silahli kuvvetler icinde astegmenden maresale deniz kuvvetlerinde buyuk amirale kadar rutbelere yukselebilen, ozel kanunlara bagli asker.
subay
aynı okul, aynı dertler, hep parasızlık, omuzlarda sahte yıldızlar, içimiz hep acı sessiz, lanet kimsesizlik...
yalnız doğmuştun; baban bile yoktu yanında. yalnız öldün; ben bile yoktum.
kardeşim benim, canım.
morgda soğuk yüzüne baktım; huzurluydun, kimseyi kırmadın ki!
dokunmaya kıyamadım tenine, mavi gözlerini son kez göremedim.
evde eşyalarını ayırdım; hiç dağınık olmadın ki!
kılıcını annene sakladım, atkınla fotoğraflarını sevgiline, kokunu kendime...
sevgini annene gönderdim, aşkını sevgiline, sırların bende...
korkuların bende, gözyaşın bende. hepsini nasıl taşırım ki?!
doğumunda yoktu baban, cenazende gördüm, yutkundum; tükürmemek için yüzüne.
bize yakışmaz böyle yapmak, keç kere kan kusup kızılcık şerbeti içtik yapmadık mı beraber?!
sırt çantamızın izleri birdi, omuzlarımız aynı ağırlıkla çökmüştü, sırtımız aynı yükle kambur...
yüreğimiz aynı dertle buruktu...
gözlerim doldu, sonuna kadar açtım akmasın diye; ağlamamalıydım.
sesler geliyordu derinlerden; "oğluuum, yavrum, bir tanem benim."
genç bir kız ağlıyordu; "aşkım, canım benim."
ben ağlayamadım kardeşim; bayrağa sarılı bedenini görene dek subay oldum.
gözlerim taşıyamadı daha fazlasını o an; kusura bakma kardeşim, aktı damlalar. allahım, ağlamamalıyım!
kırık bir kapı, kapıda mühür, yerde cerrah eldivenleri ve neşter, koridor altüst olmuştu; hiç öyle bırakmazdık halbuki!
tertemizdi üç kuruşluk eşyalarımız, tertemizdin sen!
telefonlarını açtım, açılış notun vurdu beni: "daima koş, hiç yorulma!"
yorulduk be koçum, yorulduk bu yaşta, ne olurdu iki dakika soluklansaydın.
ben nasıl bulacağım şimdi ankarada yolları yalnız, kimin üstünü örteceğim geceleri, ne yapacağım kimsesiz?!
son kez baktım tabutuna, son kez dokundum al bayraktan tenine, şerefinle yaşadın, şerefinle öldün.
çanakkaleye, dedene, bayrağa sarılı döndün. gözlerim seçmiyordu tabutunda yazanı, hesapları sen yapardın hep aybaşında,
1981-2006 arasında kaç yıl var be kardeşim?
kaç yıl var yaşadığımız insanca, kaçı hüzün bunun, kaçı mutluluk...
son bir kez baktım yazanlara:
emrah durmuş
jandarma teğmen
1981-2006
dedene git kardeşim artık, bekletme.
biz zayıf insanlarız, sessiz ağlayışımızı sakın dinleme.
huzur içinde yat kardeşim, üzülme!(crescendo).
yalnız doğmuştun; baban bile yoktu yanında. yalnız öldün; ben bile yoktum.
kardeşim benim, canım.
morgda soğuk yüzüne baktım; huzurluydun, kimseyi kırmadın ki!
dokunmaya kıyamadım tenine, mavi gözlerini son kez göremedim.
evde eşyalarını ayırdım; hiç dağınık olmadın ki!
kılıcını annene sakladım, atkınla fotoğraflarını sevgiline, kokunu kendime...
sevgini annene gönderdim, aşkını sevgiline, sırların bende...
korkuların bende, gözyaşın bende. hepsini nasıl taşırım ki?!
doğumunda yoktu baban, cenazende gördüm, yutkundum; tükürmemek için yüzüne.
bize yakışmaz böyle yapmak, keç kere kan kusup kızılcık şerbeti içtik yapmadık mı beraber?!
sırt çantamızın izleri birdi, omuzlarımız aynı ağırlıkla çökmüştü, sırtımız aynı yükle kambur...
yüreğimiz aynı dertle buruktu...
gözlerim doldu, sonuna kadar açtım akmasın diye; ağlamamalıydım.
sesler geliyordu derinlerden; "oğluuum, yavrum, bir tanem benim."
genç bir kız ağlıyordu; "aşkım, canım benim."
ben ağlayamadım kardeşim; bayrağa sarılı bedenini görene dek subay oldum.
gözlerim taşıyamadı daha fazlasını o an; kusura bakma kardeşim, aktı damlalar. allahım, ağlamamalıyım!
kırık bir kapı, kapıda mühür, yerde cerrah eldivenleri ve neşter, koridor altüst olmuştu; hiç öyle bırakmazdık halbuki!
tertemizdi üç kuruşluk eşyalarımız, tertemizdin sen!
telefonlarını açtım, açılış notun vurdu beni: "daima koş, hiç yorulma!"
yorulduk be koçum, yorulduk bu yaşta, ne olurdu iki dakika soluklansaydın.
ben nasıl bulacağım şimdi ankarada yolları yalnız, kimin üstünü örteceğim geceleri, ne yapacağım kimsesiz?!
son kez baktım tabutuna, son kez dokundum al bayraktan tenine, şerefinle yaşadın, şerefinle öldün.
çanakkaleye, dedene, bayrağa sarılı döndün. gözlerim seçmiyordu tabutunda yazanı, hesapları sen yapardın hep aybaşında,
1981-2006 arasında kaç yıl var be kardeşim?
kaç yıl var yaşadığımız insanca, kaçı hüzün bunun, kaçı mutluluk...
son bir kez baktım yazanlara:
emrah durmuş
jandarma teğmen
1981-2006
dedene git kardeşim artık, bekletme.
biz zayıf insanlarız, sessiz ağlayışımızı sakın dinleme.
huzur içinde yat kardeşim, üzülme!(crescendo).
eski türkeçedeki "su" sözcügünden gelen kelime.
teğmen ve üstü rütbeye haiz vatan evladı.
harp okulu mezunu olarak ya da üniversite sonrası gereken görevlere için yapılan sınavı ve mülakatları gecerek olunulabilen profosyenel askerlik sıfatı. rütbeler sırasıyla astegmen(yedek subay),teğmen,ustegmen,yuzbası,binbası,yarbay,albay’dır.yuzbasılık zamanlarına yakın yapılan kurmaylık sınavını kazanan subaylar albaylıktan sonra kadroya baglı olarak tuğgeneral,tümgeneral,korgeneral,orgenaral diye ilerleyebilmektedir.denizcilerde genaral yerine amiral demelisiniz.
astsubaya göre daha babacan olurlar ve erbaşla araları daha iyidir.
deniz subayları deniz harp okulundan, kara subayları kara harp okulundan ve hava subayları hava harp okulundan yetiştiği gibi, ayrıca çeşitli alanlarda(öğretmen, hakim, avukat, savcı vs)dışarıdan 3 ay eğitilmek şartı ile subay alınır.
(bkz: emir subayı)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?