polemik bugün sonuç vermiştir aydin dogana yüklü haciz işlemi başlatılmıştır. ihlasa yimpaşa gün doğmuştur. bundan sonra bütün haberlerin altında iha yazısını görebiliriz. uyutulmaya devam yani.
(bkz: sen uyursan herkes ölür)
recep tayyip erdoğan ile aydın doğan polemigi
tayyip erdoğanın, aydın doğana güçsüz olmadığını gösterdiği polemiktir.
tartışmanın başlamasının nedeni kanaatimce; deniz feneri davasının "açılmış" olması değil, bu davayla kendisinin ilişkilendirilmiş olmasıdır. tek neden de bu değildir. tayyip erdoğan bugüne kadar kendisine yapılan suçlamalara,hakaretlere çoğu zaman sessiz kalmıştır; konuştuğu zaman da fazla üstüne gitmemiştir. doğan grubu gazetelerinin, "gerçek olup olmadığı belli olmayan deniz feneri yolsuzluğu"nda tayyip erdoğanı hedef göstermesi olayı körüklemiştir. başka bir deyişle olayın kopma noktasıdır.
başbakanın yaptığı; kendisine atılan iftiraları, müfteri kişinin kirli çamaşırlarını dökerek üzerinden temizleme amacı taşıyor.-tabi bunun ne kadar etik olduğu tartışılır.- başbakan bunu hukuk yoluyla da halledebilirdi belki ama sonucunda kendisine yine iftira atılacağını bildiği için bu sefer düşmanı kendi silahıyla vurmayı denemiştir. yani en büyük silahı medya olan aydın doğanı, medya gücüyle, medya önünde vurmuştur.
başbakan verdiği 1 hafta sonunda geçen haftaki gibi çarpıcı bir açıklama yapmamıştır. belki de yaptı,ama mesajı sadece aydın doğan aldı. kim bilir...
vel hasılı kelam, bu olaydan da yine kimse karlı çıkmamıştır. belki tayyip erdoğan istediğini yapmıştır ama birisi ağzını açtığı anda borsanın aniden yükselip alçaldığı bir ülkede ekonomi az da olsa yine yara almıştır. ekonominin iyileşmesi için gerilmemek gerekiyor. sorunları ortamı gererek tartışmak kimsenin yararına değil artık. başbakanın biraz daha itidalli olması gerekiyor bu noktada.
tartışmanın başlamasının nedeni kanaatimce; deniz feneri davasının "açılmış" olması değil, bu davayla kendisinin ilişkilendirilmiş olmasıdır. tek neden de bu değildir. tayyip erdoğan bugüne kadar kendisine yapılan suçlamalara,hakaretlere çoğu zaman sessiz kalmıştır; konuştuğu zaman da fazla üstüne gitmemiştir. doğan grubu gazetelerinin, "gerçek olup olmadığı belli olmayan deniz feneri yolsuzluğu"nda tayyip erdoğanı hedef göstermesi olayı körüklemiştir. başka bir deyişle olayın kopma noktasıdır.
başbakanın yaptığı; kendisine atılan iftiraları, müfteri kişinin kirli çamaşırlarını dökerek üzerinden temizleme amacı taşıyor.-tabi bunun ne kadar etik olduğu tartışılır.- başbakan bunu hukuk yoluyla da halledebilirdi belki ama sonucunda kendisine yine iftira atılacağını bildiği için bu sefer düşmanı kendi silahıyla vurmayı denemiştir. yani en büyük silahı medya olan aydın doğanı, medya gücüyle, medya önünde vurmuştur.
başbakan verdiği 1 hafta sonunda geçen haftaki gibi çarpıcı bir açıklama yapmamıştır. belki de yaptı,ama mesajı sadece aydın doğan aldı. kim bilir...
vel hasılı kelam, bu olaydan da yine kimse karlı çıkmamıştır. belki tayyip erdoğan istediğini yapmıştır ama birisi ağzını açtığı anda borsanın aniden yükselip alçaldığı bir ülkede ekonomi az da olsa yine yara almıştır. ekonominin iyileşmesi için gerilmemek gerekiyor. sorunları ortamı gererek tartışmak kimsenin yararına değil artık. başbakanın biraz daha itidalli olması gerekiyor bu noktada.
serdar akinanın 10 nisan 2008 tarihli yazısı:
aydın doğan’a operasyon mu geliyor?
çok üst düzey biriyle sohbet ediyoruz. bugüne kadar benimle paylaştığı pek az şey boş çıktığından dikkatle dinliyorum...
öylesi detaylara haiz ki anlatamam... gerçekten yazılacak şeyler değil. ama çok önemli gördüğüm bir bilgiyi de, dolaylı olarak bir başka kaynaktan öğrendiğim için yazmadan edemeyeceğim.
o bilgi çok büyük bir operasyonla ilgili.
operasyon aydın doğan’a... dosya ise çok ciddi...
önce sohbetten kısa satırbaşlarını aktarayım size...
bakın bu kimsenin sürece dair nasıl öngörüleri var...
“başbakan frene basacak. yani sistemle çatışmayacak. ancak öte taraftan ne zamandır yapmadığı çok radikal reformlara imza atacak... engel olarak gördüğü bürokratik yapıyı yerle bir edecek... sistemin hastalıklı taraflarını çok iyi biliyor. derdinin türkiye olduğunu millete bu reformlarla anlatacak. özal’ın 83 yılında yaptığını yapmaya çalışacak. yani devrim niteliğinde değişikliklere gidecek. bunlar asla kapatma davasını etkileyecek adımlar da olmayacak...”
“çok zor” dedim, “bu yapıyı bunca yıldır değiştir(e)medi. şimdi nasıl başaracak? nereden başlayacak?”
“mesela doğan grubu hedefte... bizzat aydın doğan’ı hedef alacak. dosyası sağlam...” dedi.
güldüm ve şunu söyledim: “çıkartacak olsa çoktaan çıkartırdı...”
“yanılıyorsun. hazırlığını yaptı...türkiye’deki en büyük suç vergi kaçırmaktır... aydın doğan’ı buradan yakalayacak” dedi.
vergi kaçakçılığı meselesi çok yazıldı çizildi.
ama gene de dönüp bir baktım... kısaca hatırlamak gerekirse basına yansıyan boyutunun satır başları şöyle:
aydın doğan, 2000 yılında iş-doğan petrol yatırımları a.ş. adıyla kurduğu şirket aracılığıyla poaş’ın yüzde 51 hissesini 1 milyar 260 milyon dolara satın aldı.
2002 yılında 228 trilyon kâr edip 70 trilyon vergi ödeyen poaş birleşmeden ötürü 1.3 trilyon borçlu gösterildi ve tek kuruş vergi ödemedi.
gelir kontrolörleri 1.2 milyar ytl’lik vergi kaçağı belirledi.
sonra bir “uzlaşma” sağlandı ve bu borç 275.3 milyon ytl’ye indi.
şimdi burada duralım.
akaryakıt kaçakçılığı konusunda 1 ocak 2007’de “ulusal marker” uygulaması başladı.
geçtiğimiz günlerde “işaretr” adlı ulusal markerın 31 litresi “buharlaştı”...
tüpraş gayet makul bir açıklama yaparak bu kaybın on binde 3 gibi bir orana tekabul ettiğini ve sorun olmadığını açıkladı.
petrolcüler ise uygulamanın sağlıklı yürümediğinden şikayetçi oldu.
bu arada, formül çözülmüş olabilir... o zaman kayıp gene trilyonlar...
yani bize trilyonlara patlayan bu akaryakıt kaçakçılığı meselesinin halen önüne geçilebilmiş değil.
araştırma komisyonu raporuna göre ise bu iş artık tamamen kurumsallaşmış vaziyette...
komisyon raporundaki şu tarihi cümleyi yeri gelmişken hatırlatmakta fayda var.
“yukarıda belirtilen kamu kurum ihalelerinde bayi ve dağıtıcı şirket kâr payı oranları dikkate alındığında, kamu kurumu akaryakıt ihalelerinde ticari icaplara uymayacak bir şekilde yüksek iskontolu olarak mal satıldığı görülmektedir. kârlılık oranlarının bayiler açısından yüzde 5-7, dağıtıcı şirketler de dahil olmak üzere yüzde 8-11 arasında olduğu bu ortamda bu oranların üzerinde bir iskonto ile akaryakıt satılması, akaryakıtı satan şirketler açısından akaryakıt kaçakçılığı yapıldığının karinesini ortaya koymaktadır.”
bu listenin başında poaş var. 18.11. 2003 tarihinde başbakanlığa sattığı akaryakıtta yüzde 28 indirim yapmış...
bir başka cümle...
“komisyonumuz tarafından yukarıda isimleri yer alan tüm gönderici ve taşıyıcı şirketler ile ilgili bankalardan her türlü ortaklarının şahsi hesapları konusunda bilgiler istenmiş ve gelen bilgilerin değerlendirmesi sonucunda söz konusu bu şirketlerin, yurtiçi ve yurtdışı yüksek tutarlı para transferlerine rastlandığı...”
elbette tek başına bu iddialar yeterli değil.
ancak alt alta koyuyorum.
cem uzan nasıl indirildi?
bankaları üzerinden...
şimdi de aydın doğan poaş üzerinden mi indirilecek?
bu ciddi iddiayı zaman gösterecek.
ancak benimle paylaşılan bilgi şu:
erdoğan’daki üslup değişikliğini bir ric’at olarak okuyan yanılır.
bana gelen bilgi doğruysa aydın bey yukarıda saydığım argümanlar gerekçe gösterilerek çok ciddi bir operasyonla karşı karşıya kalabilir.
biliyorsunuz hilton arazisini 225 milyon dolara satın aldı.
imar planında bir düzenleme olmazsa doğan açısından büyük problem...
ankara’da siyasi bir istikrarsızlık onun açısından bir çıkış olabilirdi.
ama erdoğan taktik değiştiriyor.
türkiye’nin hastalıklarından beslenen ve bizatihi hastalık olan tümörlerine neşter atacaksa buna kimin nasıl bir itirazı olabilir?
aydın doğan son 5 yılda türkiye’nin en zengin adamı oldu...
allah daha çok versin.
şayet, trilyonlarca vergi kaçırıyor, akaryakıt kaçakçılığı yapıyorsa da üzerine cesaretle gidilsin.
bu süreçte erdoğan “gemileri yakıp” bu çok ciddi iddiaların üzerine gidecekse hem kendini hem türkiye’yi kurtarır...
bir sonraki yazıda bu konuda çok çarpıcı rakamlar vereceğim..."
http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=114653,10,156
aydın doğan’a operasyon mu geliyor?
çok üst düzey biriyle sohbet ediyoruz. bugüne kadar benimle paylaştığı pek az şey boş çıktığından dikkatle dinliyorum...
öylesi detaylara haiz ki anlatamam... gerçekten yazılacak şeyler değil. ama çok önemli gördüğüm bir bilgiyi de, dolaylı olarak bir başka kaynaktan öğrendiğim için yazmadan edemeyeceğim.
o bilgi çok büyük bir operasyonla ilgili.
operasyon aydın doğan’a... dosya ise çok ciddi...
önce sohbetten kısa satırbaşlarını aktarayım size...
bakın bu kimsenin sürece dair nasıl öngörüleri var...
“başbakan frene basacak. yani sistemle çatışmayacak. ancak öte taraftan ne zamandır yapmadığı çok radikal reformlara imza atacak... engel olarak gördüğü bürokratik yapıyı yerle bir edecek... sistemin hastalıklı taraflarını çok iyi biliyor. derdinin türkiye olduğunu millete bu reformlarla anlatacak. özal’ın 83 yılında yaptığını yapmaya çalışacak. yani devrim niteliğinde değişikliklere gidecek. bunlar asla kapatma davasını etkileyecek adımlar da olmayacak...”
“çok zor” dedim, “bu yapıyı bunca yıldır değiştir(e)medi. şimdi nasıl başaracak? nereden başlayacak?”
“mesela doğan grubu hedefte... bizzat aydın doğan’ı hedef alacak. dosyası sağlam...” dedi.
güldüm ve şunu söyledim: “çıkartacak olsa çoktaan çıkartırdı...”
“yanılıyorsun. hazırlığını yaptı...türkiye’deki en büyük suç vergi kaçırmaktır... aydın doğan’ı buradan yakalayacak” dedi.
vergi kaçakçılığı meselesi çok yazıldı çizildi.
ama gene de dönüp bir baktım... kısaca hatırlamak gerekirse basına yansıyan boyutunun satır başları şöyle:
aydın doğan, 2000 yılında iş-doğan petrol yatırımları a.ş. adıyla kurduğu şirket aracılığıyla poaş’ın yüzde 51 hissesini 1 milyar 260 milyon dolara satın aldı.
2002 yılında 228 trilyon kâr edip 70 trilyon vergi ödeyen poaş birleşmeden ötürü 1.3 trilyon borçlu gösterildi ve tek kuruş vergi ödemedi.
gelir kontrolörleri 1.2 milyar ytl’lik vergi kaçağı belirledi.
sonra bir “uzlaşma” sağlandı ve bu borç 275.3 milyon ytl’ye indi.
