linux için yazılmış bir video izleme programıdır ancak mac ve windows sürümleri de gayet başarılı çalışmaktadır.
http://mplayer.en.softonic.com/
sadece kalp atışlarını duyarsın.günün rutini içerisinde attığını farkedemezsin ama yastığa başını biraz gömünce hatırlarsın varlığını.arada bir bozulur sessizliğin çöp kamyonuyla,kedi miyavlamasıyla,bebek ağlamasıyla.kalp atışların normale döndüğünde derin birşey farketmişçesine irkilirsin.zaman ya da daha kısa anlatımıyla an senin kalbinin iki atışı arasında geçene verilen isimdir.anı anlamlı kılan asıl şey, gecenin sessizliğinde kendi kalp atışlarını dinlerken yaptıklarındır.
saçmalayıcı3.0 tarafından üretilmiş bir başlık olup cidden doğruluk payı vardır.yapmıyorum ben.alaturkası alafrangası derken bir de pisuvar çıkarıldı ki başımıza tuvalette düşünebileceğimiz tek şey üzerimize başımıza sıçratmadan hacet giderebilmek oldu.eskiden alırdın gazeteni dergini...
saçmalayıcı 3.0 daha iyi başlıklar açıyor dediğim başlık oldu.
sıcak yaz günlerinde klimayı taktıramamış bireyin hararetini giderebilmek için ayar verdiği ve fakat bünyeye fazla teması halinde üşüttüren güzide alet.
poker masasında başalayan kitap tüm bölümlerinde aynı şeyi ele almış.ilginç görüntüsüyle beraber pek de sıradan geldi bana.
ölme olasılığı,ölmeme olasılığı...
başından sonuna tek bir şey : her an ölebiliriz.
ölme olasılığı,ölmeme olasılığı...
başından sonuna tek bir şey : her an ölebiliriz.
biraz roman okumak gerekir bunu yaparken doğru yapabilmek için.
geliştirilmiş sivrileştirilmiş bir tasvir yeteneği ister.
tabi ne kadar yetenekli olduğumuzu düşünürsek düşünelim pek fazla beklenti içerisine de girmemek en akıllıcası olacaktır.
geliştirilmiş sivrileştirilmiş bir tasvir yeteneği ister.
tabi ne kadar yetenekli olduğumuzu düşünürsek düşünelim pek fazla beklenti içerisine de girmemek en akıllıcası olacaktır.
yeni bilgiç adayımız.
hoşgelmiştir.
bilgi sözlüğümüz içerisindeki yazın hayatının doyumsuz olmasını dileriz.
hoşgelmiştir.
bilgi sözlüğümüz içerisindeki yazın hayatının doyumsuz olmasını dileriz.
pek de başarılı olamamış, all-in-one (irc çet,tarayıcı,posta sunucu,html yorumlayıcı) anlayışlı mozilla önderliğinde oluşturulmuş projedir.
şöyle bir gözucuyla bilgi sahibi olunabilinir :
http://www.seamonkey-project.org/
şöyle bir gözucuyla bilgi sahibi olunabilinir :
http://www.seamonkey-project.org/
ali cenap gök, evli, bir çocuk babası. işsizliğin ne olduğunu iyi biliyor, atılmışlığı da var, istifa etmişliği de.
son işi bir finans şirketindeydi, patronuyla tartıştı, istifa etti. ailesine söylemedi, söyleyemedi. oturup işsizliğinin güncesini yazdı.
şimdi yine iş arıyor. kim bilir belki yarın, belki.
salı sabahı her zamanki bulantılarımla uyandığıma şaşırmamıştım, el-yüz yıkama, tıraştan sonra sokağa çıkıp iskeleye kadar yürüdüğümde de değişmemişti bu duygu.
vapur, otobüs. işe vardığımda kafamda var olan, gelecek kaygısı taşıyan yüzlerce soruyla masama oturdum ve günlük işlerimi yapmaya başladım.
