bir yazar.
satolina
#488981 sosyal sorumluluğum yüzünden katlanmak zorunda kaldığım,topluma geri kazandırmya çalıştığımbilgiç kişisi.
kendisine en kisa zamanda ismail yk - allah belani versin calmak istedigim yazarımsi. lan hayır bir insan bunun kadar mi uyuz olur.
dizeleri dizginlemeli
yoksa , sana akacaklar
ben ki , daha önce bir avuç yürekle
dağlar aşırdım, yollar şaşırdım...
oysa vadim yorgun bugün
topraklarım kaymada...
bilirim ki ne dallar kurur ne de
unutur yaz uğramayı kentime
ne de ilkbaharın gelmeyişinden korkulur
fazlasını beklememeli bir "an"dan
ki görecedir zaman
alışmalıyım belki de bir kum saati kurmaya , hep gidişine çalacak olan...
çocukluğum bir köşede
unutulup gitme provalarında
mağdur , mamâfih kıskanç
çay, toprak rengi süzülecek yine yalnızlığa
pencereler habersiz açılacak gök yüzüne
büyük ihtimal yine ;
kor ısıtacak ama yakamayacak...
ben ışık görmeliyim
bağırabilmeliyim manyaklar gibi
sayfalar dolusu serebilmeliyim kendimi...
bilesin ki kimse yok diye değil yalnızlığım...
yalnızlık ; benim kırılgan barınağım
ve sanma geceden kaçmaktayım korkaklar gibi... !!!
yoksa , sana akacaklar
ben ki , daha önce bir avuç yürekle
dağlar aşırdım, yollar şaşırdım...
oysa vadim yorgun bugün
topraklarım kaymada...
bilirim ki ne dallar kurur ne de
unutur yaz uğramayı kentime
ne de ilkbaharın gelmeyişinden korkulur
fazlasını beklememeli bir "an"dan
ki görecedir zaman
alışmalıyım belki de bir kum saati kurmaya , hep gidişine çalacak olan...
çocukluğum bir köşede
unutulup gitme provalarında
mağdur , mamâfih kıskanç
çay, toprak rengi süzülecek yine yalnızlığa
pencereler habersiz açılacak gök yüzüne
büyük ihtimal yine ;
kor ısıtacak ama yakamayacak...
ben ışık görmeliyim
bağırabilmeliyim manyaklar gibi
sayfalar dolusu serebilmeliyim kendimi...
bilesin ki kimse yok diye değil yalnızlığım...
yalnızlık ; benim kırılgan barınağım
ve sanma geceden kaçmaktayım korkaklar gibi... !!!
kendimi sevmiyorum…
sen “ kendini sevmeyen başkasını sevemez” demiştin ! sevmiyorum işte …
söyleyemedim o gün -kendini seven bencil olur başkasını sevemez- lerimi
biliyorum bunu yüzüne söylesem büyür ela gözlerin ne yi , ne için düşündüğünü anlatırsın sonunda muhakkak beni ne kadar sevdiğine açılır kapıların
neyse konumuz bu değil , bu olsa gece uzar sen uykusuz kalırsın
( sen dedim yine.. sen değil biz olacaktı doğrusu)
tamam sustum …
….
dün “beni üzme “ dedin bugün “ yüzünü asma “ aynı şey ikisi de sanırım ..
gittin sonra ya da ben gönderdim bilmiyorum
tuttuğum nefesimi bıraktığımda bir şeyler çevrim dışıydı..
….
vücuduma bakıyorum.. bir kaç küçük çürük var
en son nerde düşmüştüm ?
( hatırlıyor musun ? )
…
aklıma yorulmuşluğun geliyor bana söylemiştin ( ki bana söylediğine göre ) ben yormuşumdur herhalde
yoksa beni severken bile 25 yaşında mıydın ?
öyle ise söylemeden edemeyeceğim ; ben birikmiş bir bardaktan kırçıllı diliyle su içen bir kediyim .. başka bir şey yaptığım yok su içiyorum sadece
bel ki de kedi falan da değilim
tamam sustum…
….
yaraların var sonra senin durmadan kanayan
benim hep kabuklarını kakşattığım yaraların
sen meleksin deme !