şimdi burada duralım.
akaryakıt kaçakçılığı konusunda 1 ocak 2007’de “ulusal marker” uygulaması başladı.
geçtiğimiz günlerde “işaretr” adlı ulusal markerın 31 litresi “buharlaştı”...
tüpraş gayet makul bir açıklama yaparak bu kaybın on binde 3 gibi bir orana tekabul ettiğini ve sorun olmadığını açıkladı.
petrolcüler ise uygulamanın sağlıklı yürümediğinden şikayetçi oldu.
bu arada, formül çözülmüş olabilir... o zaman kayıp gene trilyonlar...
yani bize trilyonlara patlayan bu akaryakıt kaçakçılığı meselesinin halen önüne geçilebilmiş değil.
araştırma komisyonu raporuna göre ise bu iş artık tamamen kurumsallaşmış vaziyette...
komisyon raporundaki şu tarihi cümleyi yeri gelmişken hatırlatmakta fayda var.
“yukarıda belirtilen kamu kurum ihalelerinde bayi ve dağıtıcı şirket kâr payı oranları dikkate alındığında, kamu kurumu akaryakıt ihalelerinde ticari icaplara uymayacak bir şekilde yüksek iskontolu olarak mal satıldığı görülmektedir. kârlılık oranlarının bayiler açısından yüzde 5-7, dağıtıcı şirketler de dahil olmak üzere yüzde 8-11 arasında olduğu bu ortamda bu oranların üzerinde bir iskonto ile akaryakıt satılması, akaryakıtı satan şirketler açısından akaryakıt kaçakçılığı yapıldığının karinesini ortaya koymaktadır.”
bu listenin başında poaş var. 18.11. 2003 tarihinde başbakanlığa sattığı akaryakıtta yüzde 28 indirim yapmış...
bir başka cümle...
“komisyonumuz tarafından yukarıda isimleri yer alan tüm gönderici ve taşıyıcı şirketler ile ilgili bankalardan her türlü ortaklarının şahsi hesapları konusunda bilgiler istenmiş ve gelen bilgilerin değerlendirmesi sonucunda söz konusu bu şirketlerin, yurtiçi ve yurtdışı yüksek tutarlı para transferlerine rastlandığı...”
elbette tek başına bu iddialar yeterli değil.
ancak alt alta koyuyorum.
cem uzan nasıl indirildi?
bankaları üzerinden...
şimdi de aydın doğan poaş üzerinden mi indirilecek?
bu ciddi iddiayı zaman gösterecek.
ancak benimle paylaşılan bilgi şu:
erdoğan’daki üslup değişikliğini bir ric’at olarak okuyan yanılır.
bana gelen bilgi doğruysa aydın bey yukarıda saydığım argümanlar gerekçe gösterilerek çok ciddi bir operasyonla karşı karşıya kalabilir.
biliyorsunuz hilton arazisini 225 milyon dolara satın aldı.
imar planında bir düzenleme olmazsa doğan açısından büyük problem...
ankara’da siyasi bir istikrarsızlık onun açısından bir çıkış olabilirdi.
ama erdoğan taktik değiştiriyor.
türkiye’nin hastalıklarından beslenen ve bizatihi hastalık olan tümörlerine neşter atacaksa buna kimin nasıl bir itirazı olabilir?
aydın doğan son 5 yılda türkiye’nin en zengin adamı oldu...
allah daha çok versin.
şayet, trilyonlarca vergi kaçırıyor, akaryakıt kaçakçılığı yapıyorsa da üzerine cesaretle gidilsin.
bu süreçte erdoğan “gemileri yakıp” bu çok ciddi iddiaların üzerine gidecekse hem kendini hem türkiye’yi kurtarır...
bir sonraki yazıda bu konuda çok çarpıcı rakamlar vereceğim..."
http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=114653,10,156
daha dune kadar ayni kaba sican insanlarin;
simdi cikarlari ugruna dustukleri acinilacak kepazelikteki halleri.
simdi cikarlari ugruna dustukleri acinilacak kepazelikteki halleri.
2002’de devlet bahçeli, mhp’ye kurulan tuzağı görüp (görmesi istenmişti) erken seçime götürmüştü ülkeyi. ak parti hazırdı!
...
başbakan düğmeye bastı. ama o, yerel seçim öncesi bir hamle ya da artık isteklerinden, hırsından, baskılarından bunaldığı bir medya grubuna karşı harekete geçişin düğmesi değil! hiç sandığı gibi değil. en güçlü olduğunu düşündüğü anda olacak herşey.
"ben gazetecilerin yazdıklarını söylüyorum" diyen baykal, her zamanki gibi oyunda sadece rol alıyor, ne yaptığının farkında bile değil.
çok fazla dallandırıp budaklandırmaya gerek yok. içeride de, dışarıda da akp’nin sevmeyeni çok. destekleyenlerin bir kısmı da kerhen, alternatifsizlikten destekliyor.
hıncal uluç’un bir süre önce belki başka niyetlerle (engin ardıç’ın dediği gibi: "babana söyle beni oraya alsın") yazdığı arzuhan doğan yalçındağ’ın siyasete girmesi teklifi, belki ilk başta kendilerine değil ama birilerine cazip geldi.
arzuhan doğan yalçındağ siyasete girecek!
"alternatif yok" diyenlere, "al sana alternatif!" hem kadın, hem çağdaş, hem hem...
çiller’le yaşanan hüsranı telafi edecekler.
doğan medyasında taha akyol-özdemir ince-ahmet hakan gibi isimler birarada bulunabiliyor. "alçakları tanıyalım" yazısıyla 28 şubat döneminde sahte andıçla hedef gösterdiği, alçak dediği mehmet ali birand ve cengiz çandar’la aynı ortamda bulunuyor oktay ekşi!
bu yeni partide abdüllatif şener’i, -hatta eşiyle birlikte- ali müfit gürtuna’yı görürsek hiç şaşırmayalım! (edit: artı mustafa sarıgül tabii ki)
evet hilton olayı var, poaş var, rafineri var, rtük var; şaban dişli, deniz feneri, gaziantep... var, hepsi var. ama bunlar küçük resim.
...
başbakan düğmeye bastı. ama o, yerel seçim öncesi bir hamle ya da artık isteklerinden, hırsından, baskılarından bunaldığı bir medya grubuna karşı harekete geçişin düğmesi değil! hiç sandığı gibi değil. en güçlü olduğunu düşündüğü anda olacak herşey.
"ben gazetecilerin yazdıklarını söylüyorum" diyen baykal, her zamanki gibi oyunda sadece rol alıyor, ne yaptığının farkında bile değil.
