confessions

wereyda

- Yazar -

  1. toplam entry 347
  2. takipçi 1
  3. puan 50436

inancını yitirme

wereyda
inancını yitirme!: dü$tüğün çukurdan ötürü mü duyulmuyor sesin, sesin senin değil mi?

bak bana kalırsa hayat dediğin $ey zaten bir yanılgılar bile$imi.. minicik bir hafıza toplamı dü$ün hele:

çocukken yalnızlığın inançsızlığa olan etkisini kavramayacak kadar mutluydum. dost adını vermediklerimin aradan geçen zaman sonunda dost adını veremediklerimle kıyaslarını yaptığımda elime geçen sonuç, acıydı: mütemadî bir yalnızlıkla ba$ba$aydım. yalnızlığın yalın cidarının giydirildiği ruhuma, ağzımdaki alçı tadına ve bu doldurulması güç olan büyük bo$luğa aldırı$sız kalamadığımı farkettim. sözlerin anlamsızla$tığı, sessizliğin çekiç halinde çekiç-örs-üzengiye indiği ve devamında, az demlenmi$ çaylara ili$tirilen sigaralarla oyalanılan o özlem duyulan hayat.. çok uzaktaymı$, anladım.

parasal durum, duygusal durum, dü$ünsel durum: -izm’i olmalıdır her insanın.
-izm dediğim zaten mumyalanmı$ bir papatyadır ki solmaz: doğru insan, doğru zaman, doğru mekân. ’gelecek kaygısı’, ha geldi ha gelecek kaygısı.

losing my religion diyor r.e.m..

bakire olmamak

wereyda
$imdi öncelikle bu konu keskindir efendiler. kaldırım orospularını konuya dahil etmeden bir dü$ünün bakalım: ulan benim annem de bakire değil? wauouv.. tespit filan değil; bu senin aklına gelen ama aslında kendine bile sormaktan çekindiğin $eyin adı. $imdi dahil et o kaldırım orospularını, keva$eleri, yosmaları, kahpeleri, ski$kenleri, eski/taze ka$arları!

($imdi sor kendine!) ulan benim bekaret dediğin $eyin reel değeri ne ki benim gözümde? altı üstü yanal alanı falan toplasan bir zar i$te. kulağımda da var bundan. tavlada da var. amda olunca mı değerleniyor bu kadar.. oğlum ne oluyor lan sana kendine gel. 21.yüzyıl diyorlar adamlar sense hâlâ tabularını yıkamamı$ denyoların izinden aynen devam ediyorsun, bir kadın için en kutsal ânı, apı$ arandaki beynin sebebiyle seviyesizle$tirdiğin yetmiyormu$ gibi bir de mevzu bahis yapıyorsun. malsın sen. git otuzbir çek $imdi bunları yazdığın kağıdı okuyup.

daha iyi bir dünya duslemek

wereyda
umutlanmak.. umudu uzuvla$tırmak!

sırtında ta$ıdığı gökyüzüyle mesire alanında ko$turan bir çocuğun, hamakta kestiren babasını umursamadan annesinden ekmek arası bi’$eyler istemesini beklemek belki de bu. (sonrasında ’$eker de yiyebilsin’ diye.) belki de bunların alayı saçmalık; her yer longoz, dünya bataklık: kendi pisliğimizde çürüyerek ölüyoruz her ân. saniyelerin saatlere dönü$mesi, küçüğün büyüğü olu$turması, büyüğün küçüğü yemesi sonra, sonra yine aynı terane.. inançsızlık yavrum, inançsızlık bitirir yine de bizi. ben $imdi kalkacağım gideceğim, kimsenin kimseyi sikmediği bir dünya bulup getireceğim. burada bekle. kıpırdama. kal. dü$le. dü$ ile.

[’yersen’ diyeni yerim! ]

deli

wereyda
sübjektif gerçeğini dı$ dünyanın gerçeklerinden ayrı ve üstün tutana deniyor deli diye. biz diyoruz hatta bunu;
"lan deliye bak sigara zararlı değildir diyor" diyoruz. kendi yargılarımızı teori belleyip, yeni fikir, görü$ ya da hislenimlere tıkıyoruz tüm uzuvlarımızı. kahve içerken illâ krema da olsun istiyoruz, radiohead dinlerken biz, herkes içlensin istiyoruz. herkes recep tayyip erdoğan`dan nefret etsin istiyorum meselâ ben; kimse mustafa yıldızdoğan dinlemesin istiyorum, yılba$ında asit yağmuru olsun, be$ikta$ $ampiyon olsun istiyorum.

(..)
delileri unuttuk haklısınız: onlar bizim filigransız insanlarımızdı; napolyon taklidi yapanından, kenar mahalle dilberleri gibi gerdan kıranına, a$ığından ma$uğuna wireless eğlencelerimizlerdi bizim. unuttuk onları.. bir orman yangınında, bir gece tiyatrosunda, bir $uursuzlar kabaresinde terkettik onları, analarına sövdük, bacılarını elledik, hislerini keva$e belledik..

vita yağ tenekelerini bile çiçeklere saksı yapmayı bir ekonomiklik bellemi$ bizler,
delileri belleyemedik bizden.

allah -varsa- hepimizin belasını versin.

(gömleğimin düğmelerini iliklesene anne)

merhaba çocuk

wereyda
hava nasıl oralarda ve özgürlük albümlerinde söylemi$ bunu edip akbayram..
bana $unu anımsattı:

merhaba çocuk,

aramıza ho$geldin. $imdi bu ülkenin üç tarafı sularla çevrili. yani bir yarımadada ya$am sava$ı veriyoruz.
ama duuur, hemen ürkme. $imdi bu ülkenin kurulu$undan bu yana ta$ıdığı jeopolitik önem gereği dostları ve dü$manları oldu. arkasından bıçak çekenlerle, önünde el pençe divan duranlar arasında konserve bir ya$am alanı olarak bu ülkede, benim de dü$manlarım oldu , senin de olacak. bunu engelleyemeyiz, bunun önüne geçemeyiz çocuk. $imdi sana ilerde i$ine yarayacak $eyler söyleyeceğim. hayatın dipnotları olarak belleyesin.

öncelikle benden ve hayattan büyük ölçekli beklentiler içine girme. sevgilin olduğunda cebine para koyabilirim ama sana asla bir araba alamam çocuk. kırmızı bir oyuncak araba..? belki. ama yine de kesin konu$mayayım. ilkokula ba$layacağın için sana çanta, abaküs, defter, ayakkabı, önlük, kalemkutu ve güleç bir yüz almak için günde kaç saat çalı$tığımı ve emeğimin kar$ılığında ne kadar bir meblağ ile ödüllendirildiğimi söylersem, neden sana zaman ayıramadığımı, neden senin pamuk ellerinde tutup hayvanat bahçesi senin, lunapark benim dola$tıramadığımı anlarsın. ama bo$ver. sen $imdi "ata bakan ali" yi ve "ılık süt içen ı$ık" ı dü$ünmek ve bunun haricinde de bol bol hayalkırıklığı biriktirmekle uğra$malısın. kömür fiyatlarına gelen zamdan dolayı ev soğuk ve biliyorum çatının akması elbette rutubeti, nezleyi, gribi ve ü$ümeyi getiriyor. bu sonraları zatürre`ye ve nefrete dönü$ene kadar, yani; senin beni $imdiki gibi dinlemeyeceğin ve asiliğini ku$anacağın güne kadar, sana yalanlar söyleyeceğim hep. beslenme çantana çokomelli ekmek koyamayacağım gün geldiğinde ben de üzüleceğim elbet ama ne yaparsın, kader? kader demek yoksulluk ve üzüntü demektir çocuk. üzüntü demekse, ilk sevgiline hediye alamamak.. ama hemen yüzünü dökme. devlet babanın memur maa$larına yapacağı zammı bekliyoruz $u aralar; yakındır, erinme.

anneni sev çocuk. onu sev. onu kırma. ellerini öp her sabah. bulutlanmı$ gözlerine küçümser tavırlarla bakma. kavga etmeyiz biz; onların hayatın biberi sosu. nasıl sen daha aramızda değilken asılanlar vardı, yine olacak onlar çocuk. biz buna oyun diyoruz, sen adam asmaca diyeceksin. sessiz harflere dikkat çocuk! radyasyon sızıntısı var evet, yanan ormanlar ve kirletilen denizler var. burkuklar var biraz da, yakılan oteller, yasaklanan $arkı(cı)lar ve enflasyon var. devalüasyon, maa$ kuyruğu, kıskançlıklar, itilmi$likler, manzarasızlıklar, kara komedi, nepotizm ve allahsızlıklar var. bir de allah var çocuk. ona güven, onu sev. onun seni sevmediğini sanma sakın, onunla konu$ ama küfürlü konu$ma.

ezbere ya$anan sıkıntılar dönemi dediğimiz bir zaman var bizim. ak$am eve, elinde erzakla gelememenin hüzün halidir biraz bu. soğuk gecelerde daha ü$ümek gibi.. neyse; bo$ver beni. kafasında ı$ık yanan adamların hapise tıkıldığı bir ülkede ya$ıyor olduğumuzu sana söylemeyi unutuyordum az daha. ozon`un delindiğini söylemeyi; atatürk diye birinin artık olmadığını.. bahçede yeti$en her çiçeğe özen gösterilmesi gerektiğini bir de. lafı fazla uzatmak istemiyorum çocuk. aramıza ho$geldin. bundan sonrası zor ama.. söyleyeyim.

baban


franz kafka

wereyda
adamın bir doğal imgelemi yok; tahminim, bu kadar popüler olduğunu bilse sevinmezdi.

gerek dönü$üm/deği$im konusuna bakı$ açısını; karihanın unsurla$ması bağlamını açıklamaya çalı$ırken mazisine üç boyutlu gözlüklerle bakma tercihini, ahmed arif`in rafine $iirlerinin $arkıla$tırılmasına duyabileceği nefret çerçevesinde i$leyi$e tâbi tutmak oldukça ho$ olur: acı çekenler, çileciler, acılarının reklâm ve mâli kaynak hâline getirilmesine kar$ı dimdik ayaktalar. istemiyorlar duyulmasını, duyulsa da ayağa dü$mesin istiyorlar. (karısının gözleri önünde romanlarını yakması da belki bu sebeptendir.)

burnundan kan gelmeden bırakmazmı$ yazmayı; 50,000 fincan kahve içtiği rivayet edilen honore de balzac bile sevinirdi buna; o bile gülerdi. yazmak, nefes almak gibi aslî ve istemdı$ı bir formasyona dönü$türüldüğünde kötücüllüğün, mevcut baba nefretinin, sıkı$tırılmı$lığın ve kırılmı$ taverna bardağı psikolojisinin tesiri altında yehudah ben bezalel loew`cülük -rabbi löw- oynadığını görmek de epey kolay.

entelijansdan underground`a kadar okurları olması da $a$ırtıcı değil elbet. bu adam gerçek bir illüzyonist. öptüm. emdim.

uzgün gül rengi

wereyda
a$k`ın çiçek hali.

birazdan sabah olacaktı.

geçici bir esrime sürecine girmi$ gibiydim; hayâl görebilirdim, bi` sigara yakıp $u bendeki dominant kronik pesimist genlerimden sıyrılmak için transplantasyona denek olabilirdim ya da bu entel dante`l his burkulmalarına bir son verip kafayı koyup yatabilirdim.
bulutlar, hakikaten toprağı özlemi$ olacaklardı ki sis vardı. evde herkes uyuyordu. babamın beyinsiken horuldamalarını dahi iplemeyecek kadar uyu$mu$tum. buğulu pencereye, hüzün gözlü kuğular çizmeye çalı$tım ama olmadı. gastritim azdı, yine ba$ağrısı ba$ladı, yine gözüm telefondaki alı$ılmı$ sessizliğe baktı, telefon yine çalmadı, telefon yine benden bir $eyler çaldı ama çalmadı. pencereden içeri soğuk giriyordu. açtım pencereyi, defterime su sıçradı. defterim ü$üdü; defterim difteri oldu. bir ku$ kar$ıdaki demir parmaklığa kondu. ku$, uzun uzun öttü. defterime bunlar da sıçradı. defterimde ku$ sesleri..

birazdan sabah olacaktı.

az ötede karde$im uyuyordu. kımıltısızdı; rakit gibiydi. sanki uyumuyordu da susuyordu. annemi dü$ündüm. elleri muhtemelen yine bula$ık suyu, deterjan kokacaktı ama ben yine de dü$ündüm. onu kırıyordum ben. karde$imi kırıyordum. babamı kırıyordum. ben, geceleri hortlayan pu$t vampirler gibiydim ve en çok kendimi kırıyordum. güne$i mi bekliyordum yoksa ay`ı mı.. bilmiyordum. beceriksiz bir tanrı silüeti gibi pencerede beliren bu ı$ık, first breath after coma`yı anımsatıyordu biraz; biraz beni anımsatıyordu. biraz içime sinen lo$ buru$ukluğu. güne$i hiç görmedim..

birazdan sabah olacaktı.

tahammülsüzdüm. belirli belirsiz yapraklara belirli belirsiz çiyler dü$meye ba$lamı$tı. süzülüyorlardı. yağmıyorlardı da kanıyorlardı. pencereye daha da yakla$ıp, tam kar$ımdaki eflatun gülü gördüm. diğer tüm güllerin içinde o bir farklıydı. net ama kırılgandı. mütebessim ama fevri.. sanki gözlerine bulutlar kaçmı$tı; somurtuyordu. ı$ıyan ân`ı avuçlayıp gözlerimin tüm ferini ona vererek iyice baktım. ağlıyordu. sanki uykusuzdu. ağlıyordu. o ân, telefonum çaldı.

birazdan sabah olacaktı.

me$k`uldüm..

fiktif aşk mektubu

wereyda
hiçkimseye`dir..

gece yine aynına dönüyor sevgilim.. kültablasında ölü izmaritler, bahçede üzgün gül rengi, suçlu tanrılar gibi suskun artık ku$lar. büyük bir efkârın kollarında uyuyor gibiyim. evet dostlarımı yitirdim, evet çok içiyordum ve küfrediyordum; ipe sapa gelmez $eylere kızıyordum bağırıyordum çok. evet yitirmi$tim bilincimi ve irin kusuyordum. ama.. ama hep bir $eyler yazmak istedim sana. tüm sorumluluklarımı es geçip, tüm dostlarımı kaybederek belki, belki bi` parça ölerek.. ama yazmak istedim i$te. mutlak bir sebebi olmalıydı. arıyordum. bulamıyordum.

seni senleyken kaybediyor olmanın vehametini, sana dokunurken duyumsanan o bakır tadını, kendinden tiksinir gibi ya$amanın anlamını.. bir$eyler olsun istedim mektubumun içinde. biraz melankoli olsun, az biraz acı, hüzünlendirsin ağlatsın sustursun titretsin.. anla; biraz ben olsun istedim içinde. habis bir ur gibi içimde büyüyen endi$eye dönemedim sırtımı. kenar süsü olsun istedim, bitirince dilimi değdirip yapı$tırmak istedim. film olmayı denedim sevgilim. masal olmayı...

gece yine aynına dönüyor sevgilim.. evde böcekler ko$uyor, odam gölgesiz, sular akmıyor, kokuyorum - koku$mu$um; kahkahalarım halıya dü$üyor. ayata çekirdek yiyor ben susuyorum. herkes üstüme sıçıyor kirliyim - kirlenmi$im. birkaç $iir denemi$tim olmamı$tı evet. evet çok siyahtım seni karartıyordum, evet söylenenler yalandı, evet öpü$lerim yalandı, evet uzun uzun susu$ulan saatler vardı (gerçektiler!). ama yalanlar da vardı. sana anlatamadım. sana benim bir pislik olduğumu anlatamadım. evet yitirmi$tim sevincimi; muhabbet ku$larını sevmiyordum. ama yine de yazmak istedim i$te sana. kendimden bir$eyleri öldürerek, savururak belki.. öyle! mutlak bir sebebi olmalıydı. aramaya devam ediyordum. bulamıyordum.

