zipirinsan

halsizleşmek. yorulmak.

insanın takatini kesen bir şey.

ilginç bir stand by hali.

süslenmek, hazırlanmak.

sabah uyanınca, çıplak yattığını unutup "ooff çok sıcak" diyerek cam açmak. karşı komşuyla göz göze gelmek.

benim evim. hatta odam. toplamaya, çöplerimi atmaya deli gibi üşeniyorum. kalkmaya mecalim de yok zaten.

londra fish&chips tir. sonra, kırmızı telefon kulübesidir. iki katlı kırmızı otobüstür. siyah taksidir. futboldur biraz. bir de, longman ın ingilizce hazırlık kitaplarıdır.

gidilip görülesi çok hoş bir şehirdir. ancak, biz fakirler ancak belgeseline bakar iç geçiririz.

dünyanın incisidir.

renklerin ve aşkın şehri. venedik onun bokunu yesindir.

romantizm şehri olarak bilinse de, pis kokar efenim burası. haliç in eski halinin tüm şehri kapladığını düşün. öyle biyer.

şlk yürek yarasıdır kimi zaman.

pazar konseri olurdu burda. hala var sanırım. işte onu sunan yaşlı amcadan ödüm patlardı benim. zaten ondan sonra kimseden korkmadım. bu, bizim jedi’ı tanıyana kadar geçerliydi.

bir kısım insana iyi gelmez. entel oldum sanrılarına ve göt kalkmasına sebep olur.

göz çevresinde morluklara neden olabilir.

direği sızlar bunun. ama öyle böyle değil, çok fena. hani biri gelip ağzını burnunu dümdüz etse, allah razı olsun diyecek kıvama gelirsin.

bu filmi izleyip de mel gibson ın gizlice evlendiği kıza aşık olmak sanırım lezbiyenlik sayılmaz. o ne güzel gözlerdi öyle.

ayrıca, filmin tema müziği de müthişti.

nadir bulunacak tipte insanlar için bir sıfattır. mesela zeki nazik yakışıklı ve iyi sevişen erkek son mohikandır.

soundtrack’i kadar insana gaz veren ikinci bir parça bulmak çok zordur.

hiçbir şeyden çekmemiş babasından çektiği kadar. küçükken niyeyse çok kızardım onun babasına. sanki beni dövmüş adam.