çok fazla dallandırıp budaklandırmaya gerek yok. içeride de, dışarıda da akp’nin sevmeyeni çok. destekleyenlerin bir kısmı da kerhen, alternatifsizlikten destekliyor.
hıncal uluç’un bir süre önce belki başka niyetlerle (engin ardıç’ın dediği gibi: "babana söyle beni oraya alsın") yazdığı arzuhan doğan yalçındağ’ın siyasete girmesi teklifi, belki ilk başta kendilerine değil ama birilerine cazip geldi.
arzuhan doğan yalçındağ siyasete girecek!
"alternatif yok" diyenlere, "al sana alternatif!" hem kadın, hem çağdaş, hem hem...
çiller’le yaşanan hüsranı telafi edecekler.
doğan medyasında taha akyol-özdemir ince-ahmet hakan gibi isimler birarada bulunabiliyor. "alçakları tanıyalım" yazısıyla 28 şubat döneminde sahte andıçla hedef gösterdiği, alçak dediği mehmet ali birand ve cengiz çandar’la aynı ortamda bulunuyor oktay ekşi!
bu yeni partide abdüllatif şener’i, -hatta eşiyle birlikte- ali müfit gürtuna’yı görürsek hiç şaşırmayalım! (edit: artı mustafa sarıgül tabii ki)
evet hilton olayı var, poaş var, rafineri var, rtük var; şaban dişli, deniz feneri, gaziantep... var, hepsi var. ama bunlar küçük resim.
bu polemiğin ardindan hala basbakani alkıslayan, destekleyen kitleler gordukce bir millet nasil bu hale geldi diye sormadan edemiyorum..
paris hilton tarafından olaya el atılmasını düşlediğim polemik.
anlamadigim konu bizi geren nokta ne turk halki olarak.
birisi medya devi, elinde her turlu ileti$im ve ula$im araci var, sikinin keyfine gore tum kanallarini kapattirip dilerse ozel yayin yapar. dilerse tum gazetelerini tamamen kendi resimleri ile bastirir.
birisi ba$bakan, ulkenin tum ipleri elinde. hangi gazeteye dese ki "gel sana roportaj vericem" gazeteler ilk sayfalarini degi$tirir. hangi televizyoncuya dese ki "bugun canli yayina cikmak istiyorum", tum programlarin saatleri degi$tirilir.
diyelimki iki tane denk guc var ve birbiri ile carpi$maya karar vermi$. konu hiltondu kildi tuydu. kisacasi halkin zerre sikinde olmayan bir diyalog. e ulan ozaman neden halkin gundemine ta$iyorsunuz bireysel kavganizi. gidin ormaninizda parcalayin birbirinizi, kemiklerinizi cigneyin isterseniz bize ne. hangi kanala baksam yok erdogan ile donag in restle$mesi, yok dogan ile erdogan in meydan sava$i. yumurtali ramazan pidesinin tanesi 1,75 ytl biliyor musun sen bunu, haberin var mi bundan. adam ramazan pidesi alabilmek icin, coluguna cocuguna pide yedirebilmek icin nelerden fedakarlik ediyor hic haberin var mi?
ulan hala diyorlar ki hilton du residencedi. kufur etmicem bugun.
birisi medya devi, elinde her turlu ileti$im ve ula$im araci var, sikinin keyfine gore tum kanallarini kapattirip dilerse ozel yayin yapar. dilerse tum gazetelerini tamamen kendi resimleri ile bastirir.
birisi ba$bakan, ulkenin tum ipleri elinde. hangi gazeteye dese ki "gel sana roportaj vericem" gazeteler ilk sayfalarini degi$tirir. hangi televizyoncuya dese ki "bugun canli yayina cikmak istiyorum", tum programlarin saatleri degi$tirilir.
diyelimki iki tane denk guc var ve birbiri ile carpi$maya karar vermi$. konu hiltondu kildi tuydu. kisacasi halkin zerre sikinde olmayan bir diyalog. e ulan ozaman neden halkin gundemine ta$iyorsunuz bireysel kavganizi. gidin ormaninizda parcalayin birbirinizi, kemiklerinizi cigneyin isterseniz bize ne. hangi kanala baksam yok erdogan ile donag in restle$mesi, yok dogan ile erdogan in meydan sava$i. yumurtali ramazan pidesinin tanesi 1,75 ytl biliyor musun sen bunu, haberin var mi bundan. adam ramazan pidesi alabilmek icin, coluguna cocuguna pide yedirebilmek icin nelerden fedakarlik ediyor hic haberin var mi?
ulan hala diyorlar ki hilton du residencedi. kufur etmicem bugun.
bu olayı yalnız erdoğan-doğan tartışması yapmayalım çünkü araştırırsak nice erdoğan-? kişi yada kurum çıkar hükümete karşı olan buna devletin herhangi bir kademesinde çalışan kişileri, en güzel örnek yökü ve rektörleri kendi düşüncelerine(dine dayalı) göre şekillendirmesini gösterebiliriz ve de kendisine karşı özel kurumları bir asimile etme çabası içinde olduğu anlaşılır hükümetimiz kendi düşüncesinde olanlara kolaylık sağlıyor.gerektiğinde özel kuruluşlara parasal yardımda yapıyor...
birbirini doğuran fillerin tepişmesi olarak anılcak olay.
haberi baştan sona kadar izledim.anlaşılan ikisinin de bi çıkarı var bu hilton meselesinde.ancak fark ettiğim bişey var recep tayyip erdoğan çok sinirliydi.ama aydın doğan gayet sakindi.valla ben bu işten bişey anladıysam arap olayım.
(bkz: 2. uzan meydan muharebesi)
"milliyet gazetesinin 30 temmuz 2005 tarihli emlak ekinde (hiltonun satışı 12 ağustos) şu satırlar yer alıyormuş:
“şimdi gelelim ihaleyi kazanacak firmaya. piyasada yaygın olan kanaate göre yabancılar bu ihaleye teklif verecekler. ama yüksek teklifler genelde yerlilerden gelecek. çünkü 62 bin 337 metrekarelik arsaya sahip olan istanbul hilton, siyasi bağlantıları güçlü yatırımcılara, alışveriş merkezi, dev otopark ve residence sitesi gibi farklı alternatif proje olanakları sunuyor. bu açıdan bakıldığında hiçbir yabancı kurumsal gayrimenkul şirketinin bu işlere girmeyeceği belirtiliyor....”
...
hürriyet yazarlarından ege cansenin 10 ağustos 2005 tarihli yazısında yer alan şu satırlar da dikkat çekici:
“... ancak ihaleyi yapacak ilgilileri uyarmak istiyorum. bu otel binasını ve arsasını alacak olanların verecekleri çok yüksek bir fiyatın gerekçesi o emsalsiz arazi parçasının imar durumunu değiştirmek olabilir. ihalenin âdil bir şekilde yapılabilmesi ve maksimum fiyatın oluşması için arsanın yeni imar durumunun şimdiden belirlenmesi ve tüm teklif sahiplerinin bunu önceden bilmesi gerekir. bina ve arsası satıldıktan sonra, imar durumu değiştirilerek oluşacak ve aslında kamuya, ama şimdilik emekli sandığına ait bir rantın özel bir kişiye transfer edilmemesi için bu şarttır...”
kürşat buminin yazısından.
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=08.09.2008&y=kursatbumin
“şimdi gelelim ihaleyi kazanacak firmaya. piyasada yaygın olan kanaate göre yabancılar bu ihaleye teklif verecekler. ama yüksek teklifler genelde yerlilerden gelecek. çünkü 62 bin 337 metrekarelik arsaya sahip olan istanbul hilton, siyasi bağlantıları güçlü yatırımcılara, alışveriş merkezi, dev otopark ve residence sitesi gibi farklı alternatif proje olanakları sunuyor. bu açıdan bakıldığında hiçbir yabancı kurumsal gayrimenkul şirketinin bu işlere girmeyeceği belirtiliyor....”
...
hürriyet yazarlarından ege cansenin 10 ağustos 2005 tarihli yazısında yer alan şu satırlar da dikkat çekici:
“... ancak ihaleyi yapacak ilgilileri uyarmak istiyorum. bu otel binasını ve arsasını alacak olanların verecekleri çok yüksek bir fiyatın gerekçesi o emsalsiz arazi parçasının imar durumunu değiştirmek olabilir. ihalenin âdil bir şekilde yapılabilmesi ve maksimum fiyatın oluşması için arsanın yeni imar durumunun şimdiden belirlenmesi ve tüm teklif sahiplerinin bunu önceden bilmesi gerekir. bina ve arsası satıldıktan sonra, imar durumu değiştirilerek oluşacak ve aslında kamuya, ama şimdilik emekli sandığına ait bir rantın özel bir kişiye transfer edilmemesi için bu şarttır...”
kürşat buminin yazısından.
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=08.09.2008&y=kursatbumin
açıklarını kapatmak isteyenlerin, açık arama çabası. her ikisine de inanmıyor ve güvenmiyoruz. çırpınışları boşa.
aydın doğan’ın eski bir çalışanı, fatih altaylı yazıyor:
"aydın doğan desteği hak etmiyor
dediklerim bir bir çıkıyor mu?
aydın doğan’ın derdi hilton arazisi diye yazdım.
dava açtılar.
kaybettiler.
şimdi birinci ağızdan doğrulandı.
rafineri için başbakan’ın kapısına dayandı dedim.
“yalan” dediler.
şimdi kendileri doğruluyorlar.
ne yazdıysak doğru.
aynen 3 milyar dolarlık vergi kaçakçılığının doğru olduğu gibi.
biz hep doğruları yazdık.
aslına bakarsanız aydın doğan vergi kaçakçılığında köşeye sıkışmıştı.
ama 27 nisan e-muhtırası, cumhurbaşkanlığı seçimleri ve erken genel seçim imdadına yetişti. 3 milyar dolar yerine 275 milyon ytl ödediler. iş kapandı. doğan medyası seçimlerde akp’yi destekledi.
şimdi yine seçim havasına girilirken, aydın doğan medyası yine yüklenmeye başladı.
rafineriye lisans, hilton arazisine imar ve ucuza kapatılan bir televizyonun karasal yayın izni lazım. seçim zamanı hükümet sıkıştırılırsa bunlar hallolur diye düşünmüş olmalılar.
başladılar bastırmaya.
sonunda başbakan patladı. hodri meydan dedi.
çünkü doğan’ın gözü doymak bilmiyor.
başbakan anladı ki, bugün bunları verse, yarın yeni talepler gelecek.
çıktı açıkça meydan okudu.
aslında bir gazeteci olarak benim burada aydın doğan’dan, yayıncıdan yana tavır almam gerek.
ama aydın doğan’a gazeteci demek mümkün mü?
gazete dediğin doğruları yazar, her zaman yazar, herkese karşı yazar.
doğan medyası öyle mi?
onlar için haber demek, aydın doğan’ın çıkarları demek.
medya aracılığıyla bilek bükmek, haksız rekabet yapmak, ticari avantaj sağlamak demek.
bunun için ben burada aydın doğan’ın tarafında olamıyorum.
çünkü bana göre türkiye’nin bugün içinde bulunduğu durumun en büyük sorumlusu aydın doğan ve onun medyayı kullanma biçimi.
aydın bey şimdi çıkmış, veryansın ediyor. namusdan, şereften, haysiyetten dem vuruyor.
iyi de taha akyol gibileri ankara’ya yollayıp iş bitirmeye çalışan, başbakanlardan haksız kazançlarına aracılık etmesi için ricacı olan birinin bunları söylemeye ne hakkı var!
sen adam gibi gazetecilik yapsaydın, hepimiz bugün arkanda olurduk.
bugün ne yazık ki, olamayacağız.
çünkü hak etmiyorsun."
http://www.fatihaltayli.com.tr/
"aydın doğan desteği hak etmiyor
dediklerim bir bir çıkıyor mu?
aydın doğan’ın derdi hilton arazisi diye yazdım.
dava açtılar.
kaybettiler.
şimdi birinci ağızdan doğrulandı.
rafineri için başbakan’ın kapısına dayandı dedim.
“yalan” dediler.
şimdi kendileri doğruluyorlar.
ne yazdıysak doğru.
aynen 3 milyar dolarlık vergi kaçakçılığının doğru olduğu gibi.
biz hep doğruları yazdık.
aslına bakarsanız aydın doğan vergi kaçakçılığında köşeye sıkışmıştı.
ama 27 nisan e-muhtırası, cumhurbaşkanlığı seçimleri ve erken genel seçim imdadına yetişti. 3 milyar dolar yerine 275 milyon ytl ödediler. iş kapandı. doğan medyası seçimlerde akp’yi destekledi.
şimdi yine seçim havasına girilirken, aydın doğan medyası yine yüklenmeye başladı.
rafineriye lisans, hilton arazisine imar ve ucuza kapatılan bir televizyonun karasal yayın izni lazım. seçim zamanı hükümet sıkıştırılırsa bunlar hallolur diye düşünmüş olmalılar.
başladılar bastırmaya.
sonunda başbakan patladı. hodri meydan dedi.
çünkü doğan’ın gözü doymak bilmiyor.
başbakan anladı ki, bugün bunları verse, yarın yeni talepler gelecek.
çıktı açıkça meydan okudu.
aslında bir gazeteci olarak benim burada aydın doğan’dan, yayıncıdan yana tavır almam gerek.
ama aydın doğan’a gazeteci demek mümkün mü?
gazete dediğin doğruları yazar, her zaman yazar, herkese karşı yazar.
doğan medyası öyle mi?
onlar için haber demek, aydın doğan’ın çıkarları demek.
medya aracılığıyla bilek bükmek, haksız rekabet yapmak, ticari avantaj sağlamak demek.
bunun için ben burada aydın doğan’ın tarafında olamıyorum.
çünkü bana göre türkiye’nin bugün içinde bulunduğu durumun en büyük sorumlusu aydın doğan ve onun medyayı kullanma biçimi.
aydın bey şimdi çıkmış, veryansın ediyor. namusdan, şereften, haysiyetten dem vuruyor.
iyi de taha akyol gibileri ankara’ya yollayıp iş bitirmeye çalışan, başbakanlardan haksız kazançlarına aracılık etmesi için ricacı olan birinin bunları söylemeye ne hakkı var!
sen adam gibi gazetecilik yapsaydın, hepimiz bugün arkanda olurduk.
bugün ne yazık ki, olamayacağız.
çünkü hak etmiyorsun."
http://www.fatihaltayli.com.tr/
çikar hesapları su sıralar bırbırıyle ortusmeyen ıkılının bırbırını yediği polemik.
(bkz: bir bir biri birilerine)
(bkz: bir bir biri birilerine)
umur talu’dan iki tarafa da geliyor:
"düzen budur!
"büyük iktidar" ile "büyük medya" arasında (nihayet) açıkta patlayan "kavga" ibretlik.
ülke yönetimine hâkim olan ile halkın "haber, bilgi alma hakkı"na büyük ölçüde hâkim olabilen arasındaki patlama, hepimizin beyninde ve hayatında patlamış bir boru!
"imtiyaz düzeni" nin su ve kanalizasyon faciası.
aydın doğan haklı!
1. gazeteci, tabii ki en küçük "yolsuzluk iddiası"nın da üstüne gidecek.
2. karikatür davalarından ve sokaklardan biliyoruz ki, başbakan ısrarlı eleştiriden hoşlanmıyor.
3. "hür basını susturmaya tam teşebbüs eden bir başbakanı" hakikaten "tarih, diktatörler sayfasına yazar."
4. iş dünyasının, medyanın beklentileri, talepleri karşı şantaj aracı haline getiriliyor olabilir.
5. gerçekten de "şantaj suçtur".
6. başbakan’ın "elindeki gücü de kullanıp şantaj yapmaya hakkı yoktur".
7. "türk basınında çok tehlikeli bir dönemin başladığı" da kısmen doğru. başlamadı, sürüyor çünkü.
8. "basın özgürlüğünün geleceği açısından çok derin bir endişe" yerinde.
tayyip erdoğan haklı!
1. dediği gibi, "daha önceki hükümetler aydın doğan ile pazarlığa oturmuş olabilirler".
2. hükümet ve belediyeden istediklerini alamadıkları için bu tür haberlere yüklenmiş, "iftira atmış" olabilirler.
3. başbakan’a "iyi niyet elçileri" gönderip "görüşelim, barışalım" demiş olabilirler.
4. "bu çılgınlıklar" denen bin nevi tehdit ve şantajı menfaat uğruna yapıyor olabilirler.
5. "bizzat bana (başbakan’a) bunu teklif etmiş" olabilirler.
6. "ahlaki değerler konusunda nasibini almamış" olabilirler.
durum vahim!
1. ülkenin tek parti iktidarı ile en büyük medya grubu, birbirlerini şantajcılıkla, menfaatçilikle suçluyor. belki de haklılar!
2. başbakan da eleştiriden hoşlanmıyor, büyük medya patronu da.
3. işler istedikleri gibi gitmeyince saldırganlaşabiliyorlar.
4. birinin devlet ve iktidar gücünü, diğerinin medya ve para gücünü kullanmayacağının ahlaki ve hukuki garantisi yok.
5. başbakan’ın daha suskun basın istediği anlaşılıyor; ama bundan yakınan büyük medya grubunun da kendini, gazetecilerini susturabildiğinin çok örneği var.
6. başbakan’ın "susturma" niyetinden yakınanların, başbakan için kendi sütunlarını susturduğunu biliyoruz; başka başbakanlar ve yardımcılarıyla tam iki yıl rtük ve basın kanunu’na dair tek kelime eleştiriyi yasakladıklarını da. kovduklarını da.
7. anlıyoruz ki, medya gücü ile başka sektörlerdeki işler kovalanıyor (anlamamışsak salağız zaten!). medyaya başka sektörlerden gelenler de. ama başka sektörlere medyadan uzayanlar da.
8. anlıyoruz ki, doğan grubu ile başbakan arasında böyle çok görüşme olmuş, çok elçi gitmiş gelmiş. kimler acaba? gazeteciler var mı? niye? hangi mesleki, ahlaki sorumlulukla?
9. anlıyoruz ki, bunları ikisi de topluma açık etmemiş, gizlemiş.
10. bir başbakan’ın, "bundan sonra saygılı götürelim, gizli götürelim yok" lafı, gaf değil, facia. birincisi; ne demek bugüne kadar "gizli götürmek"? neyi, ne hakla gizlediniz? aranızdaki "saygılı ve gizli ilişki, temas, mutabakat, müzakere, götürme" neydi? ikincisi, "bundan sonra yok" lafını kızgın aile babası veya herhangi bir baba söyler de, başbakan nasıl diyebilir!
11. "her şeyi açık şekilde millete duyuracağız" nasıl diyebilir başbakan? bugüne kadar duyurmamanız suç değil mi? neden duyurmadınız? sustukları için mi? sustunuz mu sahi?
12. şu manaya da geliyor: biri "haber" le saldırdığında hilton, paris hilton arzusu yüzünden ise; başkaları tatmin oldukları için mi yumuşak kalıyor?
13. başbakanların da şantaja hakkı yok; medyanın da. ama bunu söyleyebilmek için, gazetecilikle hiç şantaj yapmamış, şantajcıları sağınızda solunuzda konuşlandırmamış olmanız gerekir. oysa bu medya "şantaj çağı"na çoktan girdi ve oraya battı.
14. "türk basınında tehlike... basın özgürlüğünün geleceğinde endişe" gibi sözlerin sebebi sadece "azarlayan" başbakan değil, daha ziyade gazeteciliği "pazarlayan" medya zihniyeti.
15. emrinde istihbarat, güvenlik gücü, devlet kuvveti ile partili kitleler olan başbakan, haklı olsa bile; "diyecek ki, ’beni hedef gösterdi’; sen ak parti’yi hedef göstereceksin olacak, başbakan, partisine saldıran gazeteyi hedef gösterdiğinde olmayacak. bal gibi olur" diyemez. ama dedi. felaket!
16. başbakan, "daha önce bazı gazeteleri hangi metotla destekledi, sonra tetikçilik yaptırdı, onları da duyacaksınız" diyor. kastettiği destek ve tetikçilik vahim de, bugüne kadar neden gizlendiği, ne karşılığında bunları duymadığımız, o rezalet de vahim.
17. en büyük medya grubu sahibi diyor ki, "şimdiye kadar ellerinden gelen baskıyı yapıyorlardı... demek ki baskı daha da ağırlaşacak".
ben de diyeyim ki...
baskı yapana da, ağırlaştırana da yuh olsun...
"bugüne kadar ellerinden gelen baskıyı yapıyorlardı" diye şimdi söylenip varsa o baskıları bugüne kadar asla yazmayan, haber yapmayan, tavır almayan gazeteciliğe, gazetecilere kendisi baskı uygulayan medyacılığa da yuh olsun!
bir de "konsey duayeni" demiyor mu ki, "gerçeği yazacağız. bunu da böyle bilsin", aşk olsun!"
http://www.sabah.com.tr/talu.html
"düzen budur!
"büyük iktidar" ile "büyük medya" arasında (nihayet) açıkta patlayan "kavga" ibretlik.
ülke yönetimine hâkim olan ile halkın "haber, bilgi alma hakkı"na büyük ölçüde hâkim olabilen arasındaki patlama, hepimizin beyninde ve hayatında patlamış bir boru!
"imtiyaz düzeni" nin su ve kanalizasyon faciası.
aydın doğan haklı!
1. gazeteci, tabii ki en küçük "yolsuzluk iddiası"nın da üstüne gidecek.
2. karikatür davalarından ve sokaklardan biliyoruz ki, başbakan ısrarlı eleştiriden hoşlanmıyor.
3. "hür basını susturmaya tam teşebbüs eden bir başbakanı" hakikaten "tarih, diktatörler sayfasına yazar."
4. iş dünyasının, medyanın beklentileri, talepleri karşı şantaj aracı haline getiriliyor olabilir.
5. gerçekten de "şantaj suçtur".
6. başbakan’ın "elindeki gücü de kullanıp şantaj yapmaya hakkı yoktur".
7. "türk basınında çok tehlikeli bir dönemin başladığı" da kısmen doğru. başlamadı, sürüyor çünkü.
8. "basın özgürlüğünün geleceği açısından çok derin bir endişe" yerinde.
tayyip erdoğan haklı!
1. dediği gibi, "daha önceki hükümetler aydın doğan ile pazarlığa oturmuş olabilirler".
2. hükümet ve belediyeden istediklerini alamadıkları için bu tür haberlere yüklenmiş, "iftira atmış" olabilirler.
3. başbakan’a "iyi niyet elçileri" gönderip "görüşelim, barışalım" demiş olabilirler.
4. "bu çılgınlıklar" denen bin nevi tehdit ve şantajı menfaat uğruna yapıyor olabilirler.
5. "bizzat bana (başbakan’a) bunu teklif etmiş" olabilirler.
6. "ahlaki değerler konusunda nasibini almamış" olabilirler.
durum vahim!
1. ülkenin tek parti iktidarı ile en büyük medya grubu, birbirlerini şantajcılıkla, menfaatçilikle suçluyor. belki de haklılar!
2. başbakan da eleştiriden hoşlanmıyor, büyük medya patronu da.
3. işler istedikleri gibi gitmeyince saldırganlaşabiliyorlar.
4. birinin devlet ve iktidar gücünü, diğerinin medya ve para gücünü kullanmayacağının ahlaki ve hukuki garantisi yok.
5. başbakan’ın daha suskun basın istediği anlaşılıyor; ama bundan yakınan büyük medya grubunun da kendini, gazetecilerini susturabildiğinin çok örneği var.
6. başbakan’ın "susturma" niyetinden yakınanların, başbakan için kendi sütunlarını susturduğunu biliyoruz; başka başbakanlar ve yardımcılarıyla tam iki yıl rtük ve basın kanunu’na dair tek kelime eleştiriyi yasakladıklarını da. kovduklarını da.
7. anlıyoruz ki, medya gücü ile başka sektörlerdeki işler kovalanıyor (anlamamışsak salağız zaten!). medyaya başka sektörlerden gelenler de. ama başka sektörlere medyadan uzayanlar da.
8. anlıyoruz ki, doğan grubu ile başbakan arasında böyle çok görüşme olmuş, çok elçi gitmiş gelmiş. kimler acaba? gazeteciler var mı? niye? hangi mesleki, ahlaki sorumlulukla?
9. anlıyoruz ki, bunları ikisi de topluma açık etmemiş, gizlemiş.
10. bir başbakan’ın, "bundan sonra saygılı götürelim, gizli götürelim yok" lafı, gaf değil, facia. birincisi; ne demek bugüne kadar "gizli götürmek"? neyi, ne hakla gizlediniz? aranızdaki "saygılı ve gizli ilişki, temas, mutabakat, müzakere, götürme" neydi? ikincisi, "bundan sonra yok" lafını kızgın aile babası veya herhangi bir baba söyler de, başbakan nasıl diyebilir!
11. "her şeyi açık şekilde millete duyuracağız" nasıl diyebilir başbakan? bugüne kadar duyurmamanız suç değil mi? neden duyurmadınız? sustukları için mi? sustunuz mu sahi?
12. şu manaya da geliyor: biri "haber" le saldırdığında hilton, paris hilton arzusu yüzünden ise; başkaları tatmin oldukları için mi yumuşak kalıyor?
13. başbakanların da şantaja hakkı yok; medyanın da. ama bunu söyleyebilmek için, gazetecilikle hiç şantaj yapmamış, şantajcıları sağınızda solunuzda konuşlandırmamış olmanız gerekir. oysa bu medya "şantaj çağı"na çoktan girdi ve oraya battı.
14. "türk basınında tehlike... basın özgürlüğünün geleceğinde endişe" gibi sözlerin sebebi sadece "azarlayan" başbakan değil, daha ziyade gazeteciliği "pazarlayan" medya zihniyeti.
15. emrinde istihbarat, güvenlik gücü, devlet kuvveti ile partili kitleler olan başbakan, haklı olsa bile; "diyecek ki, ’beni hedef gösterdi’; sen ak parti’yi hedef göstereceksin olacak, başbakan, partisine saldıran gazeteyi hedef gösterdiğinde olmayacak. bal gibi olur" diyemez. ama dedi. felaket!