lekesiz çocukluğumu, esriyen hayâllerimi, belki biriktirdiklerimden arta kalanları, abalonlarımı ( boyardım! ), misketlerimi ve $iirlerimi.. bir$eyler olsun istedim içinde. biraz istanbul olsun, az biraz tuzlu fıstık, ka$ındırsın susatsın tiksindirsin buğulandırsın.. anla; biraz ben olsun istedim içinde. kanlı bir kanser gibi içime yürüyen sızıya dur diyemedim. bir ilkokul piyesi olmayı denedim sevgilim. çocuk olmayı..

gece yine ayn`ına dönüyor sevgilim.. ucum bitiyor ansızın, huzur bitiyor, gece bitiyor. sabaha ölü bir kentten sana selamlar ve rüzgarlar yolluyorum. burulmu$um burkulmu$um - burukmu$um. birkaç intihar denemi$tim olmamı$tim evet. evet beceriksizdim. ama $imdi sana, asla olmamı$ bir$ey yazıyorum buralardan. anlatamadığımı, anlayamadığımı, anlamlandıramadığımı.. mutlak bir sebebi olmalıydı. aradım. bulamadım.

görü$ürüz..

edip cansever

wereyda
ne yapıp edip cansever diyorum ben kendisi için...

geçenlerde babam ve oğlum soundtrack`i playliste atıp bir winston yaktım. balkona çıktım baktım havada bulutun zerresi yok. a tout le monde e$liğinde bi` parça hayallere dalayım dedim. biraz melankolinin kimseye zararı dokunmaz, biraz ü$ümek donmak değildir, biraz bira insanı alkolik yapmaz; ya$amak, tek ve hür bir orman gibi karde$cesine felan dedim. salak olmak istedim. hayal kurmak.. inanın; insan hayal kurmak istediğinde süper rahatlıyor. sivilcelerini sıkmı$ gibi oluyor böyle kımıl kımıl. hele bir de ak$amüstü ise o zaman daha süper. fenerbahçe - vestel manisaspor maçı var o ak$am. hayallerimi sikti ibneler. yok neymi$; gol olmu$mu$mu$. "siktirin lan!" dedim. sinir oldum. ^$iirli^ bir değnek lazımdı bana.
çevreden izole olmam, steril ve rafine kalmam, televizyonun kar$ısında uyuklamı$ babamın bıyıkları arasında sıkı$mı$ ve sonra külünü, annemin onsekiz taksit kar$ılığında aldığı haki rengi halıya bırakmı$ olan izmarit kadar pestenkerâni geçirmemem için bana bir değneğin gerekli olduğu fikrine sabitlendim. bu denli plonjonik dü$ünebildiğim için götüm kalktı, burnum büyüdü. kalkan götle, büyüyen burun yer deği$tirdi. kübist oldum.
aklıma birden edip cansever`in, "bir ak$amüstünü dü$ünmek, bir ak$amüstünü dü$ünmekten ba$ka nedir ki ?" mısrası geldi..

accayip sevindirik oldum böyle. göğüskafesimde bir $ey, "sikerim lan böyle hayatı" demeye devam ederken ben, "dur lan lebraam, ne co$ayazıyorsun her boka" dedim. hem asi, hem kırılgan, hem stratosferik kaygılara mündemiç bir ruh giysisi içinde ve heyecanımın hezeyana dönü$eceği agnostik ân`ı kovalayaraktan eski fotoğrafları karı$tırdım sonra.. götüm götüm ilerlediğimiz bir konser bileti kuyruğu vardı. gergin bir ân`da dahi gelinlik kız gibi gülümsediğimi farkedip kendimden nefret etmem ve diğer fotoğraflara bakmam, ardından da hepsinde suretime yayılım yapmı$ o sikindirik sırıtı$ın olduğunu ayrımsamam, kısa sürdü. ama edip cansever`in bu konuda dahi bazı görü$leri, fikir beyanları olduğunu hatırladım sonra. bir fotoğrafta çıkmak demi$ti edip cansever.

uyumu$ babamın sigara pakedi gözüme çarptı sonra. aldım içtim rahatladım. ağladım ağladım.

allem edip kallem edip cansever diyorum ben kendisi için.

dedenin kanserden ölmesi

wereyda
(bkz: ölümden geleni yaptım)

kendi $arabını kendi yapan bir adamı kaybetmektir benim için.. elbet bundan fazladır. bundan ötedir.

$öyledir :

babam ekonomik özgürlüğünü kazanana ve kendi tırnaklarıyla bir yere gelene; ba$larda, televizyon masası olarak bir küçük sehpayı kullandığımız bir ev alana kadar, dedemlerle ya$ıyorduk. huysuz ve kendi halinde bir ihtiyardı dedem. eli sıkıydı. sevgisini göstermeyi otorite kaybı olarak tanımladığından babama da hep soğuktu. altılı bültenlerinden olu$an ve kilerde duran bir ar$ivi vardı. bir kez karı$tırıyordum, bağırmı$tı.

genelde kadim dostlarıyla kıraathanede vakit öldüren o mavi gözlü dev adam, aslında içinde miniminnacık bir çocuk ta$ıyor gibi geliyordu bana. arttırdığı zamanlarından birinde benimle uçurtma bile uçurmu$tu. tahtaya sarılan bobindeki ip azaldıkça uçurtma daha da gökyüzüne yakla$ıyor, dedemin iri mavi gözleri gökyüzünün o sonsuz mavisiyle daha da karı$ıyordu. bana ayırdığı bu kısa zamanlar dahi mutlu olmama yetiyordu. eğlenceliydi i$te : kendinden 60 ya$ büyük bir adamla dam`a çıkıp uçurtma uçurmak, sana yaptığı sapanla vurduğun ku$ları yemek, o ku$ların zarif göğüslerinin güçlü elleriyle yırtan bir adamın gözlerindeki çocuğu görmek, "seninle gülhane parkı`na gidelim bir gün.." dediğinde yanaklarındaki ânlık kızartıyı asla unutamamak, bulgaristan`da avdayken bir va$ak tarafından saldırıya uğradığını öğrendiğinde $ok olmak ve bunları yazarken aslında o zamanlar bunları duyumsayamadığını/hissetmediğini farkedince büyüdüğünü anlamak.. zor(du).

geçen zamanla deği$en zamanın harmanında ben ortaokula geliyordum. dedemin evde istirahatte olduğunu, hasta olduğunu, hastalığa direnmesi için moralinin yüksek olması gerektiğini, çevreden gelen en küçük bir gürültüye ya da sese dahi büyük tepkiler verdiğini, i$in aslı; yolun sonuna geldiğini biliyordum. aslında siz bilmezsiniz de hissedersiniz ya, öyle. baba evde mutsuzdur, zaman zaman gözleri nemlenir, ruhu daralır; anne susar, bir çay daha koyar kendine, baba bir bira daha açar, kızkarde$ arka odada uyur, sen televizyona bakıyormu$ numarası içinde çevreyi süzer ve duygularını bu minvalde yörüngelendirirsin ya.. öyleydi. "herkesin bir derdi var durur içerisinde" dememi$ti henüz volkan konak. aylardan burukluktu, yıllardan üzüntü, günlerden repliği bozuk bir per$embe.

hastalığın tam te$hisinin konmasından sonraki zamanlar en zor geçenlerdi. baba, her gün ba$ka bir yerden ilaçlar, iğneler ta$ıyordu. sakinle$tiriciyi de kendine saklıyordu. ben, sus`uyordum. gözlerim susuyordu. gözlerime su veremiyordum. nihai son yakla$ıyordu ve çaresiz bekleyi$ herkesi yiyordu. elden gelen her $eyin yapılmı$ olması, "en azından denedik.." den daha acıydı. bana hep olmayacak, olamayacak gibi gelen olayların olabilirliğine inanmaya ba$ladığım yıllardı. büyümek, acıların yatay toplamı..

velhasıl; yine repliği bozuk bir per$embe sabahı annem tarafından kaldırıldığımda ve yüzüme çarpan "hadi kalk babaannenlere gidiyoruz!" u duyduğumda anlamı$tım. babam yoktu; çoktan gitmi$ti. çoktandır biliyordu. bekliyordu. ben üniformalarımı giyip okula gideceğim sanırken, acıyla giyindirilip babaannemlere götürülüyordum. o iki katlı müstâkil ev, o merdivenlerinde ne$`e ve sevinç ko$an konak, o tüm hısım akrabanın geli$iyle $enlenen cızbız ak$amlarında tek bir ağızdan söylenen $arkılarla bezenen güzelim ev, metruk bir istasyon peronunun ta$ soğukluğu ile kaplanmı$tı.. kuran okuyan bir kadının sesi, gözya$ı jakuzisi`ndeki ziyaretçilerin boğumlu hıçkırıklarına karı$ıyor; ruhum alabora oluyor, babaannem bir kö$ede teselli ediliyor, yarım asrı payla$tığı o kocaman adamın kemikleri belli vücudunun sarıldığı beyaz örtünün üzerine konmu$ ekmek bıçağının, sanki yüreğine saplandığını dı$ çevreye belli etmemeye çalı$ırmı$casına yemenisini suretine sürüyor ve belli belirsiz cümleler sayıklıyordu.
ben, amca oğlu, hala oğulları felan alt katta bir odaya kendimizi kitlemi$, hüzün senfonisinin requeim`ini yüreklerimizde hissediyor olmanın acısını birbirimizden saklamaya çalı$ıyor, sanki hiçbir $ey olmamı$, sanki dedemiz ölmemi$, sanki yine bize hikayeler anlatacakmı$ gibi hararetli gözlerle etrafa bakıyorduk. o ân, yarım saatten fazla bir süredir gözleri açık biçimde halıdaki desenleri bakan amcamın oğlunun gözlerinden bir damla ya$ süzüldüğünü farkettim. tüm cesaretim kırıldı, tüm bardaklar ve kemikle$mi$ güçlülüğüm kırıldı... sonrası mı? sonrasında sadece gömüldü dedem. herkes gözlerini kaparken, herkes gözlerini kaçırıp hayattan fidye isterken ben, bir $ey gördüm o gün.

