aslında bizim gibi bu tarz sitelerde bildiği ya da öğrendiği şeyi paylaşmak isteyen kişilerin dikkatle okuması gereken bir kitap.zaten mevcut ortamın ismiyle de benzerlik taşıması aslında rastlantı değildir.çünkü sözlük bilgiler yumağıdır.kişilerin hayat görüşü,duruşu ve inandığı doğrular,düşünceler doğrultusunda bilgilerinin paylaşılmasıdır.ve bu bilgilerin de öyle bilinen doğruların işiğinda olmamasıdır esas farklılık yaratan.şimdi biz bu sözlükte böyle bir farklılık yaratabiliyor muyuz?gördüğüm kadarıyla hayır!yazarların birbirlerine ayar verilmesi ile sözlükte yazarlık yapılmaz.sonra yok caddede yürüyen kızın göbeğinin açılması ile ilgili bir şeyler yazılmaz.sonra istiklalde godfather çalan eleman diye bir başlık açılmaz.ve benzerleri.eğer yazmak istenilen şeyler sosyal ya da toplumsal yozlaşmayla ilgiliyse bunun farklı yazım şekilleri vardır.gülünç duruma düşmeye gerek yok.burası da öyle 18-20 yaşlarında kızlara ya da kızların erkekleri göz kırptığı yerlerden değildir.toparlanın.silkelenin.
ambrose biercenin toplumsal değerler ve doğrular üzerinden kabul edilen ve herkezce öyle olduğu sanılan(ya da mevcut iktidarın toplumları empoze etmesine yarayan tanımlamalar,olgular yığını)kavramlara kendi bakış acısıyla farklı ve kendi içinde tutarlı tanımlamalar getirdiği kitabıdır.bilinen sözlük dışında yani talıya tuzluya dokunmadan değil,kabüllendirilmiş doğrulara farklı bakış açısı sunarak da düşündürmeye ve tenkit etmemizi sağlayan bir eserdir.sanırım hazırlanışı yüzyıl bulan bir zamanı içerir.eser de pek çok öykü ve şiir de bulunur.eserin isminden anlaşılacağı gibi öyle satanizmle ilgisi yoktur.yazar eserine şeytanın sözlüğü demesinin sebeplerinden en önemlisi iyi-kötü ilişkisinde kötü olarak sunulan şeylerin kimler ve neler tarafından kötü(yanlış)olarak saptandığının ve bunun aslında ne kadarının doğru olduğunun bir yanılsamasıdır.karşı-sözlük olarak nitelendirilmesi çok doğrudur.
çoğu sahtekâr olan yöneticiler ile çoğu aptal olan askerler tarafından gerçekleştirilen çoğunlukla önemsiz olayların çoğunlukla yanlış aktarımı"dır.
ambrose bierce şeytanın sözlüğü kitabından
ambrose bierce şeytanın sözlüğü kitabından
bilgi olmaksızın konuşan biri tarafından, örnekleri olmaksızın söylenen şeylere kanıt olmaksızın inanma"dır.
ambrose bierce şeytanın sözlüğü kitabından.
ambrose bierce şeytanın sözlüğü kitabından.
cehalete bilinemezin doğasını açıklayan umut ve korkunun kızı"dır.
ambrose bierce şeynatın sözlüğü kitabından.
ambrose bierce şeynatın sözlüğü kitabından.
son zamanlarda ülkemin bazı yerlerinde ceryan eden olaylar sonrası insanların ölmesi ve bunun sonucunda birbirini suçlayan insanlar yığını sonrasında delirten düşüncelerden oluşan olgu.farklı milletmiş,ayrımcılık yapılmazmış,çocuklarınıza dikkat edinlermiş,kürt-türk uyuşmazlığı ya da uyuşturulmaya zorlanan da neymiş,aman iktidar kürtlere pek çok şans tanımışmışta kürtler fırsatları değerlendirmemiş,birileri çocukları ön yerlere sokmuşta ellerine taşlar verip atın demişler de...daha daha daha nereye kadar.sinirlendiren,kışkırtan ve insanların(en önemlisi çocukların)hayatlarını hiçe sayan konuşmalar ve göbekleri burnunda konuşmacılar.dinlerken,izlerken delirip birileri öldü ve başka birileri de ölebilir bırakın bu savsataları deyip aklımdan geçirdiğim ve bizlerin de maalesef birşeyler yapmadığım,yapmadığmız için bizlere yakışan sıfattır.
aşkın radyoaktivitesi
aşkı duydum mu bir başıma kalıyorum
kasıklarımı ovuyorum bir güzel
en küçükleri var ya ayak parmaklarımın
ilk peşin onları görüyorum.
bir çelik mavisi damar tam da çenemin üstünde
çoğu zaman gün ışığında seçtiğim
tıp tıp atıyor yüzümün kenarcığında
saçlarım kapkalın geliyor elime.
gündüzün, ama tam gündüzün oluyor bu iş
kirlerim, pis kokularım bellıyken iyice
soluyup dururken, birşeyler geçirirken aklımdan
uzanıp kalıyorum ta pencerenin dibinde.
yukarıyı düşünüyorum, bir aşağı katta oluşumdan
dört duvar, bir buz dolabı, naylona benzer bir gök
bütün o zehir gibiliği soğumus seylerin
anlıyorum bir aşk akımıdır dolanıyor üstümde.
durmadan aşklanıyorum ama hep böyle
karanfiller gibi taze omzum, dizlerim, ayaklarım
toplanıp gidiyor derken o deli fişek şey
gün gibi parlıyor tırnaklarım.
edip cansever
aşkı duydum mu bir başıma kalıyorum
kasıklarımı ovuyorum bir güzel
en küçükleri var ya ayak parmaklarımın
ilk peşin onları görüyorum.
bir çelik mavisi damar tam da çenemin üstünde
çoğu zaman gün ışığında seçtiğim
tıp tıp atıyor yüzümün kenarcığında
saçlarım kapkalın geliyor elime.
gündüzün, ama tam gündüzün oluyor bu iş
kirlerim, pis kokularım bellıyken iyice
soluyup dururken, birşeyler geçirirken aklımdan
uzanıp kalıyorum ta pencerenin dibinde.
yukarıyı düşünüyorum, bir aşağı katta oluşumdan
dört duvar, bir buz dolabı, naylona benzer bir gök
bütün o zehir gibiliği soğumus seylerin
anlıyorum bir aşk akımıdır dolanıyor üstümde.
durmadan aşklanıyorum ama hep böyle
karanfiller gibi taze omzum, dizlerim, ayaklarım
toplanıp gidiyor derken o deli fişek şey
gün gibi parlıyor tırnaklarım.
edip cansever
adsız bir çiçek
rengini dünyaya ilk defa sunan
adsız bir çicek gibi parlıyorsa gözlerim
sevgilim
bana "sen bir şairsin" dediğin zaman.
yalnız sana yazıyorum bu şiiri
istersen bir şiir gibi okuma
çünkü her yıl yeniden yazacağım onu
soğukllar başlayıncı havalanıp
millerce yol katettikten sonra
güneyi tadan bir kuşun sevinciyle.
ve yazmış olacağım bir de
her dönemde her çağda
sevdanın kendine özgü diliyle.
edip cansever
rengini dünyaya ilk defa sunan
adsız bir çicek gibi parlıyorsa gözlerim
sevgilim
bana "sen bir şairsin" dediğin zaman.
yalnız sana yazıyorum bu şiiri
istersen bir şiir gibi okuma
çünkü her yıl yeniden yazacağım onu
soğukllar başlayıncı havalanıp
millerce yol katettikten sonra
güneyi tadan bir kuşun sevinciyle.
ve yazmış olacağım bir de
her dönemde her çağda
sevdanın kendine özgü diliyle.
edip cansever
edip canseverin 1976 yılında yazdığı ve ölmeden önce sahnelenmesini istediği şiiri,olduğunu ben de geçenlerden gittiğim aziz nesin devlet tiyotrosunda izlediğim oyunla öğrendim.gitmeden önce oyunda uğur polatın oynaması beni meraklandırıyordu.şimdilerde ise yazanın nasıl zaman,mekan,ortam ve koşullardan geçtiğini merak ediyorum.
ışıklar kararır sahneden iniltiye benzeyen bir ses gelir.birisi acılar içinde kıvranır.bir kadında bir çocuk hayaleti mi
bir çocukta bir kadın hayaleti mi
yalnızca bir hayalet mi yoksa.
hafif bir aydınlanma ile gözleri bağlı bir adam;uzun boylu,saramış ceketi,gömleği,pantolonu ve kahverengi ayakkabıları ile kırmızı örtülü yatağın üstünde kıvranır.gözleri kıvılcım saçar.sesi az önce annesi tarafından azarlanmış çocuk sesi tedirginliğindedir.çok sürmez azgınlaşır.itiraf eder,bazen suskunlaşır,başka sesler duyarsınız.tarif ettiği şeylerin acılar dolu bir hayatın hikayesidir.öyle tümceler gelir kulağa hemen idrak edemezsiniz;saklamışım anlaşılan
odasında yapayalnız doğuran bir kadının
dışa vurmak istemediği
ya da pek gereksinmediği
o iniltiyi andıran
duyurulmayan her şeyi.
çıkarken bahçe kapısını açık bıraktım
- çok yüksekti. deniz dibi renginde ve demirdendi. üstünde aslan başı
kabartmalar vardı. iki yanında çok yüksek iki duvar uzar giderdi.
dışardan çam ğaçları görünürdü. bir kırbaç gibi görünürdü. ve
ağaçların üstünde kırbaç kılıflarına benzeyen ve evlatlıkların mavi
pazen giysilerini andıran kalınlaşmış bir gökyüzü dururdu -
daha bunun gibi pek çok sıralı bağlı,arkası önü sobe olan tümceler deler geçer vücudunuzu.sonra arkada beliren diğer oyuncaların da katkıları büyüleştirir sahneyi.uğur polat bir görünür bir görünmez.bazen de durur çok uzaklarda kayalıklara yaslanmış rüzgardan savrulur gibi sallantılı bir şekilde hiç konuşmadan.
tam bir saat otuz dakika süren bu oyun her ne kadar koltukları rahatsız olan aziz nesin sahnesinde izlerken yorulsanızda pek çok soru ve cevapları ile izlenmesi gerekir.
ışıklar kararır sahneden iniltiye benzeyen bir ses gelir.birisi acılar içinde kıvranır.bir kadında bir çocuk hayaleti mi
bir çocukta bir kadın hayaleti mi
yalnızca bir hayalet mi yoksa.
hafif bir aydınlanma ile gözleri bağlı bir adam;uzun boylu,saramış ceketi,gömleği,pantolonu ve kahverengi ayakkabıları ile kırmızı örtülü yatağın üstünde kıvranır.gözleri kıvılcım saçar.sesi az önce annesi tarafından azarlanmış çocuk sesi tedirginliğindedir.çok sürmez azgınlaşır.itiraf eder,bazen suskunlaşır,başka sesler duyarsınız.tarif ettiği şeylerin acılar dolu bir hayatın hikayesidir.öyle tümceler gelir kulağa hemen idrak edemezsiniz;saklamışım anlaşılan
odasında yapayalnız doğuran bir kadının
dışa vurmak istemediği
ya da pek gereksinmediği
o iniltiyi andıran
duyurulmayan her şeyi.
çıkarken bahçe kapısını açık bıraktım
- çok yüksekti. deniz dibi renginde ve demirdendi. üstünde aslan başı
kabartmalar vardı. iki yanında çok yüksek iki duvar uzar giderdi.
dışardan çam ğaçları görünürdü. bir kırbaç gibi görünürdü. ve
ağaçların üstünde kırbaç kılıflarına benzeyen ve evlatlıkların mavi
pazen giysilerini andıran kalınlaşmış bir gökyüzü dururdu -
daha bunun gibi pek çok sıralı bağlı,arkası önü sobe olan tümceler deler geçer vücudunuzu.sonra arkada beliren diğer oyuncaların da katkıları büyüleştirir sahneyi.uğur polat bir görünür bir görünmez.bazen de durur çok uzaklarda kayalıklara yaslanmış rüzgardan savrulur gibi sallantılı bir şekilde hiç konuşmadan.
tam bir saat otuz dakika süren bu oyun her ne kadar koltukları rahatsız olan aziz nesin sahnesinde izlerken yorulsanızda pek çok soru ve cevapları ile izlenmesi gerekir.
gökyüzü güneşlidir ama yağmur yağar.toprağın kokusu başını döndürür.ağır bir havadır soluduğun nefes almakta güçlük çekersin.iklim sana ters gelir.döndüremezsin zamanı,mekanı.dünya üstüne yürür.ağlayasın gelir ağlayamazsın.oksijen gözlerindeki yaşı uçurur.bir kuşun kanadına kondurur.uzaklardadır şimdi,her şey.yarinin kokusu gelir birden.bir ses çınlanıverir kulaklarında.tartamazsın ellerinde.dönüp baktığında boş yollardır seni izleyen.offf,be off!bunlar olsun muydu?ilişiverirsin bir taşın kıyısına.titreme alır içini.yüreğin ağır gelir taşıyamazsın.yaş otuzbeş yolun yarısı eder,dante gibi ortasındayız yolun...akşam erken iner mahpushaneye,iner yedi kol demiri yedi kapıya,birden ağlamaklı olur...ve geçer aklından mısralar.gökyüzü gülümsemez.yalnızsındır...yüreğinin sıkıştığı hallerde.
