siyah beyaz adlı filmde de rol almıştı kendisi. nasıl fit ve de alımlı olduğunu bir kez daha gözler önüne sermişti.
şu an çayıma eşlik eden yuvarlak, leziz, fındık aromalı kurabiyeler oluyor kendileri.
büyük kahvaltıların günüdür. geç kalkılır, türlü miskinlikler yapılır. geçten geçe dışarı çıkılır. yok çıkılmayacaksa dışarı evde yatışa devam edilir. normal bi pazar böyle olmalı yaf. ben eski pazarlarımı özledim.
enteresan bir şey bu iç ses. beni yönelendirmeye çalışıyor, hafif bir diktatörlük seziyorum kendisinde. yaptığım işleri hiç onaylamıyor neredeyse. hep bir kulp buluyor takacak. ne zaman uyumaya niyetlensem "kalk şunu bitir" diyor. ne zaman aylaklık etsem sıralıyor yapılacak işleri. ne menemsin sen ya.
(bkz: bir ben var benden içeri)
(bkz: bir ben var benden içeri)
an itibariyle tüm hücrelerimin basbas bağırdığı kelime.
shakespeare’in a midsummer night’s dream adlı oyunundan bir karakterdir aynı zamanda. baş peridir kendisi.
içim dopdolu
içimde koyu, kocaman bir gölge
eskilerden kalma, hala yerinde
bazen tam kurtuldum diyorum
meğer gecenin karanlığından
ayırt edemediğimdenmiş...
gündüz kaplıyor gölge her yanımı
oturuyor gönlüme ağır bir taş gibi
haykırmak istiyorum, unutmak, kurtulmak
ağlayıp onu içimde boğmak istiyorum
ama nafile..
gözyaşlarımı çoktan kurutmuş gölge
öyle bir yerleşmiş ki bilincime, benliğime
her an benimle, artarak büyüyerek hem de..
içimde koyu, kocaman bir gölge
eskilerden kalma, hala yerinde
bazen tam kurtuldum diyorum
meğer gecenin karanlığından
ayırt edemediğimdenmiş...
gündüz kaplıyor gölge her yanımı
oturuyor gönlüme ağır bir taş gibi
haykırmak istiyorum, unutmak, kurtulmak
ağlayıp onu içimde boğmak istiyorum
ama nafile..
gözyaşlarımı çoktan kurutmuş gölge
öyle bir yerleşmiş ki bilincime, benliğime
her an benimle, artarak büyüyerek hem de..
yarın saat 11:00de yapılacak olan sınavdır.
kutsal insanlardı gözümde eskiden. severdim öğretmenlerimi, ilkokuldayken "ne olacaksın?" büyüyünce diye sorulduğunda cevabım hazırdı: "öğretmen!". üniversiteye gelene kadar da öğretmen olmaya kararlıydım. sonra vazgeçtim ama gel gör ki istemediğin şeyler gelir seni bulur. öğretmenlik beni buldu ben ondan kaçtıkça. şimdi niye mi anlattım bunları. öğretmenlik şu an benim gözümde bir gardiyanlıktan farklı değil. eğitim falan hikaye. okula gelen minik çocukların meraklarını törpüleyen, sorularını yanıtsız bırakan, sürekli "çiçek" olmalarını öğütleyen sıkıcı insanların oluşturduğu bir güruh. sisteme entegre olacak sessiz, sakin, boyun eğen bireyler yetiştirmek en büyük amaç olmuş neredeyse. kim sessizliği bozsa hemen yaramaz olmakla suçlanıyor. koridorlarda hakem düdükleri ile karşılanıyor çocuklar. kontrol altında tutmalı bu "canavarları", "düzen" şart ne de olsa..
bir lars von trier filmidir ayni zamanda.
referandum sonuclarindan oturu bozulan moralimizi bir nebze olsun duzeltir diye bekledigim mactir.
kiyi illerimizin cogunlukla hayir dedigi referandumdur. tunceli` den de yuzde 90 hayir oyu gelmistir.
john berryman (1914-1972) tarafindan kaleme alinmis siir. kucuk bir cocugun topunu kaybetmesini konu edinir ve bu minik kayip hayatimizdaki tum kayiplarimizi sembolize eder aslinda.
what is the boy now, who has lost his ball,
what, what is he to do? i saw it go
merrily bouncing, down the street, and then
merrily over—there it is in the water!
no use to say o there are other balls:
an ultimate shaking grief fixes the boy
as he stands rigid, trembling, staring down
all his young days into the harbour where
his ball went. i would not intrude on him,
a dime, another ball, is worthless. now
he senses first responsibility
in a world of possessions. people will take balls,
balls will be lost always, little boy,
and no one buys a ball back. money is external.
he is learning, well behind his desperate eyes,
the epistemology of loss, how to stand up
knowing what every man must one day know
and most know many days, how to stand up
and gradually light returns to the street
a whistle blows, the ball is out of sight,
soon part of me will explore the deep and dark
floor of the harbour . . .i am everywhere,
i suffer and move, my mind and my heart move
with all that move me, under the water
or whistling, i am not a little boy.
what is the boy now, who has lost his ball,
what, what is he to do? i saw it go
merrily bouncing, down the street, and then
merrily over—there it is in the water!
no use to say o there are other balls:
an ultimate shaking grief fixes the boy
as he stands rigid, trembling, staring down
all his young days into the harbour where
his ball went. i would not intrude on him,
a dime, another ball, is worthless. now
he senses first responsibility
in a world of possessions. people will take balls,
balls will be lost always, little boy,
and no one buys a ball back. money is external.
he is learning, well behind his desperate eyes,
the epistemology of loss, how to stand up
knowing what every man must one day know
and most know many days, how to stand up
and gradually light returns to the street
a whistle blows, the ball is out of sight,
soon part of me will explore the deep and dark
floor of the harbour . . .i am everywhere,
i suffer and move, my mind and my heart move
with all that move me, under the water
or whistling, i am not a little boy.
robert frost siiri:
i found a dimpled spider, fat and white,
on a white heal-all, holding up a moth
like a white piece of rigid satin cloth--
assorted characters of death and blight
mixed ready to begin the morning right,
like the ingredients of a witches’ broth--
a snow-drop spider, a flower like a froth,
and dead wings carried like a paper kite.
what had that flower to do with being white,
the wayside blue and innocent heal-all?
what brought the kindred spider to that height,
then steered the white moth thither in the night?
what but design of darkness to appall?--
if design govern in a thing so small.
i found a dimpled spider, fat and white,
on a white heal-all, holding up a moth
like a white piece of rigid satin cloth--
assorted characters of death and blight
mixed ready to begin the morning right,
like the ingredients of a witches’ broth--
a snow-drop spider, a flower like a froth,
and dead wings carried like a paper kite.
what had that flower to do with being white,
the wayside blue and innocent heal-all?
what brought the kindred spider to that height,
then steered the white moth thither in the night?
what but design of darkness to appall?--
if design govern in a thing so small.
modern english poetry dersinde okudugumuz sair. design adli siiri de dikkate deger.
cuma gunleri gazetecilerin raflarinda yerini alan edebiyat dergisidir.6 agostos 2010`da 200. sayisi cikmistir.
kuresel isinma sayesinde stajimizi yaptigimiz mekan.
(bkz: boğaziçi tarzancası)
ramazan ayına özel gece yemek yeme vakti.
tencere, tava ve bilumum mutfak aletlerinin düzenli bir şekilde saklanması için tasarlanmış dolaptır. ev hanımları hep büyük bir mutfak ve geniş mutfak dolabı hayal eder. gel gör ki temizlik kısmını düşünmezler. bugünkü temizlikten sonra anladım o kadar da geniş olmamalıymış mutfak dolabı dediğin.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?