iradesizlik, irade yitimi.
bir miktar cezmi ersöz kitabı okunduktan sonra daha başarılı olabileceğine yürekten inandığım şarkı sözleridir.şöyleki
telefonlar çalmıyor ama yüreğim aldırmıyor
durma git diyor durma git
dizlerindeki çimen lekelerine aldırmadan
bir kere daha savur saçlarını hayata
kırıklarını aldırmadan
yine burdayım
işte karşındayım
bak yüzüme umarsızca
son kez yanındayım
varsa söyleyeceklerin
şimdi söyle susma işte
tutma kendini şimdi
let it be (sıçtım ama çok içimden geldi)
bırakıp gittiğinde
sevgili denen şey neydi
kırmızı pabuçlarımın
neden topuğu eridi
sen benim güneşimdin
beni de yakıp gittin
doğuşunu beklerken
batarken beni de batıracağını
neden hesap etmemiştim (---burada batakta ortak olup yan batmışlar gibi oldu ama sevgililik müessesesi zaten batakta eş olmaya çok benziyor bu sebeple bu satırları bütün batağa 4üncü arayanlara armağan ediyoruz..)
şimdi de ben gidiyorum
seni bırakıyorum
başka kadınların kollarında
benim yüzümü arayacaksın biliyorum
aaaaaaaaaaaaaaaaaah biliyorum
en çoooooooooooooook biliyorum
ben çooooooooooooook seviyorum
ama gidiyorum
ama gidiyorum..
mahsun kırmızıgülün rock halidir aynı zamanda. sürekli olarak bir "yıkılmadım, ayaktayım, dertlerimle başbaşayım" hali görülür şarkı sözlerinde. yenilse de ezilmeyen bir toplumdan gelmedir, kadın mevzusunu en iyi kotarmış insanlardan biridir. hayatına devam ederken geçmiş acılarını unutmaz, ders alır, hacıyatmaz gibidir, eğilse de bükülmez öyle şahane bir insan evladıdır..
telefonlar çalmıyor ama yüreğim aldırmıyor
durma git diyor durma git
dizlerindeki çimen lekelerine aldırmadan
bir kere daha savur saçlarını hayata
kırıklarını aldırmadan
yine burdayım
işte karşındayım
bak yüzüme umarsızca
son kez yanındayım
varsa söyleyeceklerin
şimdi söyle susma işte
tutma kendini şimdi
let it be (sıçtım ama çok içimden geldi)
bırakıp gittiğinde
sevgili denen şey neydi
kırmızı pabuçlarımın
neden topuğu eridi
sen benim güneşimdin
beni de yakıp gittin
doğuşunu beklerken
batarken beni de batıracağını
neden hesap etmemiştim (---burada batakta ortak olup yan batmışlar gibi oldu ama sevgililik müessesesi zaten batakta eş olmaya çok benziyor bu sebeple bu satırları bütün batağa 4üncü arayanlara armağan ediyoruz..)
şimdi de ben gidiyorum
seni bırakıyorum
başka kadınların kollarında
benim yüzümü arayacaksın biliyorum
aaaaaaaaaaaaaaaaaah biliyorum
en çoooooooooooooook biliyorum
ben çooooooooooooook seviyorum
ama gidiyorum
ama gidiyorum..
mahsun kırmızıgülün rock halidir aynı zamanda. sürekli olarak bir "yıkılmadım, ayaktayım, dertlerimle başbaşayım" hali görülür şarkı sözlerinde. yenilse de ezilmeyen bir toplumdan gelmedir, kadın mevzusunu en iyi kotarmış insanlardan biridir. hayatına devam ederken geçmiş acılarını unutmaz, ders alır, hacıyatmaz gibidir, eğilse de bükülmez öyle şahane bir insan evladıdır..
belki de gerçekten öyledir, belki dayak cennetten çıkmıştır ama bu "denizden babam çıksa yerim" mantığı ile bakılması ve yenilmesi gereken bir hadise midir? esas sorun buradadır. cennetten çıkmış olması neye yarar, cehennemden çıksa ne fark eder?
#290252
uzun zamandır okuduğum bir entrye yüksek sesle gülmemiştim..
uzun zamandır okuduğum bir entrye yüksek sesle gülmemiştim..
bunu yazmadan ölürsem gözüm açık gidebilirim korkum var, o sebeple yazıyorum; beklenen oldu ve #294031 berbat oyu aldı, madem bu böyle bir başlık ve bende yukarıda cevap hakkı önerisi getirdim, bu berbat oyu veren delikanlı arkadaşımızın hiç değilse bana bir açıklama yapmasını rica etme hakkını kendimde görüyorum. (böylece belki sözlüğü forum havasından kurtarmak mümkün olabilecektir..)
hüzün ki en çok yakışandır bize
belki de en çok anladığımız
biz ki sessiz ve yağız
bir yazın yumağını çözerek
ve ölümü bir kepenek gibi örtüp üstümüze
ovayı köpürte köpürte akan küheylan
ve günleri hoyrat bir mahmuz
ya da atlastan bir çarkıfelek
gibi döndüre döndüre
bir mapustan bir mapusa yollandığımız
biz, ey sürgünlerin nazımı derken
tutkulu, sevecen ve yalnız
gerek acının teleğinden ve gerek
lacivert gergefinde gecelerin
şiiri bir kuş gibi örerek
halkımız, gülün sesini savurup
bir türkünün kekiğinden tüterken
der ki, böyle yazılır sevdamız
hüzün ki en çok yakışandır bize
belki de en çok anladığımız
(bkz: hilmi yavuz)
belki de en çok anladığımız
biz ki sessiz ve yağız
bir yazın yumağını çözerek
ve ölümü bir kepenek gibi örtüp üstümüze
ovayı köpürte köpürte akan küheylan
ve günleri hoyrat bir mahmuz
ya da atlastan bir çarkıfelek
gibi döndüre döndüre
bir mapustan bir mapusa yollandığımız
biz, ey sürgünlerin nazımı derken
tutkulu, sevecen ve yalnız
gerek acının teleğinden ve gerek
lacivert gergefinde gecelerin
şiiri bir kuş gibi örerek
halkımız, gülün sesini savurup
bir türkünün kekiğinden tüterken
der ki, böyle yazılır sevdamız
hüzün ki en çok yakışandır bize
belki de en çok anladığımız
(bkz: hilmi yavuz)
belki doğu kültürü, belki arabesk toplumun getirisi, belki genlerin etkisi, sosyolog değilim bilemem ama gördüm ki bu başlığı gerçekleştirmek çok zor.
en mutlu anların içerisinde, uzaklara dalan gözler ya da "bir zaman sonra"nın endişesi ya da ayrılığın korkusu.. "mutlu aşk yoktur"lu şarkıların iç burkuntusu..
katıksız mutlu olamıyoruz ve hüznü mutluluğumuza katık ediyoruz.
garip olansa bunu mutluluğumuza gölge değil, bilakis hüzün ki en çok yakışandır bize dizelerinde olduğu gibi bir haz olarak görüyoruz.
"ben sensiz ne yaparım?" sorusu süslerken o mutlu mutlu bakan gözleri, anlatılan da bu değil mi? sensiz kalma ihtimalimi düşünerek çok mutlu olduğumuz şu "an"ın üzerine bir tutam maydonoz koyarak süs yapıyorum demek değil mi bu?
"aşk acısı" aşkı anlamlandırma yöntemimiz olduğundan, en çok acı çektireni, en aşık olduğumuz kişi kabul etmiyor muyuz?
bu yüzden değil mi keskin bıçak olan aşklar için "kör bıçak" olmalarımız..
oysaki hemen gelip hemen gidiveren bir şeyse mutluluk, en azından onun yaşandığı anların içerisinde hüzünden uzaklaşmak ve mutluluğu sek olarak almak gerekmez mi?
en mutlu anların içerisinde, uzaklara dalan gözler ya da "bir zaman sonra"nın endişesi ya da ayrılığın korkusu.. "mutlu aşk yoktur"lu şarkıların iç burkuntusu..
katıksız mutlu olamıyoruz ve hüznü mutluluğumuza katık ediyoruz.
garip olansa bunu mutluluğumuza gölge değil, bilakis hüzün ki en çok yakışandır bize dizelerinde olduğu gibi bir haz olarak görüyoruz.
