yılmadan çabalar saatlerini verirsen eğer eh iştelik bir hale getirebilirsin durumu biraz. eger ki bu karakter biri bayan biri erkek olmak üzere, aynı evde yaşayan iki kişiyşe, ilk başta geçinemezler hiç. komut verirsin öp dersin öpmez, sarıl dersin tokat atar.
paraları yok ya mutsuzdurlar. ama durumlarını biraz düzeltebilmişsen bunlardan çocuk bile yapmak mümkündür. bunların çocukları da ayrı bir derttir. olmadık zamanlarda ağlar hep.
fakir oldukları için anası ve babasını konforlu yataklarda yatıramazsın.
e konforsuz yatakta yatıyorsa uzun süre uyuması lazım. ama çok fazla uyutursan da iş saati gelecek servise yetişemeyecek, diger ihtiyaçları eksik kalacak, işe gittiginde hijyeni düşük oldugu için uyuz olup kaşıncak ya da tuvaletini yaptıramadığın için iş yerinde altına işeyip toplum içinde rezil olacak ve moral ayarları düşerek eve donları ıslak gelecek, eşiyle kavga edecek..
demek istedigim eger ortada bir bebek varsa ve fakirseniz, gece bu çift uyurken bebek ağlamaya başladığında yapacağınız şey, oyunu durdurup eşyaların yerini değiştirme moduna geçip bebeği beşiğiyle birlikte dışarıya, bahçeye, yola bir yere bırakın. oyuna tekrar devam deyin.
bebek ağlasa da duymazlar, rahatsız olup uyanmazlar işe de dinç giderler. ama sabah olunca bebeği eve geri almayı unutmayın ki unuttuğunuz zaman ölüyor bu bebek. ya da baktınız bebek can sıkmaya başladı, hiç bir şeye yetişemiyorsunuz, bırakın ölsün, daha sonra yenisini yaparsınız.
asıl söylemek istediğim şey; yani o kadar ızdırap çektikten, kıt kanaat geçindikten sonra ben öğrendim ki bu oyunda bir komut varmış. ve o komutla oyuna başlar başlamaz istediğin kadar para yapabiliyormuşsun. yani istediğin villalarda oturup, istediğin eşyaları döşeyip hem de hiç çalışmadan yaşayabiliyorsun. hiç ulaşamadığın, paranın yetmediği şeylerden istedigin kadar alabiliyor, hizmetçiler evinde pervane dönerken elini bi boka sürmeden sürekli gezip tozup evde partiler düzenleyip istediğin kadını öp dediğin zaman istediğin kadar öpebiliyormuşsun . ben bu dünyanın adaletine tüküreyim.

kadının bilgili zeki ahlaklı ve güzel olması

armour
bir öküze denk geldikten sonra ne yazar...

..........................................


+ necati abi geçen gün konuşuyoduk aklıma ilk sen geldin valla; bizim eniştenin kız kardeşi var çok güzel kız, bi görsen bir içim su maşallah. o da bekarmış senin gibi. çok hanım kız, bilgili, zeki, ahlaklı. üniversiteyi bitirdikten son..


- kuru fasulye yapmayı da biliyor muymuş?


..........................................

bilgi sözlük nicklerine getirilen yeni düzenleme

armour
bu düzenlemede merak ettiğim;
karşılama mesajının(ho$geldin sevgili armour) ş’si neden büyük kalıyor. benim nickimden koskoca 2 harf 90 derecede yıkanmış yünlüler gibi ufacık kalırken, bakıyorum da etrafta dev gibi ş’ler dolaşıyor. cedi denen jedi bu kaybın, insanın içine evlat acısı gibi oturduğunu acaba düşünmüş mü hiç?

hiçbir kadın gerçekte örtünmeyi istemez

armour
hiçbir kadın gerçekte neyi isteyip neyi istemediğini bilemeyecek kadar, başkalarının akıl vermesine ihtiyaç duyacak kadar aciz değildir..
ve her kadın, başkalarının zevkine göre açılmayı yahut kapanmayı aşağılanmak sayar..
ve ve her kadın, kendince, belli bi derecede örtünmeyi seçer (kimi kalçasını, kimi bacağını, kimi göbeğini, kimi göğsünü, kimi saçını...)
ve son olarak, her kadın çok iyi bilir ki; kıymetli taşlar kapalı kutular içinde saklanır.

hoşlanılan kızı tanıma süreci

armour
+ merhaba, ben erkut. sizden çok hoşlandım tanışabilir miyiz acaba?

- tabi neden olmasın. ben de pınar, memnun oldum.

+ ben de memnun kaldım pınar.

- ...

+ ...

- tamam o zaman iyi günler sana erkut.

+ dur gitme!

- sebep?

+ ne biliyim hemen gitme işte, bu kadar kısa sürmesin, yani, böyle hayal etmemiştim ben.

- ya ne olacaktı erkut? işim gücüm var benim tanışalım dedin tanıştık işte.. görüşürüz sonra. şimdi müsaade edersen eğer hoşçakal lütfen.

+ tanıştık ama biz şimdi di mi? tanıştık evet. heyecan verici, kolay, kısa ama sarsıcı bir süreç oldu sanki.. görüşürüz derken ne zam....

- erkut, memnun olarak kal ve izin ver şimdi lütfen.


