hint asıllı sair..
rabindranath tagöre
insanları sevin,kardeş olalım,börtü böcek ne kadar güzel lay lay lom trilay temalı şiirleri ve sözleri vardır
1913 edebiyat ödülü sahibi hindli yazar şair.
ankarada bir cadde.
(bkz: gitanjali)
6 mayıs 1861’de kalküta’da doğdu. soylu brahman bir aileden gelmektedir. babası dönemin varlıklı ve söz sahibi din adamlarındandır. londra’da hukuk okudu. aynı zamanda edebiyatla da ilgilendi. en çok, wordsworth’ un eserlerinden etkilendiği belirtilir.
tagore’ un hayat üzerine görüşleri, hindistan da yerleşik olan kast sisteminin ve oldukça gelenekçi dinsel yapının çerçeveleri dışında gelişmiştir. hinduizm çemberini kıran bir olgunluğu vardır görüşlerinin.
hindistan’ ın ingiliz emperyalizmi’ nin boyunduruğundan kurtulması için ılımlı bir tarzla ama çok çalışmıştır. bunun zaman içinde gerçekleşmesi için sadece edebiyat alanında değil, “gençliğin milliyetçi duygularla yetişmesi için gerekli” olduğuna inandığından eğitim alanında da çalışmalar yapmıştır. hatta “millet” kavramını insanın keşfettiği en iyi tasarruflardan biri olarak görür.
yapıtlarının hemen hepsi bengali dilindedir. ve yine tümünü kendisi ingilizceye çevirmiştir. dolayısıyla dünya onu kolayca tanır. 1913’ te yazdığı gora isimli romanıyla nobel edebiyat ödülü’ nü almıştır. 1915’ te ingiltere tarafından kendisine “sir” ünvanı verilir. 1919’da hindistan tarihi bir dönüm noktası yaşarken o yıllarda ulusal önder kimliğiyle ön plana çıkan ghandi’ ye destek olur ve “sir” ünvanını iade eder.
şiirlerinin büyük bir kısmını bülent ecevit dilimize kazandırmıştır. tagore şair, hümanist bir düşünür, ressam, yazar, müzisyen ve eğitmendir. 50’lili yıllardan beri kabul gören hindistan milli marşının söz ve bestecisidir.
“yıldızlar ateşböceği sanılmaktan korkmazlar.” der. ve insanı anlattığı müthiş bir şiiri vardır.
“...
sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek.
yumuşacık kalbimizin fark edilmesi,
naif yönlerimizin keşfedilmesi,
cesaretsizliğimizin anlaşılması,
korkularımızın paylaşılması
sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti.
kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız.
ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında.
hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden. deniz minareleri, midyeler.
kirpiler ve kaplumbağalar gibi.
sahi koruyor mu bizi çatlamamış sert kabuk?
kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi?
yoksa zarar mi veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize?
hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi?
duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu?
eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak.
ne çıkar ateşböceği sansalar beni.?
belki en hoyrat yürek bile ateşböceğinin
o uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna el kaldırmaya kıyamaz?
güçlü kapıların arkasına kilitlemesem kendimi,
korkaklığımı, sevgi isteğimi
en insani yönlerimi kayıtsızca sunabilsem
bu sert kabuğun ağırlığından kurtulup
bir kuş gibi uçacağım özgürce.
anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım karşımdakine.
o da çözülecek belki.
samimi ve güvenliksiz, silahız biriyle göz göze gelince.
oysa bir görebilsek bunu.
kalmadı böyle insanlar demesek.
güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak.
kırılmaktan korkmasak. yaralansak.
ne olur bir darbe daha alsak.
yeniden açsak kendimizi, atabilsek kabuğu.
denesek.
risk alsak.
yanılsak.
fark etmez.
tekrar, tekrar bıkmadan denesek.
ve kucaklaşsak yeniden.
tıpkı eskisi gibi.
ne olduğunu anlayamadığımız o 15 yıldan öncesi gibi.
o zaman fark edeceğiz.
ne kadar özlediğimizi birbirimizi.
neler biriktirdiğimizi, kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi.
beraber geldik beraber gidiyoruz oysa.
vakit az, paylaşmak, sarılmak için.
yaşadığımız coğrafya zor, şartları ağır.
yüreği daha fazla küstürmemek lazım.
sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan.
ve koşullar bir türlü düzelmeyen.
sevgiye çok ihtiyacımız var.
ufukta kara bir kış görünüyor.
ancak birbirimize sokularak atlatırız o günleri.
kırın o sert, o ağır kabuklarınızı.
kurtulun bu yükten. korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize.
yalnızlığa mahkum ediyor bizleri.
hem hepimiz bir yıldızız.
ne çıkar ateşböceği sansalar bizi.”
rabindranath tagore
tagore’ un hayat üzerine görüşleri, hindistan da yerleşik olan kast sisteminin ve oldukça gelenekçi dinsel yapının çerçeveleri dışında gelişmiştir. hinduizm çemberini kıran bir olgunluğu vardır görüşlerinin.
hindistan’ ın ingiliz emperyalizmi’ nin boyunduruğundan kurtulması için ılımlı bir tarzla ama çok çalışmıştır. bunun zaman içinde gerçekleşmesi için sadece edebiyat alanında değil, “gençliğin milliyetçi duygularla yetişmesi için gerekli” olduğuna inandığından eğitim alanında da çalışmalar yapmıştır. hatta “millet” kavramını insanın keşfettiği en iyi tasarruflardan biri olarak görür.
yapıtlarının hemen hepsi bengali dilindedir. ve yine tümünü kendisi ingilizceye çevirmiştir. dolayısıyla dünya onu kolayca tanır. 1913’ te yazdığı gora isimli romanıyla nobel edebiyat ödülü’ nü almıştır. 1915’ te ingiltere tarafından kendisine “sir” ünvanı verilir. 1919’da hindistan tarihi bir dönüm noktası yaşarken o yıllarda ulusal önder kimliğiyle ön plana çıkan ghandi’ ye destek olur ve “sir” ünvanını iade eder.
