haberlerde izlediğim tartısmadır.dogan grubu nun iktidar aleyhine yayın yapmasına kızan basbakan erdogan, aydin dogana sert bir dille girismistir. sonunu pekte merak etmiyorum cunku orneklerı mevcut. (bkz: uzan grubu)
recep tayyip erdoğan ile aydın doğan polemigi
gözü bir türlü doymayan doğan grubunun, "şunu da isterim, bunu da isterim" taleplerine olumlu cevap alamamasıyla sahip olduğu medyayı resmen çamur atmak için kullanması sonucu patlamış olaydır.
hilton arazisine rezidans kurmak için yaptığı başvurular hep reddedildi. milyarlarca ytl’nin hayali suya düştü.
o pek çevreci, pek dürüst gazeteleri/gazetecileri sultanahmet’te, eski iett garajında yapılan/yapılacak yapılara çevre, tarih, kültür gibi pek çekici gerekçelerle karşı çıkarken, aynı tavrı trump towers istanbul’a göstermediler nedense. tepki göstermedikleri gibi sayfalarında bol bol reklamını yapmaktan da geri durmadılar.
her yıl tıkır tıkır vergisini ödeyen petrol ofisi, doğan tarafından alındıktan sonra tam üç yıl vergi ödemedi. kesilen 1.5 milyar ytl’lik cezasını kuşa çeviren de tayyip erdoğan’dı. yine de yaranamadı.
bir selam da iş bankası’na gönderelim. dışbank’ı kendi açtığı krediyle aydın doğan’a satan chp’nin hissedarı olduğu bu banka, petrol ofisi ihalesini de doğan’la birlikte kazandı. sonra nedense(?) hisselerini ölü eşek fiyatına doğan’a devretti. doğan da misliyle yabancılara... halka açık, türkiye’nin en büyük bankalarından birinin, böyle kâr getirmesi gereken işlerden hep zarar etmesi ve kâr kısmının da hep aydın doğan’da kalması tesadüf mü? chp’nin de aynı bankanın hissedarı olması hasebiyle...
hilton arazisine rezidans kurmak için yaptığı başvurular hep reddedildi. milyarlarca ytl’nin hayali suya düştü.
o pek çevreci, pek dürüst gazeteleri/gazetecileri sultanahmet’te, eski iett garajında yapılan/yapılacak yapılara çevre, tarih, kültür gibi pek çekici gerekçelerle karşı çıkarken, aynı tavrı trump towers istanbul’a göstermediler nedense. tepki göstermedikleri gibi sayfalarında bol bol reklamını yapmaktan da geri durmadılar.
her yıl tıkır tıkır vergisini ödeyen petrol ofisi, doğan tarafından alındıktan sonra tam üç yıl vergi ödemedi. kesilen 1.5 milyar ytl’lik cezasını kuşa çeviren de tayyip erdoğan’dı. yine de yaranamadı.
bir selam da iş bankası’na gönderelim. dışbank’ı kendi açtığı krediyle aydın doğan’a satan chp’nin hissedarı olduğu bu banka, petrol ofisi ihalesini de doğan’la birlikte kazandı. sonra nedense(?) hisselerini ölü eşek fiyatına doğan’a devretti. doğan da misliyle yabancılara... halka açık, türkiye’nin en büyük bankalarından birinin, böyle kâr getirmesi gereken işlerden hep zarar etmesi ve kâr kısmının da hep aydın doğan’da kalması tesadüf mü? chp’nin de aynı bankanın hissedarı olması hasebiyle...
ilk defa az once haber turkte geldim bu kapi$maya. ba$bakan, aydin dogan icin bir suru $ey soyleyip duruyordu. kisa bir bolumunu yakalayabildigim icin cok detayli fikir sahibi olamadim ama eglenceliydi. hukumet yanlisi olmayan bir medyanin da var olabilecegini bilmek guzel bir $ey. ha ama konu aydin dogan ise orada bir kere daha du$unmek lazim, allah bilir ne kazanci var ki hukumete cephe almi$ durumda.
rtenin aydın doğana yüklendiği, aydın doğanın da rteyi "diktatörlük" ile suçladığı pek eğlenceli kapışma...
erdoğanın bayrampaşa ilçe kongresindeki konuşmasından notları yine hürriyet.com.trden öğreniyoruz. işte doğan medyası bunu iyi yapıyor. bazen herşeyi eline yüzüne bulaştırsa da, kimsenin vermediği, üstelik kendilerini eleştiren o konuşmayı sayfasında yayınlıyor, sıcağı sıcağına. "bizim tek yaptığımız gazetecilik" diyebiliyorlar bu yüzden.
erdoğan yine aydın doğan ve medyasına suçlamalarda buılunuyor ve bir hafta süre tanıyor. grup açıklamamazsa kendisi açıklayacakmış. rtük, cnn türk, hilton...
eğlenceli günler göreceğiz çocuklar...
erdoğan yine aydın doğan ve medyasına suçlamalarda buılunuyor ve bir hafta süre tanıyor. grup açıklamamazsa kendisi açıklayacakmış. rtük, cnn türk, hilton...
eğlenceli günler göreceğiz çocuklar...
recep tayyip erdoğanın iyice bitinin kanlandığına hatta ve hatta ülke siyasetinde her zaman önemli role sahip olmuş iş adamlarına dahi kafa tutabilecek konumda olduğunu sandığına işarettir bu kavga şahsi kanaatimce. bu olaylar doğrultusunda şunu söyleyebiliriz ki rte bindiği dala balta vurmaktadır o dalın her an rtenin bi tarafına girmesi olasıdır.
sayın imparator "cevap" adı altında demagoji yapıyor. hilton olayını doğrular tarzda "bir başbakana şantaj yakışır mı?" diyor. hani o dinci (ne demekse) vakit gazetesi var ya, taaa 2 yıl önceden bu hilton girişimini yazdı. doğan hemen yüklü miktarda tazminat davaları açtı. avukatları :"tarafımızdan bu yönde yapılmış bir başvuru yoktur" deseler de, öğrendik ki mustafa sarıgülün başkanı olduğu şişli belediyesinden bu planlar geçmiş!hiltonu satın almış falan da değil, 10 yıllık bir kullanım hakkı kaldı. geçici bir süre için kullanmak için aldığın binaya-arsaya ve çevresine (hazine malı) ne hakla rezidans yapmayı aklından geçiriyorsun ki? yoksa imparator dedilerdi de inandın mı?
o pek saygıdeğer gazeteci arkadaşlar ve anlı şanlı gazeteleri acaba bu olayı da yazarlar mı?
yılmaz özdil bi güzelleme de doğan holdinge yazar mı?
ahmet hakan bir de bu tarafa sallar mı?
ertuğrul özkök bir ombudsman da bu olaya ister mi?
mehmet yılmaz yasalara saygıdan bahseder mi? (yargıtayın kararıyla kesinleşen poaşın cezası "hala" ödenmedi)
akp için, "destekliyoruz/desteğimizi çektik" diyen pek dik duruşlu liberalimsi, demokratımsılar bu konuda iki çiziktirebilirler mi?
özdemir ince, bir de bu yalanları bozmaya girişebilir mi?
sizin gibi gazetecileri şimdi görmek isteriz.
her gün köşelerinde aleme nizamat verenler... huuu?
...
aydın doğanın ticari başarısı ile ilgili, isteyen internetten küçük bir araştırma yapabilir. orada yazar olmasa iki koyunu dahi güdemeyecekleri bünyesine toplamış, ideolojik olarak da, kişilik olarak da zaten bugünkü gibi yazacak olanlara, "yaz" demesine bile gerek yok.
ertuğrul özkök bir yazısında: "... yaşımdan sonra iyi bir arabaya bindim, ... yaşımdan sonra kaliteli bir şarap içtim, ... yaşımdan sonra güzel bir evde oturuyorum...." demişti. bu imkanları kaybetmeyi kim ister. ... yaşından sonra bir de...
herkese, herşeye ideolojik at gözlükleriyle bakanlar, olayların hiç de göründüğü gibi olmadığını; bazen "al gülüm ver gülüm", bazen al gülüm niye vermedin gülüm?", çoğunlukla da karşılıklı "maymuna bak"larla, herkesin kendi çarkını çevirdiğini görebilirler mi?
o pek saygıdeğer gazeteci arkadaşlar ve anlı şanlı gazeteleri acaba bu olayı da yazarlar mı?
yılmaz özdil bi güzelleme de doğan holdinge yazar mı?
ahmet hakan bir de bu tarafa sallar mı?
ertuğrul özkök bir ombudsman da bu olaya ister mi?
mehmet yılmaz yasalara saygıdan bahseder mi? (yargıtayın kararıyla kesinleşen poaşın cezası "hala" ödenmedi)
akp için, "destekliyoruz/desteğimizi çektik" diyen pek dik duruşlu liberalimsi, demokratımsılar bu konuda iki çiziktirebilirler mi?
özdemir ince, bir de bu yalanları bozmaya girişebilir mi?
sizin gibi gazetecileri şimdi görmek isteriz.
her gün köşelerinde aleme nizamat verenler... huuu?
...
aydın doğanın ticari başarısı ile ilgili, isteyen internetten küçük bir araştırma yapabilir. orada yazar olmasa iki koyunu dahi güdemeyecekleri bünyesine toplamış, ideolojik olarak da, kişilik olarak da zaten bugünkü gibi yazacak olanlara, "yaz" demesine bile gerek yok.
ertuğrul özkök bir yazısında: "... yaşımdan sonra iyi bir arabaya bindim, ... yaşımdan sonra kaliteli bir şarap içtim, ... yaşımdan sonra güzel bir evde oturuyorum...." demişti. bu imkanları kaybetmeyi kim ister. ... yaşından sonra bir de...
herkese, herşeye ideolojik at gözlükleriyle bakanlar, olayların hiç de göründüğü gibi olmadığını; bazen "al gülüm ver gülüm", bazen al gülüm niye vermedin gülüm?", çoğunlukla da karşılıklı "maymuna bak"larla, herkesin kendi çarkını çevirdiğini görebilirler mi?
iki yiğit çıktı meydane
ikisi de birbirinden merdane
medya desteğinin bir kısmını arkasına almış olan rtenin medya desteğini 2002 yılında alıp şu anda alamadığı bir medya patronuna attığı taş ve ardı sıra karşılıklı yapılan atışmalar silsilesidir.
aydın doğanın cevabı son derece güzel olmuştur; "medyanın tekel olması demokrasiye engeldir" demek bunun demokrasiyi engelleyeceğinin kendisi de bilincinde. böylelikle iki taraf da alacağı cevabı almıştır. ve amaç bellidir.
amaçlar:
rte: medyayı tekeline almak istemesi
ad: medyayı tekeline almak istemesi
sonuç:
bu savaştan rte’nin galip geleceğini düşünsem de ümidim maçın berabere bitmesindedir. iyi olan kazansın.
ak mı olacak kara mı bilinmez
kötüler er meydanından silinmez
ikisi de birbirinden merdane
medya desteğinin bir kısmını arkasına almış olan rtenin medya desteğini 2002 yılında alıp şu anda alamadığı bir medya patronuna attığı taş ve ardı sıra karşılıklı yapılan atışmalar silsilesidir.
aydın doğanın cevabı son derece güzel olmuştur; "medyanın tekel olması demokrasiye engeldir" demek bunun demokrasiyi engelleyeceğinin kendisi de bilincinde. böylelikle iki taraf da alacağı cevabı almıştır. ve amaç bellidir.
amaçlar:
rte: medyayı tekeline almak istemesi
ad: medyayı tekeline almak istemesi
sonuç:
bu savaştan rte’nin galip geleceğini düşünsem de ümidim maçın berabere bitmesindedir. iyi olan kazansın.
ak mı olacak kara mı bilinmez
kötüler er meydanından silinmez
aydın doğan, kendisine "hakkımdaki haberlere müdahale etsin" diye aracı gönderen veli küçüke: "hürriyet, her ne kadar benim gibi görünse de, aslında rahmi koçundur. milliyete müdahale edemem. radikal de gazetecilik yapıyor" falan gibi birşeyler söylemişti. "vay be, küçükün ricasını yerine getirmemiş" diye bakabilirsiniz olaya.
ya da...
ya da...
aslinda bu olayin kaynagi, gaziantep de meydana gelen yolsuzluklarin ardindan, aydin dogan a ait olan cnn türk ve diğer basin organlarinin kadikoy de bulunan ve yok edilmek istenmis ancak edilememis oy pusulalarini afise etmesidir..dogan medyasi oy pusulariinin chp ye ait oldundan dem vurmus bu pusulalarida akp nin yok etmek istediğini üstü kapali sekilde halka duyurmustur.buna kizan sayin basbakan aydin dogan i ispata davet etmis aksi takdirde ahlaksizlikla itham edecegini duyurmustur.bundan sonraki evreler daha heyecanli olacaktir.
arkadaş bir arazi için demokrasiyi bu kadar uğraştırdığına göre bir "medya patronu"... bu televizyon denen şey çok kötü bir olay olsa gerek. zamanında yanında olup vergi rekortmeni olurken-o kadar borç varken- şimdi bir anda çark etti. aslında para denen hep el kiri olarak bahsedilen kağıt parçasının ne kadar kuvvetli olduğunun bir başka örneğidir. he bir de sölemeden edemicem "koltuk" da tatlı herhal.
iki tarafinda dile getirdiği iddaalarin dogruluk payinin bir hayli yuksek oldugunu dusunuyorum.fakat iki tarafinda kendilerini sütten cikmis ak kasik olarak nitelemelerini pek inandirici bulmuyorum.
boy boy aydin dogan savunmasi icin burdan buyrun:http://www.milliyet.com.tr/
bu polemiğin başlamasının bir nedeni de yerel seçimlerin yaklaşmasıdır elbette. bu tür kavgalar hep seçmenin ilgisini çeker ve siyasetçiye puan kazandırır. hak etmediği puanlar...
işsizlik, eğitim, sağlık... bir sürü sorun bir anda unutulur. "helal olsun adama" diyerek maç gibi izlenir. eğlence çıkar...
türkiyenin bölgesinde ve dünyada itibar göreceği bir politika izlediniz eyvallah.
ekonomiyi şöyle böyle düzelttiniz eyvallah.
130 milyar dolar döviz stoklayarak krizlere karşı hazırlıklısınız eyvallah.
vs vs bunlar artılarınız sayın başbakan.
düzelen ekonomi sıradan vatandaşa yansımadı. aydın doğanın borçlarını ötelediniz. poaşı verdiniz, starı verdiniz, hiltonu verdiniz ve daha neler neler... ya vatandaşa???
ilk döneminizde duran fiyatlar, ikinci döneminizde yağmur gibi vatandaşın üzerine yağdı.
eğitim alanında köklü reformlar yapmak istiyorsunuz. geleceğe yönelik "bazı" girişimleriniz de güzel. ama arada kaynayan nesile yönelik bir girişiminiz maalesef yok.
iddialardan baykal ve doğan vd bahsediyor, ben bahsetmeyeceğim. neme lazım.
ama şu vatandaşı da görün be sayın başbakan.
son anketlerde oy oranınız %50leri de aşıyormuş. kutlu olsun.
ama şu vatandaşı da görün be sayın başbakan!!!
işsizlik, eğitim, sağlık... bir sürü sorun bir anda unutulur. "helal olsun adama" diyerek maç gibi izlenir. eğlence çıkar...
türkiyenin bölgesinde ve dünyada itibar göreceği bir politika izlediniz eyvallah.
ekonomiyi şöyle böyle düzelttiniz eyvallah.
130 milyar dolar döviz stoklayarak krizlere karşı hazırlıklısınız eyvallah.
vs vs bunlar artılarınız sayın başbakan.
düzelen ekonomi sıradan vatandaşa yansımadı. aydın doğanın borçlarını ötelediniz. poaşı verdiniz, starı verdiniz, hiltonu verdiniz ve daha neler neler... ya vatandaşa???
ilk döneminizde duran fiyatlar, ikinci döneminizde yağmur gibi vatandaşın üzerine yağdı.
eğitim alanında köklü reformlar yapmak istiyorsunuz. geleceğe yönelik "bazı" girişimleriniz de güzel. ama arada kaynayan nesile yönelik bir girişiminiz maalesef yok.
iddialardan baykal ve doğan vd bahsediyor, ben bahsetmeyeceğim. neme lazım.
ama şu vatandaşı da görün be sayın başbakan.
son anketlerde oy oranınız %50leri de aşıyormuş. kutlu olsun.
ama şu vatandaşı da görün be sayın başbakan!!!
aydin dogan in savunmasindan bir kesit soyledir:
ben ne cumhuriyet halk partisinin yandaşıyım ne akpnin. ben bu ülkenin bağımsız yansız medyasıyım. benimle tayyip beyin övünmesi lazım. demesi lazım ki, benim ülkemde bağımsız, yansız, uluslararası standartlarda bir medya grubu var. sen kalkıp da beni hergün onu yazdın diye bak ben sana ne yaparım, devletin müfettişlerini, maliyenin görevlilerini, hepsini üstüne gönderirim... hergün baskı yapıyor hergün. kan kusuyoruz kızılcık suyu içtik diyoruz. bugüne kadar hükümetin bize yaptığı hiçbir baskıyı yayın politikamıza getirmedik. yasal yollarla mücadale edelim... ama artık tahammül edilmez boyutlara da getirdi. şimdi ben kalkıp hakkımı avrupa birliğinde mi arayacağım.
böyle birşeyi avrupa birliğinde konuşsak gülerler. bir medya grubununu, başbakan, parti kongresinde vur vur inlesin aydın doğan dinlesin diye yuhalatır mı? ben gazete sahibiyim ya ben siyasi parti değilim. ben başbakanın ne rakibiyim ne yandaşıyım ne de hasmıyım. doğru yaptığı şeylerde yanındayım. yanlış olduğu şeylerde de yazmak zorundayım.
ben ne cumhuriyet halk partisinin yandaşıyım ne akpnin. ben bu ülkenin bağımsız yansız medyasıyım. benimle tayyip beyin övünmesi lazım. demesi lazım ki, benim ülkemde bağımsız, yansız, uluslararası standartlarda bir medya grubu var. sen kalkıp da beni hergün onu yazdın diye bak ben sana ne yaparım, devletin müfettişlerini, maliyenin görevlilerini, hepsini üstüne gönderirim... hergün baskı yapıyor hergün. kan kusuyoruz kızılcık suyu içtik diyoruz. bugüne kadar hükümetin bize yaptığı hiçbir baskıyı yayın politikamıza getirmedik. yasal yollarla mücadale edelim... ama artık tahammül edilmez boyutlara da getirdi. şimdi ben kalkıp hakkımı avrupa birliğinde mi arayacağım.
böyle birşeyi avrupa birliğinde konuşsak gülerler. bir medya grubununu, başbakan, parti kongresinde vur vur inlesin aydın doğan dinlesin diye yuhalatır mı? ben gazete sahibiyim ya ben siyasi parti değilim. ben başbakanın ne rakibiyim ne yandaşıyım ne de hasmıyım. doğru yaptığı şeylerde yanındayım. yanlış olduğu şeylerde de yazmak zorundayım.
umur talu’dan iki tarafa da geliyor:
"düzen budur!
"büyük iktidar" ile "büyük medya" arasında (nihayet) açıkta patlayan "kavga" ibretlik.
ülke yönetimine hâkim olan ile halkın "haber, bilgi alma hakkı"na büyük ölçüde hâkim olabilen arasındaki patlama, hepimizin beyninde ve hayatında patlamış bir boru!
"imtiyaz düzeni" nin su ve kanalizasyon faciası.
aydın doğan haklı!
1. gazeteci, tabii ki en küçük "yolsuzluk iddiası"nın da üstüne gidecek.
2. karikatür davalarından ve sokaklardan biliyoruz ki, başbakan ısrarlı eleştiriden hoşlanmıyor.
3. "hür basını susturmaya tam teşebbüs eden bir başbakanı" hakikaten "tarih, diktatörler sayfasına yazar."
4. iş dünyasının, medyanın beklentileri, talepleri karşı şantaj aracı haline getiriliyor olabilir.
5. gerçekten de "şantaj suçtur".
6. başbakan’ın "elindeki gücü de kullanıp şantaj yapmaya hakkı yoktur".
7. "türk basınında çok tehlikeli bir dönemin başladığı" da kısmen doğru. başlamadı, sürüyor çünkü.
8. "basın özgürlüğünün geleceği açısından çok derin bir endişe" yerinde.
tayyip erdoğan haklı!
1. dediği gibi, "daha önceki hükümetler aydın doğan ile pazarlığa oturmuş olabilirler".
2. hükümet ve belediyeden istediklerini alamadıkları için bu tür haberlere yüklenmiş, "iftira atmış" olabilirler.
3. başbakan’a "iyi niyet elçileri" gönderip "görüşelim, barışalım" demiş olabilirler.
4. "bu çılgınlıklar" denen bin nevi tehdit ve şantajı menfaat uğruna yapıyor olabilirler.
5. "bizzat bana (başbakan’a) bunu teklif etmiş" olabilirler.
6. "ahlaki değerler konusunda nasibini almamış" olabilirler.
durum vahim!
1. ülkenin tek parti iktidarı ile en büyük medya grubu, birbirlerini şantajcılıkla, menfaatçilikle suçluyor. belki de haklılar!
2. başbakan da eleştiriden hoşlanmıyor, büyük medya patronu da.
3. işler istedikleri gibi gitmeyince saldırganlaşabiliyorlar.
4. birinin devlet ve iktidar gücünü, diğerinin medya ve para gücünü kullanmayacağının ahlaki ve hukuki garantisi yok.
5. başbakan’ın daha suskun basın istediği anlaşılıyor; ama bundan yakınan büyük medya grubunun da kendini, gazetecilerini susturabildiğinin çok örneği var.
6. başbakan’ın "susturma" niyetinden yakınanların, başbakan için kendi sütunlarını susturduğunu biliyoruz; başka başbakanlar ve yardımcılarıyla tam iki yıl rtük ve basın kanunu’na dair tek kelime eleştiriyi yasakladıklarını da. kovduklarını da.
7. anlıyoruz ki, medya gücü ile başka sektörlerdeki işler kovalanıyor (anlamamışsak salağız zaten!). medyaya başka sektörlerden gelenler de. ama başka sektörlere medyadan uzayanlar da.
8. anlıyoruz ki, doğan grubu ile başbakan arasında böyle çok görüşme olmuş, çok elçi gitmiş gelmiş. kimler acaba? gazeteciler var mı? niye? hangi mesleki, ahlaki sorumlulukla?
9. anlıyoruz ki, bunları ikisi de topluma açık etmemiş, gizlemiş.
10. bir başbakan’ın, "bundan sonra saygılı götürelim, gizli götürelim yok" lafı, gaf değil, facia. birincisi; ne demek bugüne kadar "gizli götürmek"? neyi, ne hakla gizlediniz? aranızdaki "saygılı ve gizli ilişki, temas, mutabakat, müzakere, götürme" neydi? ikincisi, "bundan sonra yok" lafını kızgın aile babası veya herhangi bir baba söyler de, başbakan nasıl diyebilir!
11. "her şeyi açık şekilde millete duyuracağız" nasıl diyebilir başbakan? bugüne kadar duyurmamanız suç değil mi? neden duyurmadınız? sustukları için mi? sustunuz mu sahi?
12. şu manaya da geliyor: biri "haber" le saldırdığında hilton, paris hilton arzusu yüzünden ise; başkaları tatmin oldukları için mi yumuşak kalıyor?
13. başbakanların da şantaja hakkı yok; medyanın da. ama bunu söyleyebilmek için, gazetecilikle hiç şantaj yapmamış, şantajcıları sağınızda solunuzda konuşlandırmamış olmanız gerekir. oysa bu medya "şantaj çağı"na çoktan girdi ve oraya battı.
14. "türk basınında tehlike... basın özgürlüğünün geleceğinde endişe" gibi sözlerin sebebi sadece "azarlayan" başbakan değil, daha ziyade gazeteciliği "pazarlayan" medya zihniyeti.
15. emrinde istihbarat, güvenlik gücü, devlet kuvveti ile partili kitleler olan başbakan, haklı olsa bile; "diyecek ki, ’beni hedef gösterdi’; sen ak parti’yi hedef göstereceksin olacak, başbakan, partisine saldıran gazeteyi hedef gösterdiğinde olmayacak. bal gibi olur" diyemez. ama dedi. felaket!
16. başbakan, "daha önce bazı gazeteleri hangi metotla destekledi, sonra tetikçilik yaptırdı, onları da duyacaksınız" diyor. kastettiği destek ve tetikçilik vahim de, bugüne kadar neden gizlendiği, ne karşılığında bunları duymadığımız, o rezalet de vahim.
17. en büyük medya grubu sahibi diyor ki, "şimdiye kadar ellerinden gelen baskıyı yapıyorlardı... demek ki baskı daha da ağırlaşacak".
ben de diyeyim ki...
baskı yapana da, ağırlaştırana da yuh olsun...
"bugüne kadar ellerinden gelen baskıyı yapıyorlardı" diye şimdi söylenip varsa o baskıları bugüne kadar asla yazmayan, haber yapmayan, tavır almayan gazeteciliğe, gazetecilere kendisi baskı uygulayan medyacılığa da yuh olsun!
bir de "konsey duayeni" demiyor mu ki, "gerçeği yazacağız. bunu da böyle bilsin", aşk olsun!"
http://www.sabah.com.tr/talu.html
"düzen budur!
"büyük iktidar" ile "büyük medya" arasında (nihayet) açıkta patlayan "kavga" ibretlik.
ülke yönetimine hâkim olan ile halkın "haber, bilgi alma hakkı"na büyük ölçüde hâkim olabilen arasındaki patlama, hepimizin beyninde ve hayatında patlamış bir boru!
"imtiyaz düzeni" nin su ve kanalizasyon faciası.
aydın doğan haklı!
1. gazeteci, tabii ki en küçük "yolsuzluk iddiası"nın da üstüne gidecek.
2. karikatür davalarından ve sokaklardan biliyoruz ki, başbakan ısrarlı eleştiriden hoşlanmıyor.
3. "hür basını susturmaya tam teşebbüs eden bir başbakanı" hakikaten "tarih, diktatörler sayfasına yazar."
4. iş dünyasının, medyanın beklentileri, talepleri karşı şantaj aracı haline getiriliyor olabilir.
5. gerçekten de "şantaj suçtur".
6. başbakan’ın "elindeki gücü de kullanıp şantaj yapmaya hakkı yoktur".
7. "türk basınında çok tehlikeli bir dönemin başladığı" da kısmen doğru. başlamadı, sürüyor çünkü.
8. "basın özgürlüğünün geleceği açısından çok derin bir endişe" yerinde.
tayyip erdoğan haklı!
1. dediği gibi, "daha önceki hükümetler aydın doğan ile pazarlığa oturmuş olabilirler".
2. hükümet ve belediyeden istediklerini alamadıkları için bu tür haberlere yüklenmiş, "iftira atmış" olabilirler.
3. başbakan’a "iyi niyet elçileri" gönderip "görüşelim, barışalım" demiş olabilirler.
4. "bu çılgınlıklar" denen bin nevi tehdit ve şantajı menfaat uğruna yapıyor olabilirler.
5. "bizzat bana (başbakan’a) bunu teklif etmiş" olabilirler.
6. "ahlaki değerler konusunda nasibini almamış" olabilirler.
durum vahim!
1. ülkenin tek parti iktidarı ile en büyük medya grubu, birbirlerini şantajcılıkla, menfaatçilikle suçluyor. belki de haklılar!
2. başbakan da eleştiriden hoşlanmıyor, büyük medya patronu da.
3. işler istedikleri gibi gitmeyince saldırganlaşabiliyorlar.
4. birinin devlet ve iktidar gücünü, diğerinin medya ve para gücünü kullanmayacağının ahlaki ve hukuki garantisi yok.
5. başbakan’ın daha suskun basın istediği anlaşılıyor; ama bundan yakınan büyük medya grubunun da kendini, gazetecilerini susturabildiğinin çok örneği var.
6. başbakan’ın "susturma" niyetinden yakınanların, başbakan için kendi sütunlarını susturduğunu biliyoruz; başka başbakanlar ve yardımcılarıyla tam iki yıl rtük ve basın kanunu’na dair tek kelime eleştiriyi yasakladıklarını da. kovduklarını da.
7. anlıyoruz ki, medya gücü ile başka sektörlerdeki işler kovalanıyor (anlamamışsak salağız zaten!). medyaya başka sektörlerden gelenler de. ama başka sektörlere medyadan uzayanlar da.
8. anlıyoruz ki, doğan grubu ile başbakan arasında böyle çok görüşme olmuş, çok elçi gitmiş gelmiş. kimler acaba? gazeteciler var mı? niye? hangi mesleki, ahlaki sorumlulukla?
9. anlıyoruz ki, bunları ikisi de topluma açık etmemiş, gizlemiş.
10. bir başbakan’ın, "bundan sonra saygılı götürelim, gizli götürelim yok" lafı, gaf değil, facia. birincisi; ne demek bugüne kadar "gizli götürmek"? neyi, ne hakla gizlediniz? aranızdaki "saygılı ve gizli ilişki, temas, mutabakat, müzakere, götürme" neydi? ikincisi, "bundan sonra yok" lafını kızgın aile babası veya herhangi bir baba söyler de, başbakan nasıl diyebilir!
11. "her şeyi açık şekilde millete duyuracağız" nasıl diyebilir başbakan? bugüne kadar duyurmamanız suç değil mi? neden duyurmadınız? sustukları için mi? sustunuz mu sahi?
12. şu manaya da geliyor: biri "haber" le saldırdığında hilton, paris hilton arzusu yüzünden ise; başkaları tatmin oldukları için mi yumuşak kalıyor?
13. başbakanların da şantaja hakkı yok; medyanın da. ama bunu söyleyebilmek için, gazetecilikle hiç şantaj yapmamış, şantajcıları sağınızda solunuzda konuşlandırmamış olmanız gerekir. oysa bu medya "şantaj çağı"na çoktan girdi ve oraya battı.
14. "türk basınında tehlike... basın özgürlüğünün geleceğinde endişe" gibi sözlerin sebebi sadece "azarlayan" başbakan değil, daha ziyade gazeteciliği "pazarlayan" medya zihniyeti.
15. emrinde istihbarat, güvenlik gücü, devlet kuvveti ile partili kitleler olan başbakan, haklı olsa bile; "diyecek ki, ’beni hedef gösterdi’; sen ak parti’yi hedef göstereceksin olacak, başbakan, partisine saldıran gazeteyi hedef gösterdiğinde olmayacak. bal gibi olur" diyemez. ama dedi. felaket!
16. başbakan, "daha önce bazı gazeteleri hangi metotla destekledi, sonra tetikçilik yaptırdı, onları da duyacaksınız" diyor. kastettiği destek ve tetikçilik vahim de, bugüne kadar neden gizlendiği, ne karşılığında bunları duymadığımız, o rezalet de vahim.
17. en büyük medya grubu sahibi diyor ki, "şimdiye kadar ellerinden gelen baskıyı yapıyorlardı... demek ki baskı daha da ağırlaşacak".
ben de diyeyim ki...
baskı yapana da, ağırlaştırana da yuh olsun...
"bugüne kadar ellerinden gelen baskıyı yapıyorlardı" diye şimdi söylenip varsa o baskıları bugüne kadar asla yazmayan, haber yapmayan, tavır almayan gazeteciliğe, gazetecilere kendisi baskı uygulayan medyacılığa da yuh olsun!
bir de "konsey duayeni" demiyor mu ki, "gerçeği yazacağız. bunu da böyle bilsin", aşk olsun!"
http://www.sabah.com.tr/talu.html
çikar hesapları su sıralar bırbırıyle ortusmeyen ıkılının bırbırını yediği polemik.
(bkz: bir bir biri birilerine)
(bkz: bir bir biri birilerine)
aydın doğan’ın eski bir çalışanı, fatih altaylı yazıyor:
"aydın doğan desteği hak etmiyor
dediklerim bir bir çıkıyor mu?
aydın doğan’ın derdi hilton arazisi diye yazdım.
dava açtılar.
kaybettiler.
şimdi birinci ağızdan doğrulandı.
rafineri için başbakan’ın kapısına dayandı dedim.
“yalan” dediler.
şimdi kendileri doğruluyorlar.
ne yazdıysak doğru.
aynen 3 milyar dolarlık vergi kaçakçılığının doğru olduğu gibi.
biz hep doğruları yazdık.
aslına bakarsanız aydın doğan vergi kaçakçılığında köşeye sıkışmıştı.
ama 27 nisan e-muhtırası, cumhurbaşkanlığı seçimleri ve erken genel seçim imdadına yetişti. 3 milyar dolar yerine 275 milyon ytl ödediler. iş kapandı. doğan medyası seçimlerde akp’yi destekledi.
şimdi yine seçim havasına girilirken, aydın doğan medyası yine yüklenmeye başladı.
rafineriye lisans, hilton arazisine imar ve ucuza kapatılan bir televizyonun karasal yayın izni lazım. seçim zamanı hükümet sıkıştırılırsa bunlar hallolur diye düşünmüş olmalılar.
başladılar bastırmaya.
sonunda başbakan patladı. hodri meydan dedi.
çünkü doğan’ın gözü doymak bilmiyor.
başbakan anladı ki, bugün bunları verse, yarın yeni talepler gelecek.
çıktı açıkça meydan okudu.
aslında bir gazeteci olarak benim burada aydın doğan’dan, yayıncıdan yana tavır almam gerek.
ama aydın doğan’a gazeteci demek mümkün mü?
gazete dediğin doğruları yazar, her zaman yazar, herkese karşı yazar.
doğan medyası öyle mi?
onlar için haber demek, aydın doğan’ın çıkarları demek.
medya aracılığıyla bilek bükmek, haksız rekabet yapmak, ticari avantaj sağlamak demek.
bunun için ben burada aydın doğan’ın tarafında olamıyorum.
çünkü bana göre türkiye’nin bugün içinde bulunduğu durumun en büyük sorumlusu aydın doğan ve onun medyayı kullanma biçimi.
aydın bey şimdi çıkmış, veryansın ediyor. namusdan, şereften, haysiyetten dem vuruyor.
iyi de taha akyol gibileri ankara’ya yollayıp iş bitirmeye çalışan, başbakanlardan haksız kazançlarına aracılık etmesi için ricacı olan birinin bunları söylemeye ne hakkı var!
sen adam gibi gazetecilik yapsaydın, hepimiz bugün arkanda olurduk.
bugün ne yazık ki, olamayacağız.
çünkü hak etmiyorsun."
http://www.fatihaltayli.com.tr/
"aydın doğan desteği hak etmiyor
dediklerim bir bir çıkıyor mu?
aydın doğan’ın derdi hilton arazisi diye yazdım.
dava açtılar.
kaybettiler.
şimdi birinci ağızdan doğrulandı.
rafineri için başbakan’ın kapısına dayandı dedim.
“yalan” dediler.
şimdi kendileri doğruluyorlar.
ne yazdıysak doğru.
aynen 3 milyar dolarlık vergi kaçakçılığının doğru olduğu gibi.
biz hep doğruları yazdık.
aslına bakarsanız aydın doğan vergi kaçakçılığında köşeye sıkışmıştı.
ama 27 nisan e-muhtırası, cumhurbaşkanlığı seçimleri ve erken genel seçim imdadına yetişti. 3 milyar dolar yerine 275 milyon ytl ödediler. iş kapandı. doğan medyası seçimlerde akp’yi destekledi.
şimdi yine seçim havasına girilirken, aydın doğan medyası yine yüklenmeye başladı.
rafineriye lisans, hilton arazisine imar ve ucuza kapatılan bir televizyonun karasal yayın izni lazım. seçim zamanı hükümet sıkıştırılırsa bunlar hallolur diye düşünmüş olmalılar.
başladılar bastırmaya.
sonunda başbakan patladı. hodri meydan dedi.
çünkü doğan’ın gözü doymak bilmiyor.
başbakan anladı ki, bugün bunları verse, yarın yeni talepler gelecek.
çıktı açıkça meydan okudu.
aslında bir gazeteci olarak benim burada aydın doğan’dan, yayıncıdan yana tavır almam gerek.
ama aydın doğan’a gazeteci demek mümkün mü?
gazete dediğin doğruları yazar, her zaman yazar, herkese karşı yazar.
doğan medyası öyle mi?
onlar için haber demek, aydın doğan’ın çıkarları demek.
medya aracılığıyla bilek bükmek, haksız rekabet yapmak, ticari avantaj sağlamak demek.
bunun için ben burada aydın doğan’ın tarafında olamıyorum.
çünkü bana göre türkiye’nin bugün içinde bulunduğu durumun en büyük sorumlusu aydın doğan ve onun medyayı kullanma biçimi.
aydın bey şimdi çıkmış, veryansın ediyor. namusdan, şereften, haysiyetten dem vuruyor.
iyi de taha akyol gibileri ankara’ya yollayıp iş bitirmeye çalışan, başbakanlardan haksız kazançlarına aracılık etmesi için ricacı olan birinin bunları söylemeye ne hakkı var!
sen adam gibi gazetecilik yapsaydın, hepimiz bugün arkanda olurduk.
bugün ne yazık ki, olamayacağız.
çünkü hak etmiyorsun."
http://www.fatihaltayli.com.tr/
açıklarını kapatmak isteyenlerin, açık arama çabası. her ikisine de inanmıyor ve güvenmiyoruz. çırpınışları boşa.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?