(1885 -1962) söylentiye göre, danimarka halkının övünç duyduğu dört şey vardır: gemi endüstrisi, süt ürünleri, peri masalları yazarı hans christian andersen, fizik bilgini niels bohr. bohr, hem bilgin kişiliği, hem insancıl davranışlarıyla, büyük hayaller peşinde koşan gençlere yetkin bir örnek ve esin kaynağı olan bir öncüydü. o, ne rutherford gibi dış görünümüyle ürkütücü ne de einstein gibi "arabaya tek başına koşulan at"tı.
niels, kopenhagda görkemli bir konakta dünyaya geldi. babası üniversitede fizyoloji profesörüydü. niels çocukluk yıllarında "hımbıl" görünümüyle hiç de parlak bir gelecek vaadetmiyordu. ileride seçkin bir matematikçi olan kardeşi harald da pek farklı değildi.
iki kardeşin en çok hoşlandıkları şey anneleriyle tramvaya binip kenti dolaşmaktı. bir keresinde, boş tramvayda anne can sıkıntısını gidermek için olmalı, çocuklara masal söyler. anlamsız bakışları, sarkık yanakları ve açık ağızlarıyla duran iki oğlanı uzaktan izleyen bir yolcu, "zavallı kadın, bu iki şapşala bir şey anlattığını sanıyor!" demekten kendini alamaz. niels bohrun bir çocukluk anısı bu.
oysa nielsin okul yılları son derece parlak geçer. babasının entellektüel ilgi alanı genişti: biri felsefeci, biri dilci ve biri fizikçi üç arkadaşıyla her cuma akşamı bir araya gelir, düşün dünyasında olup bitenleri tartışırlardı. iki oğlan da bir köşede oturup uzun süren tartışmaları sessizce izlerlerdi. özellikle nielsin spekülatif düşünceye yakın bir ilgisi vardı. nitekim, üniversitede fiziğin yanısıra ilginç bulduğu felsefe derslerini de kaçırmazdı.
niels bohr üniversiteyi üstün başarıyla bitirip; yirmi iki yaşında danimarka bilim akademisinin altın madalya ödülünü alır. delikanlının sonradan unutulan bir başarısı da iskandinav dünyasında tanınmış bir futbolcu olmasıydı. bohr 1911de doktora çalışmasını tamamlar tamamlamaz j.j. thomsonla çalışmak üzere cambridge-cavendish laboratuvarına koşar. ancak genç bilimadamı burada umduğunu bulamaz. herşeyden önce, ingilizce bilgisi yetersizdi; çevresiyle verimli iletişim kuramıyordu.
sonradan, daha önce rutherfordun olağanüstü yeteneğini farketmiş olan thomson, nedense danimarkalı gence sıradan biri gözüyle bakıyordu. tartışmalı bir toplantıda bohrun ileri sürdüğü bir çözümü thomson irdelemeksizin yanlış diye geri çevirir; ama daha sonra aynı düşünceyi kendisi dile getirir. bu olayı içine sindiremeyen bohr yeni bir arayış içine girer.
bu sırada bilim dünyasının parlayan yıldızı rutherforddur. katıldığı bir konferansında rutherfordun coşkusu ve atılım gücüyle büyülenen bohr, cavendishi bırakır, manchesterde onun ekibine katılır. rutherford deneyciydi, bohr ise kuramsal araştırmaya yönelikti. ama iki bilimadamı arasında başlayan ilişki ömür boyu süren dostluğa dönüşür. öyle ki, bohr biricik oğluna hocanın ilk adı "ernest"i verir. oysa, bursunun tükenmesi nedeniyle manchesterde yalnızca altı ay kalabilmişti.
bohrun bilimde ilgi odağı atom çekirdeğine ilişkin deney sonuçları değil, kuramsal bir sorundu: bir elektrik birimi olan elektronun atom kapsamındaki davranışının bilinen fizik yasalarına ters düşmesinin nedeni ne olabilirdi? normal olarak, pozitif yüklü çekirdeğin çevresinde dönen negatif yüklü elektronun, devinim sürecinde, elektromanyetik radyasyon salarak enerji yitirmesi ve çekirdeğe gömülmesi; atomun çökmesi gerekirdi.
max planckın kara-cisim radyasyon katastrofuna benzer bir katastrof! planck karşılaştığı sorunu e = hf denklemiyle açıklamıştı. bu sorun da belki kuvantum kavramına başvurularak açıklanabilirdi. hiç değilse niels bohr böyle düşünmekteydi.
sorun, "spektrum analizi" ya da "spektroskopi" denen konu kapsamındaydı. bohr "çizgi spektrası"na ilişkin bir formülden nedense habersizdi (bohr, formülü bir meslekdaşının yardımıyla sonunda öğrenir. okul ders kitaplarına bile geçen formülün, bohrun gözünden kaçmış olması ilginçtir).
bir aritmetik oyununu andıran işlemi 1885de balmer adında isviçreli bir lise öğretmeni bulmuştu. buna göre, örneğin, hidrojen spektrumundaki kırmızı çizginin frekansını saptamak için, 3ün karesi alınır, l bu sayıya bölünür, çıkan bölüm 32.903.640.000.000.000 sayısıyla çarpılır. yeşil çizginin frekansı için işleme 4, mor çizginin frekansı için 5le başlanır. balmer, formülünü ortaya koyduğunda hidrojen spektrumunda yalnızca üç çizgi biliniyordu. sonra bulunan çizgiler için işleme 6, 7, 8, ... sayılarıyla başlanır.
bohr 1912de kopenhaga döndüğünde çözüm aradığı problemi birlikte getirmişti. atomun yapısını açıklamaya çalışan bohr için balmer formülü niçin önemliydi? yanıt basittir: bohr, planck sabiti hyi kullanarak bu formülle enerji kuvantalarından oluşan spektrumu açıklayabileceğini görmüştü.
başka bir deyişle, formülün sağladığı ipucuyla atomların normalde neden enerji salmadığı, elektronların neden hız kaybedip çekirdeğe gömülmediği açıklık kazanmaktaydı. bohrun o zaman bilinen fizikle bağdaşmaz görünen görüşü başlıca dört nokta içeriyordu:
(1) elektron, olası tüm yörüngelerde değil, yalnız enerjisi planck sabitiyle bir tam sayının çarpımına orantılı olan yörüngelerde devinir.
(2) elektron, enerji değişimiyle kuvantum yörüngelerinin birinden öbürüne geçebilir; ancak çekirdeğe en içteki yörüngeden daha fazla yaklaşamaz.
(3) bir kuvantum yörüngede devinen elektron bir iç yörüngeye düşmedikçe radyasyon salmaz. bu düşüş belli bir miktarda ışık enerjisi üretmekle kalır. üretilen enerjinin frekansı iki yörünge arasındaki enerji farkının planck sabitine bölünmesine eşittir:
(4) bir elektronun taşıyabileceği enerjiler sınırlıdır ve bu kesintili enerjiler atomun kesintili çizgi spektrumunda yansır.
atom yapısının anahtarını, salınan ışığın spektrumunda arayan bu görüşün, birtakım gözlemlere açıklık getirmekle birlikte, doğruluğu kuşku konusuydu. bir kez aynı gözlemler başka hipotezlerle de açıklanabilirdi. sonra, elektronların bohrun öngördüğü biçimde davrandığını gösteren somut kanıtlar da ortada yoktu henüz. kaldı ki, kuvantum yörüngeleri düşüncesi olgusal dayanaktan yoksundu.
bohrun hipotezi öncelikle hidrojen spektrumunu açıklamaya yönelikti. gerçi olgusal olarak henüz yoklanmamıştı, ama hipotezin balmer formülünde yer alan sayının anlamını belirginleştirmesi, geçerliği açısından önemli bir avantaj sağlamaktaydı. ayrıca, bohrun değişik kuvantum yörüngelerinin enerjilerini veren formülü, önerdiği atom kuramına istenen belirginliği kazandırır:
(formülde m elektron kütlesini, e elektrik yükünü, h planck sabitini göstermektedir. bu harflerin deneysel olarak saptanan değerleri formülde yerlerine konduğunda, bir saniyedeki titreşimi gösteren sayı, 32.903.640.000.000.000, elde edilmektedir. barmelin bulduğu bu sayıya "rydberg sabiti" de denmektedir).
bohr oluşturduğu atomun kuvantum kuramını yayımlamadan önce rutherfordun incelemesine sunmuştu. rutherford herşeyde basitliği arayan titiz bir kişiydi. bohrun yazısı karmaşık, uzun ve gereksiz yinelemelerle doluydu. rutherford düzeltilmesini gerekli gördüğü noktalara değindikten sonra, "çalışman gerçekten ilginç; kuramının atoma ilişkin pek çok probleme çözüm getirici nitelikte olduğunu söyleyebilirim", diyerek genç bilimadamını yüreklendirmişti.
bohrun kuramı 1913de ingilterede yayımlanır. ne var ki, bilimadamlarının bir bölümünün tepkisi olumsuzdur: onlara göre, ortaya konan, bir kuram olmaktan çok rakamlarla oluşturulan bir düzenlemeydi. oysa, başta einstein olmak üzere kimi bilimadamları, çalışmanın büyük bir buluş olduğunu farketmişlerdi. kuramın, spektroskopi biliminin atomik temelini kurduğu çok geçmeden anlaşılır. bir yandan da kuramı doğrulayan deneysel kanıtlar birikmeye başlar.
kopenhag teorik fizik enstitüsü başkanlığına getirilen bohr 1922de nobel ödülünü alır. artık kısaca "bohr enstitüsü" diye anılmaya başlayan enstitüye dünyanın pek çok ülkesinden genç fizikçilerin akım başlar (bunlar arasında heisenberg, pauli, gamov, landau gibi sonradan ün kazanan genç araştırmacılar da vardı). kısa sürede dünyanın en canlı bilim merkezine dönüşen enstitü bir grup üstün yetenekli genç için bulunmaz bir eğitim ortamı olmuştu.
bohr hem bilgin kişiliği, hem insancıl davranışlarıyla büyük hayaller peşinde koşan bu gençlere yetkin bir örnek, esin kaynağı bir öncüydü. o, ne rutherford gibi dış görünümüyle sarsıcı, ne de einstein gibi "arabaya tek başına koşulan at"tı.
bohr çalışma yaşamında sergilediği istenç gücünün yanısıra neşe ve mizahıyla gönülleri fethetmesini biliyordu. bir keresinde tartıştıkları bir teori üzerindeki sözlerini şöyle bağlamıştı: "bu teorinin çılgınca bir şey olduğunu biliyoruz. ama ayrıldığımız nokta, teorinin, doğru olması için yeterince çılgınca olup olmadığıdır."
danimarka baştacı ettiği bu insanla ne denli övünse yeridir.
http://www.bilimadamlari.net/bilim-adamlari/61-niels-bohr.html
niels bohr
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?