(bkz: yaran yanlış okumalar) (bkz: ali baba testisleri)
yeni çağın en büyük hastalıklarından biri herkesin kendisini olduğundan çok daha değerli zannetmesi. ego büyüdükçe asıl değerler küçülüyor.
kendime1not sokağa çıktığında seni babasının oğlu sanıp şapkana, küpene, saçına rahatça laf edebilecek yaratıkları adamdan sayıp sinirlenme.
Televizyon izlemeyi bırakalı çok oldu, yeni diziler, programlar ağırlıklı olarak hoşuma gitmeyecek şeyler ama Broadchurch dizisini hazırlayanları gerçekten takdir ediyorum. Tecavüz, şiddet, cinayet ve daha pek çok suçta anlayamadığımız, sorguladığımız şeyleri suçlunun bakış açısından gösteriyor. Belki herkes bu bakış açısı bile demek istemediğim rezil düşünceleri görse, bilse, o zaman hem yargı sisteminde hem de olaylardan sonra insanların mağdurlara ve mağdur ailelerine yaklaşımı çok daha insancıl ve anlayışlı olurdu.
Aşağıda bir sahneden kısa bir alıntı yaptım. Çoğu zaman ülkemizde bazılarının haklı çıkaracak bir bahane arayacak kadar alçaldığı tecavüz meselesine bir örnek.
Birden fazla tecavüzle suçlanan ve tecavüzlerden birini genç bir arkadaşını teşvik ederek yaptıran, bunları telefonla kameraya çeken birinin sorgu sahnesi:
"POLİS - Onları neden çektin Leo?
SUÇLU - Hatırlamak istedim. Kendimi izlemek istedim.
POLİS - İzlediğinde kendini güçlü mü hissettin?
SUÇLU - Güçlü değil, daha çok gururlu.
POLİS - Peki ya kadınlar? Onların nasıl hissettiğini düşündün mü?
SUÇLU - Pek sayılmaz.
POLİS - Ama bunun yanlış ve yasa dışı olduğunu biliyordun.
SUÇLU - (gülerek) Sadece seksti.
POLİS - Tecavüzdü!
SUÇLU - Daha önce hepsi seks yapmış. Bir kere daha yapsalar bunun ne farkı olur?
SUÇLU - Yılda bir kez yapmaya çalıştım. Açgözlü olmak istemedim. Ama bir kez tadını alınca zor oluyor. Hep yakalanacağımı düşünmüştüm. Ama haberlere çıkmayınca ve kimse gelmeyince, o hissi tekrar istedim."
İşte böyle düşüncelere sahip tecavüzcüleri, katilleri, saldırganları, (ciddi sebeplerden kendini veya ailesini savunmak için birini öldürmek/yaralamak zorunda kalanlar hariç) bunları anlamaya çalışmak bile yanlış. Bunları savunacak bahane aramak yanlış. Bunların mağdurlarının ve ölüm olan durumlarda mağdur ailelerinin kesinlikle haklı ve teşvik edici sebepler aranarak üzülmemesi gerekiyor.
Hâlâ bu ülkede tecavüze uğrayanın etek boyu, makyajı, tavrı, sokağa çıktığı saat, olay sırasında bulunduğu mekan konuşuluyor. Bunların özellikle de son dönemlerde artıp daha rahat yapılır hâle gelmesinin suçlusunu da hepimiz biliyoruz. "BİR KEREDEN NE OLACAK" zihniyetini destekleyenler de en az o suçlular kadar cezalandırılmayı hak ediyor.
Lütfen çevrenizde en hafifinden an ağırına mağdur olan kim varsa, umarım olmaz ama onlara destek olurken sorgulamaya çalışmayın. Sebep aramayın. Bunları yapanların insan değil ancak duygusuz yaratıklar olduğunu bilin. Sorgulamak yargının görevi olabilir, sonuçta haksız suçlamaların da önlenmesi gerekiyor. Ama çoğu olayda bariz kanıtlar var ve kanıtlanmış durumlarda asla geçerli bir sebep aramayın.
Şiddet & taciz mağdurları korkudan sessiz kaldıkça, siz onları sessiz kalmaya zorladıkça, rezil olmayalım aman derken daha çok suça neden oluyorsunuz. Kanıtlama imkanınız varsa kanıtlarınızı gerekli resmi kurumlarla, sivil toplum örgütleriyle, yardımlaşmak için kurulmuş her türlü organizasyonla paylaşın.
Aşağıda bir sahneden kısa bir alıntı yaptım. Çoğu zaman ülkemizde bazılarının haklı çıkaracak bir bahane arayacak kadar alçaldığı tecavüz meselesine bir örnek.
Birden fazla tecavüzle suçlanan ve tecavüzlerden birini genç bir arkadaşını teşvik ederek yaptıran, bunları telefonla kameraya çeken birinin sorgu sahnesi:
"POLİS - Onları neden çektin Leo?
SUÇLU - Hatırlamak istedim. Kendimi izlemek istedim.
POLİS - İzlediğinde kendini güçlü mü hissettin?
SUÇLU - Güçlü değil, daha çok gururlu.
POLİS - Peki ya kadınlar? Onların nasıl hissettiğini düşündün mü?
SUÇLU - Pek sayılmaz.
POLİS - Ama bunun yanlış ve yasa dışı olduğunu biliyordun.
SUÇLU - (gülerek) Sadece seksti.
POLİS - Tecavüzdü!
SUÇLU - Daha önce hepsi seks yapmış. Bir kere daha yapsalar bunun ne farkı olur?
SUÇLU - Yılda bir kez yapmaya çalıştım. Açgözlü olmak istemedim. Ama bir kez tadını alınca zor oluyor. Hep yakalanacağımı düşünmüştüm. Ama haberlere çıkmayınca ve kimse gelmeyince, o hissi tekrar istedim."
İşte böyle düşüncelere sahip tecavüzcüleri, katilleri, saldırganları, (ciddi sebeplerden kendini veya ailesini savunmak için birini öldürmek/yaralamak zorunda kalanlar hariç) bunları anlamaya çalışmak bile yanlış. Bunları savunacak bahane aramak yanlış. Bunların mağdurlarının ve ölüm olan durumlarda mağdur ailelerinin kesinlikle haklı ve teşvik edici sebepler aranarak üzülmemesi gerekiyor.
Hâlâ bu ülkede tecavüze uğrayanın etek boyu, makyajı, tavrı, sokağa çıktığı saat, olay sırasında bulunduğu mekan konuşuluyor. Bunların özellikle de son dönemlerde artıp daha rahat yapılır hâle gelmesinin suçlusunu da hepimiz biliyoruz. "BİR KEREDEN NE OLACAK" zihniyetini destekleyenler de en az o suçlular kadar cezalandırılmayı hak ediyor.
Lütfen çevrenizde en hafifinden an ağırına mağdur olan kim varsa, umarım olmaz ama onlara destek olurken sorgulamaya çalışmayın. Sebep aramayın. Bunları yapanların insan değil ancak duygusuz yaratıklar olduğunu bilin. Sorgulamak yargının görevi olabilir, sonuçta haksız suçlamaların da önlenmesi gerekiyor. Ama çoğu olayda bariz kanıtlar var ve kanıtlanmış durumlarda asla geçerli bir sebep aramayın.
Şiddet & taciz mağdurları korkudan sessiz kaldıkça, siz onları sessiz kalmaya zorladıkça, rezil olmayalım aman derken daha çok suça neden oluyorsunuz. Kanıtlama imkanınız varsa kanıtlarınızı gerekli resmi kurumlarla, sivil toplum örgütleriyle, yardımlaşmak için kurulmuş her türlü organizasyonla paylaşın.
Arabayla depoyu doldurup fink atmadan, ikinci evi de alalım kenarda dursun kafası yaşamadan, her ürünü sepete atmadan daha dikkatli davranırsak hem gerçekten dürüst üreticilere destek oluruz hem de maddi-manevi daha sağlıklı bir hayatımız olur.
Mutlaka tavsiye ediyorum, Barry Crimmins'in hayatını anlatan bir belgesel-film. Barry Crimmins kim diyecek olursanız, kendisini ben de bu filmle tanıdım, ancak şöyle özetlemek gerekirse doğruyu söyleyenin dokuz köyden kovulmakla kalmayıp sürüm sürüm süründürüldüğü ülkemizde çok ihtiyaç olduğunu lakin pek barındırılmayacağını düşündüğüm bir komedyen&siyasi hicivci:
Şöyle bir örnek vereyim:
Barry:
Bana radikal denilmesinden bıktım. Radikal olduğumu ya da sizin radikal olduğunuzu sanmıyorum. İsteğimiz şeyin nesi radikal? Barış istiyoruz. Ekonomik adalet istiyoruz. İnsan hakları istiyoruz. İş istiyoruz, umut istiyoruz. Toplu taşıma istiyoruz. Ben radikal miyim? Hayır, radikal değilim. Çeneme kadar petrole batmışken daha fazlasını getirsin diye dalgıç kıyafeti giydirip çöle gönderdiğim 400 bin askerim yok. Radikal olan budur.
Barry:
Carter'ın rehine kurtarmak için bulduğu en iyi plan çöle kaçıp helikopterlerle kendimize saldırmak. Ne mi vaat ediyor? "İnsanları kadar iyi bir hükümet." Eğer öyleyse berbatız. Reagan'ı sevmiyorsan, kesin Carter'cısın. Öyle olmalı.” Canın cehenneme!
----------------------------------------------------------------------------
Özellikle bu yukarıdaki kısma çok katılıyorum çünkü bu ülkede de illa ya x'ci ya y'ci olacaksın, eğer aç karnını doyurup beleş otobüsle iki bayrak sallayıp sözde vatan kurtarma ayağına keyif yapmaya gitmiyorsan vatan hainisin, "şunlar şunlar oluyor" dediğinde "siz geziciler hede hödö" deniyor hemen. Kardeşim, güzel insanlar, ben hiçbir siyasi liderden, hiçbir siyasi partiden yana değilim, kaba tabirle g.t kılı değilim, gelmiş geçmiş hiçbir lider benim idolüm, reisim, başkanım falan değil, gezici de değilim. Ben daha önce de dediğim gibi Allah'ın bir kuluyum. Kendi değerlerim var, kendi inançlarım var, sevdiğim, saygı duyduğum insanlar elbette var ancak ben bir sürünün parçası değilim, çobana ihtiyacım yok. Kaderci değilim lakin her seçimimin sonucunun belli olduğunu bilerek bu şekilde hareket etmeye çabalarım. Liderler savaşı ile fillerin tepişmesi altında ezilen çimen ot püsür olmayacağım. Bunu da tekrar bildiririm. Size de tavsiye ederim.
http://www.imdb.com/title/tt3899932/fullcredits?ref_=tt_cl_sm#cast
Şöyle bir örnek vereyim:
Barry:
Bana radikal denilmesinden bıktım. Radikal olduğumu ya da sizin radikal olduğunuzu sanmıyorum. İsteğimiz şeyin nesi radikal? Barış istiyoruz. Ekonomik adalet istiyoruz. İnsan hakları istiyoruz. İş istiyoruz, umut istiyoruz. Toplu taşıma istiyoruz. Ben radikal miyim? Hayır, radikal değilim. Çeneme kadar petrole batmışken daha fazlasını getirsin diye dalgıç kıyafeti giydirip çöle gönderdiğim 400 bin askerim yok. Radikal olan budur.
Barry:
Carter'ın rehine kurtarmak için bulduğu en iyi plan çöle kaçıp helikopterlerle kendimize saldırmak. Ne mi vaat ediyor? "İnsanları kadar iyi bir hükümet." Eğer öyleyse berbatız. Reagan'ı sevmiyorsan, kesin Carter'cısın. Öyle olmalı.” Canın cehenneme!
----------------------------------------------------------------------------
Özellikle bu yukarıdaki kısma çok katılıyorum çünkü bu ülkede de illa ya x'ci ya y'ci olacaksın, eğer aç karnını doyurup beleş otobüsle iki bayrak sallayıp sözde vatan kurtarma ayağına keyif yapmaya gitmiyorsan vatan hainisin, "şunlar şunlar oluyor" dediğinde "siz geziciler hede hödö" deniyor hemen. Kardeşim, güzel insanlar, ben hiçbir siyasi liderden, hiçbir siyasi partiden yana değilim, kaba tabirle g.t kılı değilim, gelmiş geçmiş hiçbir lider benim idolüm, reisim, başkanım falan değil, gezici de değilim. Ben daha önce de dediğim gibi Allah'ın bir kuluyum. Kendi değerlerim var, kendi inançlarım var, sevdiğim, saygı duyduğum insanlar elbette var ancak ben bir sürünün parçası değilim, çobana ihtiyacım yok. Kaderci değilim lakin her seçimimin sonucunun belli olduğunu bilerek bu şekilde hareket etmeye çabalarım. Liderler savaşı ile fillerin tepişmesi altında ezilen çimen ot püsür olmayacağım. Bunu da tekrar bildiririm. Size de tavsiye ederim.
http://www.imdb.com/title/tt3899932/fullcredits?ref_=tt_cl_sm#cast
Hadi ormanda gölgelerin ve alacalı gün ışığının arasında bir yürüyüşe çıkalım. Ormanlar ağaçlardaki rüzgarın fısıltılarıyla, olağanüstü gizemli yerler olabiliyor. Ama durun, ya bu rüzgar değilse, Ya ağaçlar gerçekten konuşuyorsa?
Bitkilere böcekler ya da istila ederek hastalığa yol açmaya çalışan mikroplar saldırdığında bitkiler hemen tepki verir. Mesela yaprak bitlerini kovmak için kimyasal üretirler. Yakın zamana dek aslında bitkilerin bu bilgiyi komşularına aktarabildiğini bilmiyorduk. Yani bitkiler birbirleriyle konuşuyor.
Bilim insanları bunu bir bitkiye yaprak biti bulaştırıp diğerlerinin tepkilerini görerek doğrulamış. Yakınlarda olanların kısa sürede saldırıya hazırlandığını görmüşler.
Daha yaprak bitleri yaklaşmayan tatsız savunma kimyasalları salgılıyormuş. Yaprak bitlerinin geldiğini biliyorlarmış. Yaklaşan saldırıya karşın uyarılmışlar. Peki bu bilgiyi nasıl paylaşıyorlar? Ses, titreşim ya da bitki temelli bir tür semafor yoluyla mı? Hayır. bitkiler doğrudan iletişim kurmuyor, Bir aracıları var. Mantar. Ancak bunlar yüzeyde yetiştiğini gördüğümüz mantarlar değil. Miselyum olarak bilinen ve yeraltında bulunan küçük ip gibi borular.
Bitkileri düşündüğümüzde genelde bitkinin tek başına bireysel bir organizma olduğunu düşünürüz, ancak aslında bitkiler kökleri sayesinde mantarlarla yakından bağlantılıdır. Bu mantarlar orman zemini boyunca ağlar oluşturuyor. Yani bir bitki mantar ağı sayesinde bir başka bitkiye bağlanabilir. Bu ağlar etraflarında su ve besin taşır. Aynı zamanda bir bitkideki iletişim sinyallerini diğerine bizim telefon ağı ya da interneti kullanmamız gibi taşıyabilirler. Geniş bir doğal kablo ağı, gizli sohbetler için mükemmel.
Yani bu yeraltı ağları bir bitkiden diğerine mesaj taşıyor. Biraz e-posta gibi, ya da bu durumda ağaç-posta. Üstelik sadece uyarıları değil, hayati kaynakları da taşıyor. Bu mantarlar bitkiyi su ve mineral besinlerle besliyor. Karşılığında da bitki mantarlara fotosentez sırasında oluşan şekerleri veriyor. Bu hoş bir ayarlama ve bu ağaçlar arası ağın teknolojik benzeriyle bir başka benzerliği daha var. Evinizdeki geniş bantlı ağ gibi daha çok öderseniz daha iyi hizmet alıyorsunuz. evet, mantara daha çok besin veren bitkiler daha hızlı iletişim kuruyor.
Bitkilere böcekler ya da istila ederek hastalığa yol açmaya çalışan mikroplar saldırdığında bitkiler hemen tepki verir. Mesela yaprak bitlerini kovmak için kimyasal üretirler. Yakın zamana dek aslında bitkilerin bu bilgiyi komşularına aktarabildiğini bilmiyorduk. Yani bitkiler birbirleriyle konuşuyor.
Bilim insanları bunu bir bitkiye yaprak biti bulaştırıp diğerlerinin tepkilerini görerek doğrulamış. Yakınlarda olanların kısa sürede saldırıya hazırlandığını görmüşler.
Daha yaprak bitleri yaklaşmayan tatsız savunma kimyasalları salgılıyormuş. Yaprak bitlerinin geldiğini biliyorlarmış. Yaklaşan saldırıya karşın uyarılmışlar. Peki bu bilgiyi nasıl paylaşıyorlar? Ses, titreşim ya da bitki temelli bir tür semafor yoluyla mı? Hayır. bitkiler doğrudan iletişim kurmuyor, Bir aracıları var. Mantar. Ancak bunlar yüzeyde yetiştiğini gördüğümüz mantarlar değil. Miselyum olarak bilinen ve yeraltında bulunan küçük ip gibi borular.
Bitkileri düşündüğümüzde genelde bitkinin tek başına bireysel bir organizma olduğunu düşünürüz, ancak aslında bitkiler kökleri sayesinde mantarlarla yakından bağlantılıdır. Bu mantarlar orman zemini boyunca ağlar oluşturuyor. Yani bir bitki mantar ağı sayesinde bir başka bitkiye bağlanabilir. Bu ağlar etraflarında su ve besin taşır. Aynı zamanda bir bitkideki iletişim sinyallerini diğerine bizim telefon ağı ya da interneti kullanmamız gibi taşıyabilirler. Geniş bir doğal kablo ağı, gizli sohbetler için mükemmel.
Yani bu yeraltı ağları bir bitkiden diğerine mesaj taşıyor. Biraz e-posta gibi, ya da bu durumda ağaç-posta. Üstelik sadece uyarıları değil, hayati kaynakları da taşıyor. Bu mantarlar bitkiyi su ve mineral besinlerle besliyor. Karşılığında da bitki mantarlara fotosentez sırasında oluşan şekerleri veriyor. Bu hoş bir ayarlama ve bu ağaçlar arası ağın teknolojik benzeriyle bir başka benzerliği daha var. Evinizdeki geniş bantlı ağ gibi daha çok öderseniz daha iyi hizmet alıyorsunuz. evet, mantara daha çok besin veren bitkiler daha hızlı iletişim kuruyor.
Rezil olanın kendini vezir zannettiği topraklar.
İnsanlar binlerce yıldır alkol içiyor. Antropologlar alkolün avcılık-toplayıcılıktan tarımcılığa geçişin ana nedeni olabileceğine inanıyor. İster sosyalleşme aracı, ister ilaç, isterse siyasi geçerlilik aracı olarak olsun, alkol insanoğlunun tükettiği en önemli gıdalardan biri olmuştur ve olmaya devam etmektedir.
ağzından bal damlayan arının bile, kıçında iğne var. ne güveni ?
Gereksiz insanları bir defa görmek bir daha görmemek için yeterli değil mi?
Salak olmak doğuştan kazanılan bir şey değildir, genetik hiç değildir.
Bu insanlar oldukça küçük beyinleriyle dolaşıp herkesin sinirini bozarlar, aklı kıttır, düşünemezler. Normal insanlara alakasız şeyler söyleyip ortalığı karıştırırlar. Genellikle hızlı ve anlaşılmaz konuşurlar. Egosunun ve hırslarının kurbanı olmuş, karşısındakini anlamayan, dinlemeyen ve kendisini sadece sözcüklerle ortaya koyma çabasıyla bir ömrü heba eden her bir kişinin tanımıdır.
Bu insanlar oldukça küçük beyinleriyle dolaşıp herkesin sinirini bozarlar, aklı kıttır, düşünemezler. Normal insanlara alakasız şeyler söyleyip ortalığı karıştırırlar. Genellikle hızlı ve anlaşılmaz konuşurlar. Egosunun ve hırslarının kurbanı olmuş, karşısındakini anlamayan, dinlemeyen ve kendisini sadece sözcüklerle ortaya koyma çabasıyla bir ömrü heba eden her bir kişinin tanımıdır.
''En mükemmel bir insanın bile alışkanlık sonucu kabalaşabileceğine, rezilleşebileceğine inanıyorum. Kan ve başkaları üzerinde egemenlik sarhoş eder insanı: kabalık ve rezillik gelişir; insanın aklına, duygularına ulaşır ve sonunda insan normal olmayan şeylerden zevk almaya başlar. bir canavar olur. Ve insanlığa, pişmanlık duygusuna, yeniden doğuşa dönmesi hemen hemen olanaksızlaşır. Böylesine bir güç sahibi olma isteği salgın bir hastalık gibi bütün topluma bulaşır: öylesine çekicidir güç sahibi olmak.
Bu tür olaylara ilgisiz kalan bir topluma hastalık bulaştı demektir. Sözün kısası, bir insanın bir başka insana işkence etmek hakkının olması toplumun bir hastalığıdır; toplumda insana özgü yeteneklerin kaybolduğunun, bir ülkenin yurttaşları olmak bilincinin yok olduğunun, toplumda çürümüşlüğün başladığının göstergesidir.''
Ölüler Evinden Anılar, Dostoyevski
Bu tür olaylara ilgisiz kalan bir topluma hastalık bulaştı demektir. Sözün kısası, bir insanın bir başka insana işkence etmek hakkının olması toplumun bir hastalığıdır; toplumda insana özgü yeteneklerin kaybolduğunun, bir ülkenin yurttaşları olmak bilincinin yok olduğunun, toplumda çürümüşlüğün başladığının göstergesidir.''
Ölüler Evinden Anılar, Dostoyevski
avustralya'daki queensland üniversitesi'nden psikolog dr. brendan zietsch “seksin uzun sürmesi konusunda neden bu kadar takıntılıyız? demiş ve milettin cinsel ilşki sürelerini takıntı halinde merak edip araştırmış.
toprak, sevdiklerimizi aldığı için mi böyle güzel kokar?
bir insanın ne kadar aptal olduğunu, seni ne kadar aptal yerine koyduğundan anlayabilirsin.
tarikat, karanlık emellere yönelik bir örgüt veya taraftarlarının kesin inançla kendilerini karizmatik bir lidere bağlı olduğu bir ideolojik sistemdir.
ölü gözler, geleceği göremezler.
dua, içsel sesimizi dinlemek, sevgi, insanlarla sağlıklı ve doyurucu ilişkiler bizi ruhsal doyuma götürür.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?