( hangi meleğin yüzüne bu kadar kan sıçrar ki ? )
yok .. yok sen değilsin suçlu
suçlu ; ben küçükken simidime bağlanan o salak ip !
o ip olmasaydı ..17 yaşımda boğulurken öğrenmezdim yüzmeyi
boğuluyorum… ağzımdan saçlarım fışkırıyor
….
bu arada bacağımda ki çürüğün sebebini hatırladım
masaya çarpmıştım ama sakın masayı dövme (şikayet etmeyi öğretirsin bana )
hiç öğrenmiyim olur mu ?
tamam sustum…
…..
kaçtır senin bahçene erik çalmaya giriyorum ( ellerim boş dönüyorum)
25 senenin ağaçları arasında bulamıyorum o erik ağacını
bulsam ne olur ? kaçarken duvardan atlamak kolay mı ?
yere düşürüyorum toplayıp biz’ e getirmeye niyetlendiğim ne varsa ellerim hep boş kalıyor
( ellerim bu sebepten boş dönüyorum)
salağım biraz.. bir de yeteneksiz
( birazcık daha sevsene beni)
…..
bu gün vedalaşırken ( vedalaşma dediğim konuşmak istemediğimi söylediğim o an aslında )
tek bir cümle geçti aklımdan
“ yaraların kanadı koş hadi, veda cümleleri kur bana”
neden bilmiyorum ( saçmalamışım galiba )
….
hem zaten gitmeliydim ben ! ( misafirdim sadece erik ağacının dallarının arasında ki tahtadan yapılmış oyun odanda )
( bak böylece erik ağacının nerde olduğunu da bulmuş oldum )
gidersem hoşça- kal bile deme
ben gidince sıkı sıkıya kapat odanın kapısını
ya da kapatma …
(bak yine aklımda aynı cümle var ) sen en iyisi – koş sevgilim, veda cümleleri kur bana –
zaten sevmiyorum ben kendimi !
sen “ kendini sevmeyen başkasını sevemez” demiştin ! sevmiyorum işte …
söyleyemedim o gün -kendini seven bencil olur başkasını sevemez- lerimi
biliyorum bunu yüzüne söylesem büyür ela gözlerin ne yi , ne için düşündüğünü anlatırsın sonunda muhakkak beni ne kadar sevdiğine açılır kapıların
neyse konumuz bu değil , bu olsa gece uzar sen uykusuz kalırsın
( sen dedim yine.. sen değil biz olacaktı doğrusu)
tamam sustum …
….
dün “beni üzme “ dedin bugün “ yüzünü asma “ aynı şey ikisi de sanırım ..
gittin sonra ya da ben gönderdim bilmiyorum
tuttuğum nefesimi bıraktığımda bir şeyler çevrim dışıydı..
….
vücuduma bakıyorum.. bir kaç küçük çürük var
en son nerde düşmüştüm ?
( hatırlıyor musun ? )
…
aklıma yorulmuşluğun geliyor bana söylemiştin ( ki bana söylediğine göre ) ben yormuşumdur herhalde
yoksa beni severken bile 25 yaşında mıydın ?
öyle ise söylemeden edemeyeceğim ; ben birikmiş bir bardaktan kırçıllı diliyle su içen bir kediyim .. başka bir şey yaptığım yok su içiyorum sadece
bel ki de kedi falan da değilim
tamam sustum…
….
yaraların var sonra senin durmadan kanayan
benim hep kabuklarını kakşattığım yaraların
sen meleksin deme !
( hangi meleğin yüzüne bu kadar kan sıçrar ki ? )
yok .. yok sen değilsin suçlu
suçlu ; ben küçükken simidime bağlanan o salak ip !
o ip olmasaydı ..17 yaşımda boğulurken öğrenmezdim yüzmeyi
boğuluyorum… ağzımdan saçlarım fışkırıyor
….
bu arada bacağımda ki çürüğün sebebini hatırladım
masaya çarpmıştım ama sakın masayı dövme (şikayet etmeyi öğretirsin bana )
hiç öğrenmiyim olur mu ?
tamam sustum…
…..
kaçtır senin bahçene erik çalmaya giriyorum ( ellerim boş dönüyorum)
25 senenin ağaçları arasında bulamıyorum o erik ağacını
bulsam ne olur ? kaçarken duvardan atlamak kolay mı ?
yere düşürüyorum toplayıp biz’ e getirmeye niyetlendiğim ne varsa ellerim hep boş kalıyor
( ellerim bu sebepten boş dönüyorum)
salağım biraz.. bir de yeteneksiz
( birazcık daha sevsene beni)
…..
bu gün vedalaşırken ( vedalaşma dediğim konuşmak istemediğimi söylediğim o an aslında )
tek bir cümle geçti aklımdan
“ yaraların kanadı koş hadi, veda cümleleri kur bana”
neden bilmiyorum ( saçmalamışım galiba )
….
hem zaten gitmeliydim ben ! ( misafirdim sadece erik ağacının dallarının arasında ki tahtadan yapılmış oyun odanda )
( bak böylece erik ağacının nerde olduğunu da bulmuş oldum )
gidersem hoşça- kal bile deme
ben gidince sıkı sıkıya kapat odanın kapısını
ya da kapatma …
(bak yine aklımda aynı cümle var ) sen en iyisi – koş sevgilim, veda cümleleri kur bana –
zaten sevmiyorum ben kendimi !
kırmızı bir balonla başlar bütün hikayem
ve tükenir cocuklugum
geride tek bir oyun arkadası kalmaksızın
hafta sonları anne demek zorunda kaldıgım temiz suratlı bir kadın
birinin kucagındayım .. beni özlemiş .. babam oldugunu söylüyorlar
tuhaftır güvende hissediyorum kendimi kollarında
yok ! diyemiyorum "baba " diyemiyorum o amcaya
çok sonra ögrendim " baba " "anne " dediklerimin aslında anneannem ile dedem oldugunu
ilkokuldayım anne ve baba demeyi ögreniyorum
özlüyorum yine de anneannemlerin gecekondusunda oyun arkadasım olan 4 duvarı
yasadıgım ev alcak degil artık , 3. katta oturuyoruz ve nar agacı yok avlumuzda
nöbet degisimi ! (anneannemleri sadece hafta sonları görmeye basladım )
annem ve babam "çalışıyorduk, bakamazdık sana "diyorlar
yetmiyor bu cümleler kendimi ait hissetmeme
bu yüzden belki hala kendimi hicbir yere ait hissedemeyişim ( öğretmediler ki bana)
....
üniversitedeyken fark ediyorum "anne " ve " baba" demenin önemini
telefonda aglama nöbetleri başlıyor , ev arkadasımın yaptıgı çok tuzlu yemegi yerken dügümleniyor kelimeler bogazıma
elim isteksiz telefona gidiyor
ilk defa içten " anne " diyorum.
"senin yemeklerini özledim"
annem anlayıp susuyor sadece ...
gerisi sadece hıckırık !
...
bana dik durmayı ögretmiş annem nedense ?
keşke yıkılmayı ögretseydin diyorum
(ilk aşkım son bulurken )
hesaplasıyorum hatta o gun annemle
keşke yıkılmayı ögretseydin
bogazımda dügümlerle yasamazdım o zaman
avuc içlerimde kırılmazdı tırnaklarım
keşke yıkılmayı ögretseydin
zehir biriktirmeyecektim içimde
...
zaman geçti
dik durmayı ögrenmişim ( güvenmeme ögretisi bittiginde)
etime gecmiş zırhlarım
nasıl cıksınlar kı ?
yıkılmayı ögretmedi annem bana
ögretmendi üstelik
yine de ögretmedi !
elim yine istemsizce telefonda
yine telefonda da olsa yüz yüzeyiz annemle
hıçkırıyorum ..annem sormuyor bile
anlıyor kadıncagız
"yaralarımı kanattım " diyorum
"aglayacagım bugun !"
sonrası sadece hıçkırık !
....
hep aynı film repligi kulaklarımda telefonda söyleyemedim anneme
" insan büyüyünce hayalleri küçülür mü ? "diye
...
kırmızı bir balonla başladı her şey
kırmızı balon yüzünden belki kendimi hicbir yere ait hissedemeyişim
sen bilmiyorsun , bilmeyeceksin
kırmızı bir balonla başladı benim bütün hikayem anne !
ve tükenir cocuklugum
geride tek bir oyun arkadası kalmaksızın
hafta sonları anne demek zorunda kaldıgım temiz suratlı bir kadın
birinin kucagındayım .. beni özlemiş .. babam oldugunu söylüyorlar
tuhaftır güvende hissediyorum kendimi kollarında
yok ! diyemiyorum "baba " diyemiyorum o amcaya
çok sonra ögrendim " baba " "anne " dediklerimin aslında anneannem ile dedem oldugunu
ilkokuldayım anne ve baba demeyi ögreniyorum
özlüyorum yine de anneannemlerin gecekondusunda oyun arkadasım olan 4 duvarı
yasadıgım ev alcak degil artık , 3. katta oturuyoruz ve nar agacı yok avlumuzda
nöbet degisimi ! (anneannemleri sadece hafta sonları görmeye basladım )
annem ve babam "çalışıyorduk, bakamazdık sana "diyorlar
yetmiyor bu cümleler kendimi ait hissetmeme
bu yüzden belki hala kendimi hicbir yere ait hissedemeyişim ( öğretmediler ki bana)
....
üniversitedeyken fark ediyorum "anne " ve " baba" demenin önemini
telefonda aglama nöbetleri başlıyor , ev arkadasımın yaptıgı çok tuzlu yemegi yerken dügümleniyor kelimeler bogazıma
elim isteksiz telefona gidiyor
ilk defa içten " anne " diyorum.
"senin yemeklerini özledim"
annem anlayıp susuyor sadece ...
gerisi sadece hıckırık !
...
bana dik durmayı ögretmiş annem nedense ?
keşke yıkılmayı ögretseydin diyorum
(ilk aşkım son bulurken )
hesaplasıyorum hatta o gun annemle
keşke yıkılmayı ögretseydin
bogazımda dügümlerle yasamazdım o zaman
avuc içlerimde kırılmazdı tırnaklarım
keşke yıkılmayı ögretseydin
zehir biriktirmeyecektim içimde
...
zaman geçti
dik durmayı ögrenmişim ( güvenmeme ögretisi bittiginde)
etime gecmiş zırhlarım
nasıl cıksınlar kı ?
yıkılmayı ögretmedi annem bana
ögretmendi üstelik
yine de ögretmedi !
elim yine istemsizce telefonda
yine telefonda da olsa yüz yüzeyiz annemle
hıçkırıyorum ..annem sormuyor bile
anlıyor kadıncagız
"yaralarımı kanattım " diyorum
"aglayacagım bugun !"
sonrası sadece hıçkırık !
....
hep aynı film repligi kulaklarımda telefonda söyleyemedim anneme
" insan büyüyünce hayalleri küçülür mü ? "diye
...
kırmızı bir balonla başladı her şey
kırmızı balon yüzünden belki kendimi hicbir yere ait hissedemeyişim
sen bilmiyorsun , bilmeyeceksin
kırmızı bir balonla başladı benim bütün hikayem anne !
baktim da son girmis oldugu 1000 entry e oldukca farkli bakis acilari ile guzel basliklara imza atmis ki bunlardan en goze carpani "basliklari alt alta okumak" daha sonra bol bol siir yazmis bizlerle paylasmis, uzerine bilcilerin soylemek istedikleri ile bizim anlayamadiklarimizi aktarmis ve elbette belirli yazarlarin basliklari altina sevgi dolu entryler girmis. gercekten farkli bir yaklasimi var. kendisi benden pek haz etmis gibi durmuyor ama ben onu sevdim.
’çürümüş anılardan, nöbetlerden bıktık’
her kelimeden, her şarkıdan akla düşen anı parçaları diyeti sanırım tutmadığımız nöbetlerin. sorgusuz sualsiz kabul edişlerimizin. her seferinde önce kendimize yenilişlerimizin.
ve şimdi kazasını tutsak da nöbetlerin, eskisi gibi sağlam değiliz. zamanında tutulan nöbetlerin parolası "güven" olacakmış da, işte geç kalınca biz, parolamız "güvenme" olmuş, bir tarafımız aksak kalmış.
’kirlendi ellerimiz’
gözümüzden sakındığımız ellerimizi ısıtsınlar diye bıraktığımız avuçlar hep çamurlu çıkmış. ne bilelim ki biz el tutarken gözlerin kapanmayacağını? belki göz devreden çıkınca dokunmak daha anlamlı olur diye inanmışız hep..öpüşürken gözleri kapamak gibi, gözlerim kapalı teslim olurum sana der gibi.
...
gümrüğümüze akıllı köpekler beslemekteyiz şimdi. her geleni koklayan ve illa ki hoşuna gitmeyen bir şeyler bulup geçişine izin vermeyenlerinden hani. kalbimizle beslenenlerden. yine de "bizim" olduğuna, "sadık" olduğuna inandığımız az sayıdaki şeylerden.
...
karanlığından feyz alıp gecenin, yarına inanmayan cümleler kuruyorum. kulağımda, dimağımda, dudağımda ümitsizliğinden ümit aldığım bir şarkı.
’bizden geçti
sizden ne haber
kanıtlayabilirim size öldüğümü..’
her kelimeden, her şarkıdan akla düşen anı parçaları diyeti sanırım tutmadığımız nöbetlerin. sorgusuz sualsiz kabul edişlerimizin. her seferinde önce kendimize yenilişlerimizin.
ve şimdi kazasını tutsak da nöbetlerin, eskisi gibi sağlam değiliz. zamanında tutulan nöbetlerin parolası "güven" olacakmış da, işte geç kalınca biz, parolamız "güvenme" olmuş, bir tarafımız aksak kalmış.
’kirlendi ellerimiz’
gözümüzden sakındığımız ellerimizi ısıtsınlar diye bıraktığımız avuçlar hep çamurlu çıkmış. ne bilelim ki biz el tutarken gözlerin kapanmayacağını? belki göz devreden çıkınca dokunmak daha anlamlı olur diye inanmışız hep..öpüşürken gözleri kapamak gibi, gözlerim kapalı teslim olurum sana der gibi.
...
gümrüğümüze akıllı köpekler beslemekteyiz şimdi. her geleni koklayan ve illa ki hoşuna gitmeyen bir şeyler bulup geçişine izin vermeyenlerinden hani. kalbimizle beslenenlerden. yine de "bizim" olduğuna, "sadık" olduğuna inandığımız az sayıdaki şeylerden.
...
karanlığından feyz alıp gecenin, yarına inanmayan cümleler kuruyorum. kulağımda, dimağımda, dudağımda ümitsizliğinden ümit aldığım bir şarkı.
’bizden geçti
sizden ne haber
kanıtlayabilirim size öldüğümü..’
#748371
houstonda konuşurken bile dilbigisine gerçekten dikkat etmesi ile hayranlığımı kazanmış olan yazardır. lakin o houston diyaloğunda o kadar türkçeye aykırı kelime varken tutup da "herkez" kelimesine takılması şaşırtmıştır.
"herkes" iyidir.
"herkes" güzeldir.
houstonda "herkes" hata yapar.
houstonda konuşurken bile dilbigisine gerçekten dikkat etmesi ile hayranlığımı kazanmış olan yazardır. lakin o houston diyaloğunda o kadar türkçeye aykırı kelime varken tutup da "herkez" kelimesine takılması şaşırtmıştır.
"herkes" iyidir.
"herkes" güzeldir.
houstonda "herkes" hata yapar.
kollarını yeteri kadar seri bir biçimde aşağı ve yukarı doğru sallayabilirse uçabileceğini düşünen yazardır.bununla ilgili denemelerini yılmadan sürdürmesi ve azmi takdire şayan bir davranıştır.tavsiyem üzerine şu sıralar çizgi filmlerdeki karakterin boşlukta asılı kalıp birkaç saniye sonra düşme sahnesi üzerinde çalışmaya başlamıştır.kendisine başarılar yakınlarına ise allahtan sabır niyazediyorum.
dilemekle olsa her şeyin en güzeli, hiç uyumadan, durmadan, nabzımı düşürüp yaşamsal faaliyetlere harcadığım enerjiyi en aza indirgeyip yapardım bunu. daha az yorulayım diye değil ama, daha çok dileyebilmeye vaktim olsun diye..
neyse ki dilemekle olmadığını biliyorum bazı şeylerin. ortak tanrımızın bazen gönlü o kadar zengin değil..
benim sana vermek istediğim kadarını vermiyor sana. yine de direniyorum ben..
ciğerimin başka bir şehirdeki parçasına huzur diliyorum çokça..
güç diliyorum..
ellerindeki çamuru ona sürüp gözünü bulamasın diliyorum insanlar..
diliyorum da diliyorum işte.
yalnızca doğduğu bu günde ve yaşayacağı bu herhangi sıradan yaş için değil, aldığı, aldığımız, her nefeste, gözünden, gözümüzden akan her damla yaşta.
neyse ki dilemekle olmadığını biliyorum bazı şeylerin. ortak tanrımızın bazen gönlü o kadar zengin değil..
benim sana vermek istediğim kadarını vermiyor sana. yine de direniyorum ben..
ciğerimin başka bir şehirdeki parçasına huzur diliyorum çokça..
güç diliyorum..
ellerindeki çamuru ona sürüp gözünü bulamasın diliyorum insanlar..
diliyorum da diliyorum işte.
yalnızca doğduğu bu günde ve yaşayacağı bu herhangi sıradan yaş için değil, aldığı, aldığımız, her nefeste, gözünden, gözümüzden akan her damla yaşta.
iyi günde, kötü günde, sağlıkta hastalıkta, mutlulukta, üzüntüde her zaman ve her yerde eöö bu evlilik sözüymüş pardon yanlış oldu. her şeyin en güzelini hakeden, mutluluk pastasından en büyük dilimlerden birini yemesi gereken insan.bugün doğmuş.iyiki de doğmuş.annesinin, babasının ellerinden öperim. en kocamanından bir pasta yolluyorum üstü mutluluklar,sevinçler,huzurlarla donatılmış olan. doğum günün kutlu olsun karıcım.sçs öptm kib tşk by
"büyümek istemiyorum.. annem babam yaşlanır.." demiş bi de..
büyük laflar eden küçücük bir kedi ki o. okuduğum güzel şiirlerin, yazıların sahibi..
bi de onun dilinden dinlemeli hayatı.
güzel yüreğin acılardan, acıtanlardan uzak olsun daima..
büyük laflar eden küçücük bir kedi ki o. okuduğum güzel şiirlerin, yazıların sahibi..
bi de onun dilinden dinlemeli hayatı.
güzel yüreğin acılardan, acıtanlardan uzak olsun daima..
kesinlikle sorumluluk sahibi.
nasıl tanıdım ben seni sahi? hem de tanımanın hakkını vererek. beden değil ruh görerek, göz değil bakış bilerek..
bir bilgisayar ekranından çok fazlası olmayı nasıl becerebildin ki benim için? hele ben ekranın ardındakilere yüklediğim manaların açtığı yaraları her gün kanatırken.
tecahül-i ariften uzağım şu noktada.
sorularım çengeline beni asacak kadar büyük soru işaretlerini hakedecek kadar gerçek.
aslında umrumda değil nasıl olduğu veya neden olduğu.
iyi ki de olmuş.
iyi ki de ben canım sıkkın olduğunda telefona sarılıp ben kötüyüm diye zırlayabileceğim bir sana sahibim.
kızdığında susmayı tercih edenlere inat, eğer kızarsa beni tutup silkeleyebilecek kadar cesur olduğuna inandığım birinin çekirgesi, çekirdeğiyim.
ben böyle bildiğimden dostluğu, seni kırmak pahasına uyarmalarıma denk gelirsen eğer, ki oldu, yaptım bunu, salt değer verdiğimden ve doğruluğuna inandıklarımın elimden kayıp gitmesine izin vermek istemediğimden yaptığımı hatırla.
herkesin kaskatı sandığı benin, senin karşında ağlamaktan utanmayacak kadar açık olduğunu bil.
ve ne olursa olsun istiyorum ben dediklerinin taban tabana zıt olsa bile fikrimle, saygı duyduğum olacağını anımsa tekrar.
hayatımdan hiç çıkmayan şen şakrak ses ol..
gözleri her daim dolu, çocuk gülüşlü kal.
bir bilgisayar ekranından çok fazlası olmayı nasıl becerebildin ki benim için? hele ben ekranın ardındakilere yüklediğim manaların açtığı yaraları her gün kanatırken.
tecahül-i ariften uzağım şu noktada.
sorularım çengeline beni asacak kadar büyük soru işaretlerini hakedecek kadar gerçek.
aslında umrumda değil nasıl olduğu veya neden olduğu.
iyi ki de olmuş.
iyi ki de ben canım sıkkın olduğunda telefona sarılıp ben kötüyüm diye zırlayabileceğim bir sana sahibim.
kızdığında susmayı tercih edenlere inat, eğer kızarsa beni tutup silkeleyebilecek kadar cesur olduğuna inandığım birinin çekirgesi, çekirdeğiyim.
ben böyle bildiğimden dostluğu, seni kırmak pahasına uyarmalarıma denk gelirsen eğer, ki oldu, yaptım bunu, salt değer verdiğimden ve doğruluğuna inandıklarımın elimden kayıp gitmesine izin vermek istemediğimden yaptığımı hatırla.
herkesin kaskatı sandığı benin, senin karşında ağlamaktan utanmayacak kadar açık olduğunu bil.
ve ne olursa olsun istiyorum ben dediklerinin taban tabana zıt olsa bile fikrimle, saygı duyduğum olacağını anımsa tekrar.
hayatımdan hiç çıkmayan şen şakrak ses ol..
gözleri her daim dolu, çocuk gülüşlü kal.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?