2003 yılında nobel armağanı kazanmış güney afrikalı yazar. 1940 yılında capetownda doğan coetzee ilk romanı olan "barbarları beklerken" ile yalnız g.africanın en büyük edebiyat ödülünü kazanmakla kalmadı aaynı zamanda dünya çapında bir ün sağladı. "micheal k. nasil yaşadı" ve "utanç" adlı romanları ile sırasıyla 1983 ve 1999 yılında iki kez ingilterenin en saygın edebiyat ödülü olan booker ödülünü kazanarak, bu ödülü iki kez kazanan ilk yazar olmayı
türkçede "aile romanı" anlamına gelen ve konusunu genellikle burjuva ailelerinin yaşamından alan roman türü. bu tip romanlarda ailenin iki- üç kuşaklık gelişimi, ülkenin sosyal ve siyasi sorunlarıyla paralel anlatılır. familienromanın en büyük ve en iyi örneğini alman usta thomas mann "buddenbrooks" adlı romanıyla vermiştir. buddenbrooks ailesinin dört kuşaklık hayatını anlatan roman, çağdaş dünya edebiyatının da başyapıtlarındandır. türk edebiyatında bu türün en iyi örneğini orhan pamuk ilk romanı cevdet bey ve oğulları ile vermiştir.üç kuşaklık bir aile romanı olan cevdet bey ve oğullarında buddenbrooks etkisi fazlasıya belirgindir.
her ne kadar şeytan ayetleri adlı kitabıyla türkiyede gündeme gelmişse de onun dünyadaki asıl ünü ve önemi ilk romanı olan geceyarısı çocukları iledir. dünyada son yüzyılın 100 büyük yapıtından biri sayılan bu eser yazara ayrıca ingilizce yazılan en iyi esere verilen ödül olan `(gbkz: booker ödülü)` de kazandırmıştır.
pek yakında nobel alacağına kesin gözüyle bakılıyor
pek yakında nobel alacağına kesin gözüyle bakılıyor
sürekli komplo teorileri üreten ve önüne gelen herkesi yahudi ya da sabetaist olarak damgalayan ve sonunda da orhan pamuka da aynı ithamda bulunan profesor ünvanlı şahsiyet. sadece romanın adından hareketle (gbkz: benim adım kırmızı) yazarını sabetaylıkla ve/ya yahudi olmakla itham edebilecek biri..(halbuki romanda kara-siyah üzerinde daha sıklıkla duruluyor. kitabı okumamış anlaşılan...
nihat gençin tek rakibi..
kafa kafaya gidiyorlar komplo teorileri ve insanları küçümseme bakımından
nihat gençin tek rakibi..
kafa kafaya gidiyorlar komplo teorileri ve insanları küçümseme bakımından
modern italyan ve avrupa edebiyatının ustalarından yazar italo calvinonun son derece etkileyici olan romanı
bugün ikinci kez üniversitemize (anadolu üniv.) konferans vermek üzere gelmiş bir yazar. henüz hiç bir romanını okumamakla birlikte bu konferanslardan anladığım kadarıyla okunması gereken bir yazar. ...
ayrıca çok da şanssız bir insanmış. eserlerinin yayımlandığı ya da yayımlamak için söz verdiği ilk 4 yayınevi veya dergi batmış...ancak yazarımız pes etmemiş ve "gölgesizler" adlı romanıyla yunus nadi roman ödülünü kazanmıştır
ayrıca çok da şanssız bir insanmış. eserlerinin yayımlandığı ya da yayımlamak için söz verdiği ilk 4 yayınevi veya dergi batmış...ancak yazarımız pes etmemiş ve "gölgesizler" adlı romanıyla yunus nadi roman ödülünü kazanmıştır
tek tutkusu yazmaktı ,
tek yaşama amacı yazmaktı...
sinir krizlerinde tek ilacı da yazmaktı.
ve ölümü de
bir nevi yazamamak korkusuyla gerçekleşti...
yıl 1941 ,
yer ingilterede sussex nehri civarı
bir insan, bir kadın, bir feminist,
bir eleştirmen, bir romancı,
bir lezbiyen;
hastalıklı bir beyin,
zayıf bir beden,
üstünde bir elbise, cebinde taşlar,
önünde bir nehir
ve aklında intihar...
yürüyor yavaş yavaş nehre doğru..
kim bilir neler düşlüyor ölüme giderken...
arkasında
sadece bir kişi bıraktığını düşünüyor:
leonard woolf...
kocası,
arkadaşı,
yayımcısı,
onu hayata baglayan tek canli
ve cebinde taşlar ile giriyor nehre
yürüyor ölümüne..
geride bir veda mektubu bırakıyor.
leonard woolf’a
yani onu
ilk ve son defa anlayana:
"leonard woolfa, 18 mart 1941,
sevgilim, yine çıldırmak üzere olduğumdan eminim. yaşadığım o korkunç anlara geri dönemem artık. bu kez iyileşemeyeceğim. sesler duymaya başladım, hiçbir şeye odaklanamıyorum. bu yüzden yapabileceğimin en iyisi olduğunu düşündüğüm şeyi yapıyorum. sen bana verilebilecek en büyük mutluluğu verdin. benim her şeyim oldun. bu korkunç hastalık beni bulmadan önce birlikte bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemezdim. artık savaşacak gücüm kalmadı. hayatını mahvettiğimin farkındayım, ben olmazsam rahatça çalışabileceğini de biliyorum. bunu sen de göreceksin. görüyorsun ya, bunu bile düzgün yazamıyorum. okuyamıyorum. söylemek istediğim şu ki, yaşadığım her mutluluğu sana borçluyum. bana hep sabır gösterdin, çok iyi davrandın. demek istediğim, bunları herkes biliyor. eğer biri beni kurtarabilseydi, o kişi sen olurdun. bir tek senin iyiliğinden eminim, onun dışında her şey terk etti beni. hayatını mahvetmeye devam edemem. birlikte bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemiyorum."
gözden kayboluyor...
sürüklüyor onu nehir
ve ardından
gerisi yalan
komik bir örnek daha:
aylak kahramanımız sevgilisini(kız arkadaşı aylak adama sürekli "deli sevgilim" diye hitap eder) evine bıraktıktan sonra yola koyulur.canı her zamanki gibi sıkkındır. tren yolundan geçerken iki ray arasına oturur ve işemeye başlar, tabi kendi kendine de söylenmeye devam eder:
- bir de bana deli segilim diyor. bak üzerime sıçramasın diye raylara değil arasına işiyorum
aylak kahramanımız sevgilisini(kız arkadaşı aylak adama sürekli "deli sevgilim" diye hitap eder) evine bıraktıktan sonra yola koyulur.canı her zamanki gibi sıkkındır. tren yolundan geçerken iki ray arasına oturur ve işemeye başlar, tabi kendi kendine de söylenmeye devam eder:
- bir de bana deli segilim diyor. bak üzerime sıçramasın diye raylara değil arasına işiyorum
yusuf atılganın türk edebiyatının başyapıtlarından olan romanı. roman hakkında fazla söze gerek yok...
ben okurken gördüğüm bir farklılığa vurgu yapmak istiyorum: roman inanılmaz komik... yusuf atılgan anlaşılan nüktedan bir adammış. öyle ilginç olaylar var ki, kopuyorum bazen... örnek mi: (ancak hemen belirteyim bu size şu an için pek de komik gelmeyebilir..oysa yazar bunu romanına öyle bir yerleştirmiş, öyle bir dille anlatmış ki,insan gülmeden edemiyor okurken.) aylak kahramanımız kalabalık bir caddede yürümektedir.her zaman olduğu gibi yine canı sıkılmaktadır.farklı bir şey aramaktadır. napsam netsem diye düşünürken karşıdan bir bayan gelir.aylak adam onu gözüne kestirir. üzerine doğru yürür ve birden
-merhaba, der.bayanın ne kadar şaşkın olduğunu tahmin edersiniz.
-sizi tanımıyorum, der bayan. kahramanımız ise gayet sakin:
-ben de, der ve yoluna devam eder.
(bkz: anayurt oteli)
ben okurken gördüğüm bir farklılığa vurgu yapmak istiyorum: roman inanılmaz komik... yusuf atılgan anlaşılan nüktedan bir adammış. öyle ilginç olaylar var ki, kopuyorum bazen... örnek mi: (ancak hemen belirteyim bu size şu an için pek de komik gelmeyebilir..oysa yazar bunu romanına öyle bir yerleştirmiş, öyle bir dille anlatmış ki,insan gülmeden edemiyor okurken.) aylak kahramanımız kalabalık bir caddede yürümektedir.her zaman olduğu gibi yine canı sıkılmaktadır.farklı bir şey aramaktadır. napsam netsem diye düşünürken karşıdan bir bayan gelir.aylak adam onu gözüne kestirir. üzerine doğru yürür ve birden
-merhaba, der.bayanın ne kadar şaşkın olduğunu tahmin edersiniz.
-sizi tanımıyorum, der bayan. kahramanımız ise gayet sakin:
-ben de, der ve yoluna devam eder.
(bkz: anayurt oteli)
türk edebiyatının tartışmasız en büyük birkaç adı arasında olan ve özellikle aydın ve burjuva kesiminin sorunlarını modern roman teknikleriyle anlatan anayurt oteli ve aylak adam romanlarıyla hem türk edebiyatında hem de gönlümde müstesna bir yer edinmiş yazar.
fransada doğsaydı gide ya da proust olabilirdi
fransada doğsaydı gide ya da proust olabilirdi
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?