nâmik kemâl askerde komutanindan izin ister.komutan:"3 soru soracam bilirsen izin alirsin." der.nâmik kemâl kabûl eder.ilk soru:"karada gider nedir?"
"araba" der nâmik kemâl.komutan:"araba oldugunu bildin;ama otomobil oldugunu bilemedin."demis.ikinci soru:"denizde gider nedir?" "gemi" der nâmik kemâl.komutan:"gemi oldugunu bildin;ama yolcu gemisi oldugunu bilemedin." der.
bunun uzerine nâmik kemâl komutana "ben size bir soru soracam.bilirseniz burada kalacam,bilemezseniz izni alirim." der. komutan kabûl eder.nâmik kemâl "kadinlarin iki bacaginin arasinda ne var?" diye sorar.komutan "am var." diyince nâmik kemâl "am oldugunu bildin;ama ananin ami oldugunu bilemedin."der
turkcell super ligin en az gol yiyen iki takiminin mucadelesini galatasaray 3-5
kazanarak sampiyonlugu %90 garantiledi.en az gol yiyen iki takimin macindan 8 gol cikmasi cok ilginc neredeyse her atak golle sonuclandi.
kazanarak sampiyonlugu %90 garantiledi.en az gol yiyen iki takimin macindan 8 gol cikmasi cok ilginc neredeyse her atak golle sonuclandi.
fâruk nâfiz camlibel tarafindan yazilan,turk edebiyatinin en onemli siirlerinden biri...amator bir sair olarak benim de en sevdigim siir...
han duvarlari
yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
bir dakika araba yerinde durakladı.
neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
ulukışla yolundan orta anadoluya.
ilk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
arkada zincirlenen yüksek toros dağları,
önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...
ellerim takılırken rüzgârların saçına
asıldı arabamız bir dağın yamacına.
her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.
gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
yol, hep yol, daima yol... bitmiyor düzlük yine.
ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,
sonunda ademdir diyor insana yolun hali,
arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan
tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.
bir sarsıntı... uyandım uzun süren uykudan;
geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
karşıda hisar gibi niğde yükseliyordu,
sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
bir kenarda göründü beldenin viran hanı.
alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.
bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.
gitgide birer ayet gibi derinleştiler
yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler...
yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,
aygın baygın maniler, açık saçık resimler...
uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.
ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa
raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;
"on yıl var ayrıyım kınadağından
baba ocağından yar kucağından
bir çiçek dermeden sevgi bağından
huduttan hududa atılmışım ben"
altında da bir tarih: sekiz mart otuz yedi...
gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
araya gitti diye içlenme baharına,
huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!...
ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
soğuk bir mart sabahı... buz tutuyor her soluk.
ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,
iki dağ ortasında boğulan bir geçide.
sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,
önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.
bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
burada son fırtına son dalı kırıyordu...
yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
gönlümde can verirken köye varmak emeli
arabacı haykırdı "işte araplıbeli!"
tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana
biz menzile vararak atları çektik hana.
bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;
"gönlümü çekse de yârin hayali
aşmaya kudretim yetmez cibali
yolcuyum bir kuru yaprak misali
rüzgârın önüne katılmışım ben"
sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
uzun bir yolculuktan sonra incesudaydık,
bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!
"garibim namıma kerem diyorlar
aslımı el almış haram diyorlar
hastayım derdime verem diyorlar
maraşlı şeyhoğlu satılmışım ben"
bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
ey maraşlı şeyhoğlu, evliyalar adağı!
bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
post verenler yabanın hayduduna kurduna!..
arabamız tutarken erciyesin yolunu:
"hancı dedim, bildin mi maraşlı şeyhoğlunu?"
gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
dedi:
"hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"
yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
bizim garip şeyhoğlu buradan geçmemişti...
gönlümü maraşlının yaktı kara haberi.
aradan yıllar geçti işte o günden beri
ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,
çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..
han duvarlari
yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
bir dakika araba yerinde durakladı.
neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
ulukışla yolundan orta anadoluya.
ilk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
arkada zincirlenen yüksek toros dağları,
önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...
ellerim takılırken rüzgârların saçına
asıldı arabamız bir dağın yamacına.
her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.
gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
yol, hep yol, daima yol... bitmiyor düzlük yine.
ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,
sonunda ademdir diyor insana yolun hali,
arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan
tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.
bir sarsıntı... uyandım uzun süren uykudan;
geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
karşıda hisar gibi niğde yükseliyordu,
sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
bir kenarda göründü beldenin viran hanı.
alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.
bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.
gitgide birer ayet gibi derinleştiler
yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler...
yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,
aygın baygın maniler, açık saçık resimler...
uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.
ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa
raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;
"on yıl var ayrıyım kınadağından
baba ocağından yar kucağından
bir çiçek dermeden sevgi bağından
huduttan hududa atılmışım ben"
altında da bir tarih: sekiz mart otuz yedi...
gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
araya gitti diye içlenme baharına,
huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!...
ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
soğuk bir mart sabahı... buz tutuyor her soluk.
ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,
iki dağ ortasında boğulan bir geçide.
sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,
önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.
bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
burada son fırtına son dalı kırıyordu...
yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
gönlümde can verirken köye varmak emeli
arabacı haykırdı "işte araplıbeli!"
tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana
biz menzile vararak atları çektik hana.
bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;
"gönlümü çekse de yârin hayali
aşmaya kudretim yetmez cibali
yolcuyum bir kuru yaprak misali
rüzgârın önüne katılmışım ben"
sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
uzun bir yolculuktan sonra incesudaydık,
bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!
"garibim namıma kerem diyorlar
aslımı el almış haram diyorlar
hastayım derdime verem diyorlar
maraşlı şeyhoğlu satılmışım ben"
bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
ey maraşlı şeyhoğlu, evliyalar adağı!
bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
post verenler yabanın hayduduna kurduna!..
arabamız tutarken erciyesin yolunu:
"hancı dedim, bildin mi maraşlı şeyhoğlunu?"
gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
dedi:
"hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"
yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
bizim garip şeyhoğlu buradan geçmemişti...
gönlümü maraşlının yaktı kara haberi.
aradan yıllar geçti işte o günden beri
ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,
çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..
adananin arabeskcilerinden biri...bizim adana ve cevre illerde taninir.cok damar sarkilari vardir.bi ara show haberde cikti.incirlik ussundeki abd askerlerine ingilizce arabesk soyleyerek târihe gecmistir.
hayati vasfi tasyurekin cok sevdigim siirlerinden biri...tavsiye ederim siirseverlere
gözlerim bağlanarak
elim kelepçelendi
karanlık perde perde
ruhumda şekillendi
demir şakırtıları
ve nöbetçinin sesi
bir kaçak yakalandı
hazırlansın hücresi
beş numaralı hücre
zamanın buz tuttuğu
asırlara eş değerde
saniyenin artığı
gün ışığına hasret
rengi solmuş bir deri
zaman, zaman ey zaman
bir ileri üç geri
buraya mazlum düşmez
o halde suçlusun sen
adalet yanılmaz ki
beyhude ne söylesen
konuş konuşamazsın
ağlamak, gülmek yasak
bir yasak ki sormayın
yaşamak ölmek yasak
ekmeğim taştan katı
ve kırık çanakta su
ölümü hatırlatır
zindanların uykusu
ve bir gün olmaz olur
demir kapı açılır
hürriyetin kokusu
üzerime saçılır
derler eğlen gül oyna
bedenin azad olsun
nereden bilecekler
ruhum zindanda kaldı
gözlerim bağlanarak
elim kelepçelendi
karanlık perde perde
ruhumda şekillendi
demir şakırtıları
ve nöbetçinin sesi
bir kaçak yakalandı
hazırlansın hücresi
beş numaralı hücre
zamanın buz tuttuğu
asırlara eş değerde
saniyenin artığı
gün ışığına hasret
rengi solmuş bir deri
zaman, zaman ey zaman
bir ileri üç geri
buraya mazlum düşmez
o halde suçlusun sen
adalet yanılmaz ki
beyhude ne söylesen
konuş konuşamazsın
ağlamak, gülmek yasak
bir yasak ki sormayın
yaşamak ölmek yasak
ekmeğim taştan katı
ve kırık çanakta su
ölümü hatırlatır
zindanların uykusu
ve bir gün olmaz olur
demir kapı açılır
hürriyetin kokusu
üzerime saçılır
derler eğlen gül oyna
bedenin azad olsun
nereden bilecekler
ruhum zindanda kaldı
ferdi babanin muhtesem sarkilarindan biri...son zamanlarda kirac,tan gibi dunku cocuklar fazlaca soylemeye basladi.
karanlik gecelerimin yildizi sensin
hep beni bekletip, hep söyletirsin
hep yalan yeminler, hep yalan sözler
bir gün gerçek olup gelemez misin?
yildizlar da kayar durmaz yerinde
solar güzelliğin kalmaz yüzünde
sensiz can verirken son nefesimde
bir yudum su vermeye gelemez misin?
aydinlik dünyami karartmadan gel
simsiyah saçimi ağartmadan gel
şimdi güzelsin herşey seninle
seni son defa görmem belki de
karanlik gecelerimin yildizi sensin
hep beni bekletip, hep söyletirsin
hep yalan yeminler, hep yalan sözler
bir gün gerçek olup gelemez misin?
yildizlar da kayar durmaz yerinde
solar güzelliğin kalmaz yüzünde
sensiz can verirken son nefesimde
bir yudum su vermeye gelemez misin?
aydinlik dünyami karartmadan gel
simsiyah saçimi ağartmadan gel
şimdi güzelsin herşey seninle
seni son defa görmem belki de
rihannanin memleketi...
adana demirsporun turkiye capinda unlu amigosu... kendisi 8 yasinda olup ilkogretim 3. sinifa gitmektedir. amigolukta ustune yoktur zannimca.
ben de bilgisozluk camiasina "hos bulduk." diyorum.insallah entrylerimle bilgisozluke yakisir bir zat olacagim.
bir baskadir benim memleketim âlemde adana gerisi boya badana(ben uydurdum.)
adanaliyik allahin adamiyik
bici yerik salgam icerik
olmus kediye bicak cekerik
otobuse celme takar;ucaga kafa atarik
senenin on sekiz ayini icerde gecirrik
hapishâneler evimiz;kelepceler kol sa’âtimiz
kasatura bicak bizde oyuncak
ruzgâra karsi yetmis metre iserik
olu esegin a*ina bicak atar;depince geri gacarik
ete,g*te,muhabbete bayilir;
yorgansiz yatar;avratsiz yatmayik
garpuzu gabuguynan yerik
avradi donuynan s***rik
adanaliyik adana demirsporluyuk
adanaliyik allahin adamiyik
bici yerik salgam icerik
olmus kediye bicak cekerik
otobuse celme takar;ucaga kafa atarik
senenin on sekiz ayini icerde gecirrik
hapishâneler evimiz;kelepceler kol sa’âtimiz
kasatura bicak bizde oyuncak
ruzgâra karsi yetmis metre iserik
olu esegin a*ina bicak atar;depince geri gacarik
ete,g*te,muhabbete bayilir;
yorgansiz yatar;avratsiz yatmayik
garpuzu gabuguynan yerik
avradi donuynan s***rik
adanaliyik adana demirsporluyuk
jason richardsoni alarak sempatimi kazanan nba takimi bu sene play offa kalamadilar. seneye insallah
15.11.1945 adana dogumlu arabesk muzik sanatcisi... 80 civarinda album yapan ferdi baba 36 filmde basrol oynamistir.
1940 samsun dogumlu turk halk muzigi sanatcisi... sesi en guzel olan sanatci...12 altin plâk alıp 50’den fazla filmde basrol oynadi. 29.05.2007 târihinde hayata gozlerini yumdu.bâzi meshur turkuleri:
carsamba’yi sel aldi
yârim istanbul’u mesken mi tuttun?
bir yigit gurbete gitse
dere boyu kavaklar
aglama yar
alli turnam
bu kara sevdaya dustum duseli
yârim senden ayrilali
su ver leylâ’m
esref
bana mesken oldu
ah neyleyim gonul?
dostum dostum
gurbet elde bir hâl geldi basima
...
carsamba’yi sel aldi
yârim istanbul’u mesken mi tuttun?
bir yigit gurbete gitse
dere boyu kavaklar
aglama yar
alli turnam
bu kara sevdaya dustum duseli
yârim senden ayrilali
su ver leylâ’m
esref
bana mesken oldu
ah neyleyim gonul?
dostum dostum
gurbet elde bir hâl geldi basima
...
bosnakcada "seni seviyorum." anlamina gelen cümlenin adana demirspor tribnlerinde pankarti vardir.80li yillarda adana demirsporda onayan ziya yildiz isimli futbolcunun hâtirası olarak adana 5 ocak stadinin tribunlerini susleyen pankart,hâlâ her macta 5 ocak stadindaki yerini korur.
yeter artik youtube acilsin ve bir daha kapanmasin.susma sustukca youtube kapali kalacak.
1940 yilinda kurulmustur.renkleri mâvi ve lâciverttir.futbol,basketbol,atletizm,bisiklet,gures,voleybol,yuzme ve su topu dallarında faaliyet gostermistir.futbolda 1953-1954 sezonunda turkiye sampiyonu olmustur.yuzme ve su topunda 17 yıl hic yenilmeden 22 yılda 1 kez maglup olup toplamda 29 kez turkiye sampiyonu olarak "yenilmez armada" unvanini almistir.
adana demirsporun atesli ve fanatik taraftar grubudur.
2001 yilinda golden state tarafindan draft edilen 1.98 m boyunda 102 kg agirliginda bana gore dunyanın en iyi smaccisidir.2002 ve 2003 yillarinda smac yarismasini kazandi 2004 yilindaki smac yarismasinda da hakkini yediler ve kazanamadi bence. bu sezon basinda charlotte bobcatse takas oldu.
01.08.1976 adana dogumlu futbolcu adana demirsporda yetismistir.daha sonra ankaragucune transfer oldu.bu takimdaki performansindan sonra galatasaraya transfer oldu.hâlâ galatasarayda futbol hayatini surdurmektedir.2002 dunya kupasinda yildizi parladi.brezilyaya attigi gol unutulmayacak goldur.
genelde terlikle yapilir.önce hamamböceği kovalanir.sonra etkisiz hâle getirilir.etrafta kiz varsa cigliklarin duyulmasi muhtemeldir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?