16. başbakan, "daha önce bazı gazeteleri hangi metotla destekledi, sonra tetikçilik yaptırdı, onları da duyacaksınız" diyor. kastettiği destek ve tetikçilik vahim de, bugüne kadar neden gizlendiği, ne karşılığında bunları duymadığımız, o rezalet de vahim.
17. en büyük medya grubu sahibi diyor ki, "şimdiye kadar ellerinden gelen baskıyı yapıyorlardı... demek ki baskı daha da ağırlaşacak".
ben de diyeyim ki...
baskı yapana da, ağırlaştırana da yuh olsun...
"bugüne kadar ellerinden gelen baskıyı yapıyorlardı" diye şimdi söylenip varsa o baskıları bugüne kadar asla yazmayan, haber yapmayan, tavır almayan gazeteciliğe, gazetecilere kendisi baskı uygulayan medyacılığa da yuh olsun!
bir de "konsey duayeni" demiyor mu ki, "gerçeği yazacağız. bunu da böyle bilsin", aşk olsun!"
http://www.sabah.com.tr/talu.html
aydin dogan in savunmasindan bir kesit soyledir:
ben ne cumhuriyet halk partisinin yandaşıyım ne akpnin. ben bu ülkenin bağımsız yansız medyasıyım. benimle tayyip beyin övünmesi lazım. demesi lazım ki, benim ülkemde bağımsız, yansız, uluslararası standartlarda bir medya grubu var. sen kalkıp da beni hergün onu yazdın diye bak ben sana ne yaparım, devletin müfettişlerini, maliyenin görevlilerini, hepsini üstüne gönderirim... hergün baskı yapıyor hergün. kan kusuyoruz kızılcık suyu içtik diyoruz. bugüne kadar hükümetin bize yaptığı hiçbir baskıyı yayın politikamıza getirmedik. yasal yollarla mücadale edelim... ama artık tahammül edilmez boyutlara da getirdi. şimdi ben kalkıp hakkımı avrupa birliğinde mi arayacağım.
böyle birşeyi avrupa birliğinde konuşsak gülerler. bir medya grubununu, başbakan, parti kongresinde vur vur inlesin aydın doğan dinlesin diye yuhalatır mı? ben gazete sahibiyim ya ben siyasi parti değilim. ben başbakanın ne rakibiyim ne yandaşıyım ne de hasmıyım. doğru yaptığı şeylerde yanındayım. yanlış olduğu şeylerde de yazmak zorundayım.
ben ne cumhuriyet halk partisinin yandaşıyım ne akpnin. ben bu ülkenin bağımsız yansız medyasıyım. benimle tayyip beyin övünmesi lazım. demesi lazım ki, benim ülkemde bağımsız, yansız, uluslararası standartlarda bir medya grubu var. sen kalkıp da beni hergün onu yazdın diye bak ben sana ne yaparım, devletin müfettişlerini, maliyenin görevlilerini, hepsini üstüne gönderirim... hergün baskı yapıyor hergün. kan kusuyoruz kızılcık suyu içtik diyoruz. bugüne kadar hükümetin bize yaptığı hiçbir baskıyı yayın politikamıza getirmedik. yasal yollarla mücadale edelim... ama artık tahammül edilmez boyutlara da getirdi. şimdi ben kalkıp hakkımı avrupa birliğinde mi arayacağım.
böyle birşeyi avrupa birliğinde konuşsak gülerler. bir medya grubununu, başbakan, parti kongresinde vur vur inlesin aydın doğan dinlesin diye yuhalatır mı? ben gazete sahibiyim ya ben siyasi parti değilim. ben başbakanın ne rakibiyim ne yandaşıyım ne de hasmıyım. doğru yaptığı şeylerde yanındayım. yanlış olduğu şeylerde de yazmak zorundayım.
bu polemiğin başlamasının bir nedeni de yerel seçimlerin yaklaşmasıdır elbette. bu tür kavgalar hep seçmenin ilgisini çeker ve siyasetçiye puan kazandırır. hak etmediği puanlar...
işsizlik, eğitim, sağlık... bir sürü sorun bir anda unutulur. "helal olsun adama" diyerek maç gibi izlenir. eğlence çıkar...
türkiyenin bölgesinde ve dünyada itibar göreceği bir politika izlediniz eyvallah.
ekonomiyi şöyle böyle düzelttiniz eyvallah.
130 milyar dolar döviz stoklayarak krizlere karşı hazırlıklısınız eyvallah.
vs vs bunlar artılarınız sayın başbakan.
düzelen ekonomi sıradan vatandaşa yansımadı. aydın doğanın borçlarını ötelediniz. poaşı verdiniz, starı verdiniz, hiltonu verdiniz ve daha neler neler... ya vatandaşa???
ilk döneminizde duran fiyatlar, ikinci döneminizde yağmur gibi vatandaşın üzerine yağdı.
eğitim alanında köklü reformlar yapmak istiyorsunuz. geleceğe yönelik "bazı" girişimleriniz de güzel. ama arada kaynayan nesile yönelik bir girişiminiz maalesef yok.
iddialardan baykal ve doğan vd bahsediyor, ben bahsetmeyeceğim. neme lazım.
ama şu vatandaşı da görün be sayın başbakan.
son anketlerde oy oranınız %50leri de aşıyormuş. kutlu olsun.
ama şu vatandaşı da görün be sayın başbakan!!!
işsizlik, eğitim, sağlık... bir sürü sorun bir anda unutulur. "helal olsun adama" diyerek maç gibi izlenir. eğlence çıkar...
türkiyenin bölgesinde ve dünyada itibar göreceği bir politika izlediniz eyvallah.
ekonomiyi şöyle böyle düzelttiniz eyvallah.
130 milyar dolar döviz stoklayarak krizlere karşı hazırlıklısınız eyvallah.
vs vs bunlar artılarınız sayın başbakan.
düzelen ekonomi sıradan vatandaşa yansımadı. aydın doğanın borçlarını ötelediniz. poaşı verdiniz, starı verdiniz, hiltonu verdiniz ve daha neler neler... ya vatandaşa???
ilk döneminizde duran fiyatlar, ikinci döneminizde yağmur gibi vatandaşın üzerine yağdı.
eğitim alanında köklü reformlar yapmak istiyorsunuz. geleceğe yönelik "bazı" girişimleriniz de güzel. ama arada kaynayan nesile yönelik bir girişiminiz maalesef yok.
iddialardan baykal ve doğan vd bahsediyor, ben bahsetmeyeceğim. neme lazım.
ama şu vatandaşı da görün be sayın başbakan.
son anketlerde oy oranınız %50leri de aşıyormuş. kutlu olsun.
ama şu vatandaşı da görün be sayın başbakan!!!
boy boy aydin dogan savunmasi icin burdan buyrun:http://www.milliyet.com.tr/
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?