öğleye doğru, kahve arasında patronumla karşılaştım, önceden konuştuğumuz ve hakkında bir karara vardığımız bir soruna ilişkin hatırlatma yaptı.
kuşkucu bir acaba ile düşüne düşüne odama geldim, belgeleri yeniden gözden geçirdim, her şey istediği gibiydi. odasına gittiğimde, aklımdan geçmiyordu birazdan yapacağım şey:
söylediklerim, sorularına yanıtlarım hoşuna gitmemiş olacak ki, sesini yükseltmeye başladı. içimin derinliklerinden gelen sinir titremesine rağmen bir şey söylememek için tuttum kendimi,
tam arkamı dönüp, belgeleri tekrar gözden geçirmek için çıkarken -ki onun dışında herkes emindi söylediklerimin doğruluğuna- daha önce de söylediği ve dolayısıyla alışık olmam gereken
sözlerle sinirlerimi daha da zıplattı. masasına doğru dönüp e çıkarın o zaman siz de demem, onun getir istifanı yanıtı sanki başka zamanda, başka insanlar arasında yaşanıyordu.
hayır korku değildi bu, aylardır yapmayı düşündüğüm şey biraz zamansız da olsa gelip dayatmıştı kendini.
istifam bir dakika sonra masasına konduğunda kırık bir sesle güle güle dedi.
şimdi, daha önceden alışık olduğum işsizlikle ani ve beklenmedik bir şekilde karşı karşıyaydım. içim ? garip bir şekilde rahatlamıştım,
üzerimden büyük bir yük kalkmış gibiydi. hatta işyerindeki arkadaşların söylediklerine göre yüzüme renk gelmişti.
biraz sakinleştikten sonra aklıma tek soru takıldı kaldı: eve bu haberi nasıl vereceğim?
daha önceki işsizliklerim nedeniyle yaşanacakları biliyordum, gerildim. gerekli belgeleri imzalayıp eve yollandığımda hemen söylememeyi kararlaştırmıştım.
söylemedim de.
1. gün:
erkenden uyandım yine, tıraşımı oldum ama bu sefer takımlarım yerine blucin ve tişörtümü giyindim, sorarsa mazeretim hazırdı.
yine vapura yetişecekmiş gibi hızlı hızlı yürüdüm, gazetemi alıp iskeleye yönelmişken hatırladım, artık işsizim ve saat 07.43 itibarıyla yapacak bir şeyler bulmalıyım.
dönüp iki gazete daha aldım ve bir şeyler atıştırmak için arada sırada börek yediğim yere gittim. her zaman hızlı hızlı yediğim böreği yavaş ve sakince yiyerek gazetelere göz gezdirdim.
gündem zaten yoğundu, gazeteler günün yarısını kurtardı, hemen her satırına varana dek okudum hepsini. yanına gidip vakit geçirecek birilerini bulmalıyım.
kardeşim gibi saydığım onuru aradım. evde. kapıda sarılıp merhabalaştık, soruyu geciktirmedi: -ağabey, hayırdır? -istifa ettim! -neden ağabey? -bildiğin nedenler!
sorular geldikçe içim sıkılıyor, bu eve de sorular olmasın diye gelmedim mi? onur gerildiğimi fark edip sustu, bir kahve yaptı, ondan, benden, hayattan, iki hafta önce kaybettiği babasından,
gelecek planlarından konuştuk uzun uzun. işten çıkış saatinde her zaman olduğu gibi 19.15 vapuruyla kadıköye geçtim. ne çok şey alışkanlık haline gelmiş,
otobüs, vapur, vapurdaki insanlar, neredeyse herkes yerli yerinde. vapur yanaştığında evi arayıp alınacakları öğrendim. evde, beklediğim soru geldi:
- neden bunları giydin?
- seans odalarına gittim, tanınmamam gerekiyordu.
oh, rahatladım, başka bir şey sorulmadı, huzurlu bir akşam yemeği yendi. erken kalkmış olmanın verdiği rehavet çöktü,
21.00 gibi yattım, ne de olsa yarın işsizliğimin ikinci günü.
2. gün:
ben evden çıkarken herkes uyuyordu. dükkânlarını yeni açmakta olan esnafa alışmak kaç gün sürecek?
parkta, kocamış ve şişman bir kedi sırnaştı bacaklarıma bütün şımarıklığıyla.
aldığım birkaç gazeteyi, ölüm ilanları dahil okuyup bitirdim, geride iki dergi kaldı.
hava hâlâ soğuk. sonuç itibarıyla yine işsizim, getireceği bir sürü sorunu nasıl alt edeceğimi biliyorum ve
fakat bu kedinin neden hâlâ bana sırnaştığını anlamış değilim.
yoksa, bu kediler, insanları seçiyorlar mı ?
bu sefer başka bir arkadaşı seçtim, kısa soru ve cevaplardan sonra işiyle baş başa bırakıp onun gazetelerine daldım.
soluklandığı zamanlarda aynı şeylerden konuştuk, farklı olan daha önce defalarca dile getirdiğim istifanın gerçekleşmiş olmasıydı.
arkadaşımın vay be helal olsun yüklü bakışlarıyla karşılıklı bir kutlama yapar gibiydik, kaygılarımı, pes etmeme ve kabullenmeme duygumu
zaten ikimiz de biliyorduk, o en azından anlıyordu ve bu beni rahatlatıyordu. akşam yine aynı saatte girdim eve,
yemekten sonra biraz televizyon izleyip yattım ve yine söylemedim işten istifa ettiğimi.
3. gün:
günler hızla birbirine benzemeye başladı. ne kadar çok şeyi otomatik bir şekilde yapıyormuşum.
yine hızlı adımlarla iskeleye iniş, yine gazeteler, yine vapurun gidişini seyretme, işli insanları işlerine yolcu etme.
bu hep bir yere yetişme duygusundan bıktım aslında, nasıl da çabuk yürüdüm iskeleden moda çay bahçesine.
işyerindeki arkadaşlar özgeçmişimi yollamışlar birkaç şirkete, adıma konuşmuşlar, arayıp söylediler.
teşekkür edip telefonu kapatırken aklıma saçlarım takıldı. iki senedir özene bezene uzattığım ve artık toplayabildiğim saçlarımı kesmemi isterler mi acaba yeni iş görüşmecilerim?
gümüş yüzüklerim onlar için sorun olur mu, şirket prensipleri gereği? e hani ben vazgeçmiştim? hani ben artık kimse için çalışmayıp kaderimi mümkün mertebe kendi ellerime alacaktım? ne oluyor ya?
4. gün:
yine çay bahçesindeyim. iş görüşmeleri planlıyorum kafamda: -bakın ben 40 yaşındayım beyefendi/hanımefendi ve siz benim özel hayatımı mı işe alıyorsunuz, işimi mi?
acaba böyle bir şey söylemeye cesaret edebilecek miyim? günler giderek uzuyor mu ne?
5. gün:
hâlâ eve söylemedim işten istifa ettiğimi. bu evdekilere haksızlık gibi gelse de en azından dışarı sorgusuz sualsiz çıkıp kafamı dinleme olanağı sağlıyor.
bu sefer dört gazete alıp çıktım çay bahçesine. gazeteler bittikten sonra daha önce keyfiyetten başvurduğum işlerin sonucuna bakmak için bir internet kafeye gittim.
kafenin sahibi de arkadaşım, şaşırdı, bu saatte ne arıyordum orada, istifa ettiğimi söyledim, büyük bir tevekkülle sabır diledi, niyeyse.
akşam yine söylemedim, üç gün tatil var, bari bu üç gün de evde gerilim ve sorular olmadan geçsin.
bu akşam söyleyeceğim.
ailemin nasıl tepki vereceğini, nasıl tavır alıp ne suçlamalar yapacaklarını biliyorum.
bu kez hepsini karşılayacak gücü içimde hissettiğimden olsa gerek rahatım.
onlarla da baş edebilirim.
6. gün:
söyleyemedim. gazetelerde iş ilanlarına bakıyorum.
7. gün:
söyleyemedim.
alıntıdır.
son işi bir finans şirketindeydi, patronuyla tartıştı, istifa etti. ailesine söylemedi, söyleyemedi. oturup işsizliğinin güncesini yazdı.
şimdi yine iş arıyor. kim bilir belki yarın, belki.
salı sabahı her zamanki bulantılarımla uyandığıma şaşırmamıştım, el-yüz yıkama, tıraştan sonra sokağa çıkıp iskeleye kadar yürüdüğümde de değişmemişti bu duygu.
vapur, otobüs. işe vardığımda kafamda var olan, gelecek kaygısı taşıyan yüzlerce soruyla masama oturdum ve günlük işlerimi yapmaya başladım.
öğleye doğru, kahve arasında patronumla karşılaştım, önceden konuştuğumuz ve hakkında bir karara vardığımız bir soruna ilişkin hatırlatma yaptı.
kuşkucu bir acaba ile düşüne düşüne odama geldim, belgeleri yeniden gözden geçirdim, her şey istediği gibiydi. odasına gittiğimde, aklımdan geçmiyordu birazdan yapacağım şey:
söylediklerim, sorularına yanıtlarım hoşuna gitmemiş olacak ki, sesini yükseltmeye başladı. içimin derinliklerinden gelen sinir titremesine rağmen bir şey söylememek için tuttum kendimi,
tam arkamı dönüp, belgeleri tekrar gözden geçirmek için çıkarken -ki onun dışında herkes emindi söylediklerimin doğruluğuna- daha önce de söylediği ve dolayısıyla alışık olmam gereken
sözlerle sinirlerimi daha da zıplattı. masasına doğru dönüp e çıkarın o zaman siz de demem, onun getir istifanı yanıtı sanki başka zamanda, başka insanlar arasında yaşanıyordu.
hayır korku değildi bu, aylardır yapmayı düşündüğüm şey biraz zamansız da olsa gelip dayatmıştı kendini.
istifam bir dakika sonra masasına konduğunda kırık bir sesle güle güle dedi.
şimdi, daha önceden alışık olduğum işsizlikle ani ve beklenmedik bir şekilde karşı karşıyaydım. içim ? garip bir şekilde rahatlamıştım,
üzerimden büyük bir yük kalkmış gibiydi. hatta işyerindeki arkadaşların söylediklerine göre yüzüme renk gelmişti.
biraz sakinleştikten sonra aklıma tek soru takıldı kaldı: eve bu haberi nasıl vereceğim?
daha önceki işsizliklerim nedeniyle yaşanacakları biliyordum, gerildim. gerekli belgeleri imzalayıp eve yollandığımda hemen söylememeyi kararlaştırmıştım.
söylemedim de.
1. gün:
erkenden uyandım yine, tıraşımı oldum ama bu sefer takımlarım yerine blucin ve tişörtümü giyindim, sorarsa mazeretim hazırdı.
yine vapura yetişecekmiş gibi hızlı hızlı yürüdüm, gazetemi alıp iskeleye yönelmişken hatırladım, artık işsizim ve saat 07.43 itibarıyla yapacak bir şeyler bulmalıyım.
dönüp iki gazete daha aldım ve bir şeyler atıştırmak için arada sırada börek yediğim yere gittim. her zaman hızlı hızlı yediğim böreği yavaş ve sakince yiyerek gazetelere göz gezdirdim.
gündem zaten yoğundu, gazeteler günün yarısını kurtardı, hemen her satırına varana dek okudum hepsini. yanına gidip vakit geçirecek birilerini bulmalıyım.
kardeşim gibi saydığım onuru aradım. evde. kapıda sarılıp merhabalaştık, soruyu geciktirmedi: -ağabey, hayırdır? -istifa ettim! -neden ağabey? -bildiğin nedenler!
sorular geldikçe içim sıkılıyor, bu eve de sorular olmasın diye gelmedim mi? onur gerildiğimi fark edip sustu, bir kahve yaptı, ondan, benden, hayattan, iki hafta önce kaybettiği babasından,
gelecek planlarından konuştuk uzun uzun. işten çıkış saatinde her zaman olduğu gibi 19.15 vapuruyla kadıköye geçtim. ne çok şey alışkanlık haline gelmiş,
otobüs, vapur, vapurdaki insanlar, neredeyse herkes yerli yerinde. vapur yanaştığında evi arayıp alınacakları öğrendim. evde, beklediğim soru geldi:
- neden bunları giydin?
- seans odalarına gittim, tanınmamam gerekiyordu.
oh, rahatladım, başka bir şey sorulmadı, huzurlu bir akşam yemeği yendi. erken kalkmış olmanın verdiği rehavet çöktü,
21.00 gibi yattım, ne de olsa yarın işsizliğimin ikinci günü.
2. gün:
ben evden çıkarken herkes uyuyordu. dükkânlarını yeni açmakta olan esnafa alışmak kaç gün sürecek?
parkta, kocamış ve şişman bir kedi sırnaştı bacaklarıma bütün şımarıklığıyla.
aldığım birkaç gazeteyi, ölüm ilanları dahil okuyup bitirdim, geride iki dergi kaldı.
hava hâlâ soğuk. sonuç itibarıyla yine işsizim, getireceği bir sürü sorunu nasıl alt edeceğimi biliyorum ve
fakat bu kedinin neden hâlâ bana sırnaştığını anlamış değilim.
yoksa, bu kediler, insanları seçiyorlar mı ?
bu sefer başka bir arkadaşı seçtim, kısa soru ve cevaplardan sonra işiyle baş başa bırakıp onun gazetelerine daldım.
soluklandığı zamanlarda aynı şeylerden konuştuk, farklı olan daha önce defalarca dile getirdiğim istifanın gerçekleşmiş olmasıydı.
arkadaşımın vay be helal olsun yüklü bakışlarıyla karşılıklı bir kutlama yapar gibiydik, kaygılarımı, pes etmeme ve kabullenmeme duygumu
zaten ikimiz de biliyorduk, o en azından anlıyordu ve bu beni rahatlatıyordu. akşam yine aynı saatte girdim eve,
yemekten sonra biraz televizyon izleyip yattım ve yine söylemedim işten istifa ettiğimi.
3. gün:
günler hızla birbirine benzemeye başladı. ne kadar çok şeyi otomatik bir şekilde yapıyormuşum.
yine hızlı adımlarla iskeleye iniş, yine gazeteler, yine vapurun gidişini seyretme, işli insanları işlerine yolcu etme.
bu hep bir yere yetişme duygusundan bıktım aslında, nasıl da çabuk yürüdüm iskeleden moda çay bahçesine.
işyerindeki arkadaşlar özgeçmişimi yollamışlar birkaç şirkete, adıma konuşmuşlar, arayıp söylediler.
teşekkür edip telefonu kapatırken aklıma saçlarım takıldı. iki senedir özene bezene uzattığım ve artık toplayabildiğim saçlarımı kesmemi isterler mi acaba yeni iş görüşmecilerim?
gümüş yüzüklerim onlar için sorun olur mu, şirket prensipleri gereği? e hani ben vazgeçmiştim? hani ben artık kimse için çalışmayıp kaderimi mümkün mertebe kendi ellerime alacaktım? ne oluyor ya?
4. gün:
yine çay bahçesindeyim. iş görüşmeleri planlıyorum kafamda: -bakın ben 40 yaşındayım beyefendi/hanımefendi ve siz benim özel hayatımı mı işe alıyorsunuz, işimi mi?
acaba böyle bir şey söylemeye cesaret edebilecek miyim? günler giderek uzuyor mu ne?
5. gün:
hâlâ eve söylemedim işten istifa ettiğimi. bu evdekilere haksızlık gibi gelse de en azından dışarı sorgusuz sualsiz çıkıp kafamı dinleme olanağı sağlıyor.
bu sefer dört gazete alıp çıktım çay bahçesine. gazeteler bittikten sonra daha önce keyfiyetten başvurduğum işlerin sonucuna bakmak için bir internet kafeye gittim.
kafenin sahibi de arkadaşım, şaşırdı, bu saatte ne arıyordum orada, istifa ettiğimi söyledim, büyük bir tevekkülle sabır diledi, niyeyse.
akşam yine söylemedim, üç gün tatil var, bari bu üç gün de evde gerilim ve sorular olmadan geçsin.
bu akşam söyleyeceğim.
ailemin nasıl tepki vereceğini, nasıl tavır alıp ne suçlamalar yapacaklarını biliyorum.
bu kez hepsini karşılayacak gücü içimde hissettiğimden olsa gerek rahatım.
onlarla da baş edebilirim.
6. gün:
söyleyemedim. gazetelerde iş ilanlarına bakıyorum.
7. gün:
söyleyemedim.
alıntıdır.
thunderstone grubunun aynı isimli 2002 albümünden bir şarkı.
im standing in the shadows, all alone
memories running through my heart and soul
this is the time when i should leave or stay
the future and the past slips away
every night i wake up and hear your voice
i reach out for you but youre not there
i close my eyes and i see you before me
now i know its time for me to leave
spread my wings and fly
fly so high
above all i used to be
now im alone but im free
spread my wings and fly
over mountains so high
and the wind its carrying me
where i want to be
its hard to find a reason, its hard to understand
why youve been pulled away far to neverland
still i hear your name calling my name
and i realize my life will never be the same
spread my wings and fly
fly so high
above all i used to be
now im alone but im free
spread my wings and fly
over mountains so high
and the wind its carrying me
where i want to be
im standing in the shadows, all alone
memories running through my heart and soul
this is the time when i should leave or stay
the future and the past slips away
every night i wake up and hear your voice
i reach out for you but youre not there
i close my eyes and i see you before me
now i know its time for me to leave
spread my wings and fly
fly so high
above all i used to be
now im alone but im free
spread my wings and fly
over mountains so high
and the wind its carrying me
where i want to be
its hard to find a reason, its hard to understand
why youve been pulled away far to neverland
still i hear your name calling my name
and i realize my life will never be the same
spread my wings and fly
fly so high
above all i used to be
now im alone but im free
spread my wings and fly
over mountains so high
and the wind its carrying me
where i want to be
ayrı ayrı her şarkısını dinlemekten keyif aldığım iyi bir power metal grubudur.finlandiya malıdır.
yeniden yorumladıkları şarkılarla ayrı bir yerleri vardır.
www.thunderstone.org grubun sitesidir.
yeniden yorumladıkları şarkılarla ayrı bir yerleri vardır.
www.thunderstone.org grubun sitesidir.
judas priestin çok çok iyi tribute albümüdür.
içerik şöyledir :
1 annihilator - hell bent for leather
2 primal fear - metal gods
3 skid row - delivering the goods
4 witchery - riding on the wind
5 iced earth - screaming for vengeance
6 siebenbürgen - jawbreaker
7 hammerfall - breaking the law
8 benediction - electric eye
9 death - painkiller
10 silent force - all guns blazing
11 steel prophet - dreamer, deceiver
12 armored saint - never satisfied
13 therion - green manalishi
14 thunderstone - diamonds and rust
içerik şöyledir :
1 annihilator - hell bent for leather
2 primal fear - metal gods
3 skid row - delivering the goods
4 witchery - riding on the wind
5 iced earth - screaming for vengeance
6 siebenbürgen - jawbreaker
7 hammerfall - breaking the law
8 benediction - electric eye
9 death - painkiller
10 silent force - all guns blazing
11 steel prophet - dreamer, deceiver
12 armored saint - never satisfied
13 therion - green manalishi
14 thunderstone - diamonds and rust
iki kat doz arttırımıyla thunderstone tarafından da yorumlanmıştır.
a tribute to the priest albümünde mevcuttur şarkı.
açıkçası thunderstone yorumu daha doyurucu olmuştur.şarkının sözlerine uygun tempo daha iyi yakalanmıştır.
a tribute to the priest albümünde mevcuttur şarkı.
açıkçası thunderstone yorumu daha doyurucu olmuştur.şarkının sözlerine uygun tempo daha iyi yakalanmıştır.
mail transfer agent
bir erkek satın alır mı acaba ??
alsa bile içer mi ortalıkta ??
http://img.photobucket.com/albums/v22/bluejuggalo/pink_elephant.jpg
alsa bile içer mi ortalıkta ??
http://img.photobucket.com/albums/v22/bluejuggalo/pink_elephant.jpg
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?