gezgin alisin 2007 yılında çekeceği yeni çizgi filminin konsept başlığı. tahminen çok tutulur. alis tavşan arkadaşından emirleri alarak kuzey ıraka doğru yol alır. kuzey ıraktaki terör olaylarını gördükten sonra, o eski neşesi ve sevimliliği kalmaz ve adeta bir rambo girle dönüşür. oyuncu bakımından zorluk çekeceğini zannetmiyorum. zaten mantar ve iskambil kâğıdından başka sarf malzemesi kullanılmaz çizgi filmde.
starbucks coffee türkiye müşteri hizmetleri uzmanı.
dünyanın en iyi italyan ürünü pipolarından bir tanesidir. gül ağacından yapılır. fiyatları türkiye’de aşırı pahalıdır. savinelli’den alıcağınız professor tipi pipo ile türkiye’de ve dünyada adını duyurmuş şahin pipodan,3–4 tane pipo ve temizleme malzemesi alabilirsiniz. ayrıca gül ağacı, kesilse bile sürekli yaşayan bir ağaç olduğu için gözeneklerinin açık olduğunu görebilirsiniz. bunu anlamanızın tek şansı; pipo’yu burnunuza sürttükten sonra, pipo’nun üzerine bakın. burnunuzdaki birikmiş yağ lekeleri. hepsini emer. o yüzden pipo bir nevi yüz bakım malzemesi olarak da kullanılabilir şahsımca.
konami oyun şirketinin yaptığı oyunların hemen hemen hepsinin başına koyduğu sesli reklâm " konami sports ", " konami vs. " gibi uyarıları duyunca verilebilecek en güzel cevap.
(bkz: konami)
(bkz: konami)
şarkıları ile bizi yıllardır büyüleyen adam...
gerçek bir sanatçı...
hatta o kadar güzel bir insandır ki başımdan şöyle de bir olay geçmiştir.
29 eylül 2006 ilhan irem istanbul konserine gitmiştik. fakat kötü olan şu ki, ilhan irem ile tanışamamıştık. kulise almamışlardı. onun üzüntüsü ve tebessümü ile evlerimize dağılmıştık.
aradan aylar geçti...
yeni bir seneye girdik.
arkadaşlarımızla kanyon alışveriş merkezine gitmiştik. yemeğimizi yedikten sonra, yediklerimizi azda olsa yakmak için kanyonun içinde yürüyüşe çıkmıştık.
bir an koku geldi burnuma..
" yok ya, olamaz " dedim içimden..saniyeler içinde, kokuyu biraz daha içime çektim ve içimden aynen şöyle dedim; " ilhan irem ".kafamı bir kaldırdım.karşıdan ilhan irem geliyordu..olamaz deyip titremeye başladım.hemen yanımdaki arkadaşıma söyledim;
" ilhan irem burada oğlum " .
arkadaşım tabi; " ne ilhan irem’i ya. burada ne arasın " dedi.
ben helecandan gidememiştim yanına ve arkadaşıma onun yanına gitmesi için rica ettim. allem ettim kallem ettim ve arkadaşımı onun yanına gönderdim.
yanına gittiğinde; " merhaba ilhan bey " deyip sırıttı arkadaşım ve o anda hemen ben atladım yanlarına.göz gözeydik fakat gözünde her zamanki gibi gözlük vardı, ilhan iremin..
15 sene.tam 15 sene.onu bu kadar yakından görmek..
ben de; " merhaba ilhan ağabey " dedim..
" merhaba canım "dedi.sizi yakından görmek ve konuşmak büyük bir şereftir diyerek sözlerime " sizi bir kere öpebilir miyim " diyerekten devam ettim.öpüştük..yanında karısı vardı.rüyasında görüp, tanışıp, evlendikleri..telepati yöntemi ile..ortamı biraz daha ısıtıp ,dişlerimi dişlek yapıp " hayır ben değilim ben olamam yanındaki " diyince ..önce biraz durulduk..bir an bana çantasında sakladığı döner bıçağını çıkartıp yüzüme savuracağını zannettim.fakat o da ne ? kahkahalar atılmaya başladı. yanağımı sıktı."konseri unutamıyoruz ilhan ağabey" dedim." konserlerim sizin için devam edecek " dedi. bunu der demez; " görüşmek üzere, " işık ve sevgiyle " diyerek yürüyen merdivenlerden yukarı çıktı... inanamıyorduk. resmen şok olmuştuk. onu öpmüştük. onunla konuşmuştuk. işin en ilginç ve en komik yanı ise bir saat sonra aynı katta tekrar karşılaşmamız ve sanki birbirimizle az önce konuşmamış gibi yolumuza devam etmemizdi.
ilhan irem sen bir tanesin.
dip not: koku; harbiye açık hava tiyatrosunda, ortama farklı bir nüans sağlamak için sıkılan bir koku idi. oradan kaldı aklımda. sende de ne burun varmış be arkadaş diyebilirsiniz.
gerçek bir sanatçı...
hatta o kadar güzel bir insandır ki başımdan şöyle de bir olay geçmiştir.
29 eylül 2006 ilhan irem istanbul konserine gitmiştik. fakat kötü olan şu ki, ilhan irem ile tanışamamıştık. kulise almamışlardı. onun üzüntüsü ve tebessümü ile evlerimize dağılmıştık.
aradan aylar geçti...
yeni bir seneye girdik.
arkadaşlarımızla kanyon alışveriş merkezine gitmiştik. yemeğimizi yedikten sonra, yediklerimizi azda olsa yakmak için kanyonun içinde yürüyüşe çıkmıştık.
bir an koku geldi burnuma..
" yok ya, olamaz " dedim içimden..saniyeler içinde, kokuyu biraz daha içime çektim ve içimden aynen şöyle dedim; " ilhan irem ".kafamı bir kaldırdım.karşıdan ilhan irem geliyordu..olamaz deyip titremeye başladım.hemen yanımdaki arkadaşıma söyledim;
" ilhan irem burada oğlum " .
arkadaşım tabi; " ne ilhan irem’i ya. burada ne arasın " dedi.
ben helecandan gidememiştim yanına ve arkadaşıma onun yanına gitmesi için rica ettim. allem ettim kallem ettim ve arkadaşımı onun yanına gönderdim.
yanına gittiğinde; " merhaba ilhan bey " deyip sırıttı arkadaşım ve o anda hemen ben atladım yanlarına.göz gözeydik fakat gözünde her zamanki gibi gözlük vardı, ilhan iremin..
15 sene.tam 15 sene.onu bu kadar yakından görmek..
ben de; " merhaba ilhan ağabey " dedim..
" merhaba canım "dedi.sizi yakından görmek ve konuşmak büyük bir şereftir diyerek sözlerime " sizi bir kere öpebilir miyim " diyerekten devam ettim.öpüştük..yanında karısı vardı.rüyasında görüp, tanışıp, evlendikleri..telepati yöntemi ile..ortamı biraz daha ısıtıp ,dişlerimi dişlek yapıp " hayır ben değilim ben olamam yanındaki " diyince ..önce biraz durulduk..bir an bana çantasında sakladığı döner bıçağını çıkartıp yüzüme savuracağını zannettim.fakat o da ne ? kahkahalar atılmaya başladı. yanağımı sıktı."konseri unutamıyoruz ilhan ağabey" dedim." konserlerim sizin için devam edecek " dedi. bunu der demez; " görüşmek üzere, " işık ve sevgiyle " diyerek yürüyen merdivenlerden yukarı çıktı... inanamıyorduk. resmen şok olmuştuk. onu öpmüştük. onunla konuşmuştuk. işin en ilginç ve en komik yanı ise bir saat sonra aynı katta tekrar karşılaşmamız ve sanki birbirimizle az önce konuşmamış gibi yolumuza devam etmemizdi.
ilhan irem sen bir tanesin.
dip not: koku; harbiye açık hava tiyatrosunda, ortama farklı bir nüans sağlamak için sıkılan bir koku idi. oradan kaldı aklımda. sende de ne burun varmış be arkadaş diyebilirsiniz.
hey gidi adile ablacığım dediğim ve her izlediğimde duygulandığım eski hababam sınıfı filmlerinin, unutulmaz, eli öpülesi, sanatçısı, kuzucuklarının annesi adile naşitin, hababam sınıfında oynadığı unutulmaz karakterdir. mekanı cennet, toprağı bol olsun.
ağır bir şekilde üstüne sıktığı deodorantı, parfüm diye millete yediren ve kokusundan milleti tiksindiren zihniyettir. parfüm ağır sıkılır, eyvallah. ya deodorantı neden bu kadar çok sıkarsın be arkadaş. hele koltuk altına sıkılacak bir şeyi sen niye boynuna sıkarsın.
model numarası: 100.010.110.010.101
model numarası: 100.010.110.010.101
gerçek bir entelin ve intel severin kullandığı, intel celeron ürünü.
