gay olması mühim değil kuzenime uzun süre sarmış olmasından ötürü bi ara korku boku yaratan çok oktavlı ses sanatçısı.
cem adrian
(bkz: hayat ben)
bu adam gerçek degil ki, malesef degeri bilinmeyen gerçek sanatçılardan biri
sadece şunu izleyelim de oktav, geçiş, oktavlar arası geçiş görelim,
http://tinyurl.com/36hvfy
http://tinyurl.com/36hvfy
yok tekrar izledim de makinadaki performansını , gerçekten kafa sesiyle, kadın sesi çıkaran bi adam bu .
(bkz: kelebek)
bugün itibariyle reklamları izlerken,kulağıma tanıdık gelen sesin sahibi kişidir.doğadan reklamının müziğini yapıyor efendim kendisi.
son zamanlarda sesi solugu cikmaz oldu, ya da ben bilmiyorum bir yerlerde bir $eyler yapiyorsa.oysa cok sevmi$tik onu biz.
soyadı eski dilde edirne anlamına gelen kişi.
cok uzun bir aradan sonra bugun disko kralinda gorecegiz kendisini, huzurluyuz, mutluyuz.
emir isimli bir album cikartti son olarak, bu albumden de yollardayim isimli $arkiya klip cekti. klibi buradan izleyebilirsiniz;
http://www.cemadrian.com/cemadrian/
not: ben cok begenmedim. $arkida hemen hemen hic soz yok gibi.
http://www.cemadrian.com/cemadrian/
not: ben cok begenmedim. $arkida hemen hemen hic soz yok gibi.
ayrilik $arkisinin yorumunu $uradan dinleyebilirsiniz, izleyebilirsiniz;
aha $uradan ==> http://tinyurl.com/8jm5zw
aha $uradan ==> http://tinyurl.com/8jm5zw
hakkinda soylenebilecek en guzel $ey "bir hi$imla geldi gecti peh peh peh" denilebilecek bilmemkac oktavlik yuce ses. geldi yagmur dedi, a$k bu gece $ehri terk etti dedi gitti. daha ne ses var ne soluk.
sokak çocuğu tipli dahi insan. nereye gidiyorsun ile bizi bizden alır, nereye götürür bilinmez ama...
canlı performansını izleyin bu adamın, kesinlikle yapın bunu. tadı fena halde damağınızda kalıyor ve durup dururken beylik laflar ediyorsunuz; gittiğim en iyi konserdi gibilerinden. ha bir de şöyle bi problem oluyor ki, olsun da; konser çıkışı avuç içleriniz yanıyor, adamın olağanüstü sesini her fırsatta alkışlamaktan.
o bu değil de, adamın nasıl geniş yelpazede sese sahip olduğunu bile bile, her farklı tonda söylemeye geçtiğinde; anaaa kim çıktı be sahneye, kim söylüyo la tarzında tepkiler vermem rezilliğimin doruklarıydı. ama yurdum insanı işte; evde dinlerken, kesin oynanıyordu bunla abi düşüncesi olduğundan, gerçekten bu kadarını da beklemiyordum. yahu kardeşim, bi kere de detone ol, ne biliyim, sesin yetmesin, kal oracıkta öylece. yok abi bir kere olmadı, bir kere kalmadı. adam efsane.
o bu değil de, adamın nasıl geniş yelpazede sese sahip olduğunu bile bile, her farklı tonda söylemeye geçtiğinde; anaaa kim çıktı be sahneye, kim söylüyo la tarzında tepkiler vermem rezilliğimin doruklarıydı. ama yurdum insanı işte; evde dinlerken, kesin oynanıyordu bunla abi düşüncesi olduğundan, gerçekten bu kadarını da beklemiyordum. yahu kardeşim, bi kere de detone ol, ne biliyim, sesin yetmesin, kal oracıkta öylece. yok abi bir kere olmadı, bir kere kalmadı. adam efsane.
cem adrian, müzisyen, besteci ve yapımcı. ortalama bir insandan 3 kat daha uzun ses tellerine ve 4.5 oktavlık ses genişliğinie sahiptir.
30 kasım 1980 tarihinde, yugoslav kökenli bir ailenin ikinci çocuğu olarak edirnede dünyaya geldi. ortaokul sıralarında müzikle ilgilenmeye başlayan adrian, ilk bestelerini de bu yıllarda yaptı. 12 yaşından itibaren edirnede radyoculuk yapmaya başladı ve bu işi yaklaşık on yıl boyunca belirli aralıklarla devam ettirdi. radyoculuğun müzik yapabilmesi için hayatında önemli bir yeri olduğunu belirten cem adrian, ilk albümünde yer alan iki şarkı dışında bütün şarkıları çalıştığı radyonun stüdyosunda kaydetti.
sonraki yıllarda müzik piyasasında şansını denemek ve amaçladığı noktalara gelebilmek için istanbul kanatlarımın altındaa gelen adrian, 2003 yılında serkan ve efkan erdal ile birlikte kurdukları "mystika" adlı etnik müzik grubunda solist ve dansçı olarak çeşitli mekanlarda sahne aldı. 2004 yılında, bir kafede çalıştığı sırada, fazıl sayın bir arkadaşı ile tanışma fırsatı yakaladı ve pek çok enstrüman sesini kendi sesiyle taklit ederek hazırladığı demosunu fazıl saya ulaştırdı. duyduğu sese hayran olan say, cem adrianın bilkent üniversitesinde özel öğrenci statüsünde eğitim alması için önayak oldu.
2005 yılının şubat ayında, 1997 ve 2003 yılları arasında edirnede kaydettiği demolardan ve 2004 yılının ekim ayında fazıl say ile birlikte verdiği ilk konserin kayıtlarından oluşan "ben bu şarkıyı sana yazdım" adlı albümünü çıkardı.
2006 yılının sonbaharında, yapımcılığını kendi üstlendiği ikinci albümü "aşk bu gece şehri terk etti" yi çıkaran adrian, bu albümde yer alan ve albümle aynı adı taşıyan şarkısında, 134 kanal vokal kaydı yaparak hiç enstrüman kullanmadı. albümün genel yapısı, cem adrianın, bas, tenor, mezzo, soprano ve koloratur soprano seslerinin koro kayıtları üzerine döşenen elektronik altyapılar oluşturdu. bu albüme denizhan, umay umay ve suicide vokalleri ile katkılarda bulunmuşlardır.
cem adrian şu sıralar, son albümünün yan prodüktörlüğünü yapan emin yasin vural ile birlikte elektronik ağırlıklı bir albüm hazırlığında. adrian aynı zamanda, 2008 yılının mart ayında piyasaya çıkarmayı planladığı "essensials/seçkiler-1" adlı albümünün de hazırlıklarını sürdürmekte.
fazıl sayın anlatımı ile cem adrian
anlatması zor! en peslerden koloratur ötesi en tizlere yayılan, dile kolay, 4.5 oktavlık bir sese sahip. sahip, evet! iç-sesi olarak da sahip: duygusuyla, hakimiyeti ve güzelliğiyle... bütün bu renk ve ahenk paletine yön veren “cem-erkek-sesi,” “cem-kadın-sesi,” “cem-çocuk-sesi,” sesleri, ses renkleri ve iç-sesleri... “hassas” diyor doktorlar; ses telleri normal insanin 3 katı uzunluğunda...
:
milliyet gazetesi yazarı elif korapın cem adrian ile 13 şubat 2005 tarihli röportajı
hikayenizin bugüne kadar duyduklarımızdan ne farkı var?
"bilmiyorum."
nasıl başlıyor peki?
"etilerde bir kahvede fal bakıyorum. eylül ayındayız. devamlı fal baktığım bir müşterim var. fazıl sayın arkadaşı. müzisyen olmak istediğimi de biliyor. kendi bestelerimden doldurduğum bir demoyu ona veriyorum. o da fazıl saya götürüyor ve dinletiyor. aynı gece telefonum çalıyor."
saat, yer?
"evdeyim, akşam 8.00 civarı. işten çıkmışım, evde dinleniyorum. bilmediğim bir numara arıyor. açıyorum. "ben fazıl" diyor. sesinden tanıyorum. inanılmaz bir heyecan. fazıl say beni arıyor! "müziğini dinledim, yarın bir yemek yiyelim mi?" diyor. inanamıyorum. o geceyi internette çalışarak geçiriyorum. ya bana klasik müzikle ilgili bir şey sorarsa, kendisiyle ilgili bir şey sorarsa... ertesi gün yemekte fazıl say karşımda."
size ne diyor?
"bana, bu sesle müzik eğitimi alırsam bir dünya starı olabileceğimi söylüyor. daha beni hiç dinlemeden üstelik. sadece o demoyla. sonra "seni ankarada bazı hocalara dinletmek istiyorum" diyor. üç gün sonra ankaradayım. her şey çok hızlı gelişiyor. bilkent senfoni orkestrasının şefi, ses uzmanı ibrahim yazıcının karşısındayım. beni dinliyor. fazıl saya "çok kullandığı için yıpranmış ama böyle bir ses dünyaya bin yılda bir gelebilir" diyor. beni bilkent üniversitesi müzik ve sahne sanatlarına "özel öğrenci" statüsüyle alıyorlar. o güne kadar nota bile bilmiyorum. "
"ben tek başıma bir koroymuşum, öyle diyorlar"
neymiş yani sesiniz? bas mı, bariton mu, tenor mu?
"sesim bas, bariton, tenor, kontrtenor, alto, soprano... hepsi benim sesim. bir tek sesim yok benim. zaten onlar da sesimde bir tuhaflık olduğunu fark ediyorlar ve beni istanbulda önemli bir ses doktoruna gönderiyorlar. fazıl say randevu alıyor benim için. ve doktor şaşırıyor. çünkü ses tellerimin normal insanınkinin üç katı uzunlukta olduğunu öğreniyoruz! herkes çok şaşkın. fazıl bey, ibrahim bey, doktor..."
ne kadar olması gerek ses tellerinin uzunluğunun?
"nomalde 1,5 santim civarında oluyormuş."
ses tellerinizin normal bir insanın üç katı uzunluğunda olması ne anlama geliyor? siz sakat mısınız, yoksa bu bir lütuf mu?
"aslında haklısınız. sonuçta anormalite. ama iyi bir anormallik tabii. zararı yok, bana faydası var. ama bir yandan da başka insanlara göre ses tellerim çok daha hassas. çok dikkat etmem gerekiyor. bir insan sesine değil, pek çok başka insanın sesine sahibim." tek başına bir koro musunuz siz?
"öyle diyorlar!"
"hiç enstrümanım yoktu, o yüzden kayıt yaparken trompet oluyordum, sonra kontrbas oluyordum"
siz ne zaman fark ediyorsunuz kendinizde bu sıra dışı durumu?p> "sesimi mi? sesimin herkesinkinden farklı olduğunu bilmiyorum aslında. ama bir gün müzisyen olacağımı biliyorum. ilkokuldan beri. belki 7-8 yaşlarından beri..."
nasıl?
"7-8 yaşındayken derslerde, teneffüslerde kaset kapakları tasarlıyorum. o kadar eminim yani ileride müzisyen olup kaset çıkaracağıma. sonra eve gidiyorum, evdeki teybe sesimi kaydediyorum. besteler yapıyorum, şarkı söylüyorum. bir gün keşfedileceğimden eminim. biliyorum bunu."
aileniz ne diyor bu durumunuza? köyün delisi gözüyle mi bakıyorlar size?
"köyün değil de, evin delisi gibi belki. ama onlar tam olarak farkında değil durumun. yani benim müzisyen olmak istediğimi bilmiyorlar. ama ben, söylemesem de biliyorum. aklım fikrim müzikte. madonna dinliyorum, michael jackson dinliyorum. kendi bestelerimi yapıyorum."
henüz ilkokuldayken mi?
"evet ve benim gibi birkaç arkadaşım daha var. bulmuşum kendim gibi insanları yani. hepimiz kaset kapaklarımızı tasarlıyoruz. aramızda rekabet bile var. sonra tabii yollar ayrılıyor. herkes üniversite derdinde, ben üniversiteye gitmeyi bile düşünmüyorum. çünkü müzisyen olacağım! liseden sonra edirnede bir radyoda dj olarak çalışmaya başlıyorum. bu arada söylemiş miydim, ailemle edirnede yaşıyoruz."
evet. röportajdan önce...
"dj olmak tabii teknik imkanlarımı evdekine oranla artırıyor. işim bittikten sonra stüdyoda kalıp ses kayıtlarımı yapıyorum. kendi bestelerimi söylüyorum. bu arada enstrüman olmadığı için enstrüman da ben oluyorum. araya trompet mi girmesi gerek, trompet sesi çıkarıyorum. kontrbas mı gerek, kontrbas oluyorum."
bunun özel bir durum olduğunun farkında mısınz?
"hayır. o sesleri çıkarabilmemin özel bir durum olduğunun farkında değilim. saf saf, sadece enstrüman olmadığı için, yani mecburen kendi sesimle kapatıyorum açıkları. bana herkes bu sesleri çıkarabilirmiş gibi geliyor. ama müziğimin iyi olduğunu biliyorum. iyi müzik yapıyorum ve biliyorum ki keşfedileceğim. bu arada doldurduğum demoları istanbuldaki ünlü müzik şirketlerine gönderiyorum."
yanıt?
"olumsuz. hepsi geri çeviriyor. "teşekkür ederiz, ama biz sizin için ne yapabiliriz?" diyorlar. yılmıyorum. çünkü biliyorum. sadece doğru yer olmadığı için olmuyor."
hani şu müzik şirketlerini yıldıran tiplerden misiniz!
(gülüyor) "biraz öyle oldu galiba. olumsuz yanıt geliyor ama ben yenisini doldurup gönderiyorum. "
"istanbula geleli 1,5 yıl olmuştu, hâlâ fal bakıyordum"
istanbula nasıl geliyorsunuz?
"istanbuldaki bir arkadaşım "bu işleri yapacaksan, istanbula gelmen gerek" diyor. haklı. kararımı veriyorum. istanbuldayım. taksimde bir ev tutuyorum. bütün radyolara, müzik şirketlerine başvuruyorum. dj olabilirim, cingıllar hazırlayabilirim. ama iş yok! 17 gün sonunda istanbulda tüm param bitmiş olarak kalıyorum. fal baktığımı bilen bir arkadaşım taksimde bir kafede fal bakacak birilerini aradıklarını söylüyor ve işe başlıyorum. artık falcıyım!"
müzik hayalleri bitiyor mu?
"bitmiyor ama iyice uzaklaşıyorum. yalnız üç arkadaş mystica diye bir grup kuruyoruz ve the ritz-carlton, çırağan gibi otellerde dans ve müzik gösterisi yapıyoruz. caz söylüyorum, rock söylüyorum... gündüz fal bakıp gece de bazı partilerde sahneye çıkıyoruz. bu arada etilerde bir kafeye geçiyorum yine falcı olarak. istanbula geleli bir buçuk yıl olmuş. biraz moralim bozulmaya başlıyor ama biliyorum yine de: başaracağım. veee..."
"evet. sonunda o doğru yeri buluyorum. ve fazıl saya ulaşıyorum."
"iboların döneminden olsaydım adım da cem çokses olurdu"
albümünüz cuma günü piyasaya çıktı değil mi?
"evet. ben de inanamıyorum. hep söyledim, biliyordum bunu ama bu kadar hızlı gerçekleşeceğini tahmin etmezdim. imaj müzikten çıktı albümüm. "ben bu şarkıyı sana yazdım" albümün adı. "ben bu şarkıyı sana yazdım", fazıl sayın o demoda dinlediği ve benimle tanışmak istemesine neden olan bestem. ama albümde "summertime", "uzun ince bir yol", "kimler geldi kimler geçti" de var. diğerleri benim bestem. ayrıca "summertime"ın bir özelliği var. fazıl sayın bilkent konserinde yaptığımız canlı kayıttan alındı. piyanoda fazıl say var. onun dışındaki bütün sesleri ben çıkarıyorum. yedi farklı sesim var o şarkıda."
fazıl sayın bilkentteki konserine kot pantolon ve sabo terlikle çıkmışsınız. zevksizlikten mi, sıra dışı olmak için mi?
(gülüyor) "yok hayır. onlar sabo değildi ama öyle görünmüş olabilir. bence gayet şıktım. ama benden başka herkes simsiyah giyinmişti. benim dışımda fazıl sayın diğer genç yetenekleri de vardı. ben koyu renk bir pantolon, bordo ceket ve krem rengi ayakkabı giymiştim, ondan öyle algılandı galiba."
gerçi görmedim ama kulağa pek şık gelmiyor tarifiniz!
"evet, kulağa hoş gelmiyor farkındayım ama görseniz beğenirsiniz bence."
peki. ben bestenizi dinledim ama tanımlayamıyorum. yaptığınız müziğin türü ne?
"etnik-caz, etnik-pop belki. nasıl tanımlayabilirim, ben de bilmiyorum."
bu arada soyadınızın anlamı nedir?
"kendi seçimim. eğer bir soydan söz ediyorsak bu geldiğim yer olmalı diye düşündüm. edirneli olduğum için de adrianapolise gönderme yaptım. adrianapolisin adrianını aldım. ibrahim tatlıseslerin döneminden olsaydım cem çokses olurdum herhalde... "
30 kasım 1980 tarihinde, yugoslav kökenli bir ailenin ikinci çocuğu olarak edirnede dünyaya geldi. ortaokul sıralarında müzikle ilgilenmeye başlayan adrian, ilk bestelerini de bu yıllarda yaptı. 12 yaşından itibaren edirnede radyoculuk yapmaya başladı ve bu işi yaklaşık on yıl boyunca belirli aralıklarla devam ettirdi. radyoculuğun müzik yapabilmesi için hayatında önemli bir yeri olduğunu belirten cem adrian, ilk albümünde yer alan iki şarkı dışında bütün şarkıları çalıştığı radyonun stüdyosunda kaydetti.
sonraki yıllarda müzik piyasasında şansını denemek ve amaçladığı noktalara gelebilmek için istanbul kanatlarımın altındaa gelen adrian, 2003 yılında serkan ve efkan erdal ile birlikte kurdukları "mystika" adlı etnik müzik grubunda solist ve dansçı olarak çeşitli mekanlarda sahne aldı. 2004 yılında, bir kafede çalıştığı sırada, fazıl sayın bir arkadaşı ile tanışma fırsatı yakaladı ve pek çok enstrüman sesini kendi sesiyle taklit ederek hazırladığı demosunu fazıl saya ulaştırdı. duyduğu sese hayran olan say, cem adrianın bilkent üniversitesinde özel öğrenci statüsünde eğitim alması için önayak oldu.
2005 yılının şubat ayında, 1997 ve 2003 yılları arasında edirnede kaydettiği demolardan ve 2004 yılının ekim ayında fazıl say ile birlikte verdiği ilk konserin kayıtlarından oluşan "ben bu şarkıyı sana yazdım" adlı albümünü çıkardı.
2006 yılının sonbaharında, yapımcılığını kendi üstlendiği ikinci albümü "aşk bu gece şehri terk etti" yi çıkaran adrian, bu albümde yer alan ve albümle aynı adı taşıyan şarkısında, 134 kanal vokal kaydı yaparak hiç enstrüman kullanmadı. albümün genel yapısı, cem adrianın, bas, tenor, mezzo, soprano ve koloratur soprano seslerinin koro kayıtları üzerine döşenen elektronik altyapılar oluşturdu. bu albüme denizhan, umay umay ve suicide vokalleri ile katkılarda bulunmuşlardır.
cem adrian şu sıralar, son albümünün yan prodüktörlüğünü yapan emin yasin vural ile birlikte elektronik ağırlıklı bir albüm hazırlığında. adrian aynı zamanda, 2008 yılının mart ayında piyasaya çıkarmayı planladığı "essensials/seçkiler-1" adlı albümünün de hazırlıklarını sürdürmekte.
fazıl sayın anlatımı ile cem adrian
anlatması zor! en peslerden koloratur ötesi en tizlere yayılan, dile kolay, 4.5 oktavlık bir sese sahip. sahip, evet! iç-sesi olarak da sahip: duygusuyla, hakimiyeti ve güzelliğiyle... bütün bu renk ve ahenk paletine yön veren “cem-erkek-sesi,” “cem-kadın-sesi,” “cem-çocuk-sesi,” sesleri, ses renkleri ve iç-sesleri... “hassas” diyor doktorlar; ses telleri normal insanin 3 katı uzunluğunda...
:
milliyet gazetesi yazarı elif korapın cem adrian ile 13 şubat 2005 tarihli röportajı
hikayenizin bugüne kadar duyduklarımızdan ne farkı var?
"bilmiyorum."
nasıl başlıyor peki?
"etilerde bir kahvede fal bakıyorum. eylül ayındayız. devamlı fal baktığım bir müşterim var. fazıl sayın arkadaşı. müzisyen olmak istediğimi de biliyor. kendi bestelerimden doldurduğum bir demoyu ona veriyorum. o da fazıl saya götürüyor ve dinletiyor. aynı gece telefonum çalıyor."
saat, yer?
"evdeyim, akşam 8.00 civarı. işten çıkmışım, evde dinleniyorum. bilmediğim bir numara arıyor. açıyorum. "ben fazıl" diyor. sesinden tanıyorum. inanılmaz bir heyecan. fazıl say beni arıyor! "müziğini dinledim, yarın bir yemek yiyelim mi?" diyor. inanamıyorum. o geceyi internette çalışarak geçiriyorum. ya bana klasik müzikle ilgili bir şey sorarsa, kendisiyle ilgili bir şey sorarsa... ertesi gün yemekte fazıl say karşımda."
size ne diyor?
"bana, bu sesle müzik eğitimi alırsam bir dünya starı olabileceğimi söylüyor. daha beni hiç dinlemeden üstelik. sadece o demoyla. sonra "seni ankarada bazı hocalara dinletmek istiyorum" diyor. üç gün sonra ankaradayım. her şey çok hızlı gelişiyor. bilkent senfoni orkestrasının şefi, ses uzmanı ibrahim yazıcının karşısındayım. beni dinliyor. fazıl saya "çok kullandığı için yıpranmış ama böyle bir ses dünyaya bin yılda bir gelebilir" diyor. beni bilkent üniversitesi müzik ve sahne sanatlarına "özel öğrenci" statüsüyle alıyorlar. o güne kadar nota bile bilmiyorum. "
"ben tek başıma bir koroymuşum, öyle diyorlar"
neymiş yani sesiniz? bas mı, bariton mu, tenor mu?
"sesim bas, bariton, tenor, kontrtenor, alto, soprano... hepsi benim sesim. bir tek sesim yok benim. zaten onlar da sesimde bir tuhaflık olduğunu fark ediyorlar ve beni istanbulda önemli bir ses doktoruna gönderiyorlar. fazıl say randevu alıyor benim için. ve doktor şaşırıyor. çünkü ses tellerimin normal insanınkinin üç katı uzunlukta olduğunu öğreniyoruz! herkes çok şaşkın. fazıl bey, ibrahim bey, doktor..."
ne kadar olması gerek ses tellerinin uzunluğunun?
"nomalde 1,5 santim civarında oluyormuş."
ses tellerinizin normal bir insanın üç katı uzunluğunda olması ne anlama geliyor? siz sakat mısınız, yoksa bu bir lütuf mu?
"aslında haklısınız. sonuçta anormalite. ama iyi bir anormallik tabii. zararı yok, bana faydası var. ama bir yandan da başka insanlara göre ses tellerim çok daha hassas. çok dikkat etmem gerekiyor. bir insan sesine değil, pek çok başka insanın sesine sahibim." tek başına bir koro musunuz siz?
"öyle diyorlar!"
"hiç enstrümanım yoktu, o yüzden kayıt yaparken trompet oluyordum, sonra kontrbas oluyordum"
siz ne zaman fark ediyorsunuz kendinizde bu sıra dışı durumu?p> "sesimi mi? sesimin herkesinkinden farklı olduğunu bilmiyorum aslında. ama bir gün müzisyen olacağımı biliyorum. ilkokuldan beri. belki 7-8 yaşlarından beri..."
nasıl?
"7-8 yaşındayken derslerde, teneffüslerde kaset kapakları tasarlıyorum. o kadar eminim yani ileride müzisyen olup kaset çıkaracağıma. sonra eve gidiyorum, evdeki teybe sesimi kaydediyorum. besteler yapıyorum, şarkı söylüyorum. bir gün keşfedileceğimden eminim. biliyorum bunu."
aileniz ne diyor bu durumunuza? köyün delisi gözüyle mi bakıyorlar size?
"köyün değil de, evin delisi gibi belki. ama onlar tam olarak farkında değil durumun. yani benim müzisyen olmak istediğimi bilmiyorlar. ama ben, söylemesem de biliyorum. aklım fikrim müzikte. madonna dinliyorum, michael jackson dinliyorum. kendi bestelerimi yapıyorum."
henüz ilkokuldayken mi?
"evet ve benim gibi birkaç arkadaşım daha var. bulmuşum kendim gibi insanları yani. hepimiz kaset kapaklarımızı tasarlıyoruz. aramızda rekabet bile var. sonra tabii yollar ayrılıyor. herkes üniversite derdinde, ben üniversiteye gitmeyi bile düşünmüyorum. çünkü müzisyen olacağım! liseden sonra edirnede bir radyoda dj olarak çalışmaya başlıyorum. bu arada söylemiş miydim, ailemle edirnede yaşıyoruz."
evet. röportajdan önce...
"dj olmak tabii teknik imkanlarımı evdekine oranla artırıyor. işim bittikten sonra stüdyoda kalıp ses kayıtlarımı yapıyorum. kendi bestelerimi söylüyorum. bu arada enstrüman olmadığı için enstrüman da ben oluyorum. araya trompet mi girmesi gerek, trompet sesi çıkarıyorum. kontrbas mı gerek, kontrbas oluyorum."
bunun özel bir durum olduğunun farkında mısınz?
"hayır. o sesleri çıkarabilmemin özel bir durum olduğunun farkında değilim. saf saf, sadece enstrüman olmadığı için, yani mecburen kendi sesimle kapatıyorum açıkları. bana herkes bu sesleri çıkarabilirmiş gibi geliyor. ama müziğimin iyi olduğunu biliyorum. iyi müzik yapıyorum ve biliyorum ki keşfedileceğim. bu arada doldurduğum demoları istanbuldaki ünlü müzik şirketlerine gönderiyorum."
yanıt?
"olumsuz. hepsi geri çeviriyor. "teşekkür ederiz, ama biz sizin için ne yapabiliriz?" diyorlar. yılmıyorum. çünkü biliyorum. sadece doğru yer olmadığı için olmuyor."
hani şu müzik şirketlerini yıldıran tiplerden misiniz!
(gülüyor) "biraz öyle oldu galiba. olumsuz yanıt geliyor ama ben yenisini doldurup gönderiyorum. "
"istanbula geleli 1,5 yıl olmuştu, hâlâ fal bakıyordum"
istanbula nasıl geliyorsunuz?
"istanbuldaki bir arkadaşım "bu işleri yapacaksan, istanbula gelmen gerek" diyor. haklı. kararımı veriyorum. istanbuldayım. taksimde bir ev tutuyorum. bütün radyolara, müzik şirketlerine başvuruyorum. dj olabilirim, cingıllar hazırlayabilirim. ama iş yok! 17 gün sonunda istanbulda tüm param bitmiş olarak kalıyorum. fal baktığımı bilen bir arkadaşım taksimde bir kafede fal bakacak birilerini aradıklarını söylüyor ve işe başlıyorum. artık falcıyım!"
müzik hayalleri bitiyor mu?
"bitmiyor ama iyice uzaklaşıyorum. yalnız üç arkadaş mystica diye bir grup kuruyoruz ve the ritz-carlton, çırağan gibi otellerde dans ve müzik gösterisi yapıyoruz. caz söylüyorum, rock söylüyorum... gündüz fal bakıp gece de bazı partilerde sahneye çıkıyoruz. bu arada etilerde bir kafeye geçiyorum yine falcı olarak. istanbula geleli bir buçuk yıl olmuş. biraz moralim bozulmaya başlıyor ama biliyorum yine de: başaracağım. veee..."
"evet. sonunda o doğru yeri buluyorum. ve fazıl saya ulaşıyorum."
"iboların döneminden olsaydım adım da cem çokses olurdu"
albümünüz cuma günü piyasaya çıktı değil mi?
"evet. ben de inanamıyorum. hep söyledim, biliyordum bunu ama bu kadar hızlı gerçekleşeceğini tahmin etmezdim. imaj müzikten çıktı albümüm. "ben bu şarkıyı sana yazdım" albümün adı. "ben bu şarkıyı sana yazdım", fazıl sayın o demoda dinlediği ve benimle tanışmak istemesine neden olan bestem. ama albümde "summertime", "uzun ince bir yol", "kimler geldi kimler geçti" de var. diğerleri benim bestem. ayrıca "summertime"ın bir özelliği var. fazıl sayın bilkent konserinde yaptığımız canlı kayıttan alındı. piyanoda fazıl say var. onun dışındaki bütün sesleri ben çıkarıyorum. yedi farklı sesim var o şarkıda."
fazıl sayın bilkentteki konserine kot pantolon ve sabo terlikle çıkmışsınız. zevksizlikten mi, sıra dışı olmak için mi?
(gülüyor) "yok hayır. onlar sabo değildi ama öyle görünmüş olabilir. bence gayet şıktım. ama benden başka herkes simsiyah giyinmişti. benim dışımda fazıl sayın diğer genç yetenekleri de vardı. ben koyu renk bir pantolon, bordo ceket ve krem rengi ayakkabı giymiştim, ondan öyle algılandı galiba."
gerçi görmedim ama kulağa pek şık gelmiyor tarifiniz!
"evet, kulağa hoş gelmiyor farkındayım ama görseniz beğenirsiniz bence."
peki. ben bestenizi dinledim ama tanımlayamıyorum. yaptığınız müziğin türü ne?
"etnik-caz, etnik-pop belki. nasıl tanımlayabilirim, ben de bilmiyorum."
bu arada soyadınızın anlamı nedir?
"kendi seçimim. eğer bir soydan söz ediyorsak bu geldiğim yer olmalı diye düşündüm. edirneli olduğum için de adrianapolise gönderme yaptım. adrianapolisin adrianını aldım. ibrahim tatlıseslerin döneminden olsaydım cem çokses olurdum herhalde... "
bu gece kral çıplakin konugu kendisi.
tam isimlendiremiyorum ama bir $ey var bu cocukta, dinlerken tuylerimi diken diken ediyor. a$mi$ dogallik mi diyeyim, sesinin cilginligi mi diyeyim yoksa ali$ilagelmi$likten cok uzak $arkilari mi diyeyim hic bilemedim $imdi.
arkadaşım olmasından dolayı herkese hava attığım yegane kişi.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?