.. o gün, babasının mezarına toprak atarken ölen bir adam gördüm;

babamdı.

sms arkadaşlığı

wereyda
[tepenot: bu entryde bahsedilmeye çalı$ılan sms arkada$lığı, özel tv kanallarının alacakaranlık reklam ku$aklarındaki "ara beni, boya beni" arkada$lığından oldukça farklı olmakla beraber, chatwalk, chattalk vs vs komiklikleriyle de bağlantısızdır.
hafif ağrı, biraz tereddüt ve fena halde hayâl kırıklıklarıyla doludur.]

konu, derin arkada$lar. çokyönlü bir durum olduğu için de herkes için bazen aynı, bazen de farklı anlamlara gelebilir. evvela basitinden ba$layayım ben anlatmaya: çok fazla içli dı$lı olmadığınız ama sohbet ettiğiniz, azıcık da olsa bir $eyler payla$tığınız bazı insanlar vardır; onlara ne kendinizi tüm mutlaklığınızla gösterebilir, ne de onların size kendilerini aynı richter ölçeğinde açmalarına tahammül edebilirsiniz; küçük, hayatta hep arka plana itilmi$, z raporu alınmamı$ ince konular hakkında fikir teatilerinde bulunmanız oldukça doğal bir durum olmasına rağmen, onların ailesinden birinin ismini sormak bile zor gelir. sizi bazen fu$ya rengi hayâller dünyasına götüren ama bunun bir hayâl dünyası olduğunu da daha en ba$ından size söyleyen bir alı$veri$ ba$lar aranızda. $arkılar, $iirler, zaman zaman fikirler ve hattâ hisler; onun tenine dokunamayacağınız ama onun tenini görebileceğiniz, kırıcılık katsayısının bazı bazı e$ik değerin oldukça üzerinde seyrettiği, içinde neolojizmi ve mizahı da barındıran bir sosyalizasyon çabası içerisinde bulursunuz kendinizi. ondan üstün çıkmak?? i$te en önemlisi budur; kırılma noktası olmasından mülhem bu "ileti$mek" olayının nüvesini olu$turan bu benmerkezci davranı$ yörüngesi, bir süre sonra narsizmi, bradikardiyi ve ta$ikardiyi getirir. bir etkileyicilik unsuru aranıyorsa, kar$ındakinden daha entelektüel ve teraküm sahibi olduğunu kar$ındakine hissettirmekten daha iyi bir minval olamayacağını bildiğin için, içinde, olumsuz bir elitizm ta$ıyan sentetik edimlere giri$ir ve alter egolarının harekete geçmesini sağlarsın; ba$larda buruk bir hedonizm sarar sarmalar seni ama sonraları kendi yaptıklarından ötürü kendinden tiksinmeye ba$ladığın bir evre çıkagelir. sms`lerinde artık daha yüzeysel ve açık niyetli, daha özensiz ve sıkılgan fonksiyon grafiklerini kullanır, "ahahahahah" yerine "euhuohae" demeye ba$lar ve bir süre sonra bunları da kesersin. ataraksiya kendini belli eder, "sms arkada$ı"nın yazdıkları artık sendeki tepkisizliği deği$tiremez olur, övülmek ya da sövülmek istememene rağmen ileti$imin külliyen kesilmesine de razı olamazsın. ve philemon.., $uur kaybına müteakiben pseudohalüsinasyonlarla boğu$ma dönemi. artık onu istemiyorsundur: bir önceki sms`i gönderen insan ile $imdiki arasındaki fark, kaçınılmazdır; o sanki seninle oynamaya, seni delirtmeye ya da kendisinin anormal olduğuna inandırmaya çalı$ırmı$casına davranmaya ba$lamı$tır.

"artık o, o değildir!"

sabah bamba$ka bir kentin ayazında elin cep telefonuna gider ve ondan gelen tüm sms`ler tıpkı onun o sendeki güzel "hayâl"i gibi silinir. ve tek bir $ey denir:

"ho$geldin.. benim yeni hayâl dünyam!"

[dipnot: bu entrynin sahibinin,
yayınında, yapımında ve yıkımında emeği geçen herkese te$ekkürler.]

alp bugdayci

wereyda
murathan mungan`ın eski sevgilisi olarak biliniyor bu herif.
seslendirme, haber spikerliği vs.. yapıyor ve bunun dı$ında da on parmağında da on marifet var: i$kencecilik, katillik, tecavüzcülük -falan filan fi$mekân- sanki suç dosyasının ne kadar kabarık olduğunu açıklayamıyormu$ gibi bi`de kitap yazmı$ bu: kan sıcak akacak!

"$airlerdeki alp tutkusu" diye bir ba$lıkla bile açıklanabilir; küçük iskender`in de vardı bir alp`i hani, alp krizi`ni bile ona yazmıştı.

alp disiplininde kayıyorlar herhalde bunlar..


sikimi kaldırmayan cenazemi kaldırmasın

wereyda
can yücel için yazdığı bir $iirinde geçiyor bu söz küçük iskender`in.. biliyorum biliyorum esaslı lâf; muzır ne$riyat.

seke seke adlı kitabında üstadın kendisine dair yazdığı "sikecek olsak büyüğünü sikerdik" cümlesine fazla içerlemi$ olmasını öne sürsem de bu final dizesi için,
esasında mantıksal perspektiften bakıldığında "azıcık alttan azıcık üstten" gibi bir liriği müzikaliteye kazandırmı$ sevgili sezen aksu`nun sinan çetin yarasından daha manidar geliyor bana.

iskender`in,
"$iir kerhaneye dü$mü$tür ve kendisini kurtaracak birini bekler durur" beyanında bulunmu$ olmasından mütevellit; spontane his bulamacı $iirlerini hasıraltı yapan murathan mungan`ın konformist paradigmal bakı$ açısından daha net bir ifade ile tezahür ediyor güzellerim bu. öptüm gıdıdan.

dostlukların son kullanma tarihi

wereyda
muhakkak vardır..

metin`e,

henüz diz kapakları yaralı, elleri kirli bebeler olarak misket oynanan zamanlarda; yani sigaradan ilk nefes çekilmeden, anneye babaya kar$ı sorumlulukların fazlaca olmadığı, okul tuvaletlerindeki karı kız maceralarının urban legend gibi anlatıldığı zamanlarda, yani henüz "dostluk" kavramının irdelenmediği, hislerin ve hayat görü$lerinin didiklenmediği zamanlarda mutlu, amma ve de lâkin $u ân mutsuz olduğunu iddia eden ya da bu hissiyatın farkındalığının acısıyla kırılmı$ bilek gibi bakan bir yazarın sessiz vaveylası olarak addediyorum ben bunu.

prozac nation ruhuna hayret ve biraz da sulanmı$ ağızlarla bakılan yılların üzerinden bayağı geçti.. o zamanlar; tekila bardağına sürülen tuza, "hassiktir bu ne ola ki?" $eklinde baktığımıza göre, miniktik. sevdalarımız, tra$sız ve yalın olsa da, kızlara verdiğimiz değerin yarısını dahi vermediğimiz ebeveynlerimize kar$ı olan sevgimiz bir bardağı doldurmasa da, alabildiğine ölüsevici, alabildiğine piç olsak da hayat, pembeydi. green fairy`i ilk denediğimiz zamanları birer sefahat dönemi olarak betimlediğimiz, orospu bir gülü$ün gamzelerine yaprak yaprak teslim olduğumuz ve bu kutsi erek uğruna, henüz "dostumsun!" demediğimiz arkada$larımızı gözümüzü kırpmadan satabileceğimiz günlerdi. ((yani ay`ın mehtap olduğu zamanlar..))
zira; bu kadar da his ishali ve ansiklopedist değildik o zamanlar.. lan, diyorduk birbirimize.. göt, diyorduk.. hele bir kere metin bana, "amcıksın oolum sen!" demi$ti, gülü$mü$tük.

ilkokul ortaokulu, ortaokul liseyi, lise de -sik varmı$ gibi- üniversiteyi kovaladı. yıllar yıllara katar diye eklenirken, a$ık olduğumuz kız sayısı ya$ımıza eri$mi$ken ve biz her a$ka hep büyük harflerle ba$larken birbirimizi aksattığımız ve ertelediğimiz gerçeğinin yüzeye doğru meyillendiğini anlamaya ba$lıyorduk. çıkar ili$kilerine ağ ören trikotaj ustası hep hayat oluyordu.. her boktan hayatı sorumlu tutuyorduk. sanki hayat, detan`dı ve biz de yine o skindirik hayatta kalma uğra$ındaki koku$mu$ kakalaklardık. elbette bu oksimoron, yani tezatlarla ayakta kalmayı öğrenme evresi, evrimimizin ne ilk ne de son a$amasıydı.. hayattan kaçan ama hayata bağımlı pu$tlardık. $imdinin gnctrkcll kızları, o zamanlar portakalpde damardı. onlar daha büyüyemi$lerdi; büyüyorlardı kendilerinden habersiz.

bir gün benim kolum kırıldı. ortaokuldu. sevdiğim kız tarafından seviliyordum. (ne zaman sevsem, sevildim hep..) semtimizin futbol klübünde top ko$turduğum zamandı ve idmanda kolum kırılmı$tı. metin idmanı seyretmeye gelmi$ti. uğursuzdu götlek, kolum kırılmı$tı. 15 gün olarak yuvarlayabileceğim bir süre okula gidemedim. metin arada bizim eve geliyor ve bana havadisleri yeti$tiriyordu. sibel capacanlıydı, sibel`in kolu kırılmamı$tı, sibel bensizdi ama ya$ıyordu; dersleri hâlâ iyiydi. yani aslında her $ey normaldi. ama olur ya hani, dersin ki bir $ey ters gidiyor mnskym, öyleydi i$te.. neden sonra metin gelmemeye ba$ladı. alçıdan dolayı kolumun ka$ınmasının canımı sıktığı yetmiyormu$ gibi, bi`de artık metin gelmiyordu. kesin bir ibnelik dönüyordu. velhasıl; okula döndüm. sibel bana soğuktu. metin bana soğuktu. arkada$larım bana soğuktu. fonda hakan peker vardı. salaktık. küresel ısınma doğmamı$tı. taksitler, kira borcu, birikmi$ bula$ıklar ve dostluk doğmamı$tı. aslında doğmadığını/olmadığını hep anlamı$tım ya. neyse..

lisede metin`den ve diğerlerinden ayrı bir okula gittim ben. sonra ben orada da sevdim birini. sonra metin`in telefon numarasını unuttum. artık nazım vardı, barı$ vardı, samet vardı. (x’ler, y’ler..)
lise de hemencecik bitti ve üniversite geldi. sanki metin ölmü$tü. beni aramıyordu; onu aramıyordum. anlatımsız bir burukluktan ibaretti. sancılıydı. üniversitenin sınav arasında vakit bulup, büyük $ehrimin ortadirek semtine döndüm.
yılmaz erdoğan`ın da dediği gibi, "dostlar alıngan bir sahili pinekliyorlardı" !

bir gün, ne olduysa oldu..,
ve eve bizim kö$eden gitmek istedim. "buz gibi soğuk sudan içeeen" diye bağırdığımız cuma pazarlarındaki olduğu gibi. tıpkı uçurtmamı telefon tellerine taktığım o zamanlardaki gibi. ercan ordaydı, orçun ordaydı, yasin ordaydı, sertan ordaydı. az sonra metin de geldi. bana samimiyetsiz bir selam vardı ve bir sigara yaktı. ercan ona dönüp, " takma kafanı bi kıza be metinim " dedi. umursamadım. siklemeyen bir tavır ku$andım.

.. sigarasını bitiren metin eve döndükten sonra, elemanlardan öğrendim kanser olduğunu; yakın vakitte öleceğini! yine anlatımsız ama; içimde ölen bir $ey, yeniden öldü.

öyle.

jean baptiste poquelin moliere

wereyda
fransa kralı 14.louis`in kendisine olan hayranlığı, zorla evlenme adlı oyununda sahnede çingene rolüyle dahi olsa oynamaya razı olmasıyla ortaya çıktığına göre;

belinden ba$larmı$ gibi duran uzun bacakları, birbirinden tamamen ayrıksı gözleri ve okechukwu uche`ninkilere benzeyen dudaklarıyla komedi için gerekli olan fizyolojik kıyaklar tanrı tarafından kendisine sağlanmı$ bu adamın,

miniminnacık veletken kaybettiği annesinin ardından üvey annesini de dört sene gibi kısa bir sürede kaybettiğinden içindeki anne sevgisi oyunlarına "orospu hisli anneler" ve "eli bula$ık suyu kokan anneler" olarak iki farklı biçimde yansımı$tır.

teveffuk sağlamak gibi bireysel mastürbasyon metodlarına ba$vurmayan moliere, bilindiği gibi sahnede ölmemi$; le malade imaginaire`i tamamladıktan ve ölümün nefesini ensesinde hissettikten sonra "bana a$ık olduğum kadını getirin!" demesinin ardından parçalanan damarlarından biri yüzünden kuliste, kendi kanıyla boğularak ölmü$tür.

en büyük ibnelik ise; tartuffe gibi çok önemli bir eseri dı$ında bir sürü eseri yasaklanıp kaldırılan moliere`in dört gün bekletilen cesedinin 2 papaz tarafından pere lachaise`e gömülmü$ olması ve hâlâ nerede olduğunun bilinmemesi.

tarih sevmiyor güldürenleri; ağlatmak lazım gelir.

iki bayram arası evlenmek

wereyda
ramazan ve kurban bayramı arasında evlenmek durumu ya $imdi bu; sanki bundan ba$ka ihtimal var..
"iyi değildir, dinen caiz değildir" falan derler ya bi`de; küfredesim geliyor.
ulan embesil olan eski nesil ,
kurban bayramından sonraki 11 ay içerisi de dahil $u senin bahsettiğin duruma diğ`mi,
e o zaman ne $akırsın benim nazlı bülü-bülüm?
bahsettiğinin $u 2 ay 10 günlük zaman dilimi olduğunu söyleme bana, sus, pis dönek!

gece sakız çiğnemeye de ölü eti çiğnemek demi$ti bunu diyen adam,
$ıh mıdır, $eyh midir.. alkı$layın lan.

ege çubukçu

wereyda
ceza buna ece buçukçu demi$ "acı biber" adlı $arkısında.. ikisine de güldüm.
biri eminem, diğeri de p diddy çakması triplerle kendilerini parçalıyorlar gibi geliyor bana ki gitmiyor da $erefsiz dü$ünce.

$a$ırıyorum!

ay$e hatun önal denen gudik karıyla düet yapan, hande yener`le aynı sahnede dugong gibi eğle$en adamla, "ben türkiye`nin puff diddy`siyim" yorumunu yapan adamın aynı adam olma ihtimalini sorguluyorum aslında. olmaz, diyorum sonra.. aynı adam bunların ikisini birden yapıyorsa, banyo yaparken saçlarını da kurutabilir diye deruni deryalarda kayboluyorum.

sonra,
honki ponki diyen faruk kurukaya`yla ta$ak geçer benim halkım.. "ghetto party!" diyen iyi olur, honki ponki peynirli tombi kötü olur..
[hatunun göbeciğine bacardi döken bir adammı$sın be sen ege.. neydin, ne oldun, tebrik hürmet falan dinleyicilerinden..]

deepnote: rap diye bir $ey elbette vardır.. bence tupac ölmedi.

tesettür

wereyda
iman örtüsü-ymü$.

hayâl dünyalarına terkedilip, çareyi, cinsel ya$amı fantazyalarla gerçel kılma uğra$ı içerisine girmekte bulan dingabak kızlarla, dogmatik sistemin öngördükleriyle ya$amlarını idame ettirmeye çalı$an kadınların örtüsü bu aslında.
okutulmayan, hakir görülen ve eksternalize edilen toplumun di$lilerin gösterdiği aksaklık: ba$örtüsü, ya$mak, yemeni.
-oku; ikna edeceğim-

toplumsal dinamiklerin aksaması için sistemi manipule eden güç odaklarının, giyimden sanata; beslenmeden seyahate; ibadetten modaya kadar geni$ bir skalada hüküm sürmek için uyduladığı ayrımcılığın nihai sonuçlarından biridir günümüzde gelinen nokta.

üniversitenin kapısından çıktığında ba$ını kapama ihtiyacı hisseden kıza sormak gerek;
- mutlu musun?

aklı ba$tan ka$ımak, ba$tan kazımak lazım.

14 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol