muque

20 /
sercovi
iki noktalı bir şeyler yazmak istiyorum sana ama biliyorum ki fazla dikkat edeceksin okuyacaklarına. bir sonraki kelimeyi meraktan kıvranarak takip edeceksin ve bu kovalamaca iki noktanın sonunda bitecek; tıpkı başladığı gibi.
dur.
sakinleş..
her zamanki heyecanımdayım merak etme.
üşümeye alıştık nasıl olsa..
zamanlardan gece; bir varız bir yok..
gül cemalinle yıkamışım yüzümü uyanmamak ne mümkün! alice harikalar diyarında gezedursun, biz senle burayı yaşayalım yine. sokaklar senin olsun, ben vapurların olayım. iki kıyı arasındaki denize okuduğum sinkaf kız kulesinden işitilsin yine. kıyına yanaşırken alayım kokunu; buram buram hayat kok yine, al beni..
kime ne söylerim de kim ne anlar bilinmez,
sadece bir şey yazabilirim sana velhasıl-ı kelamımda
eylül cumartesileri başka olacak artık..
sercovi
midem pek zayıf yine. yanımda bir küçük süs şişesi şarap en kırmızısından biraz da tütün adıyamandan.
gel de yazma!
derin bir dumanın yanında kırmızı bir yudum da fena olmazdı ya hani, melankoli şekle sığmaz; şarap da kırmızı da baktıkça güzelleşir. yıllanmak zamanın neresinde ki zaten?
kim demiş zaman akar diye?!
galilei olmamak mümkün değil dostlar.
inkarın inkarı da olmaz hani. ortaçgil zamanında "hey you" demenin keyfi varsa bünyede ve ne dediğimi anlayabiliyorsan en önemlisi, zaman dediğin şeyin vapur seferinden ibaret olduğunu da anlaman gerekir.
itiraf mı dersin edebiyat mı bilemem.
o sana kalmış.
ben sadece tarifsizliğimi yazmaya çalışıyorum.
mesela;
kalıp cümlelerle dalga geçmeyi bırakıyorum, "eskiler" diyorum sık sık, iyi bilmişler.
dalgamı şans üzerine kuruyorum.
nazım ustaya sesleniyorum harflerimin içinden; duy diyorum ihtiyar, yine haklı çıktın: "doğmamış çocuğundan gerisin".
sen değilmişsin be üstat en şanslısı..
ağır laflar yani a dost anlatabildim mi?
çaresizim.
çare aramıyorum.
sadece yaşıyorum, nefes almanın keyfine varıyorum. ne oksijen yakıyorum ne kendimden geçiyorum.
sadece yaşıyorum.
nutkum tutuluyor yine, bir tütün daha sarmalı sanki.
gece uzun, ben ayaktayım.
ayaklarım yere basmıyor a dost
sadece yaşıyorum..
akasha
pek bir ısıştık biz. daha fazla vakit geçirmek isterdim kendisiyle ama malum ev sahibiydi, herkesi gezmesi icap ederdi. anı tadında olmasın, bildiğim bazı şeyler var diye başlayan bir cümleye devam ediyor olayım diye diyorum ki, ıı, kaşarlı dürüm döner yedi dün.
sercovi
bu kadarı fazla.
bu kadar mutluluk fazla mı diye düşünmeden edemiyorum artık. geçen her saniyenin birlikte olmakla alakadar olduğunu hissetmek garip gelmiyor artık. halbuki ne kadar farklı ve gırgıra açık bir şey değil mi? “hehe pis aşık” demek mümkün bize. ama aşık da ne ola ki?
aşk ne ki?
yeni tanımların gölgesinde geçen bir gece daha.. 19.00 oldu miladım. günler bu saatte başlamıyor muydu? hani kadıköy boğa’nın oradaki merdivenler değil miydi gözlerimizi açtığımız yer? akşam karanlığını aydınlatan ışıklar değil miydi ilk göz kamaşıklığımız? peki ya sigara? sigara içmez ki bebekler. ama ben bebek değilim. sadece heyecanım mı bu harf oyunları? bunlar oyun mu?
uff!
çok soru.
sıra cevaplarda..
mutlulukla mutlu olabilen birilerinin yanımızda olduğunu bilmek çok güzel. ya da mutluluğumuzun birilerini mutlu etmesi. ne çok kullandım bu kelimeyi, eskimez değil mi?
mutluluk..
eskirse eskisin be! bize kelime, bize cümle mi yok?! “kibrit” neden “mutluluk” kelimesinin yerini almasın ki?
“ultraslan baran”ı hatırla..
diyorum ya, birilerini varlığımızla, “biz”le mutlu edebilmişiz, daha ne yapabiliriz ki?
merdivenleri tırmanıyoruz yine, rüyalardaki merdivenlerden bunlar; itfaiyeciler anlamaz. ne telaş var basamaklarımızda ne de bir son. uzadıkça uzuyor uyku, tırmandıkça tırmanıyoruz yine. sana eskisi kadar aşık değilim elbette. kim bilir daha ne kadar geçecek önümüzden kediler, ne kadar dudu olamayacak her biri ve biz ne kadar daha içeceğiz esrarengiz sokaklarda.. seni sevmek umutlu bile değil; her umut son barındırır içinde. bir yere varmanın umudunu taşır insanlar, bir yere varamamanın bile bir sonu olmalı; bizim sonumuz olmasın..
başkalarını mutlu etmek için değil fakat, sadece sen-ben-biz olalım deyu, sadece yaşamak için yani. sincap gibi demiş ya usta, sincabın heyecanına katalım aşkı; yeni tanımlarda büyüsün bebeğimiz. adını baran koymayalım ama, övgüye değer bir isim olsun mesela.. “bu onların meyvesi” dedirtecek cinsten hani..
boğaz köprüsünü hızla geçerken otobüs kırmızıydı yine ışıklar. sınanma duygusunu derinden hissettim nekropsi eşliğinde; en az erciyes kadar şoktaydım ben de. çatı katı dairelerde yanıyordu loş ışıklar, tavan bildiğin çatı..
spot ışıklar, az eşya, muhtemelen iki beşer, ışıl ışıl karanlığıyla bir boğaz, birer kadeh şarap en kırmızısından.. çatı katı olsun evimiz, dudu rahat etsin mart aylarında, kızımız rahat etsin; sen benimle ol, biz boğazla. inadına köpek öldürsün şarabımız. sıkılmayız ya biz, olur da dışarı çıkmak istersek yine kadıköy’e gelelim olur mu? karanlık sokaklarında minnetler yağdıralım büyülü deniz kenarı semtimize. deniz bize vursun, dalgalardan alalım balıkların haberlerini. lüfer mevsimi geçmeden birer tek atalım sofrada. çatı katı balkonu da pek güzel olur sonbaharda.. sen, ben, rakı, balık; şişede bir garip orhan veli..
çok özledim yine seni..
independence
sevgilisi ile ortak bir karar almi$lar, kufur ettikce bilegine taktigi lastigi cekip birakiyor.dun gece boyunca a.k. dedikce kendini kirbacladi garibim, goren mazoist zannedecek.bilegine bir baktim gunun sonunda kipkirmiziydi.sigarayi da birakmi$ tutune ba$lami$.durmadan tutun sariyor artik.
sercovi
bütün bir akşam üstünü geceye bağlayan zaman dilimi kayıp yine. bir cümle kadar basitmiş aslında tarifi:
"sana ihtiyacım var".
bu kadardı sadece. tüm tel tel ellerimde biriken saçların, yanık yanık boğazımda düğümlenen oksijenin, garip garip suratımda beliren hüznün anlamı.
melankoliyi sevmediğimi anladım yine. melankoli diyenlere gülüp geçiyorum şu sıralar, yüzüm gülmüyor gündüzleri. gözlerim yalnızlıktan sulanıor yine, kimselerin bilmediği sulardan bunlar. anlamını ben de koymayacağım. beklesinler, avunsunlar insancıklar; ben okyanusunda yıkanacağım göz yaşlarımın. kimsesizliğin kimi olmayacağım artık; kendimi yalnızlığına adayacağım derinlerde.
okuyan okusun!
umrumda değil!
umrum umruna değmiş bir kere; ağzım ne dese, kalemim ne yazsa boş.
melankoli değil bu, kabul etmiyorum!
sadece sensiz sessizliğin haykırışı!
kimselerin kimi olma;
benim kal..
cntr
bana hayatında ayırdığı kocaman sevgi dolu yerin hakkını verebileceğime bir türlü inanamadığım,ablalık adına yapabileceğinin sınırlarını zorlamakta ve aşmakta üzerine olmayan sevimlilik abidesi.uzun zaman gözükmez,kapanır içine,özletir kendini.kafayı bozar bir şeylere,oturur bir kenarda uçan balonunu kaybeden o sevimli,ufacık çocuklar gibi arkasından bakar balonunun,üzüldüğünü görürsünüz ama istediğini veremezsiniz o size her seferinde istediğiniz dostluğu verebilirken.içiniz gider ama yine de eliniz kolunuz sımsıkı bağlıdır zira onun balonu uçar hep,gönlü nedense zor olanı ister.bu yüzden de sıradan iyilik yapan bir insan değildir o,iyilik meleğidir,karşılık almaz,alamaz ama her daim cebinden çıkarıp paylaşabileceği bir kalp dolusu iyiliği vardır.

kendine has bonusu da vardır ayrıca.

(bkz: hastasınım)
lenore
şarap bardağında parçalanırken güneş..
yarasa çığlığına sığındığın adını anımsadığın buluşma.
dudağında dudağın,darmadağın yalnızlığın yıkımında..

ey aşık,arabesk gecelere mi kaldık,rüasız uykulara mı yattık,söyle. de bakalım,bir kereliğine mi tutunmalı her şeye...
20 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol