confessions

tiryaki

- Yazar -

  1. toplam entry 1299
  2. takipçi 1
  3. puan 31875

van gogh

tiryaki
gene bir rivayete göre; kendisi çok sevmiş olduğu sarı renkli boyaları kullanmadan evvel tadına bakarmış.

’’hmmm,bu boya’nın tuzu biraz fazla kaçmış;olmamiş hiç...’’

2007 için kehanetler

tiryaki
.afganistan yıllardır büyük bir itinayla sürdürmüş olduğu başarılı turizm politikalarının meyvelerini almaya başlayacak.2007’nin turizm şampiyonu afgansitan olacak.

.avea reklamındaki insancıklar oh be yerine ’’ilallah ’’edecek.
(bkz: illallah)

.ab ,geciktirici ile bize girecek.şebnem’in bekaret raporu delinecek.insanlık oh be ’’ diye haykıracak.

.çölde mahsur kalan bir kutup ayısı ,aralarında piyangodan amorti bile tutturamayanlarında bulunduğu bir grup bedevi tarafından domaltılıp,si.ilecek.

.kendisini yoğun kaş ağrılarıyla gösteren yeni bir salgın hastalık tüm dünyayı etkisi altına alacak.kuşum aydın bu hastalıktan en az etkilenen kişi olarak bu konudaki tecrübelerini halkla paylaşacak.

.japonlar ve çinliler bu sene bir bok icad edemeyecek.uslu uslu yerinda oturacak.

.seri eksi oy veren ibne,uzun süredir üzerinde çalıştığı;tüm dünyadaki suserlara otomatik berbat oyu veren bir cihazın seri üretimine başlayacak.

.melih gökçek ankara’ya yapmayı planladığı deniz ihalesine fesat karıştıracak.atlas okyanusu ihaleyi alacak.gemiler karadan bir kez daha yürütülecek.

.chemical brothers;saddam ve hitler dirilcek,mezarlarında yapımını tamamladıkalrı yahudisavar’i piyasaya sunacak.

.telefonlar bu sene spor yapmayacak,bol bol dinlenecek.

(bkz: 2007 ye özel iğrenç espriler)

köprüyü geçmek

tiryaki
fatih akın’ın duvara karşı filminde yakalamış olduğu başarıyı müzikal bir istanbul belgeseliyle taçlandırmış olduğu yeni eseri.
erkin koray,ceza,replikas,duman,baba zula,mercan dede,aynur,orhan gencebay,müzeyyen senar,siyasiyabend ve de tabii ki sezen aksu ’nun içinde yer aldığı muntazam bir kadro farklı sesleriyle,farklı ritimleriyle istanbul’un bestesini yapıyor.

istanbul’un canlı ve dinamik portresi bu belgeselde bütün gerçekçiliğiyle karşımıza çıkıyor.
istanbul’un en ücra köşelerinden tutun da en lüks mekanları filmde izleyicilere sunulmuş.yüzlerce trt beşgeselinin başaramadağını gerçekleştiriyor bu film;sıkmadan,süslemeden ve de en önemlisi akıcı bir üslupla izleyicisine o mistik havayı kare kare,zerre zerre hissettiriyor,yaşattırıyor.

milyon dolarlık bütçelelerle gerçekleştirilemeyecek bir tanıtımı sağlıyor aslında.google’da aratıldığında sayfa sayfa olumlu yorumlar var.üstelik de bu yorumlar the times,washington post ve newsweek gibi adı sanı bilinen kaynaklardan çıkma.kısacası fatih akın senelerce uzak kaldığı bu ülkenin insanını,bu ülkenin değerlerini adım adım dünya’ya sunuyor.ve tabii ki müziğini de...
işte mark heminghway ’in yorumu.istanbul’un müziği avrupa’da patlamaya hazır diyor kendisi.buyrun ,devam edin okumaya:


faith akin’s new film, crossing the bridge: the sound of istanbul, explores the contemporary music scene in istanbul. the film’s incessant obsession with the east-meets-west influences of turkish music would be wearisome if it weren’t so powerful. listening to modern american rock music reassembled in a 9/8 time signature and spit back in a highly rhythmic foreign tongue provides a visceral rush almost akin to hearing rock music for the first time.

early on in the documentary, the turkish neo-psychedelic band baba zula plans a recording session on board a boat in the bosphorus strait as the sun sets over istanbul. “we grew up listening to zeki muren and pink floyd, didn’t like either and now we’ve found the middle ground,” says one of the band members looking into the camera with a vast expanse of water behind him. even if you don’t know who zeki muren is—he’s considered the godfather of modern classical turkish music—it doesn’t matter. by the time you hear the band’s delayed and reverbed ouds (a traditional lute-like instrument) echoing across the city on both sides of the strait, the description is proven accurate.

the film provides a formidable musical tour guide in alexander hacke. mr. hacke is the bass player for the seminal industrial german band einsturzende neubaten. at the beginning of the film, mr. hacke shows up in istanbul with trunks full of recording equipment. he’s a well-known musician and producer, but more than that, he acts as a kindred spirit to all of the vastly different musicians he encounters, bringing something special out of each one of them.

the breadth of styles and musical traditions the film covers is astonishing. there’s the aforementioned psychedelic baba zula; the rock duman; the experimental replikas; dj collective orient expressions; rapper ceza, who’s machine gun delivery puts eminem to shame; persecuted kurdish singer aynur; the “elvis presley of arabesque” orhan gencebay; and the shockingly soulful voice of sezen aksu, the turkish barbara streisand and plastic surgery victim—to name a few.

every performer in the film has much to offer. and this being istanbul, the film is also a visual treat. mr. akin is clearly gifted—his passing shots of nightlife in the beyoglu district of the city are such intriguing tableaux that they could practically be a film unto themselves.

further, hacke utilizes the city itself in recording the performers—by interacting with street musicians or choosing the perfect recording venue. as if the kurdish songs of anyur weren’t heartrending enough, listening to her sing about the suffering of her people is even more affecting when the natural reverb of her voice bounces off the stone walls of a gorgeous 18th century turkish spa.

the political underpinnings of the documentary, however, feel underdeveloped. as late as 1990, anyur wasn’t allowed to sing in public due to a government ban on certain kinds of music, due to secular turkey’s misguided attempts to preserve national unity. the specter of islamist radicalism in the muslim world also hangs over the film. istanbul is still a place where homosexuals walk the street and rock stars appear on camera holding beer bottles; undoubtedly such freedom enables the fertile music scene. yet the emerging muslim counterculture is repressive. one shot highlights a bit of street graffiti that reads “hip hop no muslim yes.”

to be fair, crossing the bridge is not a political film. it is, however, an aural delight and utterly convinces that the turkish music scene is ready to explode in the west. early in the film it’s noted that the lead singer of duman went looking for success in seattle at the height of the grunge mania, notably the last regional music scene that emerged onto the world stage fully formed.

if crossing the bridge ever makes it to art houses in seattle, there are going to be a lot of unemployed musicians booking passage on the orient express, hoping to get to istanbul before hype consumes the place.

siya siyabend

tiryaki
bana kalırsa türkiye’de kendi stilini koruyabilmiş ender müzik gruplarından bir tanesi..

tanıtım ve reklama ihtiyaç duymadan,gayet mütevazi bir şekilde her bir gün beyoğlu ve taksim sokaklarında şarkılar söyleyen,müziği her bir kişiye sevdirmek için çabalayan ,kendi deyimleriyle ’’müzikle dünya’yı değiştirmek ’’için uğraş gösteren bir müzik grubu.
ne ilginçtir ki maddi yetersizlikten bugüne kadar basit bir albüm dahi çıkaramamışlardır.bunda elbette ki parayı müzik için şart gören bu ülkenin müzik yapımcıların da büyük payı var.
fatih akın’ın köprüyü geçmek belgeselinde bu çelişkiye nispet yapılırcasına , şarkılarına, sorunlarına uzun uzadıya yer verilmiş.

’’meraklıları için siyasiyabend’in ’’gölgenin gölgesi ’’anlamına geldiğini de ek olarak belirtelim.’’

ya basta viva zapatista

tiryaki
her ne kadar fikirleri bana ters gelse de ,her ne kadar aramızda bir çeşit husumet olsa da ,çömez olmasına içerlendim doğrusu.

en azından ota boka yazı yazmak gibi bir gayesi olduğunu görmedim bugüne kadar.sözlüğün ihtiyaç duyduğu bilgi içerikli entryler girmesinin bir mükaafatının olması gerekirken çömez yapılması şaşırtıcı bir o kadar da düşündürücü gelmiştir bana.
’’sağlık olsun’’ demek düşer bize de.

dolapdere big gang

tiryaki
aha da laço tayfa’ya yaman mı yaman bir rakip.rakip demek yanlış olur belki.yeni bir ekol bu,yeni bir soluk...
klarnet,cümbüş,keman,kanun allah ne verdiyse çalıyorlar.englishman in new york’u çalıyorlar mesela,smoke on the water ,serenad’ı çalıyorlar;ama kanunla,kemanla,klarnetle...sağlam bir de vokalleri var.iyi söylüyor allah var.
hem çalıyor,hem söylüyorlar.
batının monoton nağmelerini bu toprkaların asi ve yırtık sesleriyle birleştiriyoruz diyorlar kendileri.
sonra o sürpriz geçişler var şarkının bir yerlerinde ,çalan darbuka mıdır yoksa dokuz nokta dört şiddetinde çarpan o tutsan tutulmaz,duysan duyulmaz müzik midir, ne illettir anlayamadım.
bir kere müziklerinin tınısını ezberinize almak imkansız; imansız bir klarnetçileri var mesela,akabinde darbukasına-çaldıktan sonra kendi kafasında kıracakmış-gözüyle bakan bir darbükatörleri var.lakin dinlediğinz zaman çok soft bir ezgisi var müzikleirn.
rahatsız edici değil kesinlikle.
tam uçmaya hazırlandınız ,bir anda yerdesinizdir.kah notaları damarınızdan yakalayıp uyuştunuz,bir anda ayakta halay çekiyor vaziyetindesinizdir.bu kadarı da fazla ama...
(bkz: oha yani)

borat sagdiyev

tiryaki
türkiye gibi farklı yaşamların,farklı kültürlerin,gelenek,görenekelerin içiçe geçtiği bir ülkede (ki komik olaylar da hep bu farklılıklardan ortaya çıkıverir )örneklerine her bir yerde karşılaşabileceğiniz ve de artık bu ve benzeri bir çok ülkede boku çıkartılan bir mizah anlayışının batı tarafından yeni yeni keşfedildiği bir zamanda ortaya çıkmış bir karakterdir borat.bu kadar kısa bir süre dilimi içerisinde bu başarıyı yakalamasındaki esrar da sadece bu yeni batı mizahının en yeni temsilcisi olmasında yatmaktadır.

aslında boratı yaratan aynı kalıplar içerisinde seyreden tekdüze batı mizahının kendisidir de diyebiliriz.
bizde hamdi alkan levent kırca önderliğinde yıllardır süregelen alt ve üst tabaka karakterlerinin zıtlığından yaratılan komik hadiseler borat’ta çok daha amiyane(acemi de diyebiliriz)bir üslupla kendine yer bulmuştur.gün gelir,bu gelenek batıda yaygınlaşır ki -işte o zaman borat için kral çıplak nidaları yükseliverir.

materyalizmi maneviyat yoksunluğu sanan zihniyet

tiryaki
her şeyin kaynağını,özünü maddede,maymunda ,onda bunda arayan,bugüne kadar ele attığı her işte teorik kılıftan dışarı çıkamamış, ’’inanmmak istemiyorum,öyleyse benden iyi bir materyalist olur ’’felsefesine biz türkçe’de materyalizm diyoruz.
(bkz: tdk sözlüğü)


materyalist yazarların; etrafındaki tüm olumsuzluklara’’ne var ki bunda,gayet doğal ,doğanın kanunu bu’’modunda takılan mahkeme suratlı karakterlerine de buradan selamlarımı iletmek istiyorum sayın seyirciler.

annesinin karnında entry yazmayi öğrenen bilgiç

tiryaki
başlık:rahim
entry:sürekli olarak içinde dolanıp durduğum,ne olduğunu ne işe yaradığını epeydir merak ettiğim hede.

başlık:sperm
entry:bazı günler rahime kaçan ,hiperaktif,yapışkan garip yaratıklar.

başlık:etraftan duyulan yaran diyaloglar

entry:
+ doktor bey bebeğimizin cinsiyeti ne?
-%90 kiz...
+allah’im sana yüzbinlerce şükür ,muharrem muharrem bak kizmiş çocuk,doktor söyledi.

edit:doktor bey %90 kiz doğacağimi söyledi,sabahtandir kiçimla gülüyorum.

23 kasım 2006 fenerbahçe palermo maçı

tiryaki
fenerbahçe 1-0 öne geçer:
ilker yasin:’’fenerbahçe parma karşısında 1-o öne geçti’’
(bkz: mazot 1 ytl olacak)

fenerbahçe 2-o öne geçer:
ilker yasin:’’fenerbahçe’miz parma karşısında skoru 2-o’a getiriyor’’
(bkz: öss ve harçlar kalkacak)

fenerbahçe 3-o palermo...
ilker yasin:’’ve işte 3.gol tuncay’ın golü,italya’da şampiyonluğa oynayan parma şükrü saraçoğlu’nda 3-o mağlup durumda.
(bkz: cumhurbaşkanını halk seçsin)

’’işte böyle evlere şenlik bir maçtı,ilker yasin bir yandan,cem uzan bir yandan,gel de içme şimdi!
2 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol