zamanla inenin çok binenin az olduğu,ama üzerinde yalnızca gerçekten inançlı,sağlam bir ordunun hala bulunduğu kağnıdır
mustafa kemal in kagnisi
bunca fedakarlık bunca ölüm bu karanlık günler için miymiş dedirten, insanın göğsünde yüreğini oynatan fazıl hüsnü dağlarca şiiri...
fazıl hüsnü dağlarca’nın kurtuluş savaşını betimleyen epik şiiri.
yediyordu elif kağnısını,
kara geceden geceden.
sanki elif elif uzuyordu, inceliyordu.
uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar.
inliyordu dağın ardı, yasla
her bir heceden heceden.
mustafa kemal’in kağnısı derdi, kağnısına.
mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı.
çabuk giderdi, çok götürürdü elifçik,
nam salmıştı asker içinde.
bu kez yine herkesten evvel amıştı yükünü,
doğrulmuştu yola, önceden önceden.
öküzleriyle kardeş gibiydi elif.
yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar.
kocabaş çok ihtiyardı, çok zayıftı.
mahzundu bütün bütün sarıkız, yanı sıra.
gecenin ulu ağırlığına karşı,
hafiftiler inceden inceden.
iriydi elif, kuvvetliydi kağnı başında.
elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri.
kınalı ellerinde rüzgar geçerdi daim.
toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına.
alını yeşilini kapmıştı, geçirmişti
niceden niceden.
durdu birdenbire kocabaş, ova bayır durdu.
nazar mı değdi göklerden, ne?
dah etti, yok, dahha dedi, gitmez.
ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacır gucur,
nasıl dururdu mustafa kemal’in kağnısı?
kahroldu elifçik düşünceden düşünceden.
aman kocabaş, ayağını öpeyim kocabaş
sür beni, öldür beni, koma yollarda beni
geçer götürür ana, çocuk mermisini askerciğin
koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım,
bak hele üzerimden ses seda uzaklaşır
düşerim gerilere, iyceden iyceden.
kocabaş yığıldı çamura,
büyüdü gözleri büyüdü yürek kadar.
örtüldü gözleri örtüldü hep.
kalır mı mustafa kemal’in kağnısı bacım?
kocabaş’ın yerine koştu kendini elifçik,
yürüdü düşman üstüne yüceden yüceden...
yediyordu elif kağnısını,
kara geceden geceden.
sanki elif elif uzuyordu, inceliyordu.
uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar.
inliyordu dağın ardı, yasla
her bir heceden heceden.
mustafa kemal’in kağnısı derdi, kağnısına.
mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı.
çabuk giderdi, çok götürürdü elifçik,
nam salmıştı asker içinde.
bu kez yine herkesten evvel amıştı yükünü,
doğrulmuştu yola, önceden önceden.
öküzleriyle kardeş gibiydi elif.
yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar.
kocabaş çok ihtiyardı, çok zayıftı.
mahzundu bütün bütün sarıkız, yanı sıra.
gecenin ulu ağırlığına karşı,
hafiftiler inceden inceden.
iriydi elif, kuvvetliydi kağnı başında.
elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri.
kınalı ellerinde rüzgar geçerdi daim.
toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına.
alını yeşilini kapmıştı, geçirmişti
niceden niceden.
durdu birdenbire kocabaş, ova bayır durdu.
nazar mı değdi göklerden, ne?
dah etti, yok, dahha dedi, gitmez.
ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacır gucur,
nasıl dururdu mustafa kemal’in kağnısı?
kahroldu elifçik düşünceden düşünceden.
aman kocabaş, ayağını öpeyim kocabaş
sür beni, öldür beni, koma yollarda beni
geçer götürür ana, çocuk mermisini askerciğin
koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım,
bak hele üzerimden ses seda uzaklaşır
düşerim gerilere, iyceden iyceden.
kocabaş yığıldı çamura,
büyüdü gözleri büyüdü yürek kadar.
örtüldü gözleri örtüldü hep.
kalır mı mustafa kemal’in kağnısı bacım?
kocabaş’ın yerine koştu kendini elifçik,
yürüdü düşman üstüne yüceden yüceden...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?