(bkz: entel celeron)
genellikle mektubun sonuna iliştirilen ve hafif duygu yüklü iki kelime.
insanların yıllardır merak ettiği ve üzerinde tartıştığı konudur. çocukluk kahramanlarımız bir anda ortalıktan kaybolmuştu. aldığım son habere göre tarlabasinda esrar satarken yakalanmış ve beyoğlu emniyet müdürlüğüne götürülmüşler. ve olayı çeken kameralar sadece "trt" ninmiş.
kendi aralarında tartışılardı. gülerlerdi. güldürürlerdi. ekran başında onları izlerken uyuya kalırdık.
bütün çeşitlerinin aslında çok güzel olduğu fakat alan kişinin bir türlü anlamadığı ve sonradan gaz dolumu yapılmayan, küçük, hoş çakmaktır. bu çakmak ile 4000 kere çakabilirsiniz. yani uzun ömürlü bir çakmaktır. öyle sizi uzun aylar idare etmez ama zor gününüzde yanınızda olur. insanlar sigaralarını ilk çakışta yakamadıkları için, ikinci çakışlarında, çakmak taşı yavaş yavaş eskimeye ve bitmeye başlar. fakat türk insanı bunu maalesef anlayamaz.
aldığı djeep çakmağa " ya arkadaş bu hemen bitti ve gazı dolmuyor bunun " diyen tek insan türk insandır. ya gerizekalı herif çakmak zaten küçük 1,5 büyük 2,5 ytl. sanki swarovski çakmak aldı pezevenk.
harbi harbi yazıklar olsun.
aldığı djeep çakmağa " ya arkadaş bu hemen bitti ve gazı dolmuyor bunun " diyen tek insan türk insandır. ya gerizekalı herif çakmak zaten küçük 1,5 büyük 2,5 ytl. sanki swarovski çakmak aldı pezevenk.
harbi harbi yazıklar olsun.
arkadaşlık sitelerinde görebileceğimiz, zenginliğin sembolü haline gelmiş, gerçek zenginler de komple 100 dolarlar ile lastiktenmiş, fake zenginlerde ise sahte bir çakmağın eşliği ile dışı yüz dolar, içi de gözükmüyor diye 5ytl’ler ile lastiktenmiş paradır. yan yatarsa renk değiştirir. yeşiller, kahverengiler..
her seferinde, çalıştığı zaman muhakkak bilgisayarı hız ve performans açısından rahatlatan ve ciddi bir biçimde gereksiz dosyaları silen eli öpüşesi, bulanı ile tanışılası program.
oyunun tehlikeli olacağına delalettir. pusuya yatmış teröristler yerine, köşe başlarında bekleyen zehir tacirlerini, gaspçıları ve hırsızları görmeniz muhtemeldir. teröristlerin ve counter teröristlerin birleşmesiyle de kazanamayacağı zorlu bir haritadır.
1 km öteden gelen sesin okul duvarlarında yansımasıyla beraber, öğrencilerine birbirlerine " ne oluyor lan " diyip dumur olması ile başlayacak hadisedir. şanslı çocuk, ellerinde defter kitap ile beraber okuldan çıkarken babasının telefon ile aramasıyla, kenar kaldırımda yerini alır ve babasını bekler. babası, okul çıkışının olduğu sokağa " hınn, hınnn hınnn, hıııııınnn" diye gaza basarak girmesi, çocuğun, diğer öğrenciler gözünde yok artik lebron james modunu alır. fakat formula 1 arabası tek kişilik olduğu için babası ile helalleşir, kendisi okul servisi ile evine döner. çocuğun okuldaki pozisyonu otomatikman değişir
ünlülerin, allah tarafından belalarının verileceği törende, sunucun belanın hangi şanslı ünlüye gideceğini açıklarken ki kurduğu ingilizce kökenli cümledir.
—and the bela goes to. nejat alp piyanist ozan şarkısı
-sen miydin sevgilimi çalan.
—and the bela goes to. nejat alp piyanist ozan şarkısı
-sen miydin sevgilimi çalan.
(bkz: and the bela goes to)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?