şiirlerinin büyük bir kısmını bülent ecevit dilimize kazandırmıştır. tagore şair, hümanist bir düşünür, ressam, yazar, müzisyen ve eğitmendir. 50’lili yıllardan beri kabul gören hindistan milli marşının söz ve bestecisidir.
“yıldızlar ateşböceği sanılmaktan korkmazlar.” der. ve insanı anlattığı müthiş bir şiiri vardır.
“...
sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek.
yumuşacık kalbimizin fark edilmesi,
naif yönlerimizin keşfedilmesi,
cesaretsizliğimizin anlaşılması,
korkularımızın paylaşılması
sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti.
kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız.
ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında.
hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden. deniz minareleri, midyeler.
kirpiler ve kaplumbağalar gibi.
sahi koruyor mu bizi çatlamamış sert kabuk?
kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi?
yoksa zarar mi veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize?
hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi?
duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu?
eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak.
ne çıkar ateşböceği sansalar beni.?
belki en hoyrat yürek bile ateşböceğinin
o uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna el kaldırmaya kıyamaz?
güçlü kapıların arkasına kilitlemesem kendimi,
korkaklığımı, sevgi isteğimi
en insani yönlerimi kayıtsızca sunabilsem
bu sert kabuğun ağırlığından kurtulup
bir kuş gibi uçacağım özgürce.
anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım karşımdakine.
o da çözülecek belki.
samimi ve güvenliksiz, silahız biriyle göz göze gelince.
oysa bir görebilsek bunu.
kalmadı böyle insanlar demesek.
güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak.
kırılmaktan korkmasak. yaralansak.
ne olur bir darbe daha alsak.
yeniden açsak kendimizi, atabilsek kabuğu.
denesek.
risk alsak.
yanılsak.
fark etmez.
tekrar, tekrar bıkmadan denesek.
ve kucaklaşsak yeniden.
tıpkı eskisi gibi.
ne olduğunu anlayamadığımız o 15 yıldan öncesi gibi.
o zaman fark edeceğiz.
ne kadar özlediğimizi birbirimizi.
neler biriktirdiğimizi, kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi.
beraber geldik beraber gidiyoruz oysa.
vakit az, paylaşmak, sarılmak için.
yaşadığımız coğrafya zor, şartları ağır.
yüreği daha fazla küstürmemek lazım.
sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan.
ve koşullar bir türlü düzelmeyen.
sevgiye çok ihtiyacımız var.
ufukta kara bir kış görünüyor.
ancak birbirimize sokularak atlatırız o günleri.
kırın o sert, o ağır kabuklarınızı.
kurtulun bu yükten. korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize.
yalnızlığa mahkum ediyor bizleri.
hem hepimiz bir yıldızız.
ne çıkar ateşböceği sansalar bizi.”
rabindranath tagore
(bkz: gitme aşkım benim)
bir öpüyorsun ağzın şaraplaşıyor
aç kapını aç
sabahın eri girsin
bu ıtır kokusunu kaldır yüreğimi dağlıyor
aç kapını aç
bırak yakamı gideyim
yeter bunca öptüğün
bunca sarıldığın yeter
bir öpüyorsun ağzın şaraplaşıyor
eriyip kendimi yitiriyorum
aç kapını aç
bırak yakamı gideyim
geri ver beni
herşey senin olsun
senin olsun
özgür kıl yüreğimi
imkansız güzellikteki şiirleri yazmış şair.
aç kapını aç
sabahın eri girsin
bu ıtır kokusunu kaldır yüreğimi dağlıyor
aç kapını aç
bırak yakamı gideyim
yeter bunca öptüğün
bunca sarıldığın yeter
bir öpüyorsun ağzın şaraplaşıyor
eriyip kendimi yitiriyorum
aç kapını aç
bırak yakamı gideyim
geri ver beni
herşey senin olsun
senin olsun
özgür kıl yüreğimi
imkansız güzellikteki şiirleri yazmış şair.
"istediğin zaman ışığı söndür, senin karanlığını da tanır ve severim..." cümlesinin sahibi.
robot süpürge
bebek maması
aptamil bebek maması
en ucuz klima fiyatları
klima fiyatları
dubai vize
sözlük scripti sütyenli atlet
bodrum escort şişli escort bursa escort görükle escort türkçe seks hikayeleri izmir escort hatay escort izmir escort ankara escort
çankaya escort maltepe escort buca escort denizli escort denizli escort çiğli escort şirinevler escort çekmeköy escort
Anadolu Yakası Escort istanbul escort
şişli escort
esenyurt escort
beylikdüzü escort
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?