en beğenilenlere girme garantili olan,ayrıca sozluk yazarlarıyla aranızı iyi tutmak adına yapılabilecek güzel bi harekettir... merak edenler örneklerini her hafta en beğenilenlerde görebilir...
edit:
(bkz: yangında ilk kurtarılacaklar)
(bkz: ayar anında ilk yapılacaklar)
bir koy dolmusunda bir sabah koyunuyla araca binen coban ve sofor arasında gecen dialog;
c:buna ne kadar vereyim?
s:tam versen yeter.
c:kuzu ama...
c:buna ne kadar vereyim?
s:tam versen yeter.
c:kuzu ama...
aybasının ne demek oldugunu...
taksitleri organize etmenin terleticiligini...
kredi kartı faizlerinin oranlarını...
hangi bankanın en uygun faizle konut,araba kredisi verdigini...
emekli sandıgının aslında sandık olmadıgını...
hasta olunca akla gelen ilk seyin kurumdan sevk kagıdı almak oldugunu...
secim sonrası yonetimin degismesiyle muhtemelen sizin de amirlerinizin degisecegini...
cesitli yerlerde acılmıs ve genelde ese dosta hizmet veren yaz kamplarında yer bulupta kalabilmenin ne demek oldugunu...
tayin sonucu gidilen köylerde, kerpic evlerin catılarının bile olmamasının sıcak gunlerde vucuda etkisini...
köylünün sizin rehberliginizde sehirden topluca aldıgı camasır makinası, sofben sonucu kavustugu rahatlıgı köyün kahvesinde anlatması sonucu utanmanın ne demek oldugunu...
köyün en okumus kisisi olmanız dolayısıyla üniversite sınavına giren bi kaç gencin de tek bilen olarak tercihler zamanı yanınıza gelmesini...
yıllar sonra bu cocukların size bi sekilde ulasan tesekkur mektubunun anlamını...
hatta bazılarının basına gelen olaylarla yıllarca ugruna gorev yapılan ulkenin hassas konularında degil sorgulama, arastırmanın bile nasıl engellenebildigi...
seni ozluyorum baba
taksitleri organize etmenin terleticiligini...
kredi kartı faizlerinin oranlarını...
hangi bankanın en uygun faizle konut,araba kredisi verdigini...
emekli sandıgının aslında sandık olmadıgını...
hasta olunca akla gelen ilk seyin kurumdan sevk kagıdı almak oldugunu...
secim sonrası yonetimin degismesiyle muhtemelen sizin de amirlerinizin degisecegini...
cesitli yerlerde acılmıs ve genelde ese dosta hizmet veren yaz kamplarında yer bulupta kalabilmenin ne demek oldugunu...
tayin sonucu gidilen köylerde, kerpic evlerin catılarının bile olmamasının sıcak gunlerde vucuda etkisini...
köylünün sizin rehberliginizde sehirden topluca aldıgı camasır makinası, sofben sonucu kavustugu rahatlıgı köyün kahvesinde anlatması sonucu utanmanın ne demek oldugunu...
köyün en okumus kisisi olmanız dolayısıyla üniversite sınavına giren bi kaç gencin de tek bilen olarak tercihler zamanı yanınıza gelmesini...
yıllar sonra bu cocukların size bi sekilde ulasan tesekkur mektubunun anlamını...
hatta bazılarının basına gelen olaylarla yıllarca ugruna gorev yapılan ulkenin hassas konularında degil sorgulama, arastırmanın bile nasıl engellenebildigi...
seni ozluyorum baba
sahip olduğu anlayış sayesinde, sonradan sivri ve gereksiz olduğunu düşündüğüm bir çıkışımda bile nezaketle dinleyerek cevaplar veren hamarat bilgiç.
bahcedeki hortumla oynayan kuzenimle dialogum;
- mert yapma canım suyu boşa akıtıosun,
-(boş bakan gozlerle) boşa akmıo ki önünde ben varım!
- mert yapma canım suyu boşa akıtıosun,
-(boş bakan gozlerle) boşa akmıo ki önünde ben varım!
-ey kulum bakire kızları kurban ettt..
-hadi lan bakire kız bulsam mundar eder miyim?
-iyi o zaman once zik sonra kurban et.
-tamam bak o olur, anlastık o zaman...
-hadi lan bakire kız bulsam mundar eder miyim?
-iyi o zaman once zik sonra kurban et.
-tamam bak o olur, anlastık o zaman...
telefonunun kapalı oldugunu bildigin halde ona bir suru mesaj atma istegidir,utanc duvarını kırarak
dizine uzanılan sevgilinin yaptığı, insanı bulutların üzerine çıkarabilecek derecede huzur verici,mutlu edici, hadise...
çoktandır tanıyorum bu duyguyu. bazen bir acı bazen sadece kimliksiz bir bulut sayesinde yirmi dokuz harfle burun buruna gelmek... hadi yanındayız demeleri bana... bizi hale yola sok, şekillendir, içindekilerden bir fihrist yap, sırala, yarala... aslında komikler. her şeye çare olabileceklerini sanıyorlar. oysa beyaz kağıt üstünde bazen çaresiz lekelerden başka bir şey değiller. mesela şu a harfini ele alalım. üçünü bir araya getiriyorsun şaşkınlık oluyor. on tanesini yan yana diziyorsun çığlık kıvamına erişiyorlar.
harfler kendilerini bir şey zannediyor.
yazmakla ilgili ne söyleyebilirim ki, zamana karşı harf zayiatı. iç yerlerinde beliren gri bir bulutu başkalarının da anlayabileceği hale getirme uğraşı. oysa ne gerek var bilmiyorum. kime anlatıyorum? niçin? hüzne fiyakalı bir edebiyat giydirmekten başka nedir ki yazmak? ya da okuyanı gıdık yerinden dürtmek. gülsünler diye. üzülsünler diye... anlasınlar, anlaşsınlar diye. ve en kimseyle anlaşamayanların işiyken yazmak...
anlatabilseydim yazmazdım.
yazınca çekilir biri oluyorum, tek bildiğim bu. hep başkaları için kağıda döküyorum içimin kirlenen seslerini. evet sesler de kirlenir. kokular bile hatta. eski tadı kalmayabilir buğunun.
harflerin sözcük oluşturmak için bir araya gelmesi imece usulü bir hüzün inşaatıdır çoğu zaman.
bu kadar üzgün olmasam yazmazdım.
yeryüzünün bu yarımadasında (belki tamada olsaydı her şey daha kolay olurdu), yani bu coğrafyası bile yarım ülkede topu topu yirmi dokuz arkadaşım var. bazılarıyla çok az görüşsem de, mesela j ile çok samimi olduğumuz söylenemez, hep yanımdalar. bütün sırlarımı biliyor ve benden izin alma nezaketini bile göstermeden açık ediyorlar herşeyi. kimseyi ağız tadıyla aldatamıyorum bu yüzden. çizgisiz bir beyaz kağıtla karşılaşmaya görsünler, her şeyi anlatıyorlar. hem de en burkucu tarafından. şiir diye bir şey tutturmuşlar, kimseye acımıyorlar.
bir tek senden korkuyorlar şu sıralar.
bak şimdi de lafı sana getirdiler gördün mü? ne zaman seni görsem etrafta kimsecikler olmuyor. harflerim zavallı seslerin gölgelerine saklanıyor. oysa herkese seslerini gere gere bağırıyorlardı. kendilerini arayıp da bulamadıkları bir cakayla bir araya getiren bir dimağ bulmuşlardı ve havalarından geçilmiyordu. biz istersek bir araya gelir gülmekten öldürürüz hepinizi ya da göz pınarlarınızı kanatırız istersek diyorlardı.
harflerim beni her şeye alet ediyordu.
ama senden korkuyorlar işte. en çok da suskunluğundan. zaman durdu sanıyorlar sen susunca. aptallaşıyorlar. şimdi ne yapacağız, diyorlar. eyvah oluyorlar aniden. ve panik halinde sesler çıkarmaya başlıyorlar. onları unuttun, onları istemiyorsun sanıyorlar harflerini. güleceksin belki ama kaşlarından bile ürküyorlar.
kaşlarının yayına takılı ok oluyor çünkü gözlerin. baktığı yerden ses getiren gözlerin.. gözlerinin önünde küçülüyor harflerini. üzücü bir suskunluğun içinde durup hepinizi tanıyorum, şaşırtıcı değilsiniz, biz de bu harflerden çok var der gibi bakıyor gözlerin.
gözlerin olmasa yazmazdım ve gözlerin yokken ben iyi bir yazardım.
bozdun harflerimin fiyakasını.
ve seninle karşılaştığım, yani annenin seni doğurduğu, bizim birbirimizi doğurduğumuz o günden sonra ilk kez bir araya geliyorlar. tembelleşmişler. birbirlerini ilk kez görüyor, ilk defa yanyana geliyor gibiler. ama şimdi tuhaf bir hevesle bu korkuya direnerek toplanıp bağırmaya başlamalarının bir anlamı olmalı. sanırım sana alışıyorlar. kıvırcık saçlı küçük bir kız çocuğunun adının ilk harfinden aldılar işareti belki... şaka yaptığını biliyorlar artık. seni seviyorlar.
işte bu yüzden sürekli bana seni seviyorum dedirtiyorlar. tekrara düşme, sıkıcı olma ya da anlamı aşındırma kaygısını bir yana bıraktılar. çünkü onlar çok iyi biliyor ki iyi filmlerde çok zor söyletilir seni seviyorum cümlesi. esas adam, yani sapma kadar insan yürekli, karizmasında fırtınalar barındıran ama işte allah kahretsin ki sevgisini gösteremeyen adam filmin sonunda, ölürken söyler bazen. hatta cümle seni hep sevdim e dönüşür. hep sevmiştir, gizli gizli ağlamıştır ama o cümleyi söyleyememiştir işte...
ama ben esas adamları sevmem.
esas adamlar sıradan insanlar içindir.
sırayı bozmasaydım yazamazdım.