özellikle otobüs,metro,bar,cafe,sokak kısacası içerde ve dışarda kadın gibi kadınların bok sineklerinin yapışması gibi erkeklerin bakışlar savrulması olayıdır.modern giyimli(ki bu üst baştaki giyim aşırıda değildir)kadınlara dik dik ve sürekli,kaşları çatarak rahatsızlığa sebep olan erkek bakışlarının sebepleri nelerdir dedirttiren tümce.kendine,abartı gözükmeyen,giydiğini yakıştıran hayata yaşamak için gelmiş mutluluğu yüzünden belli kadınlara,yüzlerini karartmış erkekler,yüzleri hiç kızarmadan bakarlar.bu bakışlar,bakılan kadına beğeni içeren bakışlarsa neden yüzlerinde bir anlık bir tebessüm yer almaz. şiddet içeren,sanki öldüresiye dayak atacaklarmış gibi gözleri ile sindirirler içlerinde işik barındıran kadınları.lakin illa ki bakılır,özellikle bulunduğu yere yasemin kokuları veren,ısı ve ışık yayan kadınlara.yalnız bir kus kondurur gibi dudakların ve yağmur damlası hafifliğinde savurursun bakışlarını.hayranlığını belli edersin.ama bizim gibi az gelişmiş ülkelerde böyle kadınlara asık ya da iblis vari yaratıkların suratlarıyla bakılır.gözler kayalar gibi dik ve yontusuzdur.yürüsen bu kayalıklarda hiç güneş göremezsin,kır çiçekleri çimenler de yoktur.karanlıktır dünyaları.kadınları karatmayın bu erkek bakışlarıyla...
bunu söylemek için;tümcede geçen olgunun coğrafik sınırlarını çizmek gerekir.eğer söz türkiye devletinin sınırları içinde söylendiğse,öncelikle herkezin başının kapalı olması gerekir ki açıldığında ne olduğunu öğrenebilelim.aslında açıldığında da bir şey olacak gibi değil.mesele bunların konuşulması ya da orda burda tartışılmasıdır.şimdi başını açanlar neden açar,kapatanlar neden kapatır.kapatan inandığı dinin emrettiği kuralları yerine getirmek için yapıyorsa özneldir ve bir şey denilemez.açan da zannederim medeni ya da başka bir şey olmak için açmıyordur.belkide hiç kapatmamıştır.mesele başını kapatanların kullanılması ya da öznel-dinsel bir olgunun siyasal bir obje olarak kullanılmasıdır.kullananlar-kullandırttanların hepsi sağ gibi.medeniyetlikten insanların ne anladığı değişir.her şeyin değiştiği gibi.belirtilen her olgu ortam,mekan,zaman gibi koşuların değişmesiyle kişilere göre tanımları da değişir.aslında bu tümceyi kuran kişinin medeniyeti nerde aradığını sorgulamak gerekir.sonra sorarlar kapandı da ne oldu...
metinde başını kapatmanın sadece dini bir etkiden dolayı yapıldığı düşünülerek yazılmıştır.farklı toplumlarda farklı nedenlerden de başını kapatanlar vardır.
metinde başını kapatmanın sadece dini bir etkiden dolayı yapıldığı düşünülerek yazılmıştır.farklı toplumlarda farklı nedenlerden de başını kapatanlar vardır.
bilindiği üzere camın iki tarafında yer alan havanın birbirine oranlar sıcak-soğuk ilişkisine dayanarak üstünün nemlenmesi yani buğulanması bir fizik kuralıdır.hatta coğrafik olarakta değerlendirilebilir.hatta ve hatta bütün bilim dallarıyla ilişki kurabiliriz.ama sıkıntı dolu bir gecede,uğraş bulmakta zorluk çektiğin bir an da belki hatırlamakta güçlük çektiğin bir şeyin anısını çizersin.açıklamakta güçlük çektiğin bazı şeyler parmak uçlarının camla kesiştiği yerde dillenir.çizdiğin şeyin akıp gitmesini engellemek için bütün zamanını cama nefesini üflemekle geçer kimi zaman.ama yine de bir damla olur akar gider.düştüğü yerde belki bir gün bir gül biter.hiç farkında olmadan yüreğini hafifleten bir koku salgılar odana,buğulanan cama çizdiğin şeyin sayesinde.
aşklar mı,yaşarsın.yaşadığın kirlenmiş dünyanın asklaridır.senin hiç duymadığın sözlerde,yaşamadığın anlarda ve kurmadığın düşlerdedir aşklar.karşında oturan kadının kollarında olmak ne güzel şeydir.parmak uçlarına dokunup aşkı hissetmek.çorabının kaçtığı yerde teniyle buluşup nefes almakta zorlandığın anlarda gizli.şimdilerin zamanında öyle cep telefonunda mesajlaşmalarla,elektronik posta göndermelerle yaşanmayandır aşklar.hiç görmediğin halde bilgi-sayan makinanın önünde sevişmelerle olmaz.aşklar mı,kayıp gidene bakmak.yıldızların altında anımsamak hissettiğin anı.aşklar mı,bazı şarkılar sensiz söylenmiyor...kalplerimize dokunup geçtik...çok yakınında bir gül var çok küçük,çok kırmızı,alev gibi.bazen yağmurlar duyar gül kokusu,konuşur.aşklar mı,yaşanan kirlettiğmiz dünyaya yakışan.gözümüz aydın olsun aşklar satılık.biz aşkı öldürdük ve reklam yaptık.
metnin bazı bölümleri ezginin günlüğü şarkısından alınmıştır.
metnin bazı bölümleri ezginin günlüğü şarkısından alınmıştır.
filmin son sahnelerinde işkence gören william wallaceun özgürlük diye bağırdığında bütün dünya insanların duymasını istediğim yüreklere işleyen ses.ve bir umut ışıltısı olarak görülen çocuğun gözleri...
katıldığı bir sohbet programında sonra ilgimi çeken ve şimdilerde sürekli yazılarını okuduğum yazar.programda venezüelyaya yaptığı gezi sonrası yazdığı kitabı büyük bir iştahla anlatıyordu.bir de ekranlardan güzelliğini yansıtmış ve akıllı.kadınlarda ender rastlanılan özelliklere sahip.son bir zamanlarda kürdistana yaptığı gezi ve ordan izlenimlerini yansıtan doğru düzgün yazılarını okudum milliyette.onun sol düşünceye sahip penceresinden hayata bakışı mest edici.
sis çökmüş,öte dağların ardı karanlık sen de öte dağlardan bakıldığında karanlıksın.demlenmiş bir gecede çıt yok.derin derin solumaların gelir sadece kulağına.ve iç çekişmelerinin gıcırtısı rahatsız eder beynini.bir sen bakar da durur sanki yalnızlığa.başına çöken ağırlık sızlatır yüreğini inceden.bir rüzgar eser dallardaki yapraklar savrulur bir akis peydahlanır birden bire gecede.öyle yoğun bir balçık gibi saplanıp kalmışsın,hareket etsen de dahada batarsın. ahmet arif dizeleri geçer aklından,yürek azdıran;hırsla çakarsın kibriti,bir duman alırsın öldüresiye ve hani kurşun sıksan geçmez geçeden.
ilean adli yazar bence cok nazik davranmis actigi baslikla.son zamanlarda benimde sikintisini cektigim bir konudur bu.ne zaman sozluge girsem o gun itibari ile acilmis enteryleri gorunce butun sevkim kacmisir ve hemen sozlukten cikmisimdir.hatta uzun zaman da sozluge girmemisimdir.abidik kubidik savsatalarla baslik acanlarin bunu neden yaptiklarini anlamaya calismisimdir ve cogu zamanda gencliklerine vermisimdir ama bazen de bu kadar mi,olur dedirttiriyorlar.umarim genc arkadaslar tarafindan ciddi alinir.burasinin bilginin paylasildigi bir yerin olmasi dilegiyle...
"kar yagiyor bu gece
oyle beyaz ki sehir
anlamak bir omur surer
hayat niye kirlenir?"
ezginin gunlugu
oyle beyaz ki sehir
anlamak bir omur surer
hayat niye kirlenir?"
ezginin gunlugu
daha yere dusmeden kirlenir kar bu sehirde.yazik.beyazina hasretim.temizlendigini sanirsin gogun oysa coktan kirlenmis bir sehrin gogunden nasil beklersin bulutlarin yasarmis gozlerinden gelen karin beyaz olusunu.gulune dusse soldurur.sabah ciktiginda basmaya kiyamazsin yere yeni basan cocuk gibi dusersin.lakin cok uzun surmez bu dus kirlenir.cama vuran her kar tanesi dusmek istemez gibi yere savrulur,savrulur durduramazsin.yere dusen her kar tanesi kararir.kopup gittidigi ailesinin,kol baglarinin uzuntusu mudur yoksa dustugu yerin pasi midir,kirleten?istanbul’a yagan kar temizleyemez bu kenti,beyinleri...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?