confessions

priapus

- Yazar -

  1. toplam entry 983
  2. takipçi 1
  3. puan 18492

aşk

priapus
birhan keskin siiri;


sevgilim sabahin erkenini seviyor,
ben geceyi ve esmerligini onun,
o doruklari sevior, korkuyor bundan
ben ruzgarla bulusan tepeyi, tuhafligi,
ona bir yesil gulumsuyor,
ben, hayati delice sevdiysem nasil,
diyorum, seni de oyle.
o kendi boslugunda oyalanan gunlerde
cani sikilan bir cocuk gibi uyuyor,
ben goge bakiyorum geceden,
kendi cukurunu bulmus deniz gibiyim
diyorum, yaninda,
o sabahlari egilip opuyor denizi.

ciplagin ciplagimda, ruzgarin dagimda olsun,
esmerligin gecemde, oyle kal.
"bulutlara bak, gidiyorlar, hizla" diyorsun,
yagmur bir yaliyor yuzumu,
bir duruyor. sabahlari egilip yuzume
opusun geciyor bir, bir duruyor aklim.

su ve ruzgar, dag ve doruk, sonsuz hepsi,
oysa camdaki sardunya gibi usur
bana bictigin omur, olum geliyor aklima bir
bir, ciplagin ciplagimda.

ruzgarin dagimda olsun esmerligin gecemde
oyle kal, sana sonsuz sarildigimda.


artık sensizim

priapus
nevin kurular siiri.

gidiyorsun ya...
kara bulutlari katmis ardina
acilari yuklenmis sirtina
dort nala geliyor yanlizligim.

gidiyorsun ya..
nekadarda mutlu caresizlikler
yuregimin gergefinden
cimbizlarla cekiyor
nakis nakis umutlari

gidiyorsun ya...
renklerini siliyor tuvalim
karasi bana gecelerin
cefasi bana
elde kalan tek resim
gozlerini seyredecegim

gidiyorsun ya...
giyotine gidiyor paylasmalarim
bugunumde, yarinlarimda gidiyor
gidiyor dusmus pesine umutlarim

gidiyorsun...
dalgalarinda boguldugum denizim
gidiyorsun...
bundan boyle zamanlara sensizim.



aşk iki kişiliktir

priapus
guzel bir ataol behramoglu siiri.

degisir ruzgarin yonu
solar ansizin yapraklar;
sasirir yolunu denizde gemi
bosuna bir liman arar;
gulusu bir yabancinin
calmistir senden sevdigini;
icinde biriken zehir
sadece kendini oldurecektir;
olumdur yasanan tek basina
ask iki kisiliktir.

bir ani bile kalmamistir
geceler boyu sevismelerden;
binlerce yil uzaklardadir
binlerce kez dokundugun ten;
yazabilecegin siirler
coktan yazilip bitmistir;
olumdur yasanan tek basina,
ask iki kisiliktir.

avutamaz olur artik
seni bildigin sarkilar;
bosanir keder zincirlerinden
sular tersin tersin akar;
bir hancer gibi ceksen de sevgini
onu ancak oldurmeye yarar:
ucari kusu sevdanin
alip basini gitmistir;
olumdur yasanan tek basina,
ask iki kisiliktir.

yitik bir ezgisin sadece,
tuketilmis ve dusmus, gozden.
duslerinde bir cocuk hickirir
gece camlara surtunurken;
cunku hic bir kelebek
tek basina yasayamaz sevdasini,
severken hicbir bocek
hic bir kus yalniz degildir;
olumdur yasanan tek basina,
ask iki kisiliktir.



yasadıklarımdan öğrendigim bir şey var

priapus
guzel bir ataol behramoglu siiri.

yasadiklarimdan ogrendigim bir sey var:
yasadin mi, yogunluguna yasayacaksin bir seyi
sevgilin bitkin kalmali opulmekten
sen bitkin dusmelisin koklamaktan bir cicegi

insan saatlerce bakabilir gokyuzune
denize saatlerce bakabilir, bir kusa, bir cocuga
yasamak yeryuzunde, onunla karismaktir
kopmaz kokler salmaktir oraya

kucakladin mi simsiki kucaklayacaksin arkadasini
kavgaya tum kaslarinla, govdenle, tutkunla gireceksin
ve uzandin mi bir kez simsicak kumlara
bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir tas gibi dinleneceksin

insan butun guzel muzikleri dinlemeli alabildigine
hem de tum benligi seslerle, ezgilerle dolarcasina
insan baliklama dalmali icine hayatin
bir kayadan zumrut bir denize dalarcasina

uzak ulkeler cekmeli seni, tanimadigin insanlar
butun kitaplari okumak, butun hayatlari tanimak arzusuyla yanmalisin
degismemelisin hic bir seyle bir bardak su icmenin mutlulugunu
fakat ne kadar sevinc varsa yasamak ozlemiyle dolmalisin

ve kederi de yasamalisin, namusluca, butun benliginle
cunku acilar da, sevincler gibi olgunlastirir insani
kanin karismali hayatin buyuk dolasimina
dolasmali damarlarinda hayatin sonsuz taze kani

yasadiklarimdan ogrendigim bir sey var:
yasadin mi buyuk yasayacaksin, irmaklara, goge, butun evrene karisircasina
cunku omur dedigimiz sey, hayata sunulmus bir armagandir
ve hayat, sunulmus bir armagandir insana

aşkta yarın yoktur sevgili

priapus
cezmi ersozun en sevdigim siirdir.