şimdi harflerim sana, bütün cesaretlerini toplayıp kendilerine çekidüzen vererek ve beğenmezse bozulmayalım arkadaşlar cümlesinin ardına saklanıp, sahip oldukları sesleri titrete titrete bir cümle hediye etmek istiyorlar:
merhaba, seni seviyorum, seni sevmeseydim yazamazdım.
harfler kendilerini bir şey zannediyor.
yazmakla ilgili ne söyleyebilirim ki, zamana karşı harf zayiatı. iç yerlerinde beliren gri bir bulutu başkalarının da anlayabileceği hale getirme uğraşı. oysa ne gerek var bilmiyorum. kime anlatıyorum? niçin? hüzne fiyakalı bir edebiyat giydirmekten başka nedir ki yazmak? ya da okuyanı gıdık yerinden dürtmek. gülsünler diye. üzülsünler diye... anlasınlar, anlaşsınlar diye. ve en kimseyle anlaşamayanların işiyken yazmak...
anlatabilseydim yazmazdım.
yazınca çekilir biri oluyorum, tek bildiğim bu. hep başkaları için kağıda döküyorum içimin kirlenen seslerini. evet sesler de kirlenir. kokular bile hatta. eski tadı kalmayabilir buğunun.
harflerin sözcük oluşturmak için bir araya gelmesi imece usulü bir hüzün inşaatıdır çoğu zaman.
bu kadar üzgün olmasam yazmazdım.
yeryüzünün bu yarımadasında (belki tamada olsaydı her şey daha kolay olurdu), yani bu coğrafyası bile yarım ülkede topu topu yirmi dokuz arkadaşım var. bazılarıyla çok az görüşsem de, mesela j ile çok samimi olduğumuz söylenemez, hep yanımdalar. bütün sırlarımı biliyor ve benden izin alma nezaketini bile göstermeden açık ediyorlar herşeyi. kimseyi ağız tadıyla aldatamıyorum bu yüzden. çizgisiz bir beyaz kağıtla karşılaşmaya görsünler, her şeyi anlatıyorlar. hem de en burkucu tarafından. şiir diye bir şey tutturmuşlar, kimseye acımıyorlar.
bir tek senden korkuyorlar şu sıralar.
bak şimdi de lafı sana getirdiler gördün mü? ne zaman seni görsem etrafta kimsecikler olmuyor. harflerim zavallı seslerin gölgelerine saklanıyor. oysa herkese seslerini gere gere bağırıyorlardı. kendilerini arayıp da bulamadıkları bir cakayla bir araya getiren bir dimağ bulmuşlardı ve havalarından geçilmiyordu. biz istersek bir araya gelir gülmekten öldürürüz hepinizi ya da göz pınarlarınızı kanatırız istersek diyorlardı.
harflerim beni her şeye alet ediyordu.
ama senden korkuyorlar işte. en çok da suskunluğundan. zaman durdu sanıyorlar sen susunca. aptallaşıyorlar. şimdi ne yapacağız, diyorlar. eyvah oluyorlar aniden. ve panik halinde sesler çıkarmaya başlıyorlar. onları unuttun, onları istemiyorsun sanıyorlar harflerini. güleceksin belki ama kaşlarından bile ürküyorlar.
kaşlarının yayına takılı ok oluyor çünkü gözlerin. baktığı yerden ses getiren gözlerin.. gözlerinin önünde küçülüyor harflerini. üzücü bir suskunluğun içinde durup hepinizi tanıyorum, şaşırtıcı değilsiniz, biz de bu harflerden çok var der gibi bakıyor gözlerin.
gözlerin olmasa yazmazdım ve gözlerin yokken ben iyi bir yazardım.
bozdun harflerimin fiyakasını.
ve seninle karşılaştığım, yani annenin seni doğurduğu, bizim birbirimizi doğurduğumuz o günden sonra ilk kez bir araya geliyorlar. tembelleşmişler. birbirlerini ilk kez görüyor, ilk defa yanyana geliyor gibiler. ama şimdi tuhaf bir hevesle bu korkuya direnerek toplanıp bağırmaya başlamalarının bir anlamı olmalı. sanırım sana alışıyorlar. kıvırcık saçlı küçük bir kız çocuğunun adının ilk harfinden aldılar işareti belki... şaka yaptığını biliyorlar artık. seni seviyorlar.
işte bu yüzden sürekli bana seni seviyorum dedirtiyorlar. tekrara düşme, sıkıcı olma ya da anlamı aşındırma kaygısını bir yana bıraktılar. çünkü onlar çok iyi biliyor ki iyi filmlerde çok zor söyletilir seni seviyorum cümlesi. esas adam, yani sapma kadar insan yürekli, karizmasında fırtınalar barındıran ama işte allah kahretsin ki sevgisini gösteremeyen adam filmin sonunda, ölürken söyler bazen. hatta cümle seni hep sevdim e dönüşür. hep sevmiştir, gizli gizli ağlamıştır ama o cümleyi söyleyememiştir işte...
ama ben esas adamları sevmem.
esas adamlar sıradan insanlar içindir.
sırayı bozmasaydım yazamazdım.
şimdi harflerim sana, bütün cesaretlerini toplayıp kendilerine çekidüzen vererek ve beğenmezse bozulmayalım arkadaşlar cümlesinin ardına saklanıp, sahip oldukları sesleri titrete titrete bir cümle hediye etmek istiyorlar:
merhaba, seni seviyorum, seni sevmeseydim yazamazdım.
11 temmuz itibariyle piyasaya cıkan an itibariyle elde edebilip dinlemeye basladıgım... thom yorke un ilk solo albumu...
(bkz: sozlukleri kafasına gore sınıflara ayıran saygısız tip)
(bkz: anladın sen anladın)
(bkz: sen seversin)
(bkz: anladın sen anladın)
(bkz: sen seversin)
bulmak icin biraz aramanız,denemeniz gerekse de buldugunuzda ulan nasıl daha once tanısmamısım dediginiz... leb demeden leblebiyi anlaması sayesinde sizi kız arkadasınıza laf anlatırken catlayıp olmekten kurtaran, ayrıca guzelligiyle de aklınızı basınızdan alan yuce insan, sevgili, tostos, tatlı$
artık bir yuksekogretim okurken de okunabilinesi, bu yuzden birazcık suyunun cıkmaya basladıgını dusundugum... bi sey ne arzı ne kadar cok olursa degeri o kadar duser ekonomik tezine gore yakında hemen hic bi gecerliligin kalmayacagından korktugum hede.
ama insan genel kultur olsun diye bile okuyabilir...
ps. orgun ogretim harclarından daha az bi ucret odendigini dusunuyorsanız yanılıyorsunuz, dikkat etmeli zira baslayıpta harclar yuzunden bırakan ark.oldu... bide artık oss`ye bile girmeden kayıt yapılabiliniyor,tek farkı az bir miktar fazla harc ödersiniz...
ama insan genel kultur olsun diye bile okuyabilir...
ps. orgun ogretim harclarından daha az bi ucret odendigini dusunuyorsanız yanılıyorsunuz, dikkat etmeli zira baslayıpta harclar yuzunden bırakan ark.oldu... bide artık oss`ye bile girmeden kayıt yapılabiliniyor,tek farkı az bir miktar fazla harc ödersiniz...
(bkz: eternal sunshine of the spotless mind) adlı süper ötesi filmin arkadaşlar arasındaki kısa soylemi...
aslında ilişkinin en tatlı dönemlerindendir, zira ileride fallik olacak bi ilişkiden habersiz, utangac kisinin ortaya koydugu harekettir. saflıgın belirtisidir. gerekirse karsı kisi tarafından kovalanmalıdır.
su sıralar havaların ısınmasıyla da birlikte kampuste,yolda,kaldırımda sayıları hızla artan araç. saglıklı yasamaya calısan yaslı amca-teyze yasında ki prof., doc. lar da ev-üniversite arasında sıkca kullanırlar. komik olurlar ama olsundurlar.
ps. bazılarıda ellerini bırakarak kullanmanın marifet oldugunu dusunurler onlarda komiktirler.asıl marifet bisikletin önünü kaldırarak kaç pedal bastığınızdır bence
ps. bazılarıda ellerini bırakarak kullanmanın marifet oldugunu dusunurler onlarda komiktirler.asıl marifet bisikletin önünü kaldırarak kaç pedal bastığınızdır bence
su sıralar kulagıma gelenlere gore:
artık barlarda ki gayler birbirlerini tanımak icin boyle bir yontem gelistirmisler aralarında...
dikkatli olun derim.
artık barlarda ki gayler birbirlerini tanımak icin boyle bir yontem gelistirmisler aralarında...
dikkatli olun derim.
abisinin kazandığı ün sayesinde kendisine acılan kapıları, sonuna kadar kullanan yetenekli oldugunu dusundugum, projelerini begenerek takip ettigimgenc yetenek.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?