olacaklardan hiç mi hiç haberi yoktu. sene sonu gelmiş, evli evine köylü köyüne deyimini eda edecekti sadece. samsundaki evine varıp kardeşini, anababasını görmekti arzusu. bilet edinmede biraz geç kaldığınından genelde tercih ettiği firmadan hareket yemişti. ikinci, üçüncü tercihi de iyi gün dostu çıktı. sonra fındıkkaleden aldı bileti buna da şükür diyerekten. otobüs giresun otobüsüydü. olabilirdi, sorun yoktu. samsunda inecekti ne de olsa. vakit geldi. otobüsteydi. orta kapının yanındakiydi koltuğu. 27 numara falan. muavin dikkatini çekti önce. bayandı. genelde erkek olurdu. aman canım onaneydi.
başladı yolculuk. herşey rutininde gidiyordu. muavine servise başlarken tanesi ortalama yarım metre olan pet bardak paketlerinden ikisini kahramanımızın kafasına düşürdü. mazeret baştan hazır zaten otobüs sallandı. özür mözür faslı.. anlamıştı hareketlerinden zaten ya tecrübesiz ya da beceriksiz biri olduğunu.
gecenin ilerleyen saatlerine doğru uyumaktaydı kahramanımız. 02.00 sularında mola verdi otobüs. inmedi. devam etti yatmaya. zaten 2 saat sonra samsundaydı. niye çıkıp da titresin gecenin ayazında dimiydi. yine uyuyakaldı..
dinlenme tesislerindeki iğrenç kadın sesiyle uyandı birden. irkildi. otobüs boştu yine. tam hala tesisten kalkmadığını düşünüp yatacaktı ki bir ayrıntı dikkatini çekti. hava aydınlıktı. saatine baktı. 05.30. tesisin tabelalarında termeli bişeyler yazıyodu. evet. termedeydi unutmuştu muavine denen mahluk kahramanımızı samsunda uyandırmayı. halbuki baştaki rutinler yolculara nerede ineceklerinin sorulması ve tek tek not alınmasını da kapsıyordu. yazılı bir şey nası unutulur hayretti. kızgın bir şekilde muavinenin başında aldı soluğu. dedi böyle böyle.. muavine yaptığı salaklığın boyutunca şaşkına uğradı. afalladı. sonra toparlamaya çalıştı. kaptanla falan konuştu. sonra her iki cümlenin arasına birkaç özür öbeği sıkıştırak parasını kendisinin vermesi karşılığında inip samsun minibüslerine binebileceğini anlattı. kahramanımız kızgındı. kabul etmeyerek cingar çıkarmayı aklından geçirdi. haklıydı da. amaan değmezdi. uykuluydu zaten. ama artislik yapıp para mara almamayı da ihmal etmedi. ama muavineye de içten içten sürekli sövüyordu. otobüsten inerken yardımcı olma çırpınışıyla otoyolun karşısında bekleyerek ordan geçen herhangi bir minübüse binerek samsuna ulaşabileceğini söyledi muavine. neyse geçti yolun karşısına kahramanımız. ailesini arayıp telaşlandırmak da istemiyordu. sessiz sakin varmak istiyordu evine. ama yolun o tarafının zaten otobüsle gitmekte oldukları yön olduğunu anlaması için yirmi dakika geçmesi gerekiyordu. onu da dağlık bölgenin karşı tarafında olması gerekirken arkasında olmasından anladı.(bkz: lise coğrafya müfredatı) hoşgörülmeliydi ama uykunun falafoşluğu üzerinden kalkmamıştı hala. allahtan o süreçte bi minubus gelmemişti. yoksa oo ünye fatsa perşembe allah ne verdiyse.. kahramanımız muavine sarfettiği sövüşlerin dozajını artırarak tekrar karşı tarafa geçti, beklemeye koyuldu. o arada otobüs kahramanımızın kaliteli sövüşleri eşliğinde tesisten ayrıldı. yoluna devam etti. sonra minübüste gelmedi. bu, sövüşlerin dozajını had safhaya ulaştırdı. neyse otostop motostop vardı evine sonunda. saat 11.00 di bu arada. hala hayattaydı. bu bir artıydı onun için..
yatağında mışıl mışıl uyuyan, ablasının çektiği bunca sıkıntıdan habersizce rüyalar gören kardeşini öptü, öptü, öptü.. bütün stresi uçup gitti birden. falan filan...
---------------------------------------son------------------------------------
yukarıda okuduğunuz öykü görünümlü anı tamamen gerçek, abartısız, eklentisiz yaşanmış bir olaydır. hatta başkahraman da bizzat benimdir.
ayrıyetten sadece ve sadece bilgisözlük için metine dökülmüştür. ona göredir.
fındıkkale
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?