sigarayı bırakmak gibidir.ilk zamanlar yokluğunda kafayı yiyecek gibi olursunuz, zaman ilerledikçe unutursunuz daha sonra öyle bir zaman gelir ki hiç haşır neşir olmamışsınızdır, hatta adını bile durunca içiniz kalkar.
1332-1406. özellikle tarih alanında olayları anlatmak yerine olayları düşünmek gerektiğini ileri süren bu düşünür, tarihsel olayların yerine tarihsel nedenleri koymakla tarih felsefesinin temellerini atmış oldu.bugün birçok batılı, onda vico’nun spengler’in montesquieu’nün, rousseau’nun, sorel’in, malthus’un, machiavelli’nin, darwin’in, nietzsche’nin düşünce tohumlarını bulur.
ibni haldun, önce evrensel değişmeyi sezdi:
1- tarih bilimiyle uğraşanları yanıltan, ulusların hal ve durumlarının, günlerin ve yüzyılların geçmesiyle değişmekte olduklarını unutmaktır. bu değişme, yüce tanrı’nın bütün varlıklar için koyduğu bir yasadır.(mukaddime, zakir kadiri ugan çevirisi.1954 baskı 1. cilt,sf.70-71)
2-haldun sonra evrensel evrimi yakaladı. biz, varlıkları birbirine bağlı olarak görüyor ve varlıkların birinden ötekine geçisini, yetkin bir düzen içinde izliyoruz. maddelerden her biri, aşağıdan yukarıya doğru yükseldiği ya da yukarıdan aşağıya doğru alçaldığı zaman, kendisine yakın olan maddenin biçim ve kalıbına girmektedir. yukarıya doğru yükselen madde,kendisinden aşağıda olan maddeden daha hafiftir. bu hal, yıldızlar alemine çıkıncaya kadar sürer. varlıklara bak. varlıkların madenlerden başlayarak,yavaş yavaş ve tabaka tabaka biçimlenmiş olduğunu görürsün.maden,bitki ve hayvanların ana maddeleri ortaktır. madenin en yükseği, bitkinin en aşağısına bitişiktir. örneğin; tohumsuz yetişen maden, tohumsuz üreyen sebzelerle, hurma ve üzüm gibi bitkiler inci sedefiyle kabuklu sümüklüböcek gibi hayvanlara yakındır ve onların biçim ve kalıplarına girebilecek durumdadır. bu gelişme, en aşağıdan başlayarak, maymun ve şebek gibi hayvanlardan geçerek insanlara kadar yükselmiştir. insanın en aşağısı işte bu hayvanlardan başlamıştır(mukaddime 1. cilt sf. 241-247)
ibni haldun toplumsallık zorunluluğunda anlaşmıştır. toplumsal yaşayış insanlar için zorunluluktur.insan yaşamak için,yaşama gereçlerini sağlamak zorundadır.bu gereçleri tek başına sağlayamaz.bir buğday tanesinin un olabilmesi, çeşitli hüner ve zanaatleri gerektirir.üretim, üretime yetecek kişilerin biraraya toplanmadıyla olur. korunmak da öyle.(aynı çeviri. sf.106-112)
ibni haldun, toplumsal olayların tüm kökünü ekonomik temelde ve üretim alanında görmektedir. ona göre ruhumuzu oluşturan ekonomik koşullardır. maden, bitki ve hayvanlardan sağlanan kazanç da insan emeğinin ürünüdür.
hüner ve sanayinin gelişmesi,toplumsal gelişmenin başında gelir.bu gelişme insanı düşünsel bilgilerle uğraşmaya yöneltir. ancak bu gelişmenin sonunda toplumun çürüyüp dağılması da bir zorunluluktur.
ibni haldun’a göre,çoban tohumlardan, çiftçi toplumlara,çiftçi toplumlardan da sanayi toplumuna geçiş,bir gelişmenin sonucu olduğu kadar; bir çöküntünün de nedenidir. çünkü toplumlar artık çobanlık günlerindeki güçlerini yitirmeye, bolluğun ve rahatlığın içinde çürüyümeye başlamışlardır.toplumların da ömrü insanların ömrü gibidir. ihtiyarlık ve ölüm önlenmesi ve giderilmesi mümkün olmayan bir hastalıktır(sf.104) tarihsel zorunluluğu yaşayan her toplum, kent yaşayışına girip sanayileştikten sonra kocayacak ve ölecektir.bu sonuç önlenemez. toplumun çöküntüsü iki alanda başlar.bil ki devlet iki temel üzerinde kurulur.bunlardan biri ordu, öteki paradır. bozgunluk bu iki temelin sarsılmasıyla belirir.devlet yıkılmaya başladığında vergiler artar. vergilerin artması devletin yoksulluğunu önleyemez. böyle bir durumda kazanmaktan umut kesilmiş olacağından pazarlardaki alışveriş durur. çöküntü; işler tümüyle çığırından çıkıncaya kadar devam eder.(sosyoloji biliminin kurucusu sayılmaktadır. ilm-i ümran=sosyoloji)
toplum bilimsel düşüncenin ilk izlerine aristoteles ve farabi’de rastlanıyor.
ibni haldun şöyle diyor: 1. kitapta inceleyeceğimiz kural ve yöntemler benim icat ettiğim yeni bir bilimdir.başımın sağlığına and içerim ki, tanrı’nın kurallarından hiçbirinin bu konuda söz söylemiş olduğunu bilmiyorum.
ibni haldun her sözünü „tanrı bilir“ diyerek bitirdiği halde, toplumun toplumsal ve siyasal düzenleri tanrısal düzenler değil, doğal düzenlerdir. toplumlar da doğal varlıklar gibi doğmakta, büyümekte ve ölmektedirler (vico-spengler)
önemli:
*tarih olayları anlamak değil, onları düşünmektir(sorel)
*toplumsal olayların kökü, ekonomik temellerde ve üretim araçlarındadır. (marx)
*siyasal düzen, ideolojik değil, pratik olmalıdır. (machiavelli)
*ahlak düzeni, insanların çoğalması ile ilgilidir. (malthus)
*gelişme, en aşağı maddeden başlayarak, maymun ve şebek gibi hayvanlardan geçip, insana kadar yükselmiştir. (darwin)
*ahlaksızlığın ve çöküşün nedeni, kent yaşayışına geçiştedir. gerekli olan, güçlülük ve iradedir.
ibni haldun mukaddime’sini şu sözlerle bitirmektedir: tanrı’nın doğru düşünce açık bilgi bağışladığı kulları bizden sonra yetişerek; bizim bu yapıtta yazdıklarımızdan ve anlattıklarımızdan daha derinini yaparlar ve anlatırlar umudundayız.(düşünce tarihi, orhan hançerlioğlu sf.145)
ibni haldun, önce evrensel değişmeyi sezdi:
1- tarih bilimiyle uğraşanları yanıltan, ulusların hal ve durumlarının, günlerin ve yüzyılların geçmesiyle değişmekte olduklarını unutmaktır. bu değişme, yüce tanrı’nın bütün varlıklar için koyduğu bir yasadır.(mukaddime, zakir kadiri ugan çevirisi.1954 baskı 1. cilt,sf.70-71)
2-haldun sonra evrensel evrimi yakaladı. biz, varlıkları birbirine bağlı olarak görüyor ve varlıkların birinden ötekine geçisini, yetkin bir düzen içinde izliyoruz. maddelerden her biri, aşağıdan yukarıya doğru yükseldiği ya da yukarıdan aşağıya doğru alçaldığı zaman, kendisine yakın olan maddenin biçim ve kalıbına girmektedir. yukarıya doğru yükselen madde,kendisinden aşağıda olan maddeden daha hafiftir. bu hal, yıldızlar alemine çıkıncaya kadar sürer. varlıklara bak. varlıkların madenlerden başlayarak,yavaş yavaş ve tabaka tabaka biçimlenmiş olduğunu görürsün.maden,bitki ve hayvanların ana maddeleri ortaktır. madenin en yükseği, bitkinin en aşağısına bitişiktir. örneğin; tohumsuz yetişen maden, tohumsuz üreyen sebzelerle, hurma ve üzüm gibi bitkiler inci sedefiyle kabuklu sümüklüböcek gibi hayvanlara yakındır ve onların biçim ve kalıplarına girebilecek durumdadır. bu gelişme, en aşağıdan başlayarak, maymun ve şebek gibi hayvanlardan geçerek insanlara kadar yükselmiştir. insanın en aşağısı işte bu hayvanlardan başlamıştır(mukaddime 1. cilt sf. 241-247)
ibni haldun toplumsallık zorunluluğunda anlaşmıştır. toplumsal yaşayış insanlar için zorunluluktur.insan yaşamak için,yaşama gereçlerini sağlamak zorundadır.bu gereçleri tek başına sağlayamaz.bir buğday tanesinin un olabilmesi, çeşitli hüner ve zanaatleri gerektirir.üretim, üretime yetecek kişilerin biraraya toplanmadıyla olur. korunmak da öyle.(aynı çeviri. sf.106-112)
ibni haldun, toplumsal olayların tüm kökünü ekonomik temelde ve üretim alanında görmektedir. ona göre ruhumuzu oluşturan ekonomik koşullardır. maden, bitki ve hayvanlardan sağlanan kazanç da insan emeğinin ürünüdür.
hüner ve sanayinin gelişmesi,toplumsal gelişmenin başında gelir.bu gelişme insanı düşünsel bilgilerle uğraşmaya yöneltir. ancak bu gelişmenin sonunda toplumun çürüyüp dağılması da bir zorunluluktur.
ibni haldun’a göre,çoban tohumlardan, çiftçi toplumlara,çiftçi toplumlardan da sanayi toplumuna geçiş,bir gelişmenin sonucu olduğu kadar; bir çöküntünün de nedenidir. çünkü toplumlar artık çobanlık günlerindeki güçlerini yitirmeye, bolluğun ve rahatlığın içinde çürüyümeye başlamışlardır.toplumların da ömrü insanların ömrü gibidir. ihtiyarlık ve ölüm önlenmesi ve giderilmesi mümkün olmayan bir hastalıktır(sf.104) tarihsel zorunluluğu yaşayan her toplum, kent yaşayışına girip sanayileştikten sonra kocayacak ve ölecektir.bu sonuç önlenemez. toplumun çöküntüsü iki alanda başlar.bil ki devlet iki temel üzerinde kurulur.bunlardan biri ordu, öteki paradır. bozgunluk bu iki temelin sarsılmasıyla belirir.devlet yıkılmaya başladığında vergiler artar. vergilerin artması devletin yoksulluğunu önleyemez. böyle bir durumda kazanmaktan umut kesilmiş olacağından pazarlardaki alışveriş durur. çöküntü; işler tümüyle çığırından çıkıncaya kadar devam eder.(sosyoloji biliminin kurucusu sayılmaktadır. ilm-i ümran=sosyoloji)
toplum bilimsel düşüncenin ilk izlerine aristoteles ve farabi’de rastlanıyor.
ibni haldun şöyle diyor: 1. kitapta inceleyeceğimiz kural ve yöntemler benim icat ettiğim yeni bir bilimdir.başımın sağlığına and içerim ki, tanrı’nın kurallarından hiçbirinin bu konuda söz söylemiş olduğunu bilmiyorum.
ibni haldun her sözünü „tanrı bilir“ diyerek bitirdiği halde, toplumun toplumsal ve siyasal düzenleri tanrısal düzenler değil, doğal düzenlerdir. toplumlar da doğal varlıklar gibi doğmakta, büyümekte ve ölmektedirler (vico-spengler)
önemli:
*tarih olayları anlamak değil, onları düşünmektir(sorel)
*toplumsal olayların kökü, ekonomik temellerde ve üretim araçlarındadır. (marx)
*siyasal düzen, ideolojik değil, pratik olmalıdır. (machiavelli)
*ahlak düzeni, insanların çoğalması ile ilgilidir. (malthus)
*gelişme, en aşağı maddeden başlayarak, maymun ve şebek gibi hayvanlardan geçip, insana kadar yükselmiştir. (darwin)
*ahlaksızlığın ve çöküşün nedeni, kent yaşayışına geçiştedir. gerekli olan, güçlülük ve iradedir.
ibni haldun mukaddime’sini şu sözlerle bitirmektedir: tanrı’nın doğru düşünce açık bilgi bağışladığı kulları bizden sonra yetişerek; bizim bu yapıtta yazdıklarımızdan ve anlattıklarımızdan daha derinini yaparlar ve anlatırlar umudundayız.(düşünce tarihi, orhan hançerlioğlu sf.145)
1185 fr.abentofal) 12. yy.da endülüs’te yaşadı.hekim, filozof,ozan ve riyaziyeciydi.
sorumuzu karşılayan yapıtını roman biçiminde yazdı. yapıt, 17.yy.da ingilizce’ye çevrilerek birçok batı yazarını etkiledi.defoe’nun ünlü robinson crusoe’sunu ondan etkilenerek yarattığı söylenir.oysa ibn-i tufeyl’in de 10.yy. düşünürlerinden ibni sina’nın hayy ibn-i yakazan risalesinden etkilendiği bilinektedir. ibn-i sina’nın da huneyn ibn-i ishak’ın yunanca’dan çevridiği bir öyküden yararlandığı sanılıyor.düşünce bir helenistik çağ düşüncesini andırmaktadır.
soru şu:
gelin bir oyun oynayalım.öyle bir akıl düşünelim ki, ne yüz binyıllık maddesel gelişimden, ne de yüz binyıllık bilgiden yararlanmış olsun.insansız bir adada kendi kendine doğmuş bir akıl.bu akıl tanrılık düşünceye varabilir mi?
ibni tufeyl: evet, varabilirdi.hay, atlas denizinde insansız bir adada kendi kendine doğmuş bir çocuktur.yavrusu ölmüş bir ceylan, onu alıp emzirir.bundan başka, ağaçların besleyici suları ve olgun yemişleri de var.küçük hay mutludur.kendisine analık eden ceylanın peşinden koşarak becerikliliği öğrenmiştir. ... .kendisi tektir ama çevresi birbirine benzemeyenlerle birbirine benzeyenlerin kaynaştığı bir alandır. küçük hay bunlara bakarak tür düşüncesini edinir. ...(sf.140 düşünce tarihi, orhan hançerlioğlu)
sonuç düşünce: insanlar eşit anlayışta değildir.gerçek, üstün anlayışlı kişiler içindir.çoğunluğu kanunlarla yönetmek gerekir.hakikat bilimi üstün yaradılışlı azınlık içindir.
gerekçelerine akıl erdiremediği gerekler şunlardır:
1- apaçık gerçek dururken, niçin birtakım gizlemelere gidilmiştir? örneğin, yeryüzünde, insanların birbiriyle dövüşerek asla geçemeyecekleri gerçek köprüler varken sirat köprüsü gibi bir öte dünya köprüsünü ortaya atmak neden? erdemsizlerin birbirine verecekleri acı, cehennem ateşinden daha mı az ürkütücü?
2- din, mal edinilerek eşitsizliğin doğmasına izin verdiği halde zekat yasasını koruyarak, kendi yarattığı kötülüklere yine kendisi uğraşmak gibi bir çelişkiye niçin düşmüştür?
ibni tufeyl, şeriatın(din kanunları) bu soruları karşılamadığı görüşündedir.
sorumuzu karşılayan yapıtını roman biçiminde yazdı. yapıt, 17.yy.da ingilizce’ye çevrilerek birçok batı yazarını etkiledi.defoe’nun ünlü robinson crusoe’sunu ondan etkilenerek yarattığı söylenir.oysa ibn-i tufeyl’in de 10.yy. düşünürlerinden ibni sina’nın hayy ibn-i yakazan risalesinden etkilendiği bilinektedir. ibn-i sina’nın da huneyn ibn-i ishak’ın yunanca’dan çevridiği bir öyküden yararlandığı sanılıyor.düşünce bir helenistik çağ düşüncesini andırmaktadır.
soru şu:
gelin bir oyun oynayalım.öyle bir akıl düşünelim ki, ne yüz binyıllık maddesel gelişimden, ne de yüz binyıllık bilgiden yararlanmış olsun.insansız bir adada kendi kendine doğmuş bir akıl.bu akıl tanrılık düşünceye varabilir mi?
ibni tufeyl: evet, varabilirdi.hay, atlas denizinde insansız bir adada kendi kendine doğmuş bir çocuktur.yavrusu ölmüş bir ceylan, onu alıp emzirir.bundan başka, ağaçların besleyici suları ve olgun yemişleri de var.küçük hay mutludur.kendisine analık eden ceylanın peşinden koşarak becerikliliği öğrenmiştir. ... .kendisi tektir ama çevresi birbirine benzemeyenlerle birbirine benzeyenlerin kaynaştığı bir alandır. küçük hay bunlara bakarak tür düşüncesini edinir. ...(sf.140 düşünce tarihi, orhan hançerlioğlu)
sonuç düşünce: insanlar eşit anlayışta değildir.gerçek, üstün anlayışlı kişiler içindir.çoğunluğu kanunlarla yönetmek gerekir.hakikat bilimi üstün yaradılışlı azınlık içindir.
gerekçelerine akıl erdiremediği gerekler şunlardır:
1- apaçık gerçek dururken, niçin birtakım gizlemelere gidilmiştir? örneğin, yeryüzünde, insanların birbiriyle dövüşerek asla geçemeyecekleri gerçek köprüler varken sirat köprüsü gibi bir öte dünya köprüsünü ortaya atmak neden? erdemsizlerin birbirine verecekleri acı, cehennem ateşinden daha mı az ürkütücü?
2- din, mal edinilerek eşitsizliğin doğmasına izin verdiği halde zekat yasasını koruyarak, kendi yarattığı kötülüklere yine kendisi uğraşmak gibi bir çelişkiye niçin düşmüştür?
ibni tufeyl, şeriatın(din kanunları) bu soruları karşılamadığı görüşündedir.
(1153-1191) dinsizlikle suçlanıp selahattin eyyubi’nin buyruğuyla öldürüldü.türk soyundan geldiği sanılmaktadır.
ruh ve beden diye bir ayrılık yoktur.bütün cisimler gibi beden de yoğun bir karanlıktır.
bugün kafamızda bulunan akıl, en az yüz binyıldan beri gelişe gelişe oluşmuş bir akıldır. bu aklı ana babalarımızdan böylesine yetkinleşimli olarak alıyoruz. yüz binyıllık maddesel gelişmeyle yüz binyıllık bilginin onardığı akıl, çağdaş akıldır.
düşüncelerine sahiptir.
ruh ve beden diye bir ayrılık yoktur.bütün cisimler gibi beden de yoğun bir karanlıktır.
bugün kafamızda bulunan akıl, en az yüz binyıldan beri gelişe gelişe oluşmuş bir akıldır. bu aklı ana babalarımızdan böylesine yetkinleşimli olarak alıyoruz. yüz binyıllık maddesel gelişmeyle yüz binyıllık bilginin onardığı akıl, çağdaş akıldır.
düşüncelerine sahiptir.
türkistanlıdır. aristocudur. kendisine ikinci öğretmen (muallim-i sani) denilmektedir.türkistan’ın farab kentinde doğmuştur.asker çocuğudur.yüksek öğrenimini bağdat’ta yapmıştır.hekim, metafizikçi ve müzikçiydi. yüzden çok kitap yazmıştır.
geniş çapta bir insancılık(humanisme), dünya devleti düşüncesi, machievelli’den yedi yüzyıl önce bir insanları yönetme sanatı, ve bir siyaset bilimi, darwinciliğin ilk tohumları, hobbes’un düşünceleri,rosseau’dan yüzyıllarca önce bir toplumsal sözleşme
(contrat cocia) eğilimi kendinden sonra gelenler yararlanmıştır.
geniş çapta bir insancılık(humanisme), dünya devleti düşüncesi, machievelli’den yedi yüzyıl önce bir insanları yönetme sanatı, ve bir siyaset bilimi, darwinciliğin ilk tohumları, hobbes’un düşünceleri,rosseau’dan yüzyıllarca önce bir toplumsal sözleşme
(contrat cocia) eğilimi kendinden sonra gelenler yararlanmıştır.
kimya biliminin babası sayılır. bir hekim ve düşünürdür. cabir, bilginin duyularla elde edildiğini ve daha sonra derece derece ussal bilgiye erişildiğindi ileri sürmüştür.hayvandan insana yükselişi, karanlıktan ışık’a çıkış olarak -iteler ki bunda ışıkçılığın ilk izleri görülmektedir.
841-926. islam doğa felsefesinin kurucusu. fransızlar rhazes ya da al-razes diyorlar. razi deney ve tümevarım yöntemlerini kullanan, bilginin duyularla elde edildiğini savunan islam felsefesinin ilk görgücüsüdür. en çok bağlandığı düşünürler yunanlı anaksagoras ilk empedokles ve iranlı mani’ymiş. bedensel hastalıkların, aynı zamanda ruhsal nedenleri olduğunu ileri sürecek kadar çağını aşmış bir düşünürdü. yetkeler, onun hekimlik kitabını psiko-somatik hekimliğin ilk yapıtı sayarlar.felsefesinde tanrı, boşluk(uzay), süre(zaman), ruh ve özdek olmak üzere beş öge vardır. fizikte ışığın bir ortamdan başka bir ortama geçerken kırıldığını göstermiştir. kimyada basit cisimlerin özelliklerini saptamış, yerçekiminin varlığını kanıtlamak için deneyler yapmıştır.
ilk arap ve müslüman düşünürü. 872. plotino nun ünlü dokuzlar ını çevirmiş ve aristotales’i yeni platoncu ögelerle karşılaştırarak sunmuştu.usçudur, tanrı’yı kanıtlama ve ona yaklaşmaya çalışmıştır
el kindi usu üçe ayırmaktadır. önce insan ruhunun dışında sonsuz ve eylem halinde bir us; bir de sonsuz ve kendiliğinden işleyen bir us var. meşsai okulunun kurucusudur. ahmet serakhsi, ebu maişer belkhi, farabi ve ibni sina yolunu izlemişlerdir.bununla beraber islam felsefesinde, eski yunanda olduğu gibi bir doğa felsefesi de gelişmiştir.
islam felsefesi sokrates’ten önceki yunan ve hint felsefelerinin etkisiyle oluşmuştur. özgür düşüncenin bilimselleşmesidir.
el kindi usu üçe ayırmaktadır. önce insan ruhunun dışında sonsuz ve eylem halinde bir us; bir de sonsuz ve kendiliğinden işleyen bir us var. meşsai okulunun kurucusudur. ahmet serakhsi, ebu maişer belkhi, farabi ve ibni sina yolunu izlemişlerdir.bununla beraber islam felsefesinde, eski yunanda olduğu gibi bir doğa felsefesi de gelişmiştir.
islam felsefesi sokrates’ten önceki yunan ve hint felsefelerinin etkisiyle oluşmuştur. özgür düşüncenin bilimselleşmesidir.
harran üniversitesi’nde ay ile dünya arasındaki mesafeyi hesapladı bilim ve düşünce insanı
islam felsefesi, ortaçağ hrıstiyan felsefesi gibi çeşitli uluslardan düşünürlerin müslümanlık disiplini içinde düşünmelerini dile getirir. antikçağ yunan felsefesini suriyelilerden öğrenen islam düşünürleri, helenistik felsefeyi arapça’ya çevirmekle işe başlamışlar ve düşüncelerini yunan felsefesinin müslümanlıkla uzlaştırılması yolunda geliştirmişlerdir. bu bakımdan temel yapısı tanrı bilimci, uzlaştırıcı ve eklemecidir. müslümanlığın daha ilk yıllarında dinsel dogmalar ve bu dogmalarla kurulan toplumsal dozen yetmemeye başladı
islam felsefesi, ortaçağ hrıstiyan felsefesi gibi çeşitli uluslardan düşünürlerin müslümanlık disiplini içinde düşünmelerini dile getirir. antikçağ yunan felsefesini suriyelilerden öğrenen islam düşünürleri, helenistik felsefeyi arapça’ya çevirmekle işe başlamışlar ve düşüncelerini yunan felsefesinin müslümanlıkla uzlaştırılması yolunda geliştirmişlerdir. bu bakımdan temel yapısı tanrı bilimci, uzlaştırıcı ve eklemecidir. müslümanlığın daha ilk yıllarında dinsel dogmalar ve bu dogmalarla kurulan toplumsal dozen yetmemeye başladı
cumhurbaşkanı dahi olunsa tadılamayacak bir ego tatmini duygusunu tatmaktır...
taksim de çarşambaları line da canlı müzik yapan grup.
adını söylüyorsun anında öğreniyor.böyle fil hafızalı bilgiç kişi...
iyi ki tanıştım dediğim insanlardan, bir zirve kişiliği, kars ta okuyup istanbul da yaşıyormuş;entereesan...ayrıca gecenin bir yarısı benim için endişelenmeyi aklına getirmesi de takdire şayan
ismini cismini bilmem ama görünemeyen girilerimin görünmesi için harcadığı insanüstü eforla kendisine "süper bir insanmış" demek isteğini içimde hasıl etmiş sözlük kişiliği...
zirvede beni karşılayan misafirperver yazar.zatımı diğer insanlarla tanıştırmış,daha da başka insanlara yönlendirerek zatıma cesaret desteğinde bulunmuştur
kendisiyle tanışmamın akabinde hayatımın öğüdünü vermiş yazar kişi.kısa süreli sohbette hayat boyu idare edecek öğüt verme kapasitesine sahip insan...
mükemmel ses sahibi hoş kişilik...
yardımı seviyor.güzel sohbet ediyor.horul horul uyuyor.bir de sözlük yazarı...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?