-----------------------------------


+ pınar..

- of erkut yine mi sen? ne oldu ne istiyorsun?

+ pınar ilk görüştüğümüzde sana bir şey demiştim ya hatırlıyo musun?

- evet. benden hoşlandığını söylemiştin. biliyorum bunu ama üstüme gelme germe lütfen sıkıyorsun beni daraltma beni ne diyeceksen hemen de işim var, ayrıca moralim de bozuk..

+ tamam çok kısa; ben düşündüm de büyük bir yanılgıya düştüğümü farkettim pınar. senden hoşlandığımı sanarak. yani sanmakmış sadece. bu kadar. bil istedim...

- ya ya ama yaa.. hani hoşlanıyodun han.. sen bensiz yapamazsın ki.. nasıl olur bend.. sen nasıl benim duygularımla oyn..

+ salla gitsin vaktim yok zaten gitmeliyim. bay bay pınar.


-----------------------------------

- erkut

+ pınar. hayırdır?

- konuşalım mı biraz? ben düşündüm de, sana haksızlık ettiğimi farkettim. yani aslın...........





dördüncü nesil bilgi sözlük yazarı

armour
aslan olanları da vardır kaplan olanları da.. ama ne yazık ki kedi olalı bi fare yakalayamayanları da vardır ki bizi asıl üzen, geren, nevrotik sayıklamalara gark eden de bunlardan başkası değildir.

sözlük formatını algılayamayan algılamaktan kaçınan bir kitledir bu. dinlemeden konuşan, okumadan yazan, hatta kendi yazdığını bile dönüp okumadan noktasız virgülsüz meydana salandırlar. imadan uzak yeterince açık konuşmak istiyorum zira görüyorum ki bu güzel yazarlarımızla birbirimizi anlamama gibi sorunlar yaşamaktayız ve söylenenleri kimse üstüne alınmadıkça da ne denilse havaya karışıp israf oluyor öylece.

4.nesil farklı gruplardan oluştu(ki hala daha oluşumunu tamamlamış değil henüz) ve oluşmakta. bir grup, bizi makina programından tanıdı geldi, bir grup sevgili kahraman tazeoğlu’nun radyo programından tanıdı buyurdu geldi, bir diger kısmı da başka yollarla aramıza katıldı. hepsi de hoşgelmiş.

fakat son zamanlarda çoğu arkadaşımızın dikkatini çekiştiren ve de görünen odur ki sözlüğümüzü bir iki başlıktan ibaret sanan arkadaşlarımız var aramızda. mesela bir kitle var ki; kahraman tazeoğlu’na besledikleri hayranlık neticesinde , sadece onun beğenisini kazanma amacı güden bilgilerini sunmaktadırlar bizlere. oysa biz isteriz ki bizi de sevsinler. birbirinden değerli yazarlarımız var, onları da okusunlar. neden? çünkü kıskancız hepimiz. üstelik bir tane bile hayranımız olmadı daha bizim.

tamam bizlerden de birbirini çok sevenlerimiz var, hatta kimimiz birlikte yaşamayı, hiç ayrılmamayı, evlenip minik yazarlar dünyaya getirmeyi bile düşünürüz zaman zaman. ama bunu genellikle houstondan yapmaya özen gösteririz. he diğer türlüde denemedik mi? denedik. fakat ne oldu herkes beğendigi 3-4 başlığa yazdı hep, sonra kendimiz yazdık kendimiz okuduk.

bu izlenimlerimi ve naçizane fikirlerimi de dün gittiğim kahraman tazeoğlu imza töreninde tanıştığım mini mini hayranlar, çalışkan nevrotikler, haylaz yazarlar sayesinde ve bu güne kadar houstondan görüştüğüm bu şirin şahısların diğer kısmından ve son olarakta uzun süredir sözlüğe emek vermiş yazar arkadaşlarımla olan kounuşmalarımdan edinmiş bulunmaktayım.

eğer ki onca uyarılar, kurallar, çömezliğe indirgenmeler ve kutsal buton akıllı ol butonu şimdiye kadar gözden kaçırılmış(!) ve işin boyutu uçurulmaya kadar gelmişse şayet bu sorumluluğu kendi adıma üzerimden atmış olmanın verdiği dayanılmaz hafiflikle biri bana gelip "kimse de bana bir şeycik demedi ki - bi yardımda bulunan da olmadı - anlatan biri olsaydı anlardım ben - bizim nesil de sürekli uçurulan nesil bizi çekemiyo bunlar canım - bi sayıkladım tekmeyi koydular bi boktan anladıkları yok kahramana hayranlığımı kıskandılar kesin..." derse eğer ben de ona sırf
"ahanda bağğkk beğğnn sanağ dediğğdimm de dinlemediyydiin oh olsun" diyebilme zevkini tatmak için yazmışımdır bu yazıyı.
ayrıca houstonum(ve eminim ki diger arkadaşlarımın da houstonları) her zaman her türlü soru ve görüşleriniz için açıktır, açık kalacaktır, bekleriz, gerekirse elinizden tutup karşıdan karşıya bile geçiririz.. he n’olur en fazla cevap vermeyiz.
peki beni takan olacak mı? zannetmem.
e ben en iyisi gidip sahurluk bir şeyler hazırlıyım bari kendime.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol