sanat etkinliklerinin iyiden iyiye yoğunlaştığı, eylülün rehavetini azaltan, hergününü sinemada geçirme hissi yaratan bir aydır.
ilk sesli filmin adıdır. adı da sesli film önermesine öyle yakışır ki...
erdal öz ün nasıl olupta can yayınlarından kitap çıkarmasına izin verdiğini anlamadığım ve üstelik onun oldukça yakın bir arkadaşı olduğunu öğrendiğimde bir hayli şaşırdığım, popüler kültürün güzide yazarıdır.
daha yeni düşünüp taşınmaya başlayıp da, bir türlü anlam veremeyen insanların okuduğu ilk sağlam kitaptır.
sınırsız ve özgür bir yapılanmayla oluşturulmuş dergi.
görülmeye değer bir dergidir.
http://www.aralikedebiyat.com/
http://www.aralikedebiyat.com/
uzun ince yapısı nedeniyle, bazen yağmurun ip gibi yağdığını anlatır, bazen yalnızlığı...
doğa harikalarına sahip olsada, merkezini antalya ya pek yakıştıramadığım yerdir.
oyuncuların,yönetmen ve senaristin, dizinin jeneriğinde adının görünmesinden rahatsız olup, kendilerine çeşitli rumuzlar bulduklarını düşünmek istediğim, dizidir.
dişler daha görünür olduğundan, modern insan diş eti hastalıklarını pek de önemsemez,oysa bu hastalıklar, dişlerin başına gelen çoğu şeyin sebebidir.
adım atmaktır. hep yeni bir başlangıçtır.
bir enis batur şiiridir:
bir kutu dolusu anahtar. régie
des tabacs de lempire ottomane,
paslanmış, kenarları delinmiş
o kutunun ağırlığını tartmak güç.
çekmecelerin, evrak dolaplarının
ve evlerin sahipleri geçekte yıkım
yerlerinde dolaşan birer hayalet.
ne çok taşındık! nasıl dolaştırdık
bunca umudu, terkedilişi, kaybetme
ve kaybolma duygusunu? içimize
kazınmış yolculuklar birer loş
düş ve hiçbir zaman hiçbiri
gerçekleşmemiş tasarılardı oysa:
bu anahtarları olmamış kilitlerde
sandık. sahi, sandık! kendisi
duruyor da onun, yıllardır gizli
bir ölü gibi anahtarsız bekliyor.
insan asla açmamalı böyle bir
efsaneyi. herkesin hayatında
içindekileri unuttuğu, umduğu,
bambaşka kutularda aranacak
eşya, söz ve işaretler kalmalı.
bir kutu dolusu anahtar. régie
des tabacs de lempire ottomane,
paslanmış, kenarları delinmiş
o kutunun ağırlığını tartmak güç.
çekmecelerin, evrak dolaplarının
ve evlerin sahipleri geçekte yıkım
yerlerinde dolaşan birer hayalet.
ne çok taşındık! nasıl dolaştırdık
bunca umudu, terkedilişi, kaybetme
ve kaybolma duygusunu? içimize
kazınmış yolculuklar birer loş
düş ve hiçbir zaman hiçbiri
gerçekleşmemiş tasarılardı oysa:
bu anahtarları olmamış kilitlerde
sandık. sahi, sandık! kendisi
duruyor da onun, yıllardır gizli
bir ölü gibi anahtarsız bekliyor.
insan asla açmamalı böyle bir
efsaneyi. herkesin hayatında
içindekileri unuttuğu, umduğu,
bambaşka kutularda aranacak
eşya, söz ve işaretler kalmalı.
ataol behramoğlu nun
ey bu topraklar için toprağa düşen
bir karış toprağın var mıydı yaşarken, dizelerini akla getiren filmdir.
ey bu topraklar için toprağa düşen
bir karış toprağın var mıydı yaşarken, dizelerini akla getiren filmdir.
edip cansever’ in geçmiş zaman kişilerinden biridir.ruhi bey adının geçtiği iki şiirinden biri olan, ruhi bey ve limonluktaki yangın şöyle başlar:
niye imalı öyleyse
aşk mutlu bir sürgünlükse.
niye imalı öyleyse
aşk mutlu bir sürgünlükse.
(bkz: ruhi bey)
çok sevilesi olmasına rağmen, belki biraz muhafazakarca, reklam filminde oynamasını yadırgadığım bir bilgindir.
çok kötü bir sese ve retoriğe sahip, anadolu da bir kolej öğrencisini andıran kişidir.
anadolu da ziynettir.
malum eğitim sistemimizin -ki sistem anlam itibarı ile düzeni de temsil eder aslında- modern dünyanın köhne dualizmini bir balyozla kafasına vurduğu kişinin haykırış cümlesidir.
aslında bu tarafta olan kişi aynı sistem içinde daha güçlü bir yerde durmaktadır.
aslında bu tarafta olan kişi aynı sistem içinde daha güçlü bir yerde durmaktadır.
asıl adı mahmut abdulbaki olan fuzuli izleri taşıyan, şiirlerinde eşi tuti hatuna göndermeler yapan, az cümlede çok meram anlatan şairdir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?