bir şiirinde "ismimin başharfleri acz tutuyor" diyen şair!
(bkz: abdurrahim cahit zarifoğlu)
kar yağınca ayrı bir güzel olan şehir. gridir, takım elbiselidir, trafiksizdir, denizi de yoktur hiç bir halta yaramaz belki öyle değişik bir yerdir ama ankaradır. ömrünüzün bir kısmını sokaklarında geçirdiyseniz, içtence seversiniz bu şehri.giderseniz ondan özlersiniz bu şehri, geri dönmek de istersiniz kimsede bu isteğinizi anlamaz mana veremez ki çoğu zaman siz bunu istemeye devam edersiniz. ankara, evet tam olarak şuan da bu!
"işte sen gülüyorsun
ve beni daha geniş bir salona almış oluyorlar" diyen şair.
ve beni daha geniş bir salona almış oluyorlar" diyen şair.
"ben bu çağdan bir kere de şerefimle geçeceğim
lazım gelen gülleri göğsüme gömmüştüm
birleşmemiz radikal olacak
ben kan vereceğim
bunu daha çok küçükken
bir filmde görmüştüm!
ah laikse aşkımız elbet biter bir kışbaharyaz günü
gözlerin uçurumlar kaydeder avuçlarıma
bir çınar gövdesini bir hamle daha yayar
üç içbükey komodin silah çeker vurulur
sen gidersin denklem düşer ben aşk olduğumu ağlarım
bir kelebek konduğu yerde bir mayın olduğunu anlar.
ben dünyaya karşı durmak ile meşhurum
olma! yokluğun dudağıma laciverd lavlar bırakır
nasıl çekip gitmiş bir şaman
çekip gitmiş bir şaman değilse en çok
benim gibi sonsuz bir at
hiç koşmuyorken de attır!
biliyorum lir sızmıyor şakaklarımdan
ve yüzümde şeyh çıldırtan yarıklar da yok
annem beni hep çok sevdi kız gördüm mü ağlıyorum
modern bir alışkanlıktır ölmek,seni doğasıya seviyorum
ben sana düzenli olarak telefon ediyorum
vincit omnia veritas!
belki inanmayacaksın ama ben bu şiiri ellerimle yazıyorum
sevgilim
çünkü benim gömdüğüm kızlar ara sıra boğulur
ve laik aşk çarpık toplumlaştırır,doğurma ne olur.
sirk deseler tek hırkam var, çatışmada bıraktım
şimdi gidip beckett okuyacağım,beni de seyret tanrım!
öfkemi devletle bir toprağa gömüyorum
aklımsa çamura saplandı saplanacak
şems çeker çıkarır kitabı havuzdan;kuru
ertan, alsana şu tüfeği duvardan benim ellerim ıslak."
hiç de akıllı insan işi olmayan şair.
lazım gelen gülleri göğsüme gömmüştüm
birleşmemiz radikal olacak
ben kan vereceğim
bunu daha çok küçükken
bir filmde görmüştüm!
ah laikse aşkımız elbet biter bir kışbaharyaz günü
gözlerin uçurumlar kaydeder avuçlarıma
bir çınar gövdesini bir hamle daha yayar
üç içbükey komodin silah çeker vurulur
sen gidersin denklem düşer ben aşk olduğumu ağlarım
bir kelebek konduğu yerde bir mayın olduğunu anlar.
ben dünyaya karşı durmak ile meşhurum
olma! yokluğun dudağıma laciverd lavlar bırakır
nasıl çekip gitmiş bir şaman
çekip gitmiş bir şaman değilse en çok
benim gibi sonsuz bir at
hiç koşmuyorken de attır!
biliyorum lir sızmıyor şakaklarımdan
ve yüzümde şeyh çıldırtan yarıklar da yok
annem beni hep çok sevdi kız gördüm mü ağlıyorum
modern bir alışkanlıktır ölmek,seni doğasıya seviyorum
ben sana düzenli olarak telefon ediyorum
vincit omnia veritas!
belki inanmayacaksın ama ben bu şiiri ellerimle yazıyorum
sevgilim
çünkü benim gömdüğüm kızlar ara sıra boğulur
ve laik aşk çarpık toplumlaştırır,doğurma ne olur.
sirk deseler tek hırkam var, çatışmada bıraktım
şimdi gidip beckett okuyacağım,beni de seyret tanrım!
öfkemi devletle bir toprağa gömüyorum
aklımsa çamura saplandı saplanacak
şems çeker çıkarır kitabı havuzdan;kuru
ertan, alsana şu tüfeği duvardan benim ellerim ıslak."
hiç de akıllı insan işi olmayan şair.
yaşanan uludere olayının mahkeme kararı ailelere verilecek paranın 23 bin lira olması şeklinde bir sonuca bağlandı devlet ya da hükümet 100 bin lira daha verdi yani yasal olmayan bir para,neresinden verdi nasıl verdi vergiden mi ya da her neyse bilemiyorum orasına aklım ermiyor. ha versin yetmez, herhangi bir şeyle değer biçilemez insan hayatına, fakat daha acınası halimiz çocuklarımızın 5 bin lira ettiği bir ülkedeyiz biz.
hiç bu kadar büyük boyutta kar görmedim ben!camdan bakıyorum etrafda biraz bembeyaz gibi. az biraz ama olsun bembeyaz gibi. gökten kocaman papatya yağıyordu bu gün sanki.
hiçbirinizi cismen tanımıyorum, hatta yazdığım onun katlarını ancak aşacak kadar olan entryleride sildim geçmiş bi vakitte nedeni önemli değil.ama bende gelsem zirveye çok yalnızım! evet tam olarak bu!
kalabalık kelimesi aklıma ailede tek çocuk olma durumunu getiriyor, bu durumda kalabalık kelimesini.birbiri içinde kısır döngü yaşayan iki kelimem var elimde. düşünüyorumda kalabalık olunca o tek olan çocuk mutlu olunacağını düşünüyor! haklıdırda bilemem tek çocuk olmadım! çok kalabalık bi çocuk oldum ama o zaman mutlu da olunmuyor büyüyene kadar bir sürü çocukluk yapıyılıyor büyüyüncede büyüklük yapılıyor.birden fazla yetişkinin bir arada olması mutlu edici bir sonuç doğurmuyor şimdilik en azından sanırım öyle. evet tam olarak bu!
cahit zarifoğlu şiiridir. ve şöyledir;
yasin okunan tütsü tüten çarşılardan
geçerdi babam
başında yağmur halkaları
anam yeşil hırkalar görürdü düşünde
daha ilk güzelliğinde
alnını iki dağın arasına germiş
bir devin göğsüne benzer
göğsünden dualar geçermiş
çarşılar ellerinde ekmek iğneleri
cami avlularına açılan
havuz sularına kapılan çocuklar
görmeden güneşin bütün renklerini
götürmezlerdi dükkandaki babalarına
ocaktan akan kaynar yemekleri
nenelerinin koyduğu avuç taslarına
başı ve yüreği şahbaz
kaleleri ağırlayan kadınların
süslerini kemerlerini
başlarını ağırlaştıran
ağır siyah şelale saçlarını
tutunca gençleşirdi erkekler
sonra insan o ki denizde
küçük ve büyük nehirde
bedeni ıslatan afsunlu suda
önce niyet sonra yıkanırdı
zaman dert getirdi sulara
içinde eski balıkların yattığı kayalar
savaşan insanların elinde
ince yontulup taşındı balta mızrak şekline
anam kanları kuruyan
kavga ayıran bir kargı elinde
kara ocağın taşlarına
işaret koydu çocuklarını
belinde gezdiren babamın
beyaz yazılarla kazandığı adları
yüreği korkuyla kuvvetlendi babamın
unutup genç gelen günleri
zamanın sürerken çektiği günleri
çetin bilmecelerle
sürdü atını şehirlere
yün ören at güden kadınlar
ormanlara tepeden eğilen toprak evlerde
küçük pencereli karanlık dar odalarda
uzaktan uzayıp gelen kurt seslerinin
uzağa çekilip giden
ayazda donan gülmeler içinde
ormanlarda süt emziren anne
unuttu gittikçe uzayan çocuğunu
hep kaçarmış şehirlerin
demir dağlarına
uyuyunca toprak beşiğimde
sahipsiz kalan
ellerimden kayan aydınlık günlerim
yasin okunan tütsü tüten çarşılardan
geçerdi babam
başında yağmur halkaları
anam yeşil hırkalar görürdü düşünde
daha ilk güzelliğinde
alnını iki dağın arasına germiş
bir devin göğsüne benzer
göğsünden dualar geçermiş
çarşılar ellerinde ekmek iğneleri
cami avlularına açılan
havuz sularına kapılan çocuklar
görmeden güneşin bütün renklerini
götürmezlerdi dükkandaki babalarına
ocaktan akan kaynar yemekleri
nenelerinin koyduğu avuç taslarına
başı ve yüreği şahbaz
kaleleri ağırlayan kadınların
süslerini kemerlerini
başlarını ağırlaştıran
ağır siyah şelale saçlarını
tutunca gençleşirdi erkekler
sonra insan o ki denizde
küçük ve büyük nehirde
bedeni ıslatan afsunlu suda
önce niyet sonra yıkanırdı
zaman dert getirdi sulara
içinde eski balıkların yattığı kayalar
savaşan insanların elinde
ince yontulup taşındı balta mızrak şekline
anam kanları kuruyan
kavga ayıran bir kargı elinde
kara ocağın taşlarına
işaret koydu çocuklarını
belinde gezdiren babamın
beyaz yazılarla kazandığı adları
yüreği korkuyla kuvvetlendi babamın
unutup genç gelen günleri
zamanın sürerken çektiği günleri
çetin bilmecelerle
sürdü atını şehirlere
yün ören at güden kadınlar
ormanlara tepeden eğilen toprak evlerde
küçük pencereli karanlık dar odalarda
uzaktan uzayıp gelen kurt seslerinin
uzağa çekilip giden
ayazda donan gülmeler içinde
ormanlarda süt emziren anne
unuttu gittikçe uzayan çocuğunu
hep kaçarmış şehirlerin
demir dağlarına
uyuyunca toprak beşiğimde
sahipsiz kalan
ellerimden kayan aydınlık günlerim
cahit zarifoğlu şiirdir.
uzun bir geçmişimiz var
hiç yorulmadan
en azından bir kere
eğlenceli beşik
ha biz varız
ha biz maskeli balo
saygıya durup üstün bir gecede
bir sır payı katlayıp
sade bir kahveden
keyifsiz bir detayın hkmüyle
ha biz yokuz
ha biz seferde
ya bu kez ölenleri görmeliysek
ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle
parka dolalım
park bizi alır önce
seyrimizden bir sabah kazanır
eğri fakat daha çok eğrilmez bir şoförle
sayısız rampaya katlanır
ya güneşten daha zengin
sofraya diz çökeriz
ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle
oysa sergimize kuşlar gelir uzanır.
uzun bir geçmişimiz var
hiç yorulmadan
en azından bir kere
eğlenceli beşik
ha biz varız
ha biz maskeli balo
saygıya durup üstün bir gecede
bir sır payı katlayıp
sade bir kahveden
keyifsiz bir detayın hkmüyle
ha biz yokuz
ha biz seferde
ya bu kez ölenleri görmeliysek
ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle
parka dolalım
park bizi alır önce
seyrimizden bir sabah kazanır
eğri fakat daha çok eğrilmez bir şoförle
sayısız rampaya katlanır
ya güneşten daha zengin
sofraya diz çökeriz
ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle
oysa sergimize kuşlar gelir uzanır.
daha önceden yazmıştım ben bunu ama sonra bir ara bişeyler oldu boşverin nedense tüm entryleri silmiştim. kimse de yazmamış yine yeniden ben yazayım o zaman. juan jose millas ın ispanyolcadan saliha güler isimli ablamızın çevirdiği kitabı. kitabı yeniden okumam lazım sanırım deli rolü üstüne yakıştırılan vitamin diye bir arkadaşı olan ve dayısı ile başı dertte bir adamın kafası karışık bir adamın gerçek yaşamıdır. evet tam olarak bu.
-----------------------------spoiler----------------------------:
"çevre koşulları elverişsiz hale geldiğinde, daha iyi günler gelene dek, kalın kabuklar yaratıp onların içinde barınan kenelerden bahsedilirdi o zamanlar.
bir gün vitamine "bir kene" diye açıklamaya koyuldum, "üstüne atlayacağı bir köpek altından geçsin diye bir ağacın dalında elli yıl bekleyebilir"
bu bana inanılmaz bir sabır idmanı gibi gelmişti. peki ya atlamakla bir hata yaparsa ve köpeğin üstüne konacak yerde yere düşerse? bunu kendime sormadımsa da o kene bana yıllar yılı eşlik etti"
-----------------------------spoiler---------------------------
-----------------------------spoiler----------------------------:
"çevre koşulları elverişsiz hale geldiğinde, daha iyi günler gelene dek, kalın kabuklar yaratıp onların içinde barınan kenelerden bahsedilirdi o zamanlar.
bir gün vitamine "bir kene" diye açıklamaya koyuldum, "üstüne atlayacağı bir köpek altından geçsin diye bir ağacın dalında elli yıl bekleyebilir"
bu bana inanılmaz bir sabır idmanı gibi gelmişti. peki ya atlamakla bir hata yaparsa ve köpeğin üstüne konacak yerde yere düşerse? bunu kendime sormadımsa da o kene bana yıllar yılı eşlik etti"
-----------------------------spoiler---------------------------
kitabı hakkında yazınca kendisi içinde yazmak lazım. hala hayatta ilk romanı ile sesamo ödülünü almış, türkçeye çevrilen bir de " sakın yatağın altına bakma" adlı bir kitabı var kendisi halen el pais gazetesinde yazılar yazmaya devam ediyor.
ispanyol gazetesidir.
-----------------------------spoiler----------------------------:
"cehennem, hemen şu köşeciği dönünceydi oraya ufak bir yürüyüşle gitmek mümkündü bazen hepi topu bir taşın üstüne basmak bile cehenneme düşmek için kafiydi."
" ikisinden biri hayatını hatalı bir boyutta sürdürüyordur"
" gecenin bir yarısı zilin çaldığı defalarca yinelenen düş niye? niye uyanmaktan ve zilin kafamın içinde mi dışında mı çaldığını ayırt etmekten acizim? yoksa henüz gelmemiş birini mi beklemekteyim?"
-----------------------------spoiler----------------------------
"cehennem, hemen şu köşeciği dönünceydi oraya ufak bir yürüyüşle gitmek mümkündü bazen hepi topu bir taşın üstüne basmak bile cehenneme düşmek için kafiydi."
" ikisinden biri hayatını hatalı bir boyutta sürdürüyordur"
" gecenin bir yarısı zilin çaldığı defalarca yinelenen düş niye? niye uyanmaktan ve zilin kafamın içinde mi dışında mı çaldığını ayırt etmekten acizim? yoksa henüz gelmemiş birini mi beklemekteyim?"
-----------------------------spoiler----------------------------
sigara bırakma ilacıdır. aslında antideprasan bir ilaçtır fakat prospektüse bakınca insanı daha bir depresyona sokması muhtemeldir. doğum kontrol hapları gibi her günün bir ilacı var. ilk üç gün tek doz sabahları, sonra sabah akşam içiyorsunuz 14. güne kadar kendinize bir gün belirleyip sigarayı brakmanız gerekiyor.sanki bu kısmı saçma yani bırakabilcek olsak niye ilaç alalım! neyse sonra ikinci haftada sigarayı tamamen bırakmış oluyorsunuz. ilk zamanlar mide bulantısı gibi yan etkisi oluyor. bunun dışında yan etkilerini saymak isterim tabi depresyon, duygu ve davranış bozuklukları,saldırganlık, ajitasyon, uykusuzluk,iştah artması, kilo alımı ve en korkuncu olsa gerek intihara meyil ve intihar girişimi. sanki sigara içsek daha faydalı olucak gibi.
sigara fiyatlarını ve aylık sigaraya verdiğimiz parayıda düşününce intihara meyilli olmamak işten değil sanki. champix olmasa da olabilir bence yani. belki de olmaz bilemedim şuan. şimdi para için intihar da edilmez. gerçi para için neler yapıyorlar o da ayrı bişey tabi. onu da anlamıyorum hiç. değişik biraz. champix etkisini gösteriyor sanki
güzel yazıyor belli ki merak uyandırdı. tayfa75 adlı arkadaş sayesinde kendisinin kitaplarını almasak da olur sanki.
eylül 1970 doğumlu şair. 18 indeyken ilk şiiri yayınlanmış, ve şiir alanında üç köpük , peltek vaiz , güzellik uykusu giderken söylenmiştir ve ağır misafir adında kitapları, deneme olarak da uçuş denemeleri ve son düzlük kitapları bulunuyor! kendisiyle ah muhsin ünlü arasında bir çok benzerlik olduğunu düşünürüm en azından şiir dilinde! şiirine, şairliğine hayran bırakıyor. gönlü geniş şair. ne zaman okusam ansam kendisini bir köşede öylece durmak istendiriliyorum.
"keşke biraz ölmesem" diyen şair.
"keşke biraz ölmesem" diyen şair.
ilk baskısı 1997 yılında yapılmış ibrahim tenekeciye ait şiir kitabıdır.
(bkz: düş ve dua)
(bkz: anons)
(bkz: sözü yormadan)
(bkz: düş ve dua)
(bkz: anons)
(bkz: sözü yormadan)
ibrahim tenekeci şiiridir ki şöyle;
yağmura,nisana ve yaşıma aldaıp
uçurumları kıyı sanarak
ve dağlar erişilmeyince acı verir
sözünü unutarak
kaf dağına gitmek istedim.
ırmak inadıyle yürüdüm uzaklara
bir derviş olup yürüdüm uzaklara
heyecanımı dindiremedim
yanıldı denektaşım, geriye döndüm.
kutsal sözlerpanayırına sığınıp
ipeksi bir sessizliğe büründüm:
bir hayat, mahcup ve duru
tanrim,gülleri
ve sessiz harfleri koru.
yağmura,nisana ve yaşıma aldaıp
uçurumları kıyı sanarak
ve dağlar erişilmeyince acı verir
sözünü unutarak
kaf dağına gitmek istedim.
ırmak inadıyle yürüdüm uzaklara
bir derviş olup yürüdüm uzaklara
heyecanımı dindiremedim
yanıldı denektaşım, geriye döndüm.
kutsal sözlerpanayırına sığınıp
ipeksi bir sessizliğe büründüm:
bir hayat, mahcup ve duru
tanrim,gülleri
ve sessiz harfleri koru.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?