kelime anlami olarak "fizik otesi" manasina gelir, fiziksel olarak aciklanamayan, gorunen, gorunmeyen tum gercekligi esas mahiyertini anlamaya calisan felsefe alanidir.
metafizik
(bkz: karabasan)
dogada gecerli olan kanunlarla aciklanamayan olaylari aciklayamamak icin ortaya atilan bir ba$ka fizik kolu.aklimiza yatmayan ne varsa metafiziksel olaylar der cikariz i$in icinden.
meta ta physikadan gelir.
henuz adam gibi aciklanamamis, ama varligi da reddedilememis olaylari sacmasapan seylere baglayarak aciklamaya calisma bilimcigi.
felsefenin en temel konularini, bu konularin felsefe icinde i$lenmesi acisindan ele alan bilgi dali. tek tek ve farkli bicimlerde varolan nesnelerden ayri, genel ve bir butun olarak varligin ya da varolmanin ne oldugunu ara$tirir. metafizik terimi felsefe tarihi boyunca bir yandan en ust felsefe disiplini olarak olumlu, bir yandan da bo$ ve anlamsiz onermeler iceren bir alan olarak olumsuz anlamda kullanilmi$tir.
duyularla kavranamayan varlıkların bilimidir. ilk kez rodoslu düşünür andronikos tarafından kullanılmış bir deyimdir. eskiyi koruyan bir dünya görüşüdür. yeniyi oluşturan dünya görüşü olan diyalektiğin her bakımdan tam karşıtıdır. nesne ve olguları değişmez, birbirinden bağımsız olarak ele alan bir düşünce yöntemi olan metafizik, bilimsel temelden yoksun bir görüşü ve anlayışı dile getirir.
felsefenin en temel konularını, bu konuların felsefe içinde işlenmesi açısından ele alan bilgi dalı. tek tek ve farklı biçimlerde varolan nesnelerden ayrı, genel ve bir bütün olarak varlığın ya da varolmanın ne olduğunu araştırır. metafizik terimi felsefe tarihi boyunca bir yandan en üst felsefe disiplini olarak olumlu, bir yandan da boş ve anlamsız önermeler içeren bir alan olarak olumsuz anlamda kullanılmıştır.
metafizik deyimini ilkin i.ö. 1. yüzyılda andronikos kullanmış ve aristoteles’in ders kitaplarını sıralarken doğa bilgisi derslerinden sonra gelen on dört kitabına meta ta phusika ( doğa bilimlerini kapsayan kitaplardan sonra gelen kitaplar) adını vermişti. nitekim bu kitaplarına aristoteles de duyularla kavranan bilgi (fizik)’in üstünde saydığı usla kavranan bilgiyi kapsadıklarından ötürü ilk felsefe adını vermiş bulunuyordu. aristoteles için bu felsefenin ilk’liği, bütün bilimler için gerekli ilkeleri incelemesinden ve saptamaya çalışmasındandı. böylece metafizik, ilk kullanımında fiziğin üstünde, ötesinde ya da dışında sayılan düşünce ile ilgili, düşünsel bir anlam taşımaktadır. işte bu anlam, giderek onu idealizm ve ruhçuluk ile kaynaştırmış ve gerici bir dünya görüşü oluşturmuştur.
metafizikle bilinçli biçimde ilk uğraşan ilk filozoflar eski yunan düşünürleridir. ilk kez bu düşünürlerin ele aldığı temel metafizik sorun, zihin tarafından bilgi nesnesi edinilebilen, ama gerçek dünyada bulunmayan şeylerin (soyut düşüncelerin, örneğin sayıların), genel olarak biçimlerin varlığı ve niteliğidir. eski yunan felsefesi algılanabilir gerçek dünya ile düşünülen zihinsel bir idea dünyasını ayırt etmiş, daha sonra metafizik ile ilgilenen felsefeciler de soyutlamalar ile tözler arasındaki ilişkiler üzerinde durmuşlar, bunların ikisinin de mi gerçek olduğu, yoksa birinin ötekinden daha mı çok gerçeklik taşıdığı sorununu tartışmışlardır. dolayısıyla doğa, zaman ve uzam, tanrı’nın varlığı ve nitelikleri gibi sorunları biçim ile idea arasındaki ilişkiyi kavrama çabasıyla irdelemişlerdir.
felsefe tarihinin ilk metafizikçileri parmenides ve platon’du. sonraki yüzyıllarda metafiziğin en önemli konularından biri olarak görünen dünya ile gerçek dünya ayrımı ilk kez bu düşünürlerce dile getirildi. platon, sürekli değişen duyulur dünyanın geçici nesnelerinin karşısına, değişmeyen, duyulara verilmeyen, düşünce yoluyla ulaşılabilir bir dünya yerleştirdi. aristoteles bunu farklı bir biçimde yorumladı. ona göre madde her zaman kendi en üst biçimine doğru sürekli bir devinim içindeydi. dolayısıyla aristoteles için maddi dünya organik değişim içindeki bir süreklilikti.
hıristiyanlığın gelişmesiyle, ortaçağda dinsel etki alanına giren metafiziğin ana sorunu tanrı’ydı. tanrı’nın varlığını kanıtlamak için çeşitli usavurmalar geliştirilirken, tanrı ile dünya arasındaki ilişkiler (yaratılış, zamanın başlangıcı, tanrı’nın dünya içinde varlığı vb.) metafiziğin başlıca konuları oldu. böylece ortaçağda metafizik tanrıbilim ile eş sayıldı. ortaçağ egemenliği tümüyle hıristiyan kilisesinin elindedir. hıristiyan kilisesine göre dinsel dogmaların dışında hiçbir bilim yoktur, tek gerçek dinsel dogmalardır. birçok aydın düşünceleri kapsadığı halde tanrıbilim ile eş sayılan metafiziğin ortaçağda hıristiyan kilisesi tarafından kullanılmasıyla ortaçağa karanlık çağ adı verilmiştir.
16. yüzyıldan sonra metafizik deyimi, ontoloji anlamında kullanıldı. ne var ki bu varlık, “duylarla kavranılan dışındaki varlık” ve “görünüşlerin ardındaki kendilik” olarak ele alınıyordu. hegel’e gelinceye kadar bu çağın metafiziği de, ortaçağın metafiziği gibi, bilimsel temelden yoksun kurgul görüşler ve varlığın duyularla algılanamayan kendiliği üstüne varsayılan yapıntılar olarak sürüp gitmiştir. hegel metafizik terimine diyalektik karşıtı anlamını vermiştir.
metafizik deyimi, ruhçuluk temelinde birleşen şu anlamları kapsar: duyularla kavranılanların dışındaki varlıkların bilgisi, kendiliğinde şey’in bilgisi, doğanın ardında gizlenen ve ona imkan veren varlık bilgisi, mutlak bilgisi, ussal bilgi, madde olmayanın bilgisi, son erek bilgisi, doğasal ve biçimsel olmayanın bilgisi, dogmacı bilgi, varlık yasalarını bulmak için düşünen benliğin bilgisi.
rene descartes, bütün varlığı temelde, yer kaplayan madde ile düşünen zihin olarak iki bağımsız alana ayırdı. bu kavrayış içinde tanrı’nın konumu yalnızca, yalnızca maddeyi yaratmış bir ilk neden olmakla sınırlıydı; ilk yaratılıştan sonra her iki dünya da kendi yasalarıyla işliyor, aralarındaki ilişki de insanın ruhu ile bedeni arasındaki ilişki aracılığıyla kuruluyordu.
metafizik deyimini ilkin i.ö. 1. yüzyılda andronikos kullanmış ve aristoteles’in ders kitaplarını sıralarken doğa bilgisi derslerinden sonra gelen on dört kitabına meta ta phusika ( doğa bilimlerini kapsayan kitaplardan sonra gelen kitaplar) adını vermişti. nitekim bu kitaplarına aristoteles de duyularla kavranan bilgi (fizik)’in üstünde saydığı usla kavranan bilgiyi kapsadıklarından ötürü ilk felsefe adını vermiş bulunuyordu. aristoteles için bu felsefenin ilk’liği, bütün bilimler için gerekli ilkeleri incelemesinden ve saptamaya çalışmasındandı. böylece metafizik, ilk kullanımında fiziğin üstünde, ötesinde ya da dışında sayılan düşünce ile ilgili, düşünsel bir anlam taşımaktadır. işte bu anlam, giderek onu idealizm ve ruhçuluk ile kaynaştırmış ve gerici bir dünya görüşü oluşturmuştur.
metafizikle bilinçli biçimde ilk uğraşan ilk filozoflar eski yunan düşünürleridir. ilk kez bu düşünürlerin ele aldığı temel metafizik sorun, zihin tarafından bilgi nesnesi edinilebilen, ama gerçek dünyada bulunmayan şeylerin (soyut düşüncelerin, örneğin sayıların), genel olarak biçimlerin varlığı ve niteliğidir. eski yunan felsefesi algılanabilir gerçek dünya ile düşünülen zihinsel bir idea dünyasını ayırt etmiş, daha sonra metafizik ile ilgilenen felsefeciler de soyutlamalar ile tözler arasındaki ilişkiler üzerinde durmuşlar, bunların ikisinin de mi gerçek olduğu, yoksa birinin ötekinden daha mı çok gerçeklik taşıdığı sorununu tartışmışlardır. dolayısıyla doğa, zaman ve uzam, tanrı’nın varlığı ve nitelikleri gibi sorunları biçim ile idea arasındaki ilişkiyi kavrama çabasıyla irdelemişlerdir.
felsefe tarihinin ilk metafizikçileri parmenides ve platon’du. sonraki yüzyıllarda metafiziğin en önemli konularından biri olarak görünen dünya ile gerçek dünya ayrımı ilk kez bu düşünürlerce dile getirildi. platon, sürekli değişen duyulur dünyanın geçici nesnelerinin karşısına, değişmeyen, duyulara verilmeyen, düşünce yoluyla ulaşılabilir bir dünya yerleştirdi. aristoteles bunu farklı bir biçimde yorumladı. ona göre madde her zaman kendi en üst biçimine doğru sürekli bir devinim içindeydi. dolayısıyla aristoteles için maddi dünya organik değişim içindeki bir süreklilikti.
hıristiyanlığın gelişmesiyle, ortaçağda dinsel etki alanına giren metafiziğin ana sorunu tanrı’ydı. tanrı’nın varlığını kanıtlamak için çeşitli usavurmalar geliştirilirken, tanrı ile dünya arasındaki ilişkiler (yaratılış, zamanın başlangıcı, tanrı’nın dünya içinde varlığı vb.) metafiziğin başlıca konuları oldu. böylece ortaçağda metafizik tanrıbilim ile eş sayıldı. ortaçağ egemenliği tümüyle hıristiyan kilisesinin elindedir. hıristiyan kilisesine göre dinsel dogmaların dışında hiçbir bilim yoktur, tek gerçek dinsel dogmalardır. birçok aydın düşünceleri kapsadığı halde tanrıbilim ile eş sayılan metafiziğin ortaçağda hıristiyan kilisesi tarafından kullanılmasıyla ortaçağa karanlık çağ adı verilmiştir.
16. yüzyıldan sonra metafizik deyimi, ontoloji anlamında kullanıldı. ne var ki bu varlık, “duylarla kavranılan dışındaki varlık” ve “görünüşlerin ardındaki kendilik” olarak ele alınıyordu. hegel’e gelinceye kadar bu çağın metafiziği de, ortaçağın metafiziği gibi, bilimsel temelden yoksun kurgul görüşler ve varlığın duyularla algılanamayan kendiliği üstüne varsayılan yapıntılar olarak sürüp gitmiştir. hegel metafizik terimine diyalektik karşıtı anlamını vermiştir.
metafizik deyimi, ruhçuluk temelinde birleşen şu anlamları kapsar: duyularla kavranılanların dışındaki varlıkların bilgisi, kendiliğinde şey’in bilgisi, doğanın ardında gizlenen ve ona imkan veren varlık bilgisi, mutlak bilgisi, ussal bilgi, madde olmayanın bilgisi, son erek bilgisi, doğasal ve biçimsel olmayanın bilgisi, dogmacı bilgi, varlık yasalarını bulmak için düşünen benliğin bilgisi.
rene descartes, bütün varlığı temelde, yer kaplayan madde ile düşünen zihin olarak iki bağımsız alana ayırdı. bu kavrayış içinde tanrı’nın konumu yalnızca, yalnızca maddeyi yaratmış bir ilk neden olmakla sınırlıydı; ilk yaratılıştan sonra her iki dünya da kendi yasalarıyla işliyor, aralarındaki ilişki de insanın ruhu ile bedeni arasındaki ilişki aracılığıyla kuruluyordu.
yaşamin gizemi...
yaşamda iki alan,
ince bir ufuk çizgisi,
bir yanı "fizik",
öte yanı "metafizik",
zülfikar gibi keskin,
sırat gibi ince,
fırat gibi gerçek...
birinin "kutsal"ı,
diğerinin "laboratuvar"ı...
insanları mutlu kılmaktır amaçları,
burada ve öte tarafta..
birinde "inanmak",
diğerinde "görmek",
biri duygu ve coşkuyu,
diğeri, akıl ve emeği,
biri toplumun vicdanı,
diğeri refahı...
biri terazinin tartısı,
diğeri, gelişmenin ibresi,
biri, sadakatı,
sevgiyi,
ve korkuyu...
diğeri, ateşi,
toprağı,
ve suyu...
eksiksiz bir panorama...
birinin "kutsal"ı,
diğerinin "laboratuvar"ı...
çünkü;
ikisi birarada anlamlandırır "yaşam"ı...
ne duygusuz akıl,
ne akılsız duygu...
antik mitolojide,
88 bölgeye ayırır gökyüzünü takım yıldızları,
yüzlerce yıl sonra da uzay bilimleri...
yaşamda iki alan,
biri dünyevi,
diğeri uhrevi...
aralarında ince bir ufuk çizgisi.
ikisi de olmalı...
ikisi de olması gereken yerde olmalı,
biri diğerinin yerini almamalı..
alırsa eğer;
anlamlarını kaybeder..
o zaman;
alanlar değil,
çıkarlar egemen olur..
mutluluk değil,
öfke ve kin bayraktar olur..
engizisyon yüzlerce yıl sürer,
kan, gözyaşı ve işkenceleriyle...
dört kitap,
ve binlerce din,
atom fiziği, genetik ve bilgi teknolojileri,
sosyal bilimler ve matematik,
aristo, heraklit, erasmus ve nietzsche,
mevlana, ebu davut, tusi, ebulferec,
düşünce tarihi ve bilimsel gelişmeler,
ahriman’ın kötülüğüne karşı,
hürmüz’ün iyilik tohumlarını yaymaya çalışır,
alanlar birbirine karışmadıkça...
karışırsa şayet;
yumurtası karnında açılan engerek gibi,
zehir ve kan saçılır ortalığa,
yavrusunu yemeğe çalışır timsah.
hiroşima, nagazaki ve halepçe,
binlerce insan,
çocuk, kadın ve ihtiyarlar öldürülür,
atom ve napalm bombalarıyla...
afganistan’da, budha heykelleri yıkılırken,
kültür ve insanlık yokedilmeye çalışılır,
insanları sevmek temel duygu,
ve hedef olmalıyken,
dışkıları yedirilir insanlara,
ekolojik denge düşman olarak görülür,
hırs, tatminsizlik ve güç adına...
halbuki ne ekersen onu biçersin,
burada ve öte yanda;
çünkü,
ateşini beraber götürür insan,
yaşamın gerçeği,
yaşamın gizemi bu...
einstein’da izafiyet;
foton ve kuantum,
olasılık ve sınırlı görelilik;
hubble ile kozmoloji,
descartes, kant, leplace, kopernik;
ibrahim, zarathustra, sidharta;
ve daha nicesi,
sevgi ve barış üzerine kurdular kuramlarını...
ibrahim;
oğlu ishak’a rebeka’yı,
uşağı eliezer ile istetir mezopotamya’dan,
sevgi, barış ve kardeşlik için...
ve sevgi tohumlarını eker her tarafa,
sirius, rigel ve aldebaran gibi parlak,
endülüs atı gibi sağlıklı ve asil,
çınar gibi köklü,
ararat gibi yıkılmaz,
anadolu gibi vefalı,
granit gibi sağlam bir dostluk,
kardeş gibi bağlılık,
nemrut’taki beyaz kartal gibi özgür,
yarin yanağı gibi tatlı ve gönüllü,
mutluluk ve huzur çiçekleri ile dolu,
bir sevgi bahçesi oluşsun diye...
iki alan;
birinin "kutsal"ı,
diğerinin "laboratuvar"ı...
çünkü;
ikisi birarada anlamlandırır "yaşam"ı,
egemen kılar sevgi ve barışı,
ne duygusuz akıl,
ne akılsız duygu...
yaşamın gerçeği,
yaşamın gizemi bu...
necat iltaş
istanbul - 2001
yaşamda iki alan,
ince bir ufuk çizgisi,
bir yanı "fizik",
öte yanı "metafizik",
zülfikar gibi keskin,
sırat gibi ince,
fırat gibi gerçek...
birinin "kutsal"ı,
diğerinin "laboratuvar"ı...
insanları mutlu kılmaktır amaçları,
burada ve öte tarafta..
birinde "inanmak",
diğerinde "görmek",
biri duygu ve coşkuyu,
diğeri, akıl ve emeği,
biri toplumun vicdanı,
diğeri refahı...
biri terazinin tartısı,
diğeri, gelişmenin ibresi,
biri, sadakatı,
sevgiyi,
ve korkuyu...
diğeri, ateşi,
toprağı,
ve suyu...
eksiksiz bir panorama...
birinin "kutsal"ı,
diğerinin "laboratuvar"ı...
çünkü;
ikisi birarada anlamlandırır "yaşam"ı...
ne duygusuz akıl,
ne akılsız duygu...
antik mitolojide,
88 bölgeye ayırır gökyüzünü takım yıldızları,
yüzlerce yıl sonra da uzay bilimleri...
yaşamda iki alan,
biri dünyevi,
diğeri uhrevi...
aralarında ince bir ufuk çizgisi.
ikisi de olmalı...
ikisi de olması gereken yerde olmalı,
biri diğerinin yerini almamalı..
alırsa eğer;
anlamlarını kaybeder..
o zaman;
alanlar değil,
çıkarlar egemen olur..
mutluluk değil,
öfke ve kin bayraktar olur..
engizisyon yüzlerce yıl sürer,
kan, gözyaşı ve işkenceleriyle...
dört kitap,
ve binlerce din,
atom fiziği, genetik ve bilgi teknolojileri,
sosyal bilimler ve matematik,
aristo, heraklit, erasmus ve nietzsche,
mevlana, ebu davut, tusi, ebulferec,
düşünce tarihi ve bilimsel gelişmeler,
ahriman’ın kötülüğüne karşı,
hürmüz’ün iyilik tohumlarını yaymaya çalışır,
alanlar birbirine karışmadıkça...
karışırsa şayet;
yumurtası karnında açılan engerek gibi,
zehir ve kan saçılır ortalığa,
yavrusunu yemeğe çalışır timsah.
hiroşima, nagazaki ve halepçe,
binlerce insan,
çocuk, kadın ve ihtiyarlar öldürülür,
atom ve napalm bombalarıyla...
afganistan’da, budha heykelleri yıkılırken,
kültür ve insanlık yokedilmeye çalışılır,
insanları sevmek temel duygu,
ve hedef olmalıyken,
dışkıları yedirilir insanlara,
ekolojik denge düşman olarak görülür,
hırs, tatminsizlik ve güç adına...
halbuki ne ekersen onu biçersin,
burada ve öte yanda;
çünkü,
ateşini beraber götürür insan,
yaşamın gerçeği,
yaşamın gizemi bu...
einstein’da izafiyet;
foton ve kuantum,
olasılık ve sınırlı görelilik;
hubble ile kozmoloji,
descartes, kant, leplace, kopernik;
ibrahim, zarathustra, sidharta;
ve daha nicesi,
sevgi ve barış üzerine kurdular kuramlarını...
ibrahim;
oğlu ishak’a rebeka’yı,
uşağı eliezer ile istetir mezopotamya’dan,
sevgi, barış ve kardeşlik için...
ve sevgi tohumlarını eker her tarafa,
sirius, rigel ve aldebaran gibi parlak,
endülüs atı gibi sağlıklı ve asil,
çınar gibi köklü,
ararat gibi yıkılmaz,
anadolu gibi vefalı,
granit gibi sağlam bir dostluk,
kardeş gibi bağlılık,
nemrut’taki beyaz kartal gibi özgür,
yarin yanağı gibi tatlı ve gönüllü,
mutluluk ve huzur çiçekleri ile dolu,
bir sevgi bahçesi oluşsun diye...
iki alan;
birinin "kutsal"ı,
diğerinin "laboratuvar"ı...
çünkü;
ikisi birarada anlamlandırır "yaşam"ı,
egemen kılar sevgi ve barışı,
ne duygusuz akıl,
ne akılsız duygu...
yaşamın gerçeği,
yaşamın gizemi bu...
necat iltaş
istanbul - 2001
metafiziğin basit olarak herşeyi konu edindiği söylenilebilinir; canlı, cansız, insan yada insan olmayan dünyada varolabilen herşeyin ortak noktalarını araştırır :)
(bkz: kant)
metafizik.eğer gercekten olayın özünü kavrayıp,inanırsan, idrak edebilirsen sana yepyeni ufuklar açabilecek bir bilgi kaynağı.cok fazla bilgi kapsamı sayesinde her çeşit insanın ilgilenebileceğini düşünüyorum.
(bkz: metafiziksel olaylar)
pozitif bilimlerle mantıklı açıklaması ve sağlaması yapılamayan olguları inceleyen kişilerin bilim dalı olarak kabul ettiği uğraş.
modern bilim böyle bir bilimi tanımaz.
modern bilim böyle bir bilimi tanımaz.
(bkz: metafizik istihbarat)
robot süpürge
bebek maması
aptamil bebek maması
en ucuz klima fiyatları
klima fiyatları
dubai vize
sözlük scripti sütyenli atlet
şişli escort bursa escort görükle escort türkçe seks hikayeleri izmir escort hatay escort izmir escort ankara escort
çankaya escort maltepe escort buca escort denizli escort denizli escort çiğli escort şirinevler escort çekmeköy escort
Anadolu Yakası Escort istanbul escort
şişli escort
esenyurt escort
beylikdüzü escort
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?