tarih tekerrur etmez bunu hangi manyak söyledi
(bkz: çıkışta görüşücez)
(bkz: tarih tekerrurden ibarettir)
kucuk iskender yazısıdır...
karanlık bir kutu bu. insanın karakutusu kurukafasıdır diyen uzak arkadaşımın, ayaklarını sallaya sallaya oturduğu duvarın üstünden üzerime kağıttan uçaklar attığı gece! onun havaalanı olduğum saatlere yargısız sadakatlerin çöküşü! kur yapan bir karınca yuvası vardı gözbebeklerinde!
hüznün çiçeği pek yakışır sevgilinin ağzına! hafif hafif ısırır! kıpkırmızı bir elbise giymiştir ve sonsuza kadar da çıkartmayacaktır onu. bir savaşa gidiyordur; öldürecektir! barış yanlısı olamayacak kadar talihsizdir!
kemanla piyanonun gücünü gözler önüne seren nefis bir melodi olarak hatırlanacaksın sen çocuk! düştüğün adada, sahilde yaktığın ateş gibi parlayacak göğsüm sen beni yaşattıkça!
bileğimi kestim..bileğini kestin: ordan çektiğimiz iki damarı bağladık birbirine. artık büyük dolaşımın adı, sevdadır! içimde hissederken kanını, bu şehrin daraldığını aşağılara doğru genişlemek istediğini düşünüyorum.
kanın beni üşütüyor...
sen sakın menenjit olma, e mi?!
hiçbir şeyi unutma! ben unutmayacağım!. diye fısıldamıştın kulağıma otobüse binerken. arkanda seni seven adam duruyordu. bakışlarımı kaçırmıştım. bakışlarımı kaçırıp yüzümden fidye istemiştim.
şimdi aynı bardaktan su içemiyoruz!
ben bunu biliyorum, su biliyor, bardak biliyor; bir sen bilmiyorsun!
seyahat acentaları önünde ayrılan, orda kavuşan, orda bir tutkuya büyümesi için izin veren insanlardan bizi ayıran nedir ki..
ayrılığı dört tekerleğin yönüne bindiren mi suçludur, o dört tekerleğe bir beşinci tekerlek olarak eklenen mi?! ansiklopediler açıklayamıyor bunu!
dallı budaklı bir bedende, teras katındayız! bütün görüp görebileceğimiz: hayat! o yüzden zar tutma, kağıt kurma, taş çalma aşkın peşinde koştururken! kök salmak, bitkilere has bir özelliktir; sen tek bir yere yerleşemezsin. geleceksin...
seni ölüme, aykırılığa, başkaldırıya davet eden, ait olduğun..
bu soktuğum cehenneme geleceksin...
bir çeşit love story meselesi!
ama cesaret biraz da büzük meselesi!
sesim duyuluyor mu?! sesimi işitmeye çalışanların kulakları var mı?!
gece otobüslerinde cam kenarı masalları. gece otobüslerinde valizlere, çantalara doldurulup götürülen onca an! gece otobüslerinin seveni karartan o soluk, sarı ışıkları!
karanlık bir kutu bu. karanlığı yasallaştıran, karanlığı bir güç gösterisine dönüştüren, aydınlıklarla sınırlı olduğunu kanıtlayan bir kutu bu otobüs! muavini çağır yanına ve ona de ki: ben asla gelmemiştim, asla da dönmüyorum!.
zamana arka çıkan kahramanlar, yiğitlikler-trajik çelişkiler ve bir boka yaramayacak hüzünler için yakınlaştık seninle. yeni yıkanmış bir salkım üzüm gibiydin şarabını saklayan. ben ortaçağ avrupasını anlatan uzun metrajlı, biraz yavan, biraz vakit geçirtici bir filmdim; sen ise nirvanaya ait şık bir klip! aşk, ağır iştir: emekli olamazsın, sigortası yoktur, ikramiye alamazsın, yıllık tatil izni verilmez, greve kalkıştın mı yersin sopayı, her dakika lokavt tehlikesiyle burun burunasındır, kaza riski yüksektir, amatörce uğraşılır! aşk, ağır iştir! yol boyunca bunları şoföre dayatamazsın. o, uykuya yenilmek üzeredir, sen ise rüyaya!
yolculuklar neye ulaşma isteğidir?! bir inkar, bir veda, bir çarpışma, bir yaralanma nedeni midir?!
böyle siktirip gitmek geride kalanı sahnede zorla stand up tragedia oyuncusu kılmaz mı?! bu kılınan, farz mıdır?!
otobüslerin hiç mi vicdanı yoktur?!
gece otobüslerinde kurduğun hikayeler, walkmande dinlediğin ezgiler.
gece otobüslerinin konakladığı tesislerde birkaç lokma atıştırırken kendini farklı bir açlığa ve susuzluğa gömülü bulman. gece otobüslerinin kırgın, ezik, yılgın yolcuları! heeey, size diyorum! otobüsümüz asla mola vermeyecektir ve siz ihtiyaçlarınızı gidermek için bambaşka aşk yolculukları yapmak zorunda kalacaksınız. bu dediklerim menenjite yol açmaz değil mi?! sen frengi de olma!
karanlık bir kutu bu otobüs. buğuladığın cama birşeyler yazmaya çalışırken sen, hareket ediyor araç. bakıyoruz ardından. işte gidiyorsun!
gidiyorsun işte! bir kenti terkediyorsun. belki de sonsuza kadar.
sonsuzluk neyse ne halta yararsa..
sonsuza kadar kadar terkediyorsun belki de. kaybolan farlara, stop lambalarına şöyle seslenmek geliyor içimden:
ben bir silahım! ama hiçbir silah yaralamaz insanı, bir başka insan olmadan!
karanlık bir kutu bu. insanın karakutusu kurukafasıdır diyen uzak arkadaşımın, ayaklarını sallaya sallaya oturduğu duvarın üstünden üzerime kağıttan uçaklar attığı gece! onun havaalanı olduğum saatlere yargısız sadakatlerin çöküşü! kur yapan bir karınca yuvası vardı gözbebeklerinde!
hüznün çiçeği pek yakışır sevgilinin ağzına! hafif hafif ısırır! kıpkırmızı bir elbise giymiştir ve sonsuza kadar da çıkartmayacaktır onu. bir savaşa gidiyordur; öldürecektir! barış yanlısı olamayacak kadar talihsizdir!
kemanla piyanonun gücünü gözler önüne seren nefis bir melodi olarak hatırlanacaksın sen çocuk! düştüğün adada, sahilde yaktığın ateş gibi parlayacak göğsüm sen beni yaşattıkça!
bileğimi kestim..bileğini kestin: ordan çektiğimiz iki damarı bağladık birbirine. artık büyük dolaşımın adı, sevdadır! içimde hissederken kanını, bu şehrin daraldığını aşağılara doğru genişlemek istediğini düşünüyorum.
kanın beni üşütüyor...
sen sakın menenjit olma, e mi?!
hiçbir şeyi unutma! ben unutmayacağım!. diye fısıldamıştın kulağıma otobüse binerken. arkanda seni seven adam duruyordu. bakışlarımı kaçırmıştım. bakışlarımı kaçırıp yüzümden fidye istemiştim.
şimdi aynı bardaktan su içemiyoruz!
ben bunu biliyorum, su biliyor, bardak biliyor; bir sen bilmiyorsun!
seyahat acentaları önünde ayrılan, orda kavuşan, orda bir tutkuya büyümesi için izin veren insanlardan bizi ayıran nedir ki..
ayrılığı dört tekerleğin yönüne bindiren mi suçludur, o dört tekerleğe bir beşinci tekerlek olarak eklenen mi?! ansiklopediler açıklayamıyor bunu!
dallı budaklı bir bedende, teras katındayız! bütün görüp görebileceğimiz: hayat! o yüzden zar tutma, kağıt kurma, taş çalma aşkın peşinde koştururken! kök salmak, bitkilere has bir özelliktir; sen tek bir yere yerleşemezsin. geleceksin...
seni ölüme, aykırılığa, başkaldırıya davet eden, ait olduğun..
bu soktuğum cehenneme geleceksin...
bir çeşit love story meselesi!
ama cesaret biraz da büzük meselesi!
sesim duyuluyor mu?! sesimi işitmeye çalışanların kulakları var mı?!
gece otobüslerinde cam kenarı masalları. gece otobüslerinde valizlere, çantalara doldurulup götürülen onca an! gece otobüslerinin seveni karartan o soluk, sarı ışıkları!
karanlık bir kutu bu. karanlığı yasallaştıran, karanlığı bir güç gösterisine dönüştüren, aydınlıklarla sınırlı olduğunu kanıtlayan bir kutu bu otobüs! muavini çağır yanına ve ona de ki: ben asla gelmemiştim, asla da dönmüyorum!.
zamana arka çıkan kahramanlar, yiğitlikler-trajik çelişkiler ve bir boka yaramayacak hüzünler için yakınlaştık seninle. yeni yıkanmış bir salkım üzüm gibiydin şarabını saklayan. ben ortaçağ avrupasını anlatan uzun metrajlı, biraz yavan, biraz vakit geçirtici bir filmdim; sen ise nirvanaya ait şık bir klip! aşk, ağır iştir: emekli olamazsın, sigortası yoktur, ikramiye alamazsın, yıllık tatil izni verilmez, greve kalkıştın mı yersin sopayı, her dakika lokavt tehlikesiyle burun burunasındır, kaza riski yüksektir, amatörce uğraşılır! aşk, ağır iştir! yol boyunca bunları şoföre dayatamazsın. o, uykuya yenilmek üzeredir, sen ise rüyaya!
yolculuklar neye ulaşma isteğidir?! bir inkar, bir veda, bir çarpışma, bir yaralanma nedeni midir?!
böyle siktirip gitmek geride kalanı sahnede zorla stand up tragedia oyuncusu kılmaz mı?! bu kılınan, farz mıdır?!
otobüslerin hiç mi vicdanı yoktur?!
gece otobüslerinde kurduğun hikayeler, walkmande dinlediğin ezgiler.
gece otobüslerinin konakladığı tesislerde birkaç lokma atıştırırken kendini farklı bir açlığa ve susuzluğa gömülü bulman. gece otobüslerinin kırgın, ezik, yılgın yolcuları! heeey, size diyorum! otobüsümüz asla mola vermeyecektir ve siz ihtiyaçlarınızı gidermek için bambaşka aşk yolculukları yapmak zorunda kalacaksınız. bu dediklerim menenjite yol açmaz değil mi?! sen frengi de olma!
karanlık bir kutu bu otobüs. buğuladığın cama birşeyler yazmaya çalışırken sen, hareket ediyor araç. bakıyoruz ardından. işte gidiyorsun!
gidiyorsun işte! bir kenti terkediyorsun. belki de sonsuza kadar.
sonsuzluk neyse ne halta yararsa..
sonsuza kadar kadar terkediyorsun belki de. kaybolan farlara, stop lambalarına şöyle seslenmek geliyor içimden:
ben bir silahım! ama hiçbir silah yaralamaz insanı, bir başka insan olmadan!
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?