"ben sensiz ne yaparım?" sorusu süslerken o mutlu mutlu bakan gözleri, anlatılan da bu değil mi? sensiz kalma ihtimalimi düşünerek çok mutlu olduğumuz şu "an"ın üzerine bir tutam maydonoz koyarak süs yapıyorum demek değil mi bu?
"aşk acısı" aşkı anlamlandırma yöntemimiz olduğundan, en çok acı çektireni, en aşık olduğumuz kişi kabul etmiyor muyuz?
bu yüzden değil mi keskin bıçak olan aşklar için "kör bıçak" olmalarımız..
oysaki hemen gelip hemen gidiveren bir şeyse mutluluk, en azından onun yaşandığı anların içerisinde hüzünden uzaklaşmak ve mutluluğu sek olarak almak gerekmez mi?
öyle bir başlık ki, ne desem diye düşünüyorum uzun zamandır. bir "şikayetimvaryaradana.com" havası içerisinde sürüyor ve herkes hayatından memnun, kimse bu durumdan şikayet etmiyor çünkü "sözlüğün amına kondu ama önemli olan benim berbat oyu almamamdı zaten" felsefesi ile sürüyor bireysel hayatlarımız, ne de olsa önemli olan onları sigortaya almamız.. benden sonrası tufan değil mi zaten?
yani 6 sayfa herkes gelip "benim şu numaralı entryme berbat vermişler ama neden vermişler bi sor bakalım" cinsi entryler giriyor ve kimse de bunu burada sorgulayana "neden ki?" ya da "nasıl?" demiyor.
bu aslında beraberinde "berbat oyu verilen entrylerin sebepleri" başlığı ile berbat oyu vermiş kişilerin, entry’yi "bkz" yapıp sebebini açıklayacağı bir başka sayfalarca yazıya daha sebebiyet verebilir.
bu durumda buradan yöneticilere sesleniyorum demek bana düşüyor, bu başlık bu sözlük içerisinden bir buton ile ayrılmalıdır, ve insanlara cevap hakkı tanınmalıdır. berbat oyu veren kişinin bilinci yerinde ise kendisi bir cevap ile açıklama yapabilmelidir. mecbur değildir ama en azından fırsatı olmalıdır. aynı zamanda bu belki de berbat oyu verirken içinden geçeni dökmek isteyen yazara da iyi gelir..
aksi takdirde, bu başlık bir "sözlük" başlığı değildir yahut ben sözlüğün ne olduğunu bilmiyorum.
yani 6 sayfa herkes gelip "benim şu numaralı entryme berbat vermişler ama neden vermişler bi sor bakalım" cinsi entryler giriyor ve kimse de bunu burada sorgulayana "neden ki?" ya da "nasıl?" demiyor.
bu aslında beraberinde "berbat oyu verilen entrylerin sebepleri" başlığı ile berbat oyu vermiş kişilerin, entry’yi "bkz" yapıp sebebini açıklayacağı bir başka sayfalarca yazıya daha sebebiyet verebilir.
bu durumda buradan yöneticilere sesleniyorum demek bana düşüyor, bu başlık bu sözlük içerisinden bir buton ile ayrılmalıdır, ve insanlara cevap hakkı tanınmalıdır. berbat oyu veren kişinin bilinci yerinde ise kendisi bir cevap ile açıklama yapabilmelidir. mecbur değildir ama en azından fırsatı olmalıdır. aynı zamanda bu belki de berbat oyu verirken içinden geçeni dökmek isteyen yazara da iyi gelir..
aksi takdirde, bu başlık bir "sözlük" başlığı değildir yahut ben sözlüğün ne olduğunu bilmiyorum.
aynı zamanda hepimizin bildiği o türküde anlatıldığı üzere gidenin gelmediği ancak sebebinin bilinmediği yoldur..
(bkz: aday adayı)
"evlilik ile tedavi edilebilen bir çılgınlıktır" demiş bir düşünür..
tehdit ettim.. arkandan atıp tutarım, bana gel diye yalvardın daha ben oturamadan sen kalktın gittin dedim, çocuk musun dedim, hakkında bir sürü kötüleme yazısı yazıcam, seri eksi oy veren ibneler sayesinde eksi puana düşücem dedim. tükürdüğüm yer kurudu, yalanıcak bişey kalmadı, gelemem dedi.. işin kötüsü, bana tükürdüğümü o yalattı.. demekki olabiliyor, çok sinirlenip gitse de insan, dönebiliyor.
hakaretler ederek ayrıldığı sevgiliyi bir gün dönüp öpmek gibi işte..
sevgili demişken, elbette cezmi ersöz geldi aklıma, onun yüzünden kavga ederek başlayan bu tuhaf arkadaşlık geldi..
"bu sabahta yine her sabahki gibi sıkıldım istanbuldan, moralim bozuk cereyan kesik hele bir de sen yoksun ya çok yazık" geldi bu seferde aklıma..
üstelik ankara’dayız, en kara’dayız, sudan çıkmış balıklar gibiyiz bozkırın ortasında, bir küçük akvaryuma muhtacız..
su serptiğin anlar oldu yüreğime, belki yetmedi benim söylediklerim sana.
şunu bil isterim, bütün bu yazdıklarım bencilliğimden. burada darklord başlığını yüz metreden tanımak diye bir yarışma olsaydı, birinci gelirdim iddalıyım ama şimdi sol frame’e bakmak istemiyor canım. o boşluğa kendim bir şey yazıp incele diyip, kimsenin yazdıklarına bakmadan gitmek istiyorum.
beni mahrum ettiğin bu durum sebebiyle şikayetçiyim, şikayetimi de en rahat buradan dile getiriyorum.
sana kandığım ama seni kandıramadığım için de ayrıca gıcık oluyorum.
özlüyorum..
garipleşiyor sana ne zaman bir şeyler yazmaya kalksam, aşk mektubu gibi oluyor ama aslında alakası olmadığını sanırım bir tek sana ve hiç kelimeye ihtiyaç duymadan anlatabiliyorum.
özlüyorum..
olsaydı ne derdi diye düşünmekten sıkılıyorum..
geri gel demek istiyorum, inadın kırılınca gel, sıkıntın geçince gel, ne zaman istersen gel ama geri gel.
sebebini de söyledim;
bencilim,
özlüyorum.
hakaretler ederek ayrıldığı sevgiliyi bir gün dönüp öpmek gibi işte..
sevgili demişken, elbette cezmi ersöz geldi aklıma, onun yüzünden kavga ederek başlayan bu tuhaf arkadaşlık geldi..
"bu sabahta yine her sabahki gibi sıkıldım istanbuldan, moralim bozuk cereyan kesik hele bir de sen yoksun ya çok yazık" geldi bu seferde aklıma..
üstelik ankara’dayız, en kara’dayız, sudan çıkmış balıklar gibiyiz bozkırın ortasında, bir küçük akvaryuma muhtacız..
su serptiğin anlar oldu yüreğime, belki yetmedi benim söylediklerim sana.
şunu bil isterim, bütün bu yazdıklarım bencilliğimden. burada darklord başlığını yüz metreden tanımak diye bir yarışma olsaydı, birinci gelirdim iddalıyım ama şimdi sol frame’e bakmak istemiyor canım. o boşluğa kendim bir şey yazıp incele diyip, kimsenin yazdıklarına bakmadan gitmek istiyorum.
beni mahrum ettiğin bu durum sebebiyle şikayetçiyim, şikayetimi de en rahat buradan dile getiriyorum.
sana kandığım ama seni kandıramadığım için de ayrıca gıcık oluyorum.
özlüyorum..
garipleşiyor sana ne zaman bir şeyler yazmaya kalksam, aşk mektubu gibi oluyor ama aslında alakası olmadığını sanırım bir tek sana ve hiç kelimeye ihtiyaç duymadan anlatabiliyorum.
özlüyorum..
olsaydı ne derdi diye düşünmekten sıkılıyorum..
geri gel demek istiyorum, inadın kırılınca gel, sıkıntın geçince gel, ne zaman istersen gel ama geri gel.
sebebini de söyledim;
bencilim,
özlüyorum.
okuduktan sonra içimden "sana 2" şeklinde tamamlama ihtiyacı duyduğum cümle..
bülent ersoy şöyle bir tanım yapmış kendisi için:
boğazına akide şekeri kaçmış gibi şarkı söylüyor..
boğazına akide şekeri kaçmış gibi şarkı söylüyor..
imgoindeeperunderground (1. nesil bilgic) *
carpediem (1. nesil gammaz) *
insomnia jim (1. nesil bilgic) *
deathless (1. nesil bilgic) *
ithilquessir (moderator) *
pixie (moderator) *
376 (2. nesil bilgic) *
faten (2. nesil bilgic) *
nothelle (2. nesil bilgic) *
louandreassalome (2. nesil bilgic) *
lady rosenred (2. nesil bilgic) *
goetica (2. nesil bilgic) *
schenardi (lawyer) *
tiryaki (2. nesil bilgic) *
denemeler (2. nesil bilgic) *
defrost (2. nesil bilgic) *
sanatçı (2. nesil bilgic) *
asure aromali ulker cikolatali gofret (2. nesil bilgic) *
mrvai (2. nesil bilgic) *
tigris (2. nesil bilgic) *
gossamer (2. nesil bilgic) *
emotion (2. nesil bilgic) *
napoleon ve josephine (2. nesil bilgic) *
poturt (2. nesil bilgic) *
zeyra (2. nesil bilgic) *
stella (2. nesil bilgic) *
capt_it_all (2. nesil bilgic) *
beauty disaster (2. nesil bilgic) *
varsildakiyokluk (2. nesil bilgic) *
cicoz (2. nesil bilgic) *
p3lin (2. nesil bilgic) *
ya basta viva zapatista (2. nesil bilgic) *
nihilist (2. nesil bilgic) *
birlesikputlarbirligi (2. nesil bilgic) *
uzun çalar kısa üfler (comez) *
$u anda yonetimden
jedi,
2 moderator,
uyelerden ise
1 lawyer,
1 gammaz,
0 editor,
30 bilgic,
1 comez,
toplam 35 ki$i sozlukte at ko$turuyorlar.
hakkında herhangi bir yorum yazmaya niyetlenmeksizin başlığa tıklayınca okuduklarımdan her halde önemli bir insan geldi sözlüğe diyerek bakalım neler yazmış dürtüsü ile yazdıklarını okumaya başladığım, darklord başlığına yazdıklarına baktıktan sonra da kaç tane başlık ile değerlendirmiş, kaç entry okumuş, bu ibneler hiç eski entryleri okumaz mı başlığını acaba gördü mü gibi sorular aklıma getiren yeni bilgiç. sözlükte demirbaş adam yok, yeni olsun eski olsun herkes yazar neticede ama emeğe saygı hususunda çalıntı olduğunu idda ettiği entryleri bile bir zahmet okusa idi sanıyorum bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak sıralamasında golden globe almazdı tarafımızdan..
bilgi sozlugun en guzel yanı #282647 entry’de anlatılanların farkında olmak (diğerlerinden farklı olarak) ama buna rağmen elinde var olanı paylaşmaya açmak, yine de sevmek, bile bile geri gelmek olabilir.
çok uzun zaman önce bana kitsch "abi sen artık bi sözlüğe yazmaya başlasana" dediğinde neden buraya yazacağım konusu kafamda bir soru işareti olmuştu. ekşi sözlük vardı, şimdiki kadar olmasa bile gene en popüler sözlüktü, en çok yazar orada vardı, neden oraya yazılmasındı, bunca zaman bekledikten sonra bu sözlüğü tercih etmenin bir anlamı olması lazımdı, akabinde burada geçirilecek saatlerin, yazılacak yazının ve konulacak emeğin de bir anlamı olması lazımdı nitekim. ben buradaydım çünkü "nerde çokluk orda bokluk" durumundan uzakta, 1000 kişinin 10 entry yazdığı sözlüklere inat 10 kişiden 1000 entry çıkan, eğlendiğimiz hatta başka bir eğlence aramamıza gerek kalmamış bir mekandı burası.
şimdi bu anlatım içerisindeki kişisellik özelliği sabit dururken, -di’li geçmiş zamanda yazılmış olmasının da elbette bir takım sebepleri var , bu kadar benimsenmiş, kişiselleştirilmiş, ev kabul edilmiş mekanlarda, olması beklendiği üzere ne kadar sanal olursa olsun hiç de sanal kalmayan sevgiler olabildiği gibi sorunlar da olabiliyor. bu da sanıyorum aslında sözlüğün güzelliklerinden biri.
burada yazmayı bıraktıktan sonra şunu gördüm, bir başka sözlükte aynı güzellikte entryler yazabilirsiniz, buradakilerden daha güzellerini de belki okuyabilirsiniz ama "biz" duygusunun olmadığı mekanlarda "acaba bugün ne yaptılar?", kimler var, neler yazdılar gibi meraklar hiç bir zaman olmuyor. süreklilik ve bağlılık da olmuyor. koruma duygusu (hem sözlüğü hem de yazarlarını) olmuyor..muhattap bulup herhangi konular üzerinde tartışabileceğiniz insanlar nispeten az oluyor.
en güzel yanı diyince insanın aklına "senin en güzel yerin kahverengi gözlerin" geliyor.okadar basit değil tabiki, ama gelişimini izleme fırsatı bulduğunuz bir bebeğin ilk adımlarını attığı anki mutlulukları yaşamış olanlar, buradan biraz zor koparlar.. en güzel yeri değil, "yerleri" var yani..
çok uzun zaman önce bana kitsch "abi sen artık bi sözlüğe yazmaya başlasana" dediğinde neden buraya yazacağım konusu kafamda bir soru işareti olmuştu. ekşi sözlük vardı, şimdiki kadar olmasa bile gene en popüler sözlüktü, en çok yazar orada vardı, neden oraya yazılmasındı, bunca zaman bekledikten sonra bu sözlüğü tercih etmenin bir anlamı olması lazımdı, akabinde burada geçirilecek saatlerin, yazılacak yazının ve konulacak emeğin de bir anlamı olması lazımdı nitekim. ben buradaydım çünkü "nerde çokluk orda bokluk" durumundan uzakta, 1000 kişinin 10 entry yazdığı sözlüklere inat 10 kişiden 1000 entry çıkan, eğlendiğimiz hatta başka bir eğlence aramamıza gerek kalmamış bir mekandı burası.
şimdi bu anlatım içerisindeki kişisellik özelliği sabit dururken, -di’li geçmiş zamanda yazılmış olmasının da elbette bir takım sebepleri var , bu kadar benimsenmiş, kişiselleştirilmiş, ev kabul edilmiş mekanlarda, olması beklendiği üzere ne kadar sanal olursa olsun hiç de sanal kalmayan sevgiler olabildiği gibi sorunlar da olabiliyor. bu da sanıyorum aslında sözlüğün güzelliklerinden biri.
burada yazmayı bıraktıktan sonra şunu gördüm, bir başka sözlükte aynı güzellikte entryler yazabilirsiniz, buradakilerden daha güzellerini de belki okuyabilirsiniz ama "biz" duygusunun olmadığı mekanlarda "acaba bugün ne yaptılar?", kimler var, neler yazdılar gibi meraklar hiç bir zaman olmuyor. süreklilik ve bağlılık da olmuyor. koruma duygusu (hem sözlüğü hem de yazarlarını) olmuyor..muhattap bulup herhangi konular üzerinde tartışabileceğiniz insanlar nispeten az oluyor.
en güzel yanı diyince insanın aklına "senin en güzel yerin kahverengi gözlerin" geliyor.okadar basit değil tabiki, ama gelişimini izleme fırsatı bulduğunuz bir bebeğin ilk adımlarını attığı anki mutlulukları yaşamış olanlar, buradan biraz zor koparlar.. en güzel yeri değil, "yerleri" var yani..
yuzyillarin en buyuk erkek avutma yalanlarindan biridir. her bamya sahibi erkek icin avutucu etkisi gorulmus mudur, bunu hangi kadin soyler ben bilemiyorum ama boştur boyle inanışlar.
elbette her seyin fazlasi zarar oldugu da burada hatirlanmali ve hatirlatilmalidir. nitekim kucugun fazlasi oldugu gibi buyugun fazlasi da zarar olabilir alana, ben bilemem, alana sormak lazim tabi detaylarini.
elbette her seyin fazlasi zarar oldugu da burada hatirlanmali ve hatirlatilmalidir. nitekim kucugun fazlasi oldugu gibi buyugun fazlasi da zarar olabilir alana, ben bilemem, alana sormak lazim tabi detaylarini.
zor durumda kalan, hatta çok zor durumda kalan insanlar için söylenen tanımlamadır. boku yemek dediğimiz hadiseyi gerçekleştirmiş insanlardır.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?