confessions

uko netsret

- Yazar -

  1. toplam entry 46
  2. takipçi 1
  3. puan 6748

yıldızlar da kayar

uko netsret
ferdi baba’nin muhtesem sarkilarindan biri...son zamanlarda kirac,tan gibi dunku cocuklar fazlaca soylemeye basladi.

karanlik gecelerimin yildizi sensin
hep beni bekletip, hep söyletirsin
hep yalan yeminler, hep yalan sözler
bir gün gerçek olup gelemez misin?

yildizlar da kayar durmaz yerinde
solar güzelliğin kalmaz yüzünde
sensiz can verirken son nefesimde
bir yudum su vermeye gelemez misin?

aydinlik dünyami karartmadan gel
simsiyah saçimi ağartmadan gel
şimdi güzelsin herşey seninle
seni son defa görmem belki de

ruhum zindanda

uko netsret
hayati vasfi tasyurek’in cok sevdigim siirlerinden biri...tavsiye ederim siirseverlere



gözlerim bağlanarak
elim kelepçelendi
karanlık perde perde
ruhumda şekillendi

demir şakırtıları
ve nöbetçinin sesi
bir kaçak yakalandı
hazırlansın hücresi

beş numaralı hücre
zamanın buz tuttuğu
asırlara eş değerde
saniyenin artığı

gün ışığına hasret
rengi solmuş bir deri
zaman, zaman ey zaman
bir ileri üç geri

buraya mazlum düşmez
o halde suçlusun sen
adalet yanılmaz ki
beyhude ne söylesen

konuş konuşamazsın
ağlamak, gülmek yasak
bir yasak ki sormayın
yaşamak ölmek yasak

ekmeğim taştan katı
ve kırık çanakta su
ölümü hatırlatır
zindanların uykusu

ve bir gün olmaz olur
demir kapı açılır
hürriyetin kokusu
üzerime saçılır

derler eğlen gül oyna
bedenin azad olsun
nereden bilecekler
ruhum zindanda kaldı

han duvarları

uko netsret
fâruk nâfiz camlibel tarafindan yazilan,turk edebiyatinin en onemli siirlerinden biri...amator bir sair olarak benim de en sevdigim siir...

han duvarlari


yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
bir dakika araba yerinde durakladı.
neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
ulukışla yolundan orta anadolu’ya.
ilk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
arkada zincirlenen yüksek toros dağları,
önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...

ellerim takılırken rüzgârların saçına
asıldı arabamız bir dağın yamacına.
her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.
gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
yol, hep yol, daima yol... bitmiyor düzlük yine.
ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,
sonunda ademdir diyor insana yolun hali,
arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan
tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.

bir sarsıntı... uyandım uzun süren uykudan;
geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
karşıda hisar gibi niğde yükseliyordu,
sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
bir kenarda göründü beldenin viran hanı.
alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.
bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.
gitgide birer ayet gibi derinleştiler
yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler...
yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,
aygın baygın maniler, açık saçık resimler...

uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.
ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa
raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;

"on yıl var ayrıyım kınadağı’ndan
baba ocağından yar kucağından
bir çiçek dermeden sevgi bağından
huduttan hududa atılmışım ben"

altında da bir tarih: sekiz mart otuz yedi...
gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
araya gitti diye içlenme baharına,
huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!...

ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
soğuk bir mart sabahı... buz tutuyor her soluk.
ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,
iki dağ ortasında boğulan bir geçide.
sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,
önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.
bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
burada son fırtına son dalı kırıyordu...
yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
gönlümde can verirken köye varmak emeli
arabacı haykırdı "işte araplıbeli!"
tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana
biz menzile vararak atları çektik hana.

bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;

"gönlümü çekse de yârin hayali
aşmaya kudretim yetmez cibali
yolcuyum bir kuru yaprak misali
rüzgârın önüne katılmışım ben"

sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
uzun bir yolculuktan sonra incesu’daydık,
bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!

"garibim namıma kerem diyorlar
aslı’mı el almış haram diyorlar
hastayım derdime verem diyorlar
maraşlı şeyhoğlu satılmış’ım ben"

bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
ey maraşlı şeyhoğlu, evliyalar adağı!
bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
post verenler yabanın hayduduna kurduna!..

arabamız tutarken erciyes’in yolunu:
"hancı dedim, bildin mi maraşlı şeyhoğlu’nu?"
gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
dedi:
"hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"

yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
bizim garip şeyhoğlu buradan geçmemişti...
gönlümü maraşlı’nın yaktı kara haberi.

aradan yıllar geçti işte o günden beri
ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,
çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..


karaisalı

uko netsret
memleketim... nufusa kayitli oldugum ilce...adana’nın ilcelerinden biri... nufusu 7000 civarindadir.koyleriyle bu sayi 30.000i gecmektedir.adana’ya 50 km uzaklıkta olan karaisali merkez ilce olmustur.yerkopru mesire yeri,alman koprusu,kizildag yaylasi gorulmesi gereken yerlerden bazilaridir.ayrica kizildag yaylasindaki ramazanogullari’ndan kalma cami de târihi açidan buyuk oneme sâhiptir.bu caminin yapimi 1400lu yillardadir.

muharrem gülergin

uko netsret
turk sporunun gercek efsanesi...pek cok spor daliyla ugrasip hepsinde de derece yapan adana demirspor’un unutulmayacak sporcusu...



muharrem gülergin, uzun boylu, yakisikli.. gary cooper gibi bir adam..

futbolda birinci ligde yillarca oynayan adana demirspor’un yildizi ve kaptani.. yüzmede sampiyon .. 1944’te yüz metre kurbagalamada kirdigi rekor yillarca tabelada kaliyor..

sutopu milli takiminin degismez kaptani.. dokuz kisi milli maçta üzerine yükleniyor havuzda, batiramiyorlar..

futbol maçinin devre arasinda atletizm pistine çikip rekor kiriyor..

voleybola heves ediyor.. en iyi.. birkaç ay içinde milli takima çagirilip yillarca oynuyor

ping pongu merak ediyor.. milli ping pongculari siradan geçiriyor...

yoldan geçerken duvarin arkasindaki tenisçileri görüp “ nedir bu? “ diye soruyor.. eline ilk kez raket aliyor, alti-yedi ay sonra efsane nazmi bari ‘den sonra türkiye’nin en iyi tenisçisi..

tramplenden havuza atlama diye bir spor var hani... burgu neyim yapiyorlar, onda da tek isim..

dünyada sporun birçok dalinda onun kadar çok madalya alan bir sporcu yok..

* * * * *

akibet biraz hazin...

yasliliginda seker yüzünden çekiyor..

ayaginin biri kesilecek, diyor doktorlar.. ikinci ayagi da kurtaramiyorlar.. o muhtesem adam iki ayagini ameliyat masasinda biraktiginda yaninda hizmet verdigi onca federasyondan tek kisi yok..

yakin arkadaslari zaten gariban.. kendileri hizmete muhtaç birer dede.. nerede kaldi gayriya hizmet ede..

bir kisi sahip çikiyor muharrem gülergin’e galatasaray’in imparator lakapli teknik direktörü fatih terim.. tedavisi sirasinda büyük muharrem agabeyi .. her gün arabasi ile hastaneye tasiyan o..

puto mustafa..

niyetim güzel bir pazar gününü hüzne bogmak degil.. muharrem gülergin ‘li anilarin neseli olanlari çogunlukta.. hele bir puto mustafa efsanesi var ki

her biri ayri vâk’â..

puto mustafa efsane adam muharrrem gülergin’ in dört kardesinden biri.. futbolcu.. tramplenci.. sporcu olarak o da nev-i sahsina münhasir biri..

dalgin, hiçbirseyi umursamaz, kibar ancak arkadaslarinin anlattigina göre iyi ile kötüyü ayirt edemeyecek saflikta biri..



üniversitede okurken yaz tatili için adana’ya geliyor hemen demirspor lokali ‘nin yolunu tutuyor.. tanidik kim varsa orada çünkü..

bir bakiyor ki puto’yu lokalin yanindaki bir okaliptüs agacina baglamislar.. tamamen çiplak, bir tek altinda siyah ev yapimi bir don var..

* * * * *

puto’da deli kuvveti oldugundan dokuz, on kisi birlesip öyle baglamislar.. agzini yüzünü de boyadiktan sonra önüne bir sepet yumurta koyup, adamcagizin gögsüne bir yafta asmislar..

yaftada “ her kim ki bu yaziyi okuyup puto’ya bir yumurta atmazsa onun anasi kerhaneye düse..” yazili..

tam adanaca bir is..

cumhur’u bir arkadasi ile birlikte gelirken gören puto’nun gözleri parlamis.. “vay benim enversiteli yegenlerim simdi beni çözerler..” demis..

lakin üniversiteli yegenler korkuyor..

çözmedikleri gibi cumhur “kusura bakma mustafa agabey, benim anamin basina bir is gelecegine sen bir yumurta daha ye..” deyip yumurta lincine katilmis..

intihar olayi..

puto mustafa futbolculuk yillarindan sonra salça isine girmis ama ortaklari ile birlikte batma noktasina gelmis.. o siralarda bir gözünde de ariza çikmis iyilestiremiyor..

moral yerlerde.. almis tabancasini, bir otel odasina kapanmis.. tabancayi kaldirdigi gibi kendi kafasina sikmis..

öldürmeyen allah öldürmüyor iste..

bir iki saat sonra kendine gelmis.. aynaya gidip yüzüne bakmis ki kan içinde.. haline beter içerlemis..

“lan oglum sen ne biçim adamsin? kendini öldürmeyi bile beceremiyorsun..” diye söylenip yeniden dayamis tabancayi kafasina ve ikinci kere sikmis..
ikinci silah sesinden sonra bulmuslar puto’yu odada.. kaptiklari gibi hastaneye.. ancak o zamanlar adana’da tibbi imkanlar kisitli .. muharrem gülergin müthis nüfuzunu kullanarak thy’den puto’yu istanbul’a götürecek uçak temin etmeye çalisiyor..

puto sedyede bekliyor.. yari kendinde yari degil.. sedye ile havaalanina götürülecekken birden son bir gayretle agabeyi muharrem gülergin’in bilegine yapisiyor:

“ abi b.konu yiyim beni uçaga bindirme.. ben uçaktan korkarim..” diyor..

ölmek için kafasina ikikursun sikan kardese agabeyin verdigi cevap aile içinde, yakinlari arasinda sakli..

dellos de atla..

futbol maçinda hakem “çiftvurus“ dediginde “ikisini de ben atacagim..” diyen puto mustafa’nin agabeyi gibi tramplen atlayiciligi da var...

adana’ya ilk yüzme havuzu yapildigi yil.. beden terbiyesi genel müdürü riza salih saray’da müsabakalari izlemeye gelmis.. riza bey önemli adam.. hem genel müdür hem de devlet..

genel müdür ile birlikte vali’den belediye baskani’na kadar tüm ekabirler orada..

atlama sirasi puto mustafa ‘ya gelmis..

o zamanlar da bir adet varmis.. kuleye çikan sporcu atlayistan önce seyirciye döner “ bu atlayisi filancanin serefine yapiyorum .. dellooos!” der atlarmis.. bir tür sevgi saygi gösterisi yani..

puto tam kuleye tirmanacak, muharrem agabey yanina gelmis.. “bak puto..” demis fisildayarak..

“ bu atlayisi beden terbiyesi genel müdürü sayin riza salih saray’in serefine yapiyorum diyeceksin.. sonra da dellos de atla..”

anladim manasina kafa sallayan puto kuleye tirmanmis.. vaziyet almis .. yaylanmis .. bir türlü atlayamiyor.. ekabirandan ahaliye kadar herkesin gözü üzerinde..

muharrem gülergin isi anladigindan kivranmakta.. nitekim korktugu basina gelmis.. puto tramplenin üzerinden dönüp agabeyine seslenmis: “abey o yanindaki adamin adini unuttum, bakan miydi neydi o?”

agabeyi “ in ulan allahsiz asagi..” diye bagirmis ama ne fayda ? çam devrilmis bir kere üzerlerine..

* * * * *

eski iliskiler kalmadi, gözümüz eskinin güzel insanlarini da görmez oldu.. mutlaka bir yerlerde muharrem gülergin gibi, puto mustafa gibi güzel insanlar vardir..

ama bu ülkenin yazi bahçesinin her kösesinden bir çiçek bas vermiyor ki anlatsinlar bilelim, yazsinlar okuyalim

yolunu bul

uko netsret
turkce rap’in temsilcilerinden sahtiyan’in sarkisi... sözler su sekildedir:

metanetli olmak lazım bu rap zor iş ayaklarım çeksin cezasını kabul nigga kapiş araba değil derdim pasom bile yok üç kuruşu bana görme çok dikenli tel bu yol bu işte cahiller ilk avlanır gafil hiç kimse destek olmaz buna ailem de dâhil şimdi bakıyorum da her genç bir rapçi sarıyerde studyoyu neyle kurdum çalısarak tabi hayalimi bırakmam full time aç kalsam karaktersiz godoşlar gibi kız arkadaşımı yolmam sevgiden destek yolda yemek istek mirayi sil çıkarlar bitti ve gittiler tek tek arayıp sormadı belli durum peki o güze yansın hepsi aynı gerçekten 2001 iki biri plak çalsa osmaniye de paramızın yettiği 100 gram kıyma önemli olan doğal yoldan salgılanan endofinle mutlu olup kafamı kırmadım yoktan ve bu aslında herkes kendine göre haklı , nettekiler bilmez ama kim kimi sattı üç film çek dört kitap yaz yaw gel para gel para para para para tip tip showlar hep stand up kalk gel para gel para para para para tekstildede cok para var bas gel para gel para para para para sahtiyan yazar yazılanlar yan (yan) gel para gel para para para para 7&24 full mermim 47 a.k.a atış taliminde bebekler ismail yk rap endüstri dukkan amacım talan cok açım savaşta bitti şimdi neye duyarlı insan şaka dolu dünya beatla beat alır anca cepte son 10 milyon kaldı bozdur bozdur harca dışardan otoban içerden patika bu yol rap te bi bok yok olum sen oku da adam ol müzikle dünyayı kurtaran adama gerek cankurtaran kurtarana yoksa arkan gelecek kaygısı bitsin çekerler ipini devletten daha şeffaf kızlardaki bikini güzel bayan rapimle geldim bırak tipimi sözlerim kâtip hipnoz eder park et jipini faturan naylon, maketin mukavva yok ki terk edip gitmiş baba olan da siz küfür edin bize yasak fuck rapci çok paran var ama mutsuzsuz suck dissci bugune kadar yediler bizi verhasıl onların ki rap degildi insancıl fanul üç film çek dört kitap yaz yaw gel para gel para para para para tip tip showlar hep stand up kalk gel para gel para para para para tekstildede cok para var bas gel para gel para para para para sahtiyan yazar yazılanlar yan (yan)
gel para gel para para para para
tek derdin sikke evin plazma suç sende degil esas lidyalılar da bir kere darda ol da bak kim yanında kanka senden uzak olan en az 10 yanda para işkence sıktı para tehdit bütün gün yatıp anca edersin tenkit evden beleş müzik diye ivme indir gökten indim ben embesil aracım zembil sallar mendil dilhuba tekbir işim var rap teslim olmazsan gel mümessil kibirden kaktüs stres a fak tüs faktör sen traktör yolunda ben şoför savaşsa savaş sonuna kadar yavaş kaypak olmadan yan tutuşan parçan talaş gibi bu albüm patlaması değilim cüzdanım değil göğsümü kabartan beynim

kartlar karışsin

uko netsret
sahtiyan’in sagopa kajmer’e diss niteligindeki sarkisi... sözler su sekildedir:


musluk suyu icti gobegi sisti
komik olma yunus abla ben eteğini diktim
komplekslisin bebeğim
ezik kekenin yer altındaki tribi tamamen maddi
aslında yoktu derdi kancılıktan başka
depresyona çalınan plaklardan sonra başla
sit down ağla boy
materyalist dünyan
hayal gücü oltan yetersiz kısıtlı rüyan
yaş zeka oran eksi tek işin tekzip
ayakkabımın derisi içinden temizdir
ben lirisistim ve optimistim
sen pesimist yalan demeçler ilk gün 100 bin (nah)
havamı al moruk havamı kat rapine
atarsın havanı anca babanın evinde
melankolik müzmin otistik raplerle mahalle kavgası işin yanında dört p*çle

nakarat:kartlar karışsın yeniden dağalsın
sömürgene karşı bağımsızlıktır andım
seninki birlik değil kullan at mendil demogoji tek işin gereken tefsir......

çarpık ilişki sonu doğacak doğmamış kızın
sen anca internette yazacak yarım adamsın
gel yüzleş yüzün varsa
bakırköy köprüsünde büyük çapta kıvırdın ya kanka
tükürdüğünü yalamaktır en büyük hobin yediremez tehdit edersin sen misin gangsta
iblise küfür etmek pek sevapsa mekanım olur cennet bana bulaşma helama biblo olur kopya mozale sanan nerm afrodit porno yıldızı
hobbit mutluluktan dört köşe mic check ağzı tam kulaklarda yalaka komedyenlere saksafon çalmakta
yalan günlerin ağlak raplerin kaypak
aynasına baka kalan bir lümpensin oynak
günahlarından arın&dansözce kıvırdın nankörce tanıttın ödlekçe tavrın...

nakarat:kartlar karışsın yeniden dağalsın
sömürgene karşı bağımsızlıktır andım
seninki birlik değil kullan at mendil
demogoji tek işin gereken tefsir......

0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol