kıpçak türkleri.
beyaz türkler
(bkz: siyah türkler)
dolayısı ile buda var diyen başlık.
dolayısı ile buda var diyen başlık.
tatile gidip bir turlu gune$lenmek $ansi olmayan turklerdir.muhtemelen asgari ucret ile cali$arak 5 ki$i gecindirirler ve evleri kiradir.
can çekişen beyaz türklerin son kalesi
akpnin iktidara gelmesiyle birlikte beyaz türklerin yaklaşık 40 yıl kadar sürmüş olan iktidar hegemonyalarının sona erdiği malumdur.
gerçi beyaz türkler bu iktidar değişikliğinin ne anlama geldiğini başlarda pek kavrayamamışlardır.
laila türü ayakta sallanma mekanları zamanında sezonu açtıkları istanbulda, sushi yenilecek mekanların sayısı azalmadığı, borsa yükselişini sürdürdüğü ve ithal şarap bulunabildiği sürece kendi düzenlerinin sarsılmadığını sanarak mutlu olan beyaz türkler, temelden gelen büyük değişimi çok uzun süre anlayamadılar.
bazıları şimdilerde olan biteni yavaşça kavramaya başladılar. çoğunluk ise olan bitene aval aval bakmakla yetiniyor çünkü yaz mevsimi geldi ya vücutlar istanbulda olsa da kafalar bodrumda, çeşmede artık.
yani anlayacağınız düşünme ve anlama kapasiteleri tamamen dibe vurmuş durumda.
bu grubun bir türlü tam kavrayamadığı ama içgüdüleri ile daha yeni yeni hissetmeye başladığı ise şudur: türkiyenin söylemi artık beyaz türklerin elinden tamamen çıkmıştır.
bugüne kadar öteki türkiye olarak bakılan, varlıkları unutulmaya çalışılan insanlar artık bu ülkenin söylemini tamamen ellerine geçirmişlerdir.
bunun ne anlama geldiği, başlayan sürecin sonunda bir zamanlar ülkeyi ellerinde oynatan beyaz türklerin sadece hükümet tarafından sınırları belirlenen özel ulusal parklarda yaşamaya mahkum olup olmayacakları bir süre sonra net olarak ortaya çıkacaktır.
ama şimdi önemli olan, bu sürecin başladığını ve bunun da geri dönüşü olmadığını tespit etmektir.
yani 3 kasım 2002de olan basit bir geçici iktidar değişikliği değil, kalıcı bir sistem değişikliğinin başlamış olmasıdır.
* * *
bu olan biten iyi bir şey midir?
vallahi onu ben bilmem, ama beyaz türkler ne zaman ağızlarını açsalar demokrasinin erdemlerinden bahsettiklerine göre bu olan biteni de mutlulukla izlediklerini sanıyorum.
ben demokrasiye inanmadığımı birçok defa net bir şekilde ifade ettiğimden dolayı olan bitenden mutlu olmak gibi bir zorunluluk da hissetmiyorum.
hatta bir zamanlar bu memlekette en ideal yönetim biçiminin olsa olsa bir teknokratlar hükümeti olabileceğini anlattığımda, bana en çok kızanlar arasında beyaz türkler de vardı. çünkü onlar demokrattılar, bilmem anlatabiliyor muyum?
şimdi kendi demokratlıklarının sonucunu doyasıya yaşayacaklar ve ben de olup bitecekleri keyifle izleyeceğim, haberiniz olsun.
* * *
gerçi beyaz türkler artık can çekişmektedirler ama savaşarak da mağlup olacakları kesindir.
örneğin alın son yök tasarısı sürecinde olanları.
başbakan erdoğan iki gün önce yaptığı parti meclisi konuşmasında kendisinin halkın iradesi dediği şeye karşı direnenleri anlattıktan sonra seçimler neden yapılıyor diye sordu ya bence meselenin özü de bu sorudadır işte.
beyaz türkler lafta demokratlardır ama seçimlerden de pek hoşnut değillerdir ve son direnişleriyle bu ülkenin başbakanına bile o soruyu sordurtmuşlardır.
ve aslında beyaz türklerin yeni yerleşecek olan sisteme, yani öteki türkiyenin kamu hegemonyasına karşı tepkileri şu popstar yarışmasında çok daha net ortaya koyulmaktadır.
bu yarışma can çekişmekte olan beyaz türklerin son mücadele kalesi haline dönüşmüştür, oylamalardan çıkan sonuç budur.
tamer adındaki arkadaş, beyaz türkler tarafından koruma altına alınmıştır, onu pek sevmiştir berikiler.
demokrasi sürecini kavradıkları hayli şüpheli olan bazı jüri üyeleri ise o arkadaşa gelen oylara kızmakta, kendi beğenileri ile halkın beğenilerinin farklı çıkmasına sinirlenmektedirler.
oysa olan bitenin demokrasiyle bir alakası yoktur. bu sadece yeni yerleşen beğeni, zevk sistemine karşı oluşan bir büyük tepki, bir karşı-ihtilal girişimidir.
berikiler kendi istediklerini seçtirerek, hayatın başka alanlarında artık yapmakta hayli zorlanacakları bir şeye, yani kendi zevk ve hayat tarzlarını halka empoze etmeye çalışmaktadırlar.
ama görmedikleri şudur ki sonuna kadar direnip kendilerinden gördükleri genci star seçtirseler de, bu sadece bir kendini aldatma zaferi olacaktır.
çünkü yeni türkiyenin gerçek starı selçuktur ve da artık değiştirilmesi maalesef mümkün olmayan bir gerçekliktir.
http://www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2004/06/03/yazarlar/yazarlar210.html
akpnin iktidara gelmesiyle birlikte beyaz türklerin yaklaşık 40 yıl kadar sürmüş olan iktidar hegemonyalarının sona erdiği malumdur.
gerçi beyaz türkler bu iktidar değişikliğinin ne anlama geldiğini başlarda pek kavrayamamışlardır.
laila türü ayakta sallanma mekanları zamanında sezonu açtıkları istanbulda, sushi yenilecek mekanların sayısı azalmadığı, borsa yükselişini sürdürdüğü ve ithal şarap bulunabildiği sürece kendi düzenlerinin sarsılmadığını sanarak mutlu olan beyaz türkler, temelden gelen büyük değişimi çok uzun süre anlayamadılar.
bazıları şimdilerde olan biteni yavaşça kavramaya başladılar. çoğunluk ise olan bitene aval aval bakmakla yetiniyor çünkü yaz mevsimi geldi ya vücutlar istanbulda olsa da kafalar bodrumda, çeşmede artık.
yani anlayacağınız düşünme ve anlama kapasiteleri tamamen dibe vurmuş durumda.
bu grubun bir türlü tam kavrayamadığı ama içgüdüleri ile daha yeni yeni hissetmeye başladığı ise şudur: türkiyenin söylemi artık beyaz türklerin elinden tamamen çıkmıştır.
bugüne kadar öteki türkiye olarak bakılan, varlıkları unutulmaya çalışılan insanlar artık bu ülkenin söylemini tamamen ellerine geçirmişlerdir.
bunun ne anlama geldiği, başlayan sürecin sonunda bir zamanlar ülkeyi ellerinde oynatan beyaz türklerin sadece hükümet tarafından sınırları belirlenen özel ulusal parklarda yaşamaya mahkum olup olmayacakları bir süre sonra net olarak ortaya çıkacaktır.
ama şimdi önemli olan, bu sürecin başladığını ve bunun da geri dönüşü olmadığını tespit etmektir.
yani 3 kasım 2002de olan basit bir geçici iktidar değişikliği değil, kalıcı bir sistem değişikliğinin başlamış olmasıdır.
* * *
bu olan biten iyi bir şey midir?
vallahi onu ben bilmem, ama beyaz türkler ne zaman ağızlarını açsalar demokrasinin erdemlerinden bahsettiklerine göre bu olan biteni de mutlulukla izlediklerini sanıyorum.
ben demokrasiye inanmadığımı birçok defa net bir şekilde ifade ettiğimden dolayı olan bitenden mutlu olmak gibi bir zorunluluk da hissetmiyorum.
hatta bir zamanlar bu memlekette en ideal yönetim biçiminin olsa olsa bir teknokratlar hükümeti olabileceğini anlattığımda, bana en çok kızanlar arasında beyaz türkler de vardı. çünkü onlar demokrattılar, bilmem anlatabiliyor muyum?
şimdi kendi demokratlıklarının sonucunu doyasıya yaşayacaklar ve ben de olup bitecekleri keyifle izleyeceğim, haberiniz olsun.
* * *
gerçi beyaz türkler artık can çekişmektedirler ama savaşarak da mağlup olacakları kesindir.
örneğin alın son yök tasarısı sürecinde olanları.
başbakan erdoğan iki gün önce yaptığı parti meclisi konuşmasında kendisinin halkın iradesi dediği şeye karşı direnenleri anlattıktan sonra seçimler neden yapılıyor diye sordu ya bence meselenin özü de bu sorudadır işte.
beyaz türkler lafta demokratlardır ama seçimlerden de pek hoşnut değillerdir ve son direnişleriyle bu ülkenin başbakanına bile o soruyu sordurtmuşlardır.
ve aslında beyaz türklerin yeni yerleşecek olan sisteme, yani öteki türkiyenin kamu hegemonyasına karşı tepkileri şu popstar yarışmasında çok daha net ortaya koyulmaktadır.
bu yarışma can çekişmekte olan beyaz türklerin son mücadele kalesi haline dönüşmüştür, oylamalardan çıkan sonuç budur.
tamer adındaki arkadaş, beyaz türkler tarafından koruma altına alınmıştır, onu pek sevmiştir berikiler.
demokrasi sürecini kavradıkları hayli şüpheli olan bazı jüri üyeleri ise o arkadaşa gelen oylara kızmakta, kendi beğenileri ile halkın beğenilerinin farklı çıkmasına sinirlenmektedirler.
oysa olan bitenin demokrasiyle bir alakası yoktur. bu sadece yeni yerleşen beğeni, zevk sistemine karşı oluşan bir büyük tepki, bir karşı-ihtilal girişimidir.
berikiler kendi istediklerini seçtirerek, hayatın başka alanlarında artık yapmakta hayli zorlanacakları bir şeye, yani kendi zevk ve hayat tarzlarını halka empoze etmeye çalışmaktadırlar.
ama görmedikleri şudur ki sonuna kadar direnip kendilerinden gördükleri genci star seçtirseler de, bu sadece bir kendini aldatma zaferi olacaktır.
çünkü yeni türkiyenin gerçek starı selçuktur ve da artık değiştirilmesi maalesef mümkün olmayan bir gerçekliktir.
http://www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2004/06/03/yazarlar/yazarlar210.html
eminim sizlerde merak etmişsinizdir. nedir bu beyaz türkler diye? merak edilmeyecek gibi değil ki. ekonomi programlarına baktığınızda bu terim ile sıkça karşılaşırsınız. bazen bıyıklı türkler diyerek başka bir şey mi söylemek istiyorlar bilemem ama ben size benim anladığım “beyaz türkler” i anlatmaya çalışacağım. öncelikle beyaz türklerden hiç hoşlanmadığımı söylemek isterim. in midir cin midir nedir diye anlamak için televizyonların para programlarını seyretmek lazım. para programlarından nefret etmeme rağmen nasıl soyulduğumuzu takip etmek için seyrediyorum. borsada benim tespit ettiğim bir şey var eminim bütün yurtseverler aynı şeyi tespit etmiştir. ne zaman batı veya atlantik ötesi türkiye’den bir parça kopartsa borsa tavan yapar. içerden türk halkı iktidarının kendini satıcı tavırlarına dirense o zaman borsa düşer. borsa haberlerini veren kişilere veya ülkenin ekonomisi ile ilgili yorum yapan ekonomi programcılarına baktığınızda çok genç olduklarını görürsünüz. ülke sorunlar üzerinde öyle yorumlar yaparlar ki şaşırırsınız. sanki bu çocukların hepsi emperyalizmin çıkarları için eğitilmiş ve bizim karşımıza çıkarılmıştır. vatanın bir tesisinin yabancılara satılması onları ziyadesi ile memnun eder. bu satışlardan birinin hukuki eksiklerinden dolayı danıştay yürütme durdursa bu mahkemeye demedikleri kalmaz. onlar için hukukta, hayatta sadece satmaktan ibarettir. vahşi liberalizmin bütün inceliklerini sayıp dökerler. paradan nasıl para kazanılırın okus pokusunu anlatırlar. aslında kazandırmaya çalıştıkları o beyaz türklerdir.
beyaz türklerin asıl işlevi borsa üzerinden türkiye’yi pazarlamaktır. komisyoncu konumunda olan bu kan emiciler üretmezler.yatırım yapmazlar. hatta yurt içinden sömürdükleri ile yurt dışında yatırım yaparlar. enerjiyi içerde pahalı yaparlar kazanırlar. öte yandan enerji çok pahalı rekabet edemiyoruz derler. siyasete amerika ile birlikte sonuna kadar müdahale ederler ama siyaset dışı gibi görünürler. başbakanlık pazarlığı yaparlar. amerikanın verdiği talimatları türk hükümetlerine getirirler. çıkarları için habur sınır kapısını kapattırmazlar. amerika ile birlikte barzani’nin yanında yer alarak kukla kürt devletinin kurulmasını sağlarlar. bunların sayesinde kukla kürt devletine türk devletinden başka yardım eden başka hiçbir devlet yoktur. kendi elimiz ile kendi kuyumuzu kazmamızın baş mimarlarıdır. olsun varsın türk devleti yıkılsın onların umurunda değildir. çünkü onlar beyaz türklerdir. devlet yıkılsa da onların karları artarak devam edecektir. aynı fransa’nın almanlar tarafından işgalinde, beyaz fransızların almanlar ile işbirliği yaparak karlarını sürdürdükleri gibi.
orta doğu savaşı türkiye’ye sıçramıştır. düşman ile işbirliği yapmaya devam ederler. kullandıkları hükümetin işi bitmiş ise yerine yenisini tedarik çalışmalarını abd ile beraber yürütürler.
federasyon aşamasında beyaz türkler oyunu nasıl oynayacaklar ona bakalım. irak savaşını türkiye’de islami bir hükümet ile aşan amerika’nın işine artık böyle bir hükümet yaramaz. nedeni gayet açıktır. türkiye’de yükselen milli duygu. bu milli duygu bir milli hükümet istemektedir. şimdi beyaz türklerin ve amerikanın esas işi yükselen bu milli duyguyu maniple edebilmektir. ülkede milli hükümet istekleri öyle bir aşamaya gelmiştir ki mevcut hükümet artık buna dayanamaz. dolayısı ile milli bir hükümet kurulmasına amerika’da evet diyecektir. ama kendi kontrolünde bir milli hükümet. bu hükümetin temel görevi federasyonu türk halkına kabul ettirmek ve hortumcuların hortumunu bağlı tutabilmektir.
peki bu sahte ulusal iktidarın kurulma uygulaması nasıl olacaktır? onunda bütün işaretleri açıktır. kürt düşmanı bir kürt partisi ile türk düşmanlığı yapılacak, ortalık kan gölüne dönecek ve bundan amerikan merkezli milliyetçilik yapan bir kesim karlı çıkacaktır. öte yandan orta çağ irticasından yeterince korkmuş “mini etek laikçileri” yani sahte atatürkçüler sahneyi alacaklardır.
bu durumun alternatifi yok mudur? elbette vardır.gerçek milliyetçiler,devrimci kemalistler bir milli hükümet programında birleşerek chavez’in venezüella’da yaptığını neden yapamasınlar? beyaz türklerin korkusu da bu zaten.
kurtuluş savaşında başardık gene başaracağız.
bülent esinoğlu
http://www.antiemperyalizm.org/gercek/gazete/article_1341.shtml
şimdiki sosyal araştırmacılar “beyaz türkler” kavramını amerikan toplumundan aparttı. malum abd’de zencilere karşı toplumda bir beyaz egemenliği vardır. bu beyazlar içinde de wasp denilen kesim, yani “white, anglo-sakson, protestan” sözcüklerinin baş harflerinin kısaltılmışını ifade eden kesim, gerçek yönetici eliti oluşturur. şimdi bush ve ekibi bu kavramın gerçek temsilcisidir.
ama türk toplumunu incelerken, biraz da amerikan özentisi batılılaşma ile dalga geçer anlamda “beyaz türkler” kavramını kullananlar belli ki bu kavramın türk kültürünün derinliklerinde nasıl net ve açık bir sosyal vurgu taşıdığından habersizler. özellikle istanbul’da toplumsal eliti oluşturan dar bir kesimi kasteden “beyaz türkler” kavramında, onların “öteki türkiye”den, yoksul ve geniş kalabalıklardan habersiz ve kopuk olduğunu vurgulayan bir yan da var.
ama bunu kullananlar unutmasın. türkler, orta asya bozkırlarında, amerika kıtası keşfedilmeden bin sene önce sosyal ve sınıfsal anlamda “ak-kara” kavramlarını keşfetmişler, yazıtlarına yazmışlar, anıtlarına dikmişlerdi. yani “beyaz türkler”in, “beyaz amerikalılar” gibi türedi, burnu büyük ve toplumdan bihaber olduğunu sanmayın. çünkü “beyaz türkler”in toplum yönetimi bilinci ve sorumluluğu binlerce yıldan günümüze uzanan derin geleneklere dayanır. bazıları hala başarıyla sürmektedir...
lafı uzatmadan söyleyelim: eski türklerde boylar ve soylar “ak kemik budunu”, “kara kemik budunu” diye net sosyal-sınıfsal ayrımlara sahipti. ak budun varlıklı bey ailelerini simgelerdi. kara budun yoksul ve dağınık halk topluluklarını. kara budun başında kagan olmazsa dağılır, aç-çıplak ve yoksul kalırdı. kagan “kara budun”u toparlar, düzenler, yedirir, içirir, giydirirdi. zaten kaganın ve yöneticinin asıl fonksiyonu da buydu. savaşta onları yönetmek, barışta yedirip içirmek.
kagansız kalan “kara kemik budun”un “illi budun idim, ilim hani? kaganlı budun idim, kaganım hani? ben şimdi kime iş güç vereceğim?” diye yakındığı orhun anıtlarında yazılıdır.
türklerde “ak ruhlar-kara ruhlar” “ak kamlar-kara kamlar”(şamanlar) ayrımları hep yapılmıştır. türk tarihinin en önemli belgelerinden kutadgu bilig’de bey soylarının ve yöneticilerin toplumu, güneşin balçık ve kara dünyayı aydınlattığı gibi aydınlattığı ve “ak” olduğu yazılıdır. ak varlığı, yaşamı, zenginliği, soyluluğu çağrıştırır; kara yoksulluğu, ölümü ve yeraltı ruhlarını.
türklerin doğaya aşık bir ulus olarak renklere taktığını da unutmayın. dede korkut öykülerinde şölen veren bir bey oğlu olanı ak otağa, kızı olanı kızıl otağa oturtur. oğlu kızı olmayanı ise kara otağa oturtup, kara koyun etinden kara yahni verir. yani aşağılanmanın simgesine dönüşür “kara otağ”. şamanlar iffetli “ak kızlar” simgelerini bellerine takıp danseder. yeraltı simgesi erlik beyi’nin “kara kızları” ise şehvetli ve ahlaksız olarak tanımlanır.
yöneticilik simgesi: yağma
türkiye’de bugün politik anlamda yönetim ve yöneticilik anlayışları yeniden tartışılırken, yine tarihe gözatmakta yarar var. türk kaganlarının en büyük övüncü “aç budunu doyurmak, çıplak budunu giydirmekti”. günümüzde de, örneğin demirel’in yıllarca kendi politik hareketini tanımlarken “bizimle yola çıkan aç açık kalmaz” gibi veciz sözlerinin ne kadar eski bir geleneği temsil ettiği ortada.
ama türk geleneği yalnızca halkı doyurmakla kalmıyor. kaganların bir önemli görevi daha var ki, bu aynı zamanda gerçek bir kagan olmanın da göstergesi. kagan şölenler vermek ve bu şölenlerde sofrasını, hatta malını mülkünü de halka yağmalatmak zorunda. bunu yapan kaganın saygınlığı artıyor. yapmayınca huzursuzluk, kavga ve savaş çıkıyor. yani kagan dediğin, yanındakilere ve kendi budununa “yağma” olanağı sağlayacak. yağma yoksa, iktidar yok.
bu yağmadan her boyun, her soyun ve halkın payına “ülüş” deniyor. ülüş hakkı kutsal bir hak. ekonomik sistem bunun üzerine oturuyor. savaşta da “ülüş” var, barışta da. toplumda protokol ve kurallar “ülüş hakkı”na göre belirleniyor. kagan’ın yanındakiler sofrada oturma ve kesilen kurbandan, etten alacağı “ülüş payı”na göre sıralanıyor. etin belli yerlerini yeme hakkı, toplumsal statünün en önemli simgesi.
ama “et dağıtıcılığı” da çok önemli. kagan’ın yanındaki en saygın kişi sofrada ve şölende “et dağıtıcısı” oluyor, bir hata yaparsa bu görevden alınıyor. ama eski bir türk deyişi “et dağıtıcıdan akraban olsun” diyor. yani kayırmacılık tarihi oldukça eski. eğer “et dağıtıcısı” yerine, “rant dağıtıcısı” kavramını koyarsanız modern türkiye’deki iktidar ve yönetim sisteminin gelenekteki köklerini anlayacak ipuçlarını da bulursunuz.
tabii eski türklerde günümüzde imrenilecek gelenekler de var. örneğin yaşlı ve zihni berrak çalışmayan liderlerini, “bunadı bizi yönetemez” diye hemen görevden alıyorlar. bu dinamik yönetim anlayışı ne yazık ki günümüzde geçerli değil.
eski türklerin en sevdiğim geleneklerinden biri de, yönetici seçerken uyguladıkları “demokratik yöntem”. çok eski kayıtlara göre, kagan seçilecek kişinin boğazına bir kement geçiren beyler, onun kaç yıl iktidarda kalacağını soruyorlar. kagan uzun sürede direnirse, kement boğulacak kadar sıkılıyor. sonunda kagan, beyleri memnun edecek makul bir süreye inince kement gevşiyor. yani şimdi “cumhurbaşkanlığı 5+5 mi olsun?” gibi süre tartışmalarını eski türkler kementle boğaz sıkarak yapıyorlardı. bence çok daha gerçekçi...
sonuç: kara budunu doyur!
orta asya türk muhabbeti kolay bitmez. geyik muhabbeti gibidir. hele “geyik, kurt, at” faslına girince anlatılacak yüzlerce ilginç öykü vardır. ama şunu da hatırlatayım: türklerin kendilerine uygun gördüğü asıl renk “kök” yani “mavi” renktir. çünkü “mavi” eski türklerde “kutsal”dır. kök türkler, ya da “göktürkler”in aslında “mavi türkler” anlamına geldiğini de unutmayın...
ama biz dönelim günümüz türkiyesine. beyaz türkler, yani günümüzün bey soylu kesimi tabii tarihi bir gerçeği unutmamak zorunda. ülkeyi, vatanı, toprağı budunu yönetmek “ak kemikli soyların”, yani “beyaz türkler”in sorumluluğundadır. ama bu yönetim biliminin sırrı “kara budun”un karnını doyurmaktır. yoksa beylik de, ak türk olmak da, beyaz türk olmak da işe yaramaz. aç, çıplak kara budunu yedirip içirmeden, üstünü başını giydirmeden, onlara şölen sofrası çekip, ülüşünü vermeden, gözünü gönlünü doyurmadan budun da, il de, ülke de yönetilemez...
bilmem anlatabiliyor muyum?...
http://www.ntvmsnbc.com/news/86465.asp#body
ama türk toplumunu incelerken, biraz da amerikan özentisi batılılaşma ile dalga geçer anlamda “beyaz türkler” kavramını kullananlar belli ki bu kavramın türk kültürünün derinliklerinde nasıl net ve açık bir sosyal vurgu taşıdığından habersizler. özellikle istanbul’da toplumsal eliti oluşturan dar bir kesimi kasteden “beyaz türkler” kavramında, onların “öteki türkiye”den, yoksul ve geniş kalabalıklardan habersiz ve kopuk olduğunu vurgulayan bir yan da var.
ama bunu kullananlar unutmasın. türkler, orta asya bozkırlarında, amerika kıtası keşfedilmeden bin sene önce sosyal ve sınıfsal anlamda “ak-kara” kavramlarını keşfetmişler, yazıtlarına yazmışlar, anıtlarına dikmişlerdi. yani “beyaz türkler”in, “beyaz amerikalılar” gibi türedi, burnu büyük ve toplumdan bihaber olduğunu sanmayın. çünkü “beyaz türkler”in toplum yönetimi bilinci ve sorumluluğu binlerce yıldan günümüze uzanan derin geleneklere dayanır. bazıları hala başarıyla sürmektedir...
lafı uzatmadan söyleyelim: eski türklerde boylar ve soylar “ak kemik budunu”, “kara kemik budunu” diye net sosyal-sınıfsal ayrımlara sahipti. ak budun varlıklı bey ailelerini simgelerdi. kara budun yoksul ve dağınık halk topluluklarını. kara budun başında kagan olmazsa dağılır, aç-çıplak ve yoksul kalırdı. kagan “kara budun”u toparlar, düzenler, yedirir, içirir, giydirirdi. zaten kaganın ve yöneticinin asıl fonksiyonu da buydu. savaşta onları yönetmek, barışta yedirip içirmek.
kagansız kalan “kara kemik budun”un “illi budun idim, ilim hani? kaganlı budun idim, kaganım hani? ben şimdi kime iş güç vereceğim?” diye yakındığı orhun anıtlarında yazılıdır.
türklerde “ak ruhlar-kara ruhlar” “ak kamlar-kara kamlar”(şamanlar) ayrımları hep yapılmıştır. türk tarihinin en önemli belgelerinden kutadgu bilig’de bey soylarının ve yöneticilerin toplumu, güneşin balçık ve kara dünyayı aydınlattığı gibi aydınlattığı ve “ak” olduğu yazılıdır. ak varlığı, yaşamı, zenginliği, soyluluğu çağrıştırır; kara yoksulluğu, ölümü ve yeraltı ruhlarını.
türklerin doğaya aşık bir ulus olarak renklere taktığını da unutmayın. dede korkut öykülerinde şölen veren bir bey oğlu olanı ak otağa, kızı olanı kızıl otağa oturtur. oğlu kızı olmayanı ise kara otağa oturtup, kara koyun etinden kara yahni verir. yani aşağılanmanın simgesine dönüşür “kara otağ”. şamanlar iffetli “ak kızlar” simgelerini bellerine takıp danseder. yeraltı simgesi erlik beyi’nin “kara kızları” ise şehvetli ve ahlaksız olarak tanımlanır.
yöneticilik simgesi: yağma
türkiye’de bugün politik anlamda yönetim ve yöneticilik anlayışları yeniden tartışılırken, yine tarihe gözatmakta yarar var. türk kaganlarının en büyük övüncü “aç budunu doyurmak, çıplak budunu giydirmekti”. günümüzde de, örneğin demirel’in yıllarca kendi politik hareketini tanımlarken “bizimle yola çıkan aç açık kalmaz” gibi veciz sözlerinin ne kadar eski bir geleneği temsil ettiği ortada.
ama türk geleneği yalnızca halkı doyurmakla kalmıyor. kaganların bir önemli görevi daha var ki, bu aynı zamanda gerçek bir kagan olmanın da göstergesi. kagan şölenler vermek ve bu şölenlerde sofrasını, hatta malını mülkünü de halka yağmalatmak zorunda. bunu yapan kaganın saygınlığı artıyor. yapmayınca huzursuzluk, kavga ve savaş çıkıyor. yani kagan dediğin, yanındakilere ve kendi budununa “yağma” olanağı sağlayacak. yağma yoksa, iktidar yok.
bu yağmadan her boyun, her soyun ve halkın payına “ülüş” deniyor. ülüş hakkı kutsal bir hak. ekonomik sistem bunun üzerine oturuyor. savaşta da “ülüş” var, barışta da. toplumda protokol ve kurallar “ülüş hakkı”na göre belirleniyor. kagan’ın yanındakiler sofrada oturma ve kesilen kurbandan, etten alacağı “ülüş payı”na göre sıralanıyor. etin belli yerlerini yeme hakkı, toplumsal statünün en önemli simgesi.
ama “et dağıtıcılığı” da çok önemli. kagan’ın yanındaki en saygın kişi sofrada ve şölende “et dağıtıcısı” oluyor, bir hata yaparsa bu görevden alınıyor. ama eski bir türk deyişi “et dağıtıcıdan akraban olsun” diyor. yani kayırmacılık tarihi oldukça eski. eğer “et dağıtıcısı” yerine, “rant dağıtıcısı” kavramını koyarsanız modern türkiye’deki iktidar ve yönetim sisteminin gelenekteki köklerini anlayacak ipuçlarını da bulursunuz.
tabii eski türklerde günümüzde imrenilecek gelenekler de var. örneğin yaşlı ve zihni berrak çalışmayan liderlerini, “bunadı bizi yönetemez” diye hemen görevden alıyorlar. bu dinamik yönetim anlayışı ne yazık ki günümüzde geçerli değil.
eski türklerin en sevdiğim geleneklerinden biri de, yönetici seçerken uyguladıkları “demokratik yöntem”. çok eski kayıtlara göre, kagan seçilecek kişinin boğazına bir kement geçiren beyler, onun kaç yıl iktidarda kalacağını soruyorlar. kagan uzun sürede direnirse, kement boğulacak kadar sıkılıyor. sonunda kagan, beyleri memnun edecek makul bir süreye inince kement gevşiyor. yani şimdi “cumhurbaşkanlığı 5+5 mi olsun?” gibi süre tartışmalarını eski türkler kementle boğaz sıkarak yapıyorlardı. bence çok daha gerçekçi...
sonuç: kara budunu doyur!
orta asya türk muhabbeti kolay bitmez. geyik muhabbeti gibidir. hele “geyik, kurt, at” faslına girince anlatılacak yüzlerce ilginç öykü vardır. ama şunu da hatırlatayım: türklerin kendilerine uygun gördüğü asıl renk “kök” yani “mavi” renktir. çünkü “mavi” eski türklerde “kutsal”dır. kök türkler, ya da “göktürkler”in aslında “mavi türkler” anlamına geldiğini de unutmayın...
ama biz dönelim günümüz türkiyesine. beyaz türkler, yani günümüzün bey soylu kesimi tabii tarihi bir gerçeği unutmamak zorunda. ülkeyi, vatanı, toprağı budunu yönetmek “ak kemikli soyların”, yani “beyaz türkler”in sorumluluğundadır. ama bu yönetim biliminin sırrı “kara budun”un karnını doyurmaktır. yoksa beylik de, ak türk olmak da, beyaz türk olmak da işe yaramaz. aç, çıplak kara budunu yedirip içirmeden, üstünü başını giydirmeden, onlara şölen sofrası çekip, ülüşünü vermeden, gözünü gönlünü doyurmadan budun da, il de, ülke de yönetilemez...
bilmem anlatabiliyor muyum?...
http://www.ntvmsnbc.com/news/86465.asp#body
bir takim turklere birilerinin verdigi sifat.
bu terimle ilk olarak soner yalcinin efendi kitabi ile tanistim.
bu terimle ilk olarak soner yalcinin efendi kitabi ile tanistim.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?