confessions

wereyda

- Yazar -

  1. toplam entry 347
  2. takipçi 1
  3. puan 50209

dedenin kanserden ölmesi

wereyda
(bkz: ölümden geleni yaptım)

kendi $arabını kendi yapan bir adamı kaybetmektir benim için.. elbet bundan fazladır. bundan ötedir.

$öyledir :

babam ekonomik özgürlüğünü kazanana ve kendi tırnaklarıyla bir yere gelene; ba$larda, televizyon masası olarak bir küçük sehpayı kullandığımız bir ev alana kadar, dedemlerle ya$ıyorduk. huysuz ve kendi halinde bir ihtiyardı dedem. eli sıkıydı. sevgisini göstermeyi otorite kaybı olarak tanımladığından babama da hep soğuktu. altılı bültenlerinden olu$an ve kilerde duran bir ar$ivi vardı. bir kez karı$tırıyordum, bağırmı$tı.

genelde kadim dostlarıyla kıraathanede vakit öldüren o mavi gözlü dev adam, aslında içinde miniminnacık bir çocuk ta$ıyor gibi geliyordu bana. arttırdığı zamanlarından birinde benimle uçurtma bile uçurmu$tu. tahtaya sarılan bobindeki ip azaldıkça uçurtma daha da gökyüzüne yakla$ıyor, dedemin iri mavi gözleri gökyüzünün o sonsuz mavisiyle daha da karı$ıyordu. bana ayırdığı bu kısa zamanlar dahi mutlu olmama yetiyordu. eğlenceliydi i$te : kendinden 60 ya$ büyük bir adamla dam`a çıkıp uçurtma uçurmak, sana yaptığı sapanla vurduğun ku$ları yemek, o ku$ların zarif göğüslerinin güçlü elleriyle yırtan bir adamın gözlerindeki çocuğu görmek, "seninle gülhane parkı`na gidelim bir gün.." dediğinde yanaklarındaki ânlık kızartıyı asla unutamamak, bulgaristan`da avdayken bir va$ak tarafından saldırıya uğradığını öğrendiğinde $ok olmak ve bunları yazarken aslında o zamanlar bunları duyumsayamadığını/hissetmediğini farkedince büyüdüğünü anlamak.. zor(du).

geçen zamanla deği$en zamanın harmanında ben ortaokula geliyordum. dedemin evde istirahatte olduğunu, hasta olduğunu, hastalığa direnmesi için moralinin yüksek olması gerektiğini, çevreden gelen en küçük bir gürültüye ya da sese dahi büyük tepkiler verdiğini, i$in aslı; yolun sonuna geldiğini biliyordum. aslında siz bilmezsiniz de hissedersiniz ya, öyle. baba evde mutsuzdur, zaman zaman gözleri nemlenir, ruhu daralır; anne susar, bir çay daha koyar kendine, baba bir bira daha açar, kızkarde$ arka odada uyur, sen televizyona bakıyormu$ numarası içinde çevreyi süzer ve duygularını bu minvalde yörüngelendirirsin ya.. öyleydi. "herkesin bir derdi var durur içerisinde" dememi$ti henüz volkan konak. aylardan burukluktu, yıllardan üzüntü, günlerden repliği bozuk bir per$embe.

hastalığın tam te$hisinin konmasından sonraki zamanlar en zor geçenlerdi. baba, her gün ba$ka bir yerden ilaçlar, iğneler ta$ıyordu. sakinle$tiriciyi de kendine saklıyordu. ben, sus`uyordum. gözlerim susuyordu. gözlerime su veremiyordum. nihai son yakla$ıyordu ve çaresiz bekleyi$ herkesi yiyordu. elden gelen her $eyin yapılmı$ olması, "en azından denedik.." den daha acıydı. bana hep olmayacak, olamayacak gibi gelen olayların olabilirliğine inanmaya ba$ladığım yıllardı. büyümek, acıların yatay toplamı..

velhasıl; yine repliği bozuk bir per$embe sabahı annem tarafından kaldırıldığımda ve yüzüme çarpan "hadi kalk babaannenlere gidiyoruz!" u duyduğumda anlamı$tım. babam yoktu; çoktan gitmi$ti. çoktandır biliyordu. bekliyordu. ben üniformalarımı giyip okula gideceğim sanırken, acıyla giyindirilip babaannemlere götürülüyordum. o iki katlı müstâkil ev, o merdivenlerinde ne$`e ve sevinç ko$an konak, o tüm hısım akrabanın geli$iyle $enlenen cızbız ak$amlarında tek bir ağızdan söylenen $arkılarla bezenen güzelim ev, metruk bir istasyon peronunun ta$ soğukluğu ile kaplanmı$tı.. kuran okuyan bir kadının sesi, gözya$ı jakuzisi`ndeki ziyaretçilerin boğumlu hıçkırıklarına karı$ıyor; ruhum alabora oluyor, babaannem bir kö$ede teselli ediliyor, yarım asrı payla$tığı o kocaman adamın kemikleri belli vücudunun sarıldığı beyaz örtünün üzerine konmu$ ekmek bıçağının, sanki yüreğine saplandığını dı$ çevreye belli etmemeye çalı$ırmı$casına yemenisini suretine sürüyor ve belli belirsiz cümleler sayıklıyordu.
ben, amca oğlu, hala oğulları felan alt katta bir odaya kendimizi kitlemi$, hüzün senfonisinin requeim`ini yüreklerimizde hissediyor olmanın acısını birbirimizden saklamaya çalı$ıyor, sanki hiçbir $ey olmamı$, sanki dedemiz ölmemi$, sanki yine bize hikayeler anlatacakmı$ gibi hararetli gözlerle etrafa bakıyorduk. o ân, yarım saatten fazla bir süredir gözleri açık biçimde halıdaki desenleri bakan amcamın oğlunun gözlerinden bir damla ya$ süzüldüğünü farkettim. tüm cesaretim kırıldı, tüm bardaklar ve kemikle$mi$ güçlülüğüm kırıldı... sonrası mı? sonrasında sadece gömüldü dedem. herkes gözlerini kaparken, herkes gözlerini kaçırıp hayattan fidye isterken ben, bir $ey gördüm o gün.

.. o gün, babasının mezarına toprak atarken ölen bir adam gördüm;

babamdı.

anne

wereyda
(bu entry aslında duygusal öğeler içerir)

uzun uzun ara$tırdıktan sonra formülize etmeyi ba$ardığım kutsal varlık..

form :
1 adet insan.. aslında fazlası; kalbindeki atı$ın sekonder nedenlerinden biri.

endikasyon :
anne insanı, depresyonun ve buna eşlik eden anksiyetinin, ayrıca bulimia nervosa, anorexia nervosa ve obsesif - kompülsif hastalık tedavisinde endikedir. ayrıca sevgiye ihtiyaç duyulan zamanlarda sığınılan bir liman olma özelliğine binaen; hayat denen saklambacı her zaman sizinle oynamaya razıdır. hassas mikroorganizmaların etken olduğu hırs, yapaylık, dalga geçme gibi enfeksiyonları ile nefret ve mutlak a$kın tedavisinde endikedir. gerektiğinde enfeksiyonun yerine göre gerekli cerrahi müdahale uygulanmalıdır. ayrıca spastisitenin e$lik ettiği duygu eksikliği, hüzünlenme veya gerçekleri farkedememe gibi sorunların önlenmesinde de etkili olduğu laboratuar deneyleriyle ispatlanmıştır. (isviçre bilimadamları öyle diyor!) anomali olu$umunda etken olanları tek tek siler. ak$amları çay yapar.

kontrendikasyon :
ha bire sevesiniz gelir onu. gece üstünü örtesiniz; dertlendiğinizde yaktığınız sigaraya karı$masına bile aldırmamanız.

uyarılar :
anne insanı, etkisini gösteremediği zamanlarda ki$ide minumum 2x negatif, maximum sonsuz x negatif etki yapar. üzülmek gelir elden. o kadar!

yan etkiler :
sevginizin büyük kısmını ona harcadığınız için sevgiliniz tarafından terkedilebilme ihtimaliniz yüksektir. pilav yapmayı öğretemez belki size ama; sevmeyi öğretebilir. ilk kez seversiniz birini. doğduğunuzda daha, a$ık olursunuz. her erkek ilk annesine a$ık olur, dersiniz benim gibi. duygularınızı saklarsınız ondan, ona gösteremezsiniz süveydanızı kıpra$tıran aydınlığı. ah annem, dersiniz. artık uzaktasınızdır.

etkile$im :
bir tek hayat arkada$ınıza ihtiyacınız vardır kar$ı cinsten. bulursanız; ne alâ?

doz :
bütün olarak ve tek seferde kalbin içine yerle$tirilir. anne insanı alan kalp tik tak etmeye ba$lar artık. $iir yazarken kullanmayınız!

e$değer :
taramada e$değer bilgisi bulunamadı.


(bu ba$lık aslında nükleer ba$lıktır)

22 temmuz 2007 türkiye genel seçimleri

wereyda
gayet "efendi" tanım: sokaktaki her iki insandan birinden nefret etmek için sebepler sunmu$tur.. (%48? vd.)

birilerine "fevri" gelecek olan tanım tanımı: yahu anlamıyorum arkada$ım; küfretmek, ülke satmak, beyni koku$mu$ cumhuriyet dü$manlarından olduğunu belirtmek nasıl da prim yapıyor..

götüme bir gemi çapası girmi$ gibi hissediyorum. ve türk vatanda$ı olmaktan utanıyorum.

meğer atatürk’ü hiç sevmemi$sin sen türkiye!

parklarda yiyişen türbanlı kızlar

wereyda
yahu konu$mayacaktım ama tahammülüm ancak bu raddeye kadarmı$.

bu kızların var ya bu kızların, -ibrahim tatlıses’eskçi bir $ekilde diyorum- allah belalarını versin.

bunların var ya alayı kahpe dölü, alayı $erefsiz.

giyecekti mini eteği, çekecekti gözüne araba far’ını; o zaman tam süper olacaktı.

nedir bu hâlen çözemedim;
dü$ük iq eseri önermelerle geliyorlar, geldikleri gibi giderler.

istanbul’un en muhafazakâr semtlerinden birinde ikamet ediyorum.. bu da yetmezmi$ gibi a.k parti’ye %80 gibi süpersonik bir oy yağdıran bir semt bu. parklarda yiyi$en türbanlı kız gördüm mü dayanamam ben; beynime oksijen gitmez, adrenalinim artar, pantolonumun ön kısmında bir $i$kinlik peydah olur. amma ve de lâkin, gördüm mü açık seçik, sözde demokrat ve laik, hemen saygı duyarım ona. ecayip heyvanlara benziyorum. hepimizin böyle olması lazım. hepiniz bana benzeyin sikerim! tektip olacağız; özelini ya$ayanları heen kınayıp, bar tuvaletlerindeki prezomatlara ko$acağız oke? sonra bunun adına "atatürkçülük" de diyeceğiz. adam olacağız unutmayın.. bacılarımız bakire olacak ama her gece biriyle yatmamız $art! irticaya dü$manız unutmayın: o türbanlı kızlar hemen de sarho$ oluyorlar garipler, süneler onlar, sikerek öldürelim onları. muhte$emiz biz. home theater olayına girip jartiyerli hatunlarla yatmamız $art! hidrojen bombası girsin bunların götüne.

durmak yok, türbanlılar ölsün! -süperim ben, süper-

edit ahlâkı adına: bu entrye eksi oy veren bir arkada$ var. ona penaltı noktasından papatya toplayabilir, eğitim masrafları için gay club’da striptiz yapabilirim. okuma - yazma öğrenince de silerim bu entryi. algısı dü$ük, önyargılı cicim benim. seviyorum seni ben.


bilgiçlerin şiirleri

wereyda
10/07/07 - 11/07/07

i.

çek ispanyoleti kalbim,
içine a$k girsin!
tebessümler kar$ılıklı, sevmeler kar$ılıksız
yek attın kalbim,
tırnakları yenmi$ bir gece kadar sakin;
$imdi burada duruyor olsa, uzak nehir çalkantısı bir alabora hüzün
patlayan amatör sardunya, göğüskafesinden çatırdayan yalnayak bir amfora
gibice dursa ya derininde, uysal kuğu uykusu ve
kutsal temasın terkisinde devrilen leylak uğultusu
sek içtim gözlerini, de!
bağı$la, de!
idam mahkûmunun boynu kadar hazin..
bu gece, a$kta boy verdin kalbim,
$norkel su alıyor, sal su alıyor, deniz sulanıyor odacıklarından
oda servisin çok kötü be kalbim,
bu gece,
sen vatman ol -koltukaltında erimi$ latent bahar
traverslerine c4 dö$eli bir $imendifer olsun
bedenim
diyesin ki, apselerinden gözya$ı aksın
o orta-yaz kımıltısı, cevabı olmayan suallere eğilerek kırılan boynumuz
"meleğin biri durmaksızın keman çalsın!"
diye bir haikuydu aramızda temmuz!

ii.

bazı balıklar sürahiye hapis suya ağlarlar..
sağ yanağında sarho$ bir gamze ta$ıyan kadın,
sol yanağında ölüm phallusları
güler: newton kendini elma ağacına asar
güler -ki siyanürdür-: peltek bir vaiz tene$ire adın yazar
$imdi yarım bir yarının yalınlığında
yakarak yalnızlığının topuklarını öyle manâdan uzak
kendine tek bir küfrü, tek bir yemini fısıldar:

"kaldır gözkapağını kalbim
ruhuna ı$ık girsin!"

^istanbul^

alışamadım yokluğuna

wereyda
not: bu entry senin benim ve onun ağzından yazılmı$tır; zaman zaman söylemler karı$mı$ ve ki$isel çıkarımlar bastırılamadan konu$maya ba$lanmı$tır. deği$iktir, içerisinde bilerek yapılan hataları ve hatalarını a$ağılayan kelime oyunları mevcuttur. kısaca piçliktir.

(gece ağır ağır gelir
gelir ba$ucumda bekler)
* ürpertici sessizliğini bir ses olarak algılamazsak eğer hiçbir sesi yoktur gecenin, hareketini algılama olasılığı ise odaktan kopup geçici bir kaybolmu$luk duygusu ile içine dü$tüğümüzde ancak mümkün olabilir. dü$ünceler arasında “hangisi benimcilik” oynarken yakla$an bu tehlikeye kar$ılık diğerlerinin arasından seçki yaptığım “sen” hakim olursun bana. gece bekler, sıcak hafızama yerle$tiğin o asla uzanamayacağı noktadan çıkmanı ve onun tabiri ile yok olmanı usulca bekler. “pek mümkün değil gece bir sonraki adımı atsınlar bence sen sadece bekle..”
(“benden gelen”)

(bana gittiğini söyler
bir daha dönmeyeceğini de)
* iyi bir gözlem yeteneğine sahip gecenin bekleme sırasındaki “$iir-$arkı-alkol” avutmalarını izlemesi sonucunda gelen hamlesidir. doğal yalanların en güzel örneği gibi gelen “bir daha dönmeyecek” kısmı geçici bir kahrolma ve sonra güçlü bir ba$ kaldırma doğurur, daha sonra ise masaya bir ba$ka daha sonralar için sipari$ olan sert bir yumruk gelir, akabinde sağlam bir “siktir git ulan, bir daha da dönme”
(“sana giden”)

(duvarların ardından
seni duymaya çalı$ıyorum hâlâ)
* masanın sesinin yankılanması sonucunda kulaklarda beliren özlemin tınıları öyle bir tanıdıklık hissi yaratır ki bunu reddetmek mümkün değil. gittikçe daha fazla yakla$ırsın sağındaki-solundaki ya da tam önündeki seslere, kollarını açarsın ve kendi sesini yakalamaya çalı$ırsın, duvar ayna olduğunda ve onunla yüz yüze geldiğinde utanç ifadenin netliği seni bile $a$ırtır, yok olmak istersin, hemen ardında gelen “yapma, yeter artık” yalvarmalarının muhatabı kimdir? bunu hep merak edeceksin..
(“benden sana”)


(buradan gittin çoktan
ve gece bana bırak diyor)
* utancının yüzüne attığı sağlam tokat aslında senin yokluğunu net olarak göstermekten ibaretti, bunu idrak ettiğin an ise aynadaki görüntülerde olmayanı fark etme zorunda olduğunu anlarsın. gece arkadan sürekli “bırak o elindeki ile kalbindekini, teslimiyet huzur verir” diye zorlar ancak sorumlulukların yok olmasından dolayı gelen bo$luğun huzurunu gayet iyi bilen biri olarak “teslim olmadan ve bir adım bile geri atmadan bir gün ileriye gidebilirim dersin”
(“senden bana küçük bir öğüt”)

(bir gün gelir bir gün geçer
bazı $eyler hiç ama hiç deği$mez)
* sadece ürperip teslim olmadan geçtiğin, kulağına gelen fısıltıları dinlemediğin birkaç gün devrilip gider. belkiler içerisinde küçük bir deği$iklik ararsın ama nafile. deği$en hiçbir$ey yoktur ve beklemek artık unutmamak için bir zorunluluktur. unutmayacağım sözünü verdikten sonra geri dönü$ de olmadığına göre elveda sana kendini güçlü gören gece.
(“artık sen ve ben bir bütünüz”)


(her geçen anın sonunda hâlâ
alı$amadım yokluğuna)
* ve en can alıcı nokta “kabullenme” kısmı. bir çe$it yenilgi de denilebilir ya da yerden yere vurulma ya da a$k ya da beklemekten yorulma ya da alı$maktan korkma ya da dostluk ya da ya da ya da.. burada kabullenilen “kabullenemeyeceğini kabullenme” olduğundan aslında yenilgi diye bahsedilen de yenilmeyeceğini duyurma merakından ba$ka bir$ey değildir, değil midir?
(“sen kopmak istersin ama kopamayacağını da bilirsin”)

(gece ağır ağır gelir
gelir ba$ucumda bekler)
* bir tam açı yapmı$tır sensizlik ve bunun yanında gelen bir garip sessizlik, ba$ladığı noktaya varmaya çalı$ırken dü$ünceler hiçbir$ey “aynı” değildir. yorulma vardır ama bilinçsizlik daha da bir hakim, bu kez gece gümbür gümbür gelir, ağır adımlarının sesi kulaklarında yankılanırken ellerin istemsizce kapatır onları, dizlerini göğüs hizasına alıp “hayır” diye gözlerin kapalı sayıklarsın.
(“give me a reason to love you”)


(bana gittiğini söyler
bir daha sevmeyeceğini de)
* siktir lan bu sadece yalan.. çabalama artık yenilgi bana haram.. defol git olmayanları üzerine yıkmadan.. sadece defol ve kaybol huzursuzluğumu bozmadan.
(“i`m, not looking for, just anyone”)

(uyumaya çalı$sam da faydası yok
sana sarılmayı özlüyorum hâlâ)
reddediyorum ya da reddettiğimi yastığıma söylüyorum, kapanmayan gözlerim her yerde seni görmeye ba$lamı$ken uyumanın bilinçsizliğinde seni kaybetmek istemiyorum, kabala$ıyorum kendime kar$ı ancak net bir$eylerin ortaya çıkması için acıtıcı olmak zorunlu değil mi? deli birisinin ben deliyim demesinden daha doğal olan nedir? sadece sevenin ben seviyorum demesi.. özleyenin ve yok olanı görenin “tükeniyor” diye bağırması da buna yakındır, öyle midir? herhalde öyledir, öyle olmalı ya da benimki öyle.
(“i can`t believe this world is still turning”)

(buradan gittin çoktan
ve gece bana bırak diyor)
* neden hala sefilliği tercih ediyorum ki? huzursuzluğun yokluğunda gelen salakça bir gülümsemeyi kabullenmek bu kadar mı zor? hayatımdaki parçaların uyumsuz olanlarını deği$tirmek? protez a$k seçmek? a$ki dostluklardan uzak insancıl bir ya$ama merhaba demek? önümdekileri söküp takmak bu kadar mı zor?
(“i`m, not sorry for, for the things i`ve done”)

(bir gün gelir bir gün geçer
bazı $eyler hiç ama hiç deği$mez)
* deği$mesi gerekenleri görmemek için ayna korkusu diye bir $eyi kabullenmi$ ben mi deği$ecektim? deği$meyeceğimi bildiğimden zaten bu küçük oyunları oynuyorum ve sen beni ağır ağır seyrediyorsun. hangimiz büyük diye sormuyorum çünkü kar$ıma birisini dikmeyecek kadar uzakları görmeyi seviyorum. bazı $eyler artık yok, gömdüm onları, sadece ben varım bazı bazı.
(“on competing, oh, when will this tired heart stop beating?”)


(her geçen anın sonunda hâlâ
alı$amadım yokluğuna)
* (“ıt`s all a game, existence is only a game”)

morrissey, portishead, vega, erasmus, perec ve kendime te$ekkür ederim.



sigaram bitsin kalkarız

wereyda
$imdi karizma diye bir $eyin varolduğunu iddia edenler ve iddia etmeyenler arasındaki sava$ı iddia edenler kazandıysa ve iddaa oynayanlar sörveye dahil edilmemi$lerse, iddia edenlerin belirli kısmı sigara içen insanlardan olu$an bir güruhsa ve bu güruhun içinden de belirli miktarda insan her gün çevresindekilere en az bir kere "sigaram bitsin kalkarız" diyorsa o adamlarda karizma vardır diyerek tümden-gelip konuya girerim arkada$.

herifçioğlu sanki soğuk füzyonu bulmu$,
sanki zom olduğu bir geceyarısında i$kembe çorbacısından çıkarken ağzına kürdanı alarak "az evvel pirzola kemirdim lan" mesajı vermi$
ya da sanki küçük dağları ben yarattım türevi bir dü$ünsel yakla$ım sergilemi$ de gelmi$ bana bu cümleyi söylüyor. tahammülde limit var arkada$, söylenegelmi$ cümleler içinde en orgazmik olanı budur i$te.. (tanım!)

kültablasında terkedilmi$ o melûl bakı$lı zavallı izmarit, senin arkandan ağlar be karde$im. "ulan adam ne lâf etti be, ne yüceltti beni be!" der. demez mi? der lan der, demez mi’sini tartı$mıyoruz burada. benim amacım sana "sigaram bitsin kalkarız" cümlesinin ki$iye kazandırdığı artı puanlardan bahsederek içimde kalan ukdeye çözüm bulmak ve ki$isel ejakulasyonumu tamamlayarak kendimi bir sik sanmak. dinle beni $imdi! üç kez tekrarla: bu lâf dünyanın en karizmatik cümlesidir.. bu lâf dünyanın en karizmatik cümlesidir.. bu lâf dünyanın en karizmatik cümlesidir..

aferin. artık sen de klasik seçmen gibi oldun. hemen de inandın ha. tamam susuyorum. sigaram bitsin.....

hayatı öğrenmek

wereyda
acıların yatay toplamı olduğuna inandığım tecrübelerden dersler almak, kurslar almak; hayattan ikmale kalmamak için uğra$mak amma ba$aramamak, haddızatında yalnız kalmak, hasbelkader kendinle kalmak ...

karatahtalara tebe$ir sürterek öğretilemiyor hayat,
cıvık bir melankoliye esir edilerek dı$lanan anlak, hüzün salgılayan bir "et-organ" olarak tanımlanan kalp, musluklardan rakı akıtan ve gözbebeklerine flöreler, epeler sokan tedavisiz yalnızlık üçgenini yoksaymadan ama tanrıla$tırmadan kutsî bir dengenin sağlanması gerekiyor bir yerde. bir yerde insan olmak gerekiyor, hayatı sevmek gerekiyor nefret ederken.

ân`ın ân`la flörtü değil mi ki sanki $u geçen beyhude zaman; anmak unutmak değil mi özdemir asaf`ın ba$parmağını bastığı müflis husus, kusursuz erozyon değil mi en çıplak toprakların altında kalan en dirimlikli bedenleri az eyleyen? dostluklar değil midir ki kurulup karılıp dağıtılan, elinde be$ as ve gülümseyemiyorsun ... öğrenmek, ağrının e$leniğiyken, gerçekler acı yalanlar vesveseyken, bir kadeh gözya$ı binlerce güne denk iken, hâlâ ellerinde $i$lerle kendine bir evlât örmeye çalı$an ya$lı, vefalı, vebalı bir kadın umudu değil midir kader diye aksettirilen?

her insan, bireysel kaybedi$inin be$ik kertiği.. bir `doğru` için minimum iki nokta gerekli; minimum iki insan; minimum iki enjektör:
"ba$langıç ise bir nokta, diğeri de biti$tir, yoksa ı$ınlanırız" diyen dudaklarda neden hep hidroklorik asit yakıcılığı,

ve neden hep senin,
"dü$ içime uyu ve sonsuz büyü, unut renkleri $ekilleri hepi ve hiçi" buyuran yüreğin?

ayraç, dinamik oysa; sayfalar geçiyoruz, artıyor onlar eksilmeden.. ya$lanıyor insan, ya$-lanıyor ömrü; $emsiyeleri bir yerlerde kalıyor öyle anakronist.. "hayatı öğrendim" diyor bir çocuk dizleri kanarken, bir ihtiyarınsa hafızası kanıyor ona bakarken.

edip cansever

wereyda
ne yapıp edip cansever diyorum ben kendisi için...

geçenlerde babam ve oğlum soundtrack`i playliste atıp bir winston yaktım. balkona çıktım baktım havada bulutun zerresi yok. a tout le monde e$liğinde bi` parça hayallere dalayım dedim. biraz melankolinin kimseye zararı dokunmaz, biraz ü$ümek donmak değildir, biraz bira insanı alkolik yapmaz; ya$amak, tek ve hür bir orman gibi karde$cesine felan dedim. salak olmak istedim. hayal kurmak.. inanın; insan hayal kurmak istediğinde süper rahatlıyor. sivilcelerini sıkmı$ gibi oluyor böyle kımıl kımıl. hele bir de ak$amüstü ise o zaman daha süper. fenerbahçe - vestel manisaspor maçı var o ak$am. hayallerimi sikti ibneler. yok neymi$; gol olmu$mu$mu$. "siktirin lan!" dedim. sinir oldum. ^$iirli^ bir değnek lazımdı bana.
çevreden izole olmam, steril ve rafine kalmam, televizyonun kar$ısında uyuklamı$ babamın bıyıkları arasında sıkı$mı$ ve sonra külünü, annemin onsekiz taksit kar$ılığında aldığı haki rengi halıya bırakmı$ olan izmarit kadar pestenkerâni geçirmemem için bana bir değneğin gerekli olduğu fikrine sabitlendim. bu denli plonjonik dü$ünebildiğim için götüm kalktı, burnum büyüdü. kalkan götle, büyüyen burun yer deği$tirdi. kübist oldum.
aklıma birden edip cansever`in, "bir ak$amüstünü dü$ünmek, bir ak$amüstünü dü$ünmekten ba$ka nedir ki ?" mısrası geldi..

accayip sevindirik oldum böyle. göğüskafesimde bir $ey, "sikerim lan böyle hayatı" demeye devam ederken ben, "dur lan lebraam, ne co$ayazıyorsun her boka" dedim. hem asi, hem kırılgan, hem stratosferik kaygılara mündemiç bir ruh giysisi içinde ve heyecanımın hezeyana dönü$eceği agnostik ân`ı kovalayaraktan eski fotoğrafları karı$tırdım sonra.. götüm götüm ilerlediğimiz bir konser bileti kuyruğu vardı. gergin bir ân`da dahi gelinlik kız gibi gülümsediğimi farkedip kendimden nefret etmem ve diğer fotoğraflara bakmam, ardından da hepsinde suretime yayılım yapmı$ o sikindirik sırıtı$ın olduğunu ayrımsamam, kısa sürdü. ama edip cansever`in bu konuda dahi bazı görü$leri, fikir beyanları olduğunu hatırladım sonra. bir fotoğrafta çıkmak demi$ti edip cansever.

uyumu$ babamın sigara pakedi gözüme çarptı sonra. aldım içtim rahatladım. ağladım ağladım.

allem edip kallem edip cansever diyorum ben kendisi için.

birisine benzetilmek

wereyda
"aa-a sen bizim ferruh’un tıpkısının aynısının e$leniğisin be" cümlesiyle abondone olmak..

ben i$in edebiyat (edebi-hayat) yanıyla $öyle derim:

"yeteri kadar kanıt toplayamadım"

anımsatmak-tır birini, birini kendinde ya$atmak ya da öldürmek. seçim senin.
değerlendirmelere tabî tuttuğun karakteristik özellikleri seç, seçeneklerin olsun.

"parmakizi bırakmadıydım"

profilden ortadoğunun çene kemiği gibiyim. bir timsahın dü$ kırıklığına benziyorum. benzersizim sanırdım, yanıldığımı anlıyorum.

"kan, sadece sıçramı$"

-güne$ antraktı- karanlığa gömülü dar bir sokağın kö$ebentlerine değiyor rüzgâr. bileklerinde bira $i$esi kesikleri onun..

"sirenlerden kaçmı$tım"

tinelci çocuklardan alınmı$ bir paket kâğıt mendil. üçboyutlu gözlüğümle maziye bakıyorum lebideryada. yeteri kadar kanıt toplayamadım.


"polis öleni ben sanmakta hâlâ"

bileklerini kesmek

wereyda
bazen;

"bileğini kestin/bileğimi kestim: oradan çıkan iki damarı yapı$tırdık birbirine, artık büyük dola$ımın adı sevda`dır!" durumu.

bazense;

"dün sana bir kurban kestim: bak hala kanamakta bileklerim"

entrye değil de nicke oylama yapan bilgiç

wereyda
$imdi eğer ben bir ba$lığa bir $eyler yazmı$sam ve eksi ya da artı oylanmı$sa bu güzel bir $eydir: hayat var, sözlük ölmemi$; tepki mekanizması aynen çalı$makta, tela$a mahâl yok!

$imdi eğer ben bir ba$lığa bir $eyler yazmı$sam ve artı oylanmı$sa ben güzel bir $ey yazdığımdan $üphe ederim. eksi oylandıysa da büyük ihtimalle çirkin $eyler yazmamı$ımdır da eksilenmi$tir.. (mekanizma tersinir yavrum benim, feedback felan..)

$imdi bu entrye bakacak olan insan evladı,
"ananskym wereyda yine egosantrizm çakması oscar wildeçılık yapmakta" diyecek ve oylayacak. nick bu i$te.

objektif olmak

wereyda
her ne kadar; dixi et salvavi animam meam’dır ama yine de konu$mak gerek..

absolute objectivity kapsamında, mümkünsüzdür bu: sadece allah’a mahsustur. fıtratı gereği tarafsız olamaz insanoğlu, ba$aramaz; çünkü akla ve kalbe sahiptir. kalp, hisleri; akıl, fikirleri belli bir odağa yerle$tirmek için can atar durur. eeeh eytere bea derken bir yanı, diğer yanıyla doğruya/yanlı$a/iyiye/kötüye gider..

tarafsızlık, gaz olmaktır; cansız olmak.. duvarlar bile üstüne üstüne gelirken bazen ya da $u entryi okurken "ulan dallama negsel yazmı$" diyorken, bana hangi tarafsızlığın, hangi tarafını anlatıyorsun?

turan dursun

wereyda
ahmed arif babanın güzel ellerinden çıkmı$ ve cem karaca tarafından töre albümünde seslendirilmi$ 33 kur$un`un ithaf edildiği yiğitlerden biri.

hiçbir din mensubu kendisiyle aynı platformda tartı$mayı göz(t)e alamadığından, bahsettiklerinin koordinatsız karalamalar değil de kar$ıla$tırmalara dayalı gerçekler olduğunu bildiğinden ve bu yüzden en basit yolu seçerek yobazlık yaftasını yapı$tırdığından, gelecek nesillerin "orospu çocuğu" diye nitelemesine maruz kalacak bir ara$tırmacı yazar. düsturunu sktimin tibet öküzü gözlüğü feti$istlerinin, karapaksını kıramamı$ naylon din hamilerinin, tarantula zihniyetiyle arz-ı endâm edip kom$u bakkalın karısının basenleriyle fantazyalarını temellendirenlerin, logosu ampul olan bir siyasi gruba içkinlerin, aydın kanlarıyla abdest alan fa$istlerin öldürdüğü yiğitlerden biri.

ulan karanlıkları ne de seviyormu$uz? hepimizin allah belasını versin.

sevilmeyeceğini anlamak

wereyda
sanırım yaratılanların,
ölüm, ayrılık -söyletmeyin lan- gibi nihai ve geri dönü$ümsüz durumlar hariç tutulduğunda en fazla canını yakan olaylardan biridir.."genelleme lan!" diyenlere "canın sağolsun" diyemeyecek kadar agresyon yüklü olduğumdan mıdır bilinmez, kaale bile almıyorum..

neyse, biz insanlardan bahsedelim.. o yüzyıllardır çözülememi$, kendini tanıma fırsatını hep kaçırmı$ ama tekrar yakalamı$, ardülkelerinin ke$fine çıkarken yanına azık almayı bir borç bilmi$ zavallı canlıdan dem vuralım.
insandır neticede, deriz ya hani.. evet insandır, sevecek kadar insan. sevilmemek nasıl bir $ey öyleyse, yaradılı$a uygun mu, kanatır mı, sevmemek`ten mi gelir kökü, kare kökü nedir?

anlarsınız.. sevmeyecek! hani paslı hançer derler ya, öyle.. (ne çok ku$ ölür $u sktimin türkçe $iirlerinde)
buram buram, yaprak yaprak, adım adım burukluk.. insanî ama oldukça da yıkıcı. ama insanî de. insan. inansan. olmaz mı? peki.

-sen, sen ol; sevme beni-

piatonik aşk

wereyda
ne zaman attila ilhan diye biri geldi dünyaya.. ne zaman $iire yöneldi ya da yönlendirildi ve ne zaman "pia" gibi bir güzelliği bah$etti bizlere; i$te o zaman bu kavram girdi bizim( ya da sadece benim ) hayatım(ız)a.

arar durursun o diğer yanını. diğer yanın senden kaçar, sen kovalarsın. o vapura binmi$tir artık, sense daha iskeleye yeni varmı$sındır, o martılara simit atarken sen, martılara küfredersin; o istasyonda yalnızdır, gelecek tren`i beklemektedir, sense bir öküz gibi altgeçit merdivenlerinden a$ağı ko$maktasındır. o alır ba$ını gider, geçmi$ini sende unutur, o alır ba$ını gider, ıslıklarını sende unutur.

ve öyledir ki ve gerçektir;
bazen deği$ir dokusu hayatın. pupadan iriba$a atlamaktaki bir kurbağanın sessiz iniltisi sarar $ehr-i bedenini. sessizliğin tek ses, siyahın tek renk olduğu gecelerin sayısı artar. i$te oralarda bir yerde platonik a$k gaz çıkartır. "ben burdayım!" mottosunu duvarlara asiste eder insan.

(( a$k`ın tanımının yapıldığı o lanet günden beri; feyz alınacak duyumsamalarını yitirmi$, bazen sırf mazo$izm bazen ortam esnekliği, bazen de trend gereği derbeder ya$amaya ba$ladı bahçemdeki ölü ku$lar. arada bir yem veriyorum, biraz konyak veriyorum konu$uyorlar. geçenlerde biri: "anüsümü satılığa çıkardım, bıktım dünyaya sıçmaktan" demekten alamadı kendini. sonra? sustu..!! ))

susu$unda tanrısal bir haz varmı$ gibi, yalnızca susmasını, sana o susu$
ân`ının agnostik büyüsünü aksettirmesini beklersin. parmakuçların ne$terdir. rüzgardan yere dü$en esrik bir güz yaprağı gibi darmadağın olmaktansa, cesareti bir gerekçe bilip anla$ma yaparsın ruhunla. [evet, susmalıyım, ama $imdilik..]

yüzünden elediğin o en tatlı masumiyet tablosunu çerçeveletip duvarına asma ân`ı. ya$amsal sorumluluklarından istemsizce sıyrıldığın, tüm gerçekleri unutup, tüm görevlerini unutup, o`na bir adak olarak kendini verdiğin zaman ba$lıyor galiba ofsayta dü$meler.

(bkz: a$kta ofsayta dü$mek)

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol