confessions

tasar

- Yazar -

  1. toplam entry 240
  2. takipçi 1
  3. puan 48890

jean paul şartre

tasar
varoluşçuluğun kurucusu olan çagdas fransız filozofu. 1905-1980 yılları arasında yaşamış olan sartre’ın temel eserleri: l’etre et le neant (varlık ve hiçlik), la transcendence de l’ego (benin aşkınlığı), la nausee (bulantı), les chemins de la liberte (özgürlügün yolları), l’existentialisme est un humanisme (varoluşçuluk), critique de la raison dialectique (diyalektik aklın eleştirisi)’dir. o, akademik bir kurumda profesyonel bir filozof olarak çalismak yerine, zaman zaman popüler birtakım eserlerle geniş halk kitlelerine ulaşmayı denemiş olan ünlü bir düşünürdür ve aktivisttir...

hukuk devleti

tasar
demokratik ülkelerin günümüzde bulundukları refah seviyesine gelmelerinde en önemli etkenlerden biridir... kuvvetler ayriligi, idarenin denetimi,anayasal yargi,yargi bagimsizligi,kanuni hakim guvencesi,temel hak ve hurriyetlerin varligi ve korunmasi,kanuni idare,esitlik,idarenin mali sorumlulugu gibi temel diger kavramlarin ancak bir butun ve birarada gorulmesiyle olusabilcek devlet turudur... ülkemizin her zaman için bir hukuk devleti olduğundan dem vuran ülke ileri gelenleri; yeri geldiğinde bu prensibi ayakları altında çiğnemekten geri durmamışlardır...
(bkz: anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz)

yaşar büyükanıt

tasar
semdinli olayları sonrasında söylediği; o bascavusu tanirim iyi cocuktur sözünden sonra sanıkların serbest kalmasıyla ülkemizde hukukun nasıl işlediğini, bir kez daha gözler önüne sermiştir. van başsavcısının son yaptığı tahkikatlar ile adının üzerine tekrardan gölge düşmüştür. dilerim bu tahkikat neticesinde ülkemizde hukukun üstünlüğü kanıtlanmış olur...

mustafa muğlali

tasar
van’in özalp ilçesinde 30 temmuz 1943 tarihinde otuz üç köylünün öldürülmesi emrini veren donemin orgeneral rütbeli 3. ordu komutanı, daha sonra yargılanıp yirmi yıl hapis cezasına çarptırılır ve hapishanede ölür...
doksan yedi yılında iade-i itibar edilir ve daha sonra adı özalp’taki askeri kışlaya verilir... (bkz: otuz üç kurşun olayı)

otuz üç kurşun olayı

tasar
30 temmuz 1943 tarihinde, geçimini kaçakçılıkla sürdüren otuz üç kişi van’ın özalp ilçesinde o zamanın 3. ordu komutanı orgeneral mustafa muğlalı’nın buyruğuyla, yargısız olarak kurşuna dizilirler. bu kıyımdan tek bir kişi ölü taklidi yaparak kurtulur. olaydan ötürü yargılanan orgeneral muğlalı, bu olaydan dolayı suçlu bulundu ve yirmi yıl hapis cezasına çarptırıldı ama daha sonra doksan yedi yılında muğlalı’ya iade-i itibar edilerek adının özalp ilçesindeki askeri kışlaya verilmesi de ülkemizdeki siyasi ve hukuki trajedinin bir başka boyutunu gözler önüne seriyor.
(bkz: otuz üç kurşun )

otuz üç kurşun

tasar
ahmed arifin bir şiiri... epik bir şiirdir, şiiri okurken otuz üç kurşun olayını bilmek lazım. kişi bu olayı bildikten sonra ancak şiirin tadına tam olarak varabilir. cemal süreya’nın deyimiyle, ahmed arif bu şiirinde arkaik ozanların kullandığı bir dil kullanmıştır. şiir bazı yerlerinde dingin, bazı yerlerinde bıçkın, bazı yerlerinde hırçın ve bazı yerlerinde uysal bir seyirde gider. bu kadar demişken şiiri de yazalım ki yerini bulsun;

1.
bu dag mengene dagidir
tanyeri atanda van`da
bu dag nemrut yavrusudur
tanyeri atanda nemruda karsi
bir yanin çig tutar, kafkas ufkudur
bir yanin seccade acem mülküdür
doruklarda buzullarin salkimi
firari güvercinler su baslarinda
ve karaca sürüsü,
keklik takimi...

yigitlik inkar gelinmez
tek`e - tek dögüste yenilmediler
bin yillardan bu yan, bura usagi
gel haberi nerden verek
turna sürüsü degil bu
gökte yildiz burcu degil
otuzüç kursunlu yürek
otuzüç kan pinari
akmaz,
göl olmus bu dagda...

2.
yokusun dibinden bir tavsan kalkti
sirti alacakir
karni sütbeyaz
garip, ikicanli, bir dag tavsani
yüregi agzinda öyle zavalli
tövbeye getirir insani
tenhaydi, tenhaydi vakitler
kusursuz, çirilçiplak bir
safakti

bakti otuzüçten biri
karninda açligin agir
boslugu
saç, sakal bir karis
yakasinda bit,
bakti kollari vurulu,
cehennem yürekli bir yigit,
bir garip tavsana,
bir gerilere.

düstü nazli filintasi aklina,
yastigi altinda küsmüs,
düstü, harran ovasindan getirdigi tay
perçemi mavi boncuklu,
alnindan akitma
üç topugu ak,
eskini hovarda, kivrak,
doru, seglavi kisragi.
nasil uçmuslardi hozat önünde!

simdi, böyle çaresiz ve bagli,
böyle arkasinda bir soguk namlu
bulunmayaydi,
siginabilirdi yüceltilere...
bu daglar, kardes daglar, kadrini bilir,
evvel allah bu eller utandirmaz adami,
yanan cigaranin külünü,
güneslerde çatal kivilcimlanan
engeregin dilini,
ilk atimda uçuran
usta elleri...

bu gözler, bir kere bile faka basmadi
çig bekleyen bogazlarin
kiyametini
karli, yumusacik hiyanetini
uçurumlarin,
önceden bilen gözleri...
çaresiz
vurulacakti,
buyruk kesindi,
gayri gözlerini kör sürüngenler
yüregini les kuslari yesindi...

3.
vurulmusum
daglarin kuytuluk bir bogazinda
vakitlerden bir sabah namazinda
yatarim
kanli, upuzun...

vurulmusum
düsüm, gecelerden kara
bir hayra yoranim çikmaz
canim alirlar ecelsiz
sigdiramam kitaplara
sifre buyurmus bir pasa
vurulmusum hiç sorgusuz, yargisiz

kirvem, hallarimi ayni böyle yaz
rivayet sanilir belki
gül memeler degil
domdom kursunu
paramparça agzimdaki...

4.
ölüm buyrugunu uyguladilar,
mavi dag dumanini
ve uyur-uyanik seher yelini
kanlara buladilar.
sonra oracikta tüfek çattilar
koynumuzu usul-usul yoklayip
aradilar.
didik-didik ettiler
kirmansah dokumasi al kusagimi
tespihimi, tabakami alip gittiler
hepside armagandi acemelinden...

kirveyiz, kardesiz, kanla bagliyiz
karsiyaka köyleri, obalariyla
kiz alip vermisiz yüzyillar boyu,
komsuyuz yaka yakaya
birbirine karisir tavuklarimiz
bilmezlikten degil,
fukaraliktan
pasaporta isinmamis içimiz
budur katlimize sebep suçumuz,
gayri eskiyaya çikar adimiz
kaçakçiya
soyguncuya
hayina...

kirvem hallarimi ayni böyle yaz
rivayet sanilir belki
gül memeler degil
domdom kursunu
paramparça agzimdaki...

5.
vurun ulan,
vurun,
ben kolay ölmem.
ocakta küllenmis közüm,
karnimda sözüm var
haldan bilene.
babam gözlerini verdi urfa önünde
üç de kardasini
üç nazli selvi,
ömrüne doymamis üç dag
parçasi.
burçlardan, tepelerden, minarelerden
kivre, hisim, daglarin çocuklari
fransiz kusatmasina karsi koyanda

biyiklari yeni terlemis daha
benim küçük dayim nazif
yakisikli,
hafif,
iyi süvari
vurun kardas demis
namus günüdür
ve saha kaldirmis atini.

kirvem hallarimi ayni böyle yaz
rivayet sanilir belki
gül memeler degil
domdom kursunu
paramparça agzimdaki...

kucelere su serpmisem

tasar
reshid behbudov tarafından söylenilen bir azeri halk sarkısıdır. ayrıca ülkemizde ezginin günlüğü alagözlü yar albümünde de bu şarkıyı bambaşka bir tat ile yorumlanmıştır.
hazır elimiz değmişken sözlerini de yazalım ki tam olsun;

küçelere su serpmişem
yar gelende toz olmasın
eyle gelsin eyle gitsin
aramızda söz olmasın

semavara od salmışam
istekana gend salmışam
yarim gidip tek galmışam
ne ezizdir yarim canım
ne şirindir yarim canım

piyaleler ıraftadır
her biri bir taraftadır
görmemişem bir haftadır
ne ezizdir yarim canım
ne şirindir yarim canım

reshid behbudov

tasar
1915-1988 yılları arasında yaşamış azeri ses sanatçısı, tenor ve aynı zamanda piyanist. sosyalist görüşleri yüzünden gorbaçov tarafından öldürülmüş olduğu söylenilir. değişik oktavlar arasında gezinebilen sesi ve vücudunun bir parçasıymış gibi kullandığı piyanosuyla azerbaycan müziğinde devrim yaratmıştır.

peach

tasar
#105673 nolu entrysi ile ne anlatmak istediğini anlayamadığım, beni hayretler içinde bırakan hede...

edit:haddimi biraz aşmış olabilirim ama; biraz empati kurarak, kendinizi bir kürt olarak görün ve bu arkadaşımızın yukarıda zikrettiğim entrysini bir daha okumanızı salık veririm.
10 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol