italyada karsi olanlari hizla çogalmaktadir.
bilmiyorum en son ne zamandi...
bir tek kulübün arkasinda oldugumuz...
kendi takimlarizi bir kenara birakip,
o gün, o maç için bir oldugumuz...
bilmiyorum en son ne zamandi...
tutmadigim bir takimi anlatirken,
biz, bizim takim diye bahsetmem...
ve benim gibi nicesi vardi,
bunu garipsemeyen...
bilmiyorum en son ne zamandi...
onlarca insanin bir dernekte toplanip sadece bir takimi destekledigi...
heyecan... umut... sigara dumani... sigara dumani... ve hiç eksilmeyen konusmalar, tartismalar... uslu durmayan çocuklar... milleti uyaran idareciler... gelip-giden çay bardaklari... gazozlar... tostlar... garip bir kargasa... yer bulma derdindeki onca insan... elden ele uzatilan sandalyeler... arkadaslarla yapilan onca yorum ve taktik analiz... kahkahalar, gülümsemeler, tebessümler... bagrislar, haykirislar ve iyi niyetle söylenmis küfürler... gerilen sinirler... isiyan ortam... kizaran yüzler... çekilen oflar, ahlar ve hayiflanmalar... ve illaki keskeler...
ve bir heyecan... sigara dumani... ter...
sonunda suya düsen bir umut ve bir hayal kirikligi...
buna ragmen tesekkürler...
bir tek kulübün arkasinda oldugumuz...
kendi takimlarizi bir kenara birakip,
o gün, o maç için bir oldugumuz...
bilmiyorum en son ne zamandi...
tutmadigim bir takimi anlatirken,
biz, bizim takim diye bahsetmem...
ve benim gibi nicesi vardi,
bunu garipsemeyen...
bilmiyorum en son ne zamandi...
onlarca insanin bir dernekte toplanip sadece bir takimi destekledigi...
heyecan... umut... sigara dumani... sigara dumani... ve hiç eksilmeyen konusmalar, tartismalar... uslu durmayan çocuklar... milleti uyaran idareciler... gelip-giden çay bardaklari... gazozlar... tostlar... garip bir kargasa... yer bulma derdindeki onca insan... elden ele uzatilan sandalyeler... arkadaslarla yapilan onca yorum ve taktik analiz... kahkahalar, gülümsemeler, tebessümler... bagrislar, haykirislar ve iyi niyetle söylenmis küfürler... gerilen sinirler... isiyan ortam... kizaran yüzler... çekilen oflar, ahlar ve hayiflanmalar... ve illaki keskeler...
ve bir heyecan... sigara dumani... ter...
sonunda suya düsen bir umut ve bir hayal kirikligi...
buna ragmen tesekkürler...
popülerligi, türkiyede yerli, tanisip, koklasma, mesajlarla birbirini yalama veya eski arkadasini bulma, sitelerinin baska ülkelere nazaran zayif olduguna delalet olabilecek sitedir. anglo-sakson ülkeler ve türkiye disinda çok bilinir oldugunu iddia etmek güç. bu ülkeler ve belki bir kaç ülkede de hariç, pazarin en büyük payini yerli siteler aliyor. türkiyede böyle bir arastirma yapildigina rastlamadigim için net bit sey diyemiyorum.
ha birde benzeri siteler gibi bastan asagi riyakarlikla doludur. tiksinti verir insana. ay çok sirinsin, çok seksisin, yerim, yalarim, yutarim. ay sende çok yakisiklisin, salak sey yine beni güldürdün ya var ya, allah canini almasin senin.
ha birde benzeri siteler gibi bastan asagi riyakarlikla doludur. tiksinti verir insana. ay çok sirinsin, çok seksisin, yerim, yalarim, yutarim. ay sende çok yakisiklisin, salak sey yine beni güldürdün ya var ya, allah canini almasin senin.
hollanda’da issizlik oraninin yüzde 16 ile en yüksek oldugu ikinci sehirdir. yine bulundugu bölge (dogu groningen) hollanda’nin en fakir bölgesidir. yine topraklarindan geçen ve sehri almanya ve groningen sehrine baglayan tren hatti, istatistiklere göre en fazla biletsiz yolcuyu(yine oranlandiginda herhalde) barindiran hattir.
ha simdi eger buraya yerlesmis türkler ne halt yemeye gelmis diye bir soru soracaksiniz, cevaplayayim. efendim, vakti zamaninda bu sehirde bir tekstil fabrikasi açiliyor. fakat daha yüksek bir maas verdigi halde isçisi yok... birinci nesilden tekstilci olarak gelmis ve neredyse hepsi twente bölgesinin almelo sehrinde ikamet eden kimi gözü karalar buraya yerlesiyor.
anlatilanlara göre bir hayli para kazanan olmus. fakat zamanla fabrika eski gücünü kaybediyor ve iflas ediyor. buraya gelenlerde bir daha kolay kolay geldikleri almelo sehrine dönemiyor. bugün dahi burada yasayan türklerin önemli bir kismi, en azindan dedelerinin ilk geldikleri yer azra akin’in da dogum yeri olan almelo’dur.
konuyla alakali sahislarin ilettigine göre buradaki türk dernekleri, lobi demek dogru mu açikçasi süphelerim var, bir hayli güçlüdür. türklerin sayisal ve hatta oran olarakta çok daha fazla oldugu bir çok sehrinkine örnek gösterilmektedir. civar sehirlerdeki insanlar buraya küçük istanbul demektedir.
ha simdi eger buraya yerlesmis türkler ne halt yemeye gelmis diye bir soru soracaksiniz, cevaplayayim. efendim, vakti zamaninda bu sehirde bir tekstil fabrikasi açiliyor. fakat daha yüksek bir maas verdigi halde isçisi yok... birinci nesilden tekstilci olarak gelmis ve neredyse hepsi twente bölgesinin almelo sehrinde ikamet eden kimi gözü karalar buraya yerlesiyor.
anlatilanlara göre bir hayli para kazanan olmus. fakat zamanla fabrika eski gücünü kaybediyor ve iflas ediyor. buraya gelenlerde bir daha kolay kolay geldikleri almelo sehrine dönemiyor. bugün dahi burada yasayan türklerin önemli bir kismi, en azindan dedelerinin ilk geldikleri yer azra akin’in da dogum yeri olan almelo’dur.
konuyla alakali sahislarin ilettigine göre buradaki türk dernekleri, lobi demek dogru mu açikçasi süphelerim var, bir hayli güçlüdür. türklerin sayisal ve hatta oran olarakta çok daha fazla oldugu bir çok sehrinkine örnek gösterilmektedir. civar sehirlerdeki insanlar buraya küçük istanbul demektedir.
birerbir yapilani o kadar da kötü bir sey degildir. diyelim okuldasiniz. bilgisayar oda’sinda onlarca ögrenci oturmus ders yapiyor. tanimadiginiz onca güzelde oturmus ekran karsisina ders yapiyor. tabi onca insan içinde yanlarina yaklasmaktan çekinmemek mümkün degil. zaten ortamda ona göre tasarlanmamis. o halde ne yapiyoruz?
anket...
efendim aliyoruz elimizi bir kagit, bir kalem. basliyoruz mekanin bir kösesinden anket’e. bunu yaparken kimse sizi yadirgamaz veya terslemez. öyle anketi amatörce yapmanizda göze batmaz. ögrenci, ögrencinin halini anlar nede olsa. sonuçta kimi derslerde bir konuyu arastirmaniza yardimci olmasi için anket yapilmasi zaruri kiliniyor. neyse... derken git gide hedefe yaklasilir. dikkat bir falso vermeyin.
- merhaba, ben x bölü 2. bilmem ne konusunda arastirma yapiyoruz. bize yardimci olabilir misiniz? çok uzun sürmez...
+ ah tabi ne demek...
- adiniz, soyadiniz?
+ x, çarpi 2.
- evet gördügüm kadariyla bayansiniz.
+ evet.
- yasiniz?
+ 20.
- okudugunuz bölüm ve kaçinci siniftasiniz?
+ hukuk, 2. yilim.
- hmm peki... hangi sehirde ve semtte oturuyorsunuz?
+ büyüksehirde, x semtte...
- bir iliski içerisinde misiniz?
+ hayir, ne yazik ki.
- iyi
- yabanci misiniz? evet ise, kökeniniz?
+ evet, süryani.
- peki. peki ama kalbimi yakan o atesli gözler?
+ !@#$%%$#@!
anket biter. devaminda ne olur allah bilir. ha bir halt olmazsa durmak yok yola devam.
anket...
efendim aliyoruz elimizi bir kagit, bir kalem. basliyoruz mekanin bir kösesinden anket’e. bunu yaparken kimse sizi yadirgamaz veya terslemez. öyle anketi amatörce yapmanizda göze batmaz. ögrenci, ögrencinin halini anlar nede olsa. sonuçta kimi derslerde bir konuyu arastirmaniza yardimci olmasi için anket yapilmasi zaruri kiliniyor. neyse... derken git gide hedefe yaklasilir. dikkat bir falso vermeyin.
- merhaba, ben x bölü 2. bilmem ne konusunda arastirma yapiyoruz. bize yardimci olabilir misiniz? çok uzun sürmez...
+ ah tabi ne demek...
- adiniz, soyadiniz?
+ x, çarpi 2.
- evet gördügüm kadariyla bayansiniz.
+ evet.
- yasiniz?
+ 20.
- okudugunuz bölüm ve kaçinci siniftasiniz?
+ hukuk, 2. yilim.
- hmm peki... hangi sehirde ve semtte oturuyorsunuz?
+ büyüksehirde, x semtte...
- bir iliski içerisinde misiniz?
+ hayir, ne yazik ki.
- iyi
- yabanci misiniz? evet ise, kökeniniz?
+ evet, süryani.
- peki. peki ama kalbimi yakan o atesli gözler?
+ !@#$%%$#@!
anket biter. devaminda ne olur allah bilir. ha bir halt olmazsa durmak yok yola devam.
bundan asagi-yukari 30 sene önce, adanali biriyle nisanli iken bir müddet hollandanin hoogezand sappemeer sehrinde ikamet etmis sahistir. sonra türkiyeye dönmüs ve ünlü olmustur.
star’da baslamis olan yeni bir dizidir.
konusu ilgimi çektigi için ilk bölümünü oturup seyrettim. korkum o ki uzun vaadede civik bir ask konusu da islenecek dizide. neyse önemli degil. herhalde dram ve aksiyon birbirine karisacak. ha bana sorarsaniz benim tercihim sadece dram olurdu. bir de daha ilk bölümde türkiye’nin propagandasi yapilmasi hosuma gitmedi. neyin propagandasi kardesim? yüzinlerce can gitmis sen seyretmissin. neyin propagandasi? neyse...
ve dikkatimi çeken bir baska husus ise müslüman bosnaklar ile ilgili konusurken türk diye bahsedilmesi. (ki anladigim kadariyla bahse konu kisiler türk degil bosnak) hayir burada pek bir yanlis yok. fakat garip olan müslüman bosnaklarin kendilerinden bahsederken de türk diye konusmalari. oysa sirplar ve hirvatlar disinda bosnaklara türk diyen yoktur. (veya oradakiler hakikaten türk ama ben yanlis anladim. ama o zaman da aklima baska bir soru geliyor. bosna’da o kadar türk var mi? var ise bile, ki çok degilse bile var, onlarin hikayelerini yapmaya deger mi?)
son olarak... dizi simdilik hiç bir halta benzemiyor. oyunculuk siritti. diyaloglar zayif ve bos. mekanlar ve arka plandaki oyuncular size 1992 havasini vermiyor. ha bir de keske oyuncular sirpça-hirvatça-bosnakça konussa da tercümeleri alt yazi ile verilse. en azindan o konuda bir havaya girsek.
cüneyt özdemir ile soner yalçin (bu olmadan dizi çekilmiyor zaten) oturup düsünmesi gerekiyor. çok daha güzel bir hikaye çikarabilecekken sikindirik bir aksiyon dizisi çekmeleri beni hayal kirikligina ugratti. umutla izlemeye devam edecegim. izlerken aklima mateja kezman izliyor mudur diye de geçmedi degil. o üç parmagini alip münasip bir yerine sokacagim daha onun.
konusu ilgimi çektigi için ilk bölümünü oturup seyrettim. korkum o ki uzun vaadede civik bir ask konusu da islenecek dizide. neyse önemli degil. herhalde dram ve aksiyon birbirine karisacak. ha bana sorarsaniz benim tercihim sadece dram olurdu. bir de daha ilk bölümde türkiye’nin propagandasi yapilmasi hosuma gitmedi. neyin propagandasi kardesim? yüzinlerce can gitmis sen seyretmissin. neyin propagandasi? neyse...
ve dikkatimi çeken bir baska husus ise müslüman bosnaklar ile ilgili konusurken türk diye bahsedilmesi. (ki anladigim kadariyla bahse konu kisiler türk degil bosnak) hayir burada pek bir yanlis yok. fakat garip olan müslüman bosnaklarin kendilerinden bahsederken de türk diye konusmalari. oysa sirplar ve hirvatlar disinda bosnaklara türk diyen yoktur. (veya oradakiler hakikaten türk ama ben yanlis anladim. ama o zaman da aklima baska bir soru geliyor. bosna’da o kadar türk var mi? var ise bile, ki çok degilse bile var, onlarin hikayelerini yapmaya deger mi?)
son olarak... dizi simdilik hiç bir halta benzemiyor. oyunculuk siritti. diyaloglar zayif ve bos. mekanlar ve arka plandaki oyuncular size 1992 havasini vermiyor. ha bir de keske oyuncular sirpça-hirvatça-bosnakça konussa da tercümeleri alt yazi ile verilse. en azindan o konuda bir havaya girsek.
cüneyt özdemir ile soner yalçin (bu olmadan dizi çekilmiyor zaten) oturup düsünmesi gerekiyor. çok daha güzel bir hikaye çikarabilecekken sikindirik bir aksiyon dizisi çekmeleri beni hayal kirikligina ugratti. umutla izlemeye devam edecegim. izlerken aklima mateja kezman izliyor mudur diye de geçmedi degil. o üç parmagini alip münasip bir yerine sokacagim daha onun.
(bkz: ölüm çiçekleri saraybosna)
nam-ı diğer kuşçubaşı eşref. kafkas kökenli türk istihbaratçı, gerilla savaşçısı. sultan abdüllazizin kuşçubaşısı çerkes mustafa nuri beyin oğludur. harb okulunun son sınıfında iken jön türklerle ilişkisi yüzünden 2. abdülhamit tarafından hicaza sürgün gönderilmiştir. sürgünde bulunduğu zindandan kaçıp, 2. abdülhamitin baş yaverinin oğlunu üç tabur korumanın arasından kaçırmayı başarmıştır. arabistanda 2. abdülhamite karşı giriştiği isyan hareketi sırasında tüm arabistanı dolaşmış, yerel şeyhlerle dostluk kurmuştur. her an her yerde ortaya çıkabildiği için kendisine şeyh-it tuyyur -uçan şeyh- denilmiştir.
ii. abdülhamit meşrutiyeti ilan etmek zorunda bırakılıp, aralarında kuşçubaşının da bulunduğu pek çok kişiye af çıkarmasıyla birlikte isyanına son vermiştir. isyan sırasında etrafına topladığı kendisine bağlı silah arkadaşlarıyla beraber, kurulan teşkilat-ı mahsusa adlı istihbarat örgütüne katılmışlardır.
1911 yılında trablusgarb ta enver bey ile birlikte direniş hareketlerini örgütlemiş, 1912 yılında 2. balkan savaşı sırasında enver bey, kardeşi sami kuşçubaşı, cihangiroğlu ibrahim ve süleyman askeri ile birlikte çorlu, tekirdağ, malkara, hayrabolu ve edirnenin kurtarılmasında yer almıştır. aynı yıl süleyman askeri ve yörenin ileri gelenleri ile beraber batı trakyada ilk türk cumhuriyetinin kurulmasına katkıda bulunmuştur.
1. dünya savaşının çıkmasıyla birlikte 1914-1915 yılları arasında teşkilat-ı mahsusanın arap yarımadasından sorumlu başkanı olarak görev yapmış, süleyman askeri beyin ölümünü takiben teşkilat-ı mahsusa başkanı olmuştur (1915-1918).
1. dünya savaşı sırasında ingilizlere karşı girişilen süveyş kanal harekatında (1916) öncü birliklere komutanlık etmiş, hayberde faysalın (sonradan irak kralı olacaktır) 20 bin kişilik birliğine karşı 40 kişilik teşkilat-ı mahsusa birliği ile beş saatten fazla savaştıktan sonra yaralı olarak ele geçirilmiştir (1918).
yakalandıktan sonra lawrencea şöyle dediği iddia edilmektedir: - "lawrence, kazandığını sanıyorsun. fakat henüz hiçbir şey bitmedi. hükümetinin başına öyle musibetler salacağım ki, 2 asır uğraşsanız bitiremeyeceksiniz." kuşçubaşının bu sözünün arkasında teşkilat-ı mahsusanın ira (irlanda cumhuriyet ordusu) yapılanmasını örgütlemiş ve desteklemiş olmasına inanılmaktadır.
bir savaş gemisi ve bir denizaltı eşliğinde maltaya sürgüne gönderilmiş, sürgünlüğü sırasında arabistandaki macerasını, yakalanışının ve sürgün hayatının ayrıntılarını anlatan bir eser yazmıştır.
ingilizlerle imzalanan esir değiş-tokuş anlaşması gereği serbest bırakılmış, deniz yoluyla anadoluya dönmüştür. malta dönüşü hemen milli mücadeleye katılmış, kendi yetiştirdiği çerkes ethemin kuvvetlerinde yer almıştır (1920). çerkes ethemin isyanı üzerine kendisi de 150likler listesinde yer almış ve vatana girişi 1936 yılına kadar yasaklanmıştır.
1955te yurda dönene kadar birçok arap ülkesinde ikamet etmiş olup bu zaman içerisinde herhangi bir istihbarat faaliyetine katılmamış olduğu tahmin edilmektedir. 1955-1964 yılları arasında türkiyede bulunmuş ve beraber savaştığı silah arkadaşlarının mezarlarını dolaşmıştır.
kaynaklar:
t.c. genelkurmay başkanlığı arşivi 1. dünya savaşı güney cepheleri savaşları
ingiliz harp tarihi arşivi 1. dünya savaşı arabistan bölgesi savaşları
cemal kutay; trablusgarbde bir avuç kahraman,
cemal kutay: trakya da ilk türk cumhuriyeti,
cemal kutay: teşkilat-ı mahsusa,
cemal kutay: lawrencea karşı kuşçubaşı,
cemal kutay: hayber cengi
philp h. stoddrard; teşkilat-ı mahsusa: istanbulun doğusunda bitmeyen oyun
ii. abdülhamit meşrutiyeti ilan etmek zorunda bırakılıp, aralarında kuşçubaşının da bulunduğu pek çok kişiye af çıkarmasıyla birlikte isyanına son vermiştir. isyan sırasında etrafına topladığı kendisine bağlı silah arkadaşlarıyla beraber, kurulan teşkilat-ı mahsusa adlı istihbarat örgütüne katılmışlardır.
1911 yılında trablusgarb ta enver bey ile birlikte direniş hareketlerini örgütlemiş, 1912 yılında 2. balkan savaşı sırasında enver bey, kardeşi sami kuşçubaşı, cihangiroğlu ibrahim ve süleyman askeri ile birlikte çorlu, tekirdağ, malkara, hayrabolu ve edirnenin kurtarılmasında yer almıştır. aynı yıl süleyman askeri ve yörenin ileri gelenleri ile beraber batı trakyada ilk türk cumhuriyetinin kurulmasına katkıda bulunmuştur.
1. dünya savaşının çıkmasıyla birlikte 1914-1915 yılları arasında teşkilat-ı mahsusanın arap yarımadasından sorumlu başkanı olarak görev yapmış, süleyman askeri beyin ölümünü takiben teşkilat-ı mahsusa başkanı olmuştur (1915-1918).
1. dünya savaşı sırasında ingilizlere karşı girişilen süveyş kanal harekatında (1916) öncü birliklere komutanlık etmiş, hayberde faysalın (sonradan irak kralı olacaktır) 20 bin kişilik birliğine karşı 40 kişilik teşkilat-ı mahsusa birliği ile beş saatten fazla savaştıktan sonra yaralı olarak ele geçirilmiştir (1918).
yakalandıktan sonra lawrencea şöyle dediği iddia edilmektedir: - "lawrence, kazandığını sanıyorsun. fakat henüz hiçbir şey bitmedi. hükümetinin başına öyle musibetler salacağım ki, 2 asır uğraşsanız bitiremeyeceksiniz." kuşçubaşının bu sözünün arkasında teşkilat-ı mahsusanın ira (irlanda cumhuriyet ordusu) yapılanmasını örgütlemiş ve desteklemiş olmasına inanılmaktadır.
bir savaş gemisi ve bir denizaltı eşliğinde maltaya sürgüne gönderilmiş, sürgünlüğü sırasında arabistandaki macerasını, yakalanışının ve sürgün hayatının ayrıntılarını anlatan bir eser yazmıştır.
ingilizlerle imzalanan esir değiş-tokuş anlaşması gereği serbest bırakılmış, deniz yoluyla anadoluya dönmüştür. malta dönüşü hemen milli mücadeleye katılmış, kendi yetiştirdiği çerkes ethemin kuvvetlerinde yer almıştır (1920). çerkes ethemin isyanı üzerine kendisi de 150likler listesinde yer almış ve vatana girişi 1936 yılına kadar yasaklanmıştır.
1955te yurda dönene kadar birçok arap ülkesinde ikamet etmiş olup bu zaman içerisinde herhangi bir istihbarat faaliyetine katılmamış olduğu tahmin edilmektedir. 1955-1964 yılları arasında türkiyede bulunmuş ve beraber savaştığı silah arkadaşlarının mezarlarını dolaşmıştır.
kaynaklar:
t.c. genelkurmay başkanlığı arşivi 1. dünya savaşı güney cepheleri savaşları
ingiliz harp tarihi arşivi 1. dünya savaşı arabistan bölgesi savaşları
cemal kutay; trablusgarbde bir avuç kahraman,
cemal kutay: trakya da ilk türk cumhuriyeti,
cemal kutay: teşkilat-ı mahsusa,
cemal kutay: lawrencea karşı kuşçubaşı,
cemal kutay: hayber cengi
philp h. stoddrard; teşkilat-ı mahsusa: istanbulun doğusunda bitmeyen oyun
(bkz: esref sencer kusçubasi)
1882 yılında selanikde doğdu. 1902de harbiyeyi, 1905de harp akademisini bitirdi. atatürkün çocukluk ve silah arkadaşıdır. conker selanikte 3. orduda, hareket ordusunda, arnavutluk harekatında, afrikada trablusgarp ve bingazi muharebelerinde, anafartalarda ve conkbayırı muharebelerinde, doğuda muş cephesinde bulundu. ileri saflarda yer aldığı bolayır ve conkbayırı muharebelerinde yaralandı.
nuri conker, 1920 haziranında ankaraya gelerek kurtuluş savaşına katıldı. kendisine önce tbmm tarafından basın ve istihbarat müdürlüğü görevi, bir süre sonra da ankara bölge komutanlığı verildi. kısa bir süre de ankara valiliği yaptı. 1921 mart ayı için de bazı satın alma işleri için almanyaya gönderildi. eylül 1920, mart 1921 tarihlerinde 41. tümen komutanlığı ve aynı zaman da adana valiliği görevini yürüttü.
1921 yılında kendi isteğiyle emekli olan conker, 1925-1927 yılları arasında kütahya milletvekilliği, 1932-35 yılları arasında da gaziantep milletvekili olarak türkiye büyük millet meclisi başkan vekilliği yaptı. conkerin "zabit ve komutan" adlı bir eseri vardır. 1937 yılında ankarada öldü.
nuri conker, 1920 haziranında ankaraya gelerek kurtuluş savaşına katıldı. kendisine önce tbmm tarafından basın ve istihbarat müdürlüğü görevi, bir süre sonra da ankara bölge komutanlığı verildi. kısa bir süre de ankara valiliği yaptı. 1921 mart ayı için de bazı satın alma işleri için almanyaya gönderildi. eylül 1920, mart 1921 tarihlerinde 41. tümen komutanlığı ve aynı zaman da adana valiliği görevini yürüttü.
1921 yılında kendi isteğiyle emekli olan conker, 1925-1927 yılları arasında kütahya milletvekilliği, 1932-35 yılları arasında da gaziantep milletvekili olarak türkiye büyük millet meclisi başkan vekilliği yaptı. conkerin "zabit ve komutan" adlı bir eseri vardır. 1937 yılında ankarada öldü.
(bkz: mehmet nuri conker)
(bkz: ali fethi okyar)
(bkz: sükrü hanioglu)
dönemin gelecegi parlak subaylarinin gönüllü olarak, bilhassa misir üzerinden, katildiklari savastir. yokluk ve imkansizliklara ragmen ciddi bir direnç gösterebilecek bir ordu ortaya çikardilar. enver pasa mektuplarinin birinde, geldiginde 900 savasçi bulundugunu, bunu orduya benzetip 16 000 askere çikardiklarini iletmektedir.(daha sonra bu sayi daha yukari çikmistir) yine oradayken yazdigi mektuplara bakildiginda anlasiliyor ki geldiginde bir hayli karamsar düsünceleri vardir. sefaletten, halkin perisanligindan bahsetmektedir. fakat bu, bilhassa yerlilerin sicak davranmasi ve direnise sahip çikmasi sebebiyle sonlara dogru olumlu olarak degismektedir.
mesela gitmeden önce sunlari yazmistir; trablus zavalli memleket. kaybetti simdilik. belkide ebediyyen... peki o zaman niye gidiyorum? islam dünyasinin bizden bekledigi ahlaki görevi yerine getirmek için. aslinda bu, belkide gönüllü olarak giden subaylarin ortak düsüncesidir.
11 kasim 1911de ise; dün aksam 13 saatlik gece yürüyüsünden sonra geldim ve asiret reisleri sonuna kadar italyanlara karsi savasmaya devem etmek için yemin ettiler. bir yillik erzak temin edildi, cephane bol, zafer de yeterince var.
balkan savasi çikmasaydi, mustafa kemal, enver pasa, fethi okyar, nuri conker, kusçubasi esref gibi isimlerin baslattigi bu direnis italyanlara bir hezimet yasatacakti. (ki zaten ufaktan ufaktan baslamislardi hezimetleri yasatmaya.)
gün gelip yurdun baska bir tarafinda savas baslayinca buradaki subaylarin teskilatlandirdigi ordu mücadeleye, her ne kadar osmanli topraklari italyanlara birakmis olsa bile, bir müddet devam etmistir. bunun ta ömer muhtar zamanina kadar sürdügünü iletirsem abartmis olmam sanirim. ki ömer muhtar silah arkadasi olan mustafa kemal atatürke yardim için mektup yollamis fakat bu mektuplar atatürke ulasmamistir.
ve yine bu savas ve direnislerde teskilat i mahsusanin katkilarini göz ardi etmemek gerekiyor.
mesela gitmeden önce sunlari yazmistir; trablus zavalli memleket. kaybetti simdilik. belkide ebediyyen... peki o zaman niye gidiyorum? islam dünyasinin bizden bekledigi ahlaki görevi yerine getirmek için. aslinda bu, belkide gönüllü olarak giden subaylarin ortak düsüncesidir.
11 kasim 1911de ise; dün aksam 13 saatlik gece yürüyüsünden sonra geldim ve asiret reisleri sonuna kadar italyanlara karsi savasmaya devem etmek için yemin ettiler. bir yillik erzak temin edildi, cephane bol, zafer de yeterince var.
balkan savasi çikmasaydi, mustafa kemal, enver pasa, fethi okyar, nuri conker, kusçubasi esref gibi isimlerin baslattigi bu direnis italyanlara bir hezimet yasatacakti. (ki zaten ufaktan ufaktan baslamislardi hezimetleri yasatmaya.)
gün gelip yurdun baska bir tarafinda savas baslayinca buradaki subaylarin teskilatlandirdigi ordu mücadeleye, her ne kadar osmanli topraklari italyanlara birakmis olsa bile, bir müddet devam etmistir. bunun ta ömer muhtar zamanina kadar sürdügünü iletirsem abartmis olmam sanirim. ki ömer muhtar silah arkadasi olan mustafa kemal atatürke yardim için mektup yollamis fakat bu mektuplar atatürke ulasmamistir.
ve yine bu savas ve direnislerde teskilat i mahsusanin katkilarini göz ardi etmemek gerekiyor.
(bkz: amsterdam)
sokakta dolasan issiz, güçsüz bebeler ile yavas yavas da tüm yerlilerinin damsco dedigi, yabancilarin, bilhassa faslilarin içine ettigi, sehirdir. ayrica bünyesine girildigi vakit ister istemez adami abazanlastiran sehirdir.
bir kaç bati sehrinde oldugu gibi burada da bir madame tussauds müzesi vardir. müzede gezerken kesinlikle, grubun en önünde gidilmelidir. her delige önce girilmesi gerekir.
trafigin yogun olmadigi gariban sehirciklerden birinden geliyorsaniz çildirmaya hazir olun. arabayla, amsterdam’a varmasi bir dert... arabayla dolasmasi ayri bir dert. arka koltukta oturmaniz hiç bir halti degistirmiyor en az söfor kadar trafigi takip etmeniz lazim olabilir. yok tramvaymis, yok arabaymis, yok bisikletmis, yok mal bir yayaymis, yok ebesinin neyse tövbe tövbe. park etmek daha bir dert. tamam, park yeri parali da hiç mi bir kösesinde bos bir park yeri olmaz? bir de adres soran lavuklar vardir. ulan düdük ne biliyim ben... coffeshop soruyor, de wallen’i soruyor. bilsem ben gidecegim zaten.
kisacasi trafigi küçük bir sehirden kalkip gidenleri çildirtir. zihninizin tabiri caizse .mina kor. siz ise buz gibi bir gecede, mini mini etekler giymis bisikletçilere basta olmak üzere tüm trafikçilere, tabiri caizse, korsunuz. trafigin yarattigi onca siniri onlardan çikartirsiniz yani. ha bir de gece gece sokakta dolasan ve hafif korkutan adamlardan. yine bünyesinde, her dilden, dinden, imandan, renkten, en verici kizlari barindirir. yeter ki alicilariniz açik olsun... eglence merkezlerinin birine sabahlayin kafidir herhal.
neyse önce dam’i bulursunuz dolasirsiniz... bir türk restoraninda yemek yersiniz. mümkünse orada çalisan vatandasiniza asilirsiniz. güzel olur yani, atraksiyon degil mi, maksat eglenmek degil mi sonuna kadar... yedigin tokat veya dayak da bu eglencenin taci olur hiç degilse.
ayrica mutlaka, yanlislikla bile olsa de wallen’a ugranmalidir. iste tüm bu sebeplerden dolayi insani abazanlastiran sehirdir. iyidir, güzeldir de yasamaya degmez. mümkünse gezin ve sonra çekip gidin.
ek: bati’sinda bir hayli fazla türk vardir. west side diye dolasan embesiller de çoktur.
bir kaç bati sehrinde oldugu gibi burada da bir madame tussauds müzesi vardir. müzede gezerken kesinlikle, grubun en önünde gidilmelidir. her delige önce girilmesi gerekir.
trafigin yogun olmadigi gariban sehirciklerden birinden geliyorsaniz çildirmaya hazir olun. arabayla, amsterdam’a varmasi bir dert... arabayla dolasmasi ayri bir dert. arka koltukta oturmaniz hiç bir halti degistirmiyor en az söfor kadar trafigi takip etmeniz lazim olabilir. yok tramvaymis, yok arabaymis, yok bisikletmis, yok mal bir yayaymis, yok ebesinin neyse tövbe tövbe. park etmek daha bir dert. tamam, park yeri parali da hiç mi bir kösesinde bos bir park yeri olmaz? bir de adres soran lavuklar vardir. ulan düdük ne biliyim ben... coffeshop soruyor, de wallen’i soruyor. bilsem ben gidecegim zaten.
kisacasi trafigi küçük bir sehirden kalkip gidenleri çildirtir. zihninizin tabiri caizse .mina kor. siz ise buz gibi bir gecede, mini mini etekler giymis bisikletçilere basta olmak üzere tüm trafikçilere, tabiri caizse, korsunuz. trafigin yarattigi onca siniri onlardan çikartirsiniz yani. ha bir de gece gece sokakta dolasan ve hafif korkutan adamlardan. yine bünyesinde, her dilden, dinden, imandan, renkten, en verici kizlari barindirir. yeter ki alicilariniz açik olsun... eglence merkezlerinin birine sabahlayin kafidir herhal.
neyse önce dam’i bulursunuz dolasirsiniz... bir türk restoraninda yemek yersiniz. mümkünse orada çalisan vatandasiniza asilirsiniz. güzel olur yani, atraksiyon degil mi, maksat eglenmek degil mi sonuna kadar... yedigin tokat veya dayak da bu eglencenin taci olur hiç degilse.
ayrica mutlaka, yanlislikla bile olsa de wallen’a ugranmalidir. iste tüm bu sebeplerden dolayi insani abazanlastiran sehirdir. iyidir, güzeldir de yasamaya degmez. mümkünse gezin ve sonra çekip gidin.
ek: bati’sinda bir hayli fazla türk vardir. west side diye dolasan embesiller de çoktur.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?