ask bu dunyanin olculeriyle aciklanamaz sevgili.
o ilkel bir acidir, yaban bir agridir.
gelir ve icimizdeki o cok eski bir seye dokunur.
sonra bir perde acilir ve yolculuk baslar.
bu yolculukta artik para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, is,
anneler ve korkular yoktur.
askin kendi gercekligi vardir sevgili.
insan bir baska isiga teslim olur...
askta yarin yoktur sevgili. zaman ileri dogru degil,
iceri, yureklere, derinlere dogru islemeye baslar, bilgelesir.
hic bilmedigi sezgileriyle bulusur. yuku cok agirdir, kendiyle bulusmustur.
hem disindadir dunyanin, hem de ortasinda.

hindistan’da ganj nehri’nin kiyisinda yakilan yoksul adamin
hissettikleri de onunladir, yitirdikleri de...
newyork’ta, bir sokakta, o kartondan kulubesinde yasayan kadinin
ciplak yalnizligi da. her sey onunladir, ona emanettir
sanki, ama o, cildirtici bir yalnizlik icindedir yine de...

askin kulturlu olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili,
kanimiza karisan ilkel aci, o yaban agriyla hicbir kitabin yazmadigi
hakikatlere daha yakinizdir, inan...
kim demisti hatirlamiyorum, ask varligin degil, yoklugun acisidir diye.
belki de bu yuzden ilk gencligimde, o yogun asik oldugum yillarda,
gozume uyku girmez, dudagimda bir islikla butun gece sehri,
o karanlik, o huzunlu sokaklari dolasir, insanlari uykularindan uyandirmak isterdim.
uyanip, icimde derin bir siziyla uyanan o derin sancinin acisina ortak olsunlar diye...

ask cok eski bir seydir sevgili.
onun icinden o cileli cocuklugumuz gecer.
sevdigimiz insanlarin cocukluklari da...
oradan uvey anneler, eksik babalar, parasiz yatililar gecer.
ve sonra ask butun bunlari alir, daha da eskilere gider,
hep o ilkel aciya, o yaban agriya...

insan bazen nedensiz yere umutsuzluga kapilir.
kimselere veremez sevgisini, kimselere kendini anlatamaz, evlere kapanir...
bazen denizler, kiyilar ceker insani.
insan bu kapilmayi anlayamaz, oysa cok eski bir yerde
yasanmasindan korkulup vazgecilmez asklarin sizisidir bu.
bu sizi, bu yenilgi mevsimlerle yillarla devredilir baska insanlara...
bir insanin yaptigi bir hatanin tum insanlara yayilmasi gibi...

iste simdi biz de sevgili, ya olmadik zamanlarda
umutsuzluga kapilip, solugu evlerde alacagiz, ya da denizler,
kiyilar cekecek bizi. nasil biz baskalarinin
korkakligini tasiyorsak, baskalari da bizim korkakligimizi tasiyacak, yenilgimizi, umutsuzlugumuzu...

birazdan sabah olacak...
para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, is,
anneler ve korkular baslayacak...
bunlar varsa ve bizim icin gecerliyse ask yoktur ve
hic olmamistir sevgili. birbirimizi kandirmayalim...

hadi gune hazirlan. yasadiklarimizi unutmaya calis.
ask bize guvenip verdigi buyusunu, sirlarini,
cesaretini, bilgeligini ve o ilkel, o yaban agrisini geri
alacak. bunlar olurken icimiz bir an cok usuyecek, sonra gececek...

hadi, oyalanma birazdan yarin olacak...

askta yarin yoktur sevgili...

çalışma masamda bulunanlar

priapus
masa lambasi, kirli mendil, radyo, bir kirli mendil daha, kitaplar-defterler, bir kirli mendil daha, kalemler, bir kirli mendil daha, tarak, ayna, bir kirli mendil daha, yazilip yazilip karalanmis siir denemeleri, bir kirli mendil daha, sevgilimin fotografi ahanda temiz mendil.

votka limon

priapus
13 mayis 2005de vizyona giren ermenistan-fransa-isvicre-italya ortak yapimi film. filmin konusu ise soyle imis;
hiner saleem’in sovyet sonrasi ermenistan’inda gecen ve hos bir bicimde olaylari hafife alarak sergileyen carpici filmi, hem zamanda hem de kafkas kisinin karlarinin altinda donmus bir dunyaya sevgi dolu bir bakis. bu film, elinde avucunda pek az sey kalmis, gelecekle ilgili umutlariysa cok daha az olan bir toplumla ilgili. hamo altmis yasinin biraz ustunde, alkolik oglu ve guzel torunuyla yasayan yakisikli ve dul bir kurt’tur. sahip olduklari, asker emekli maasi olarak yedi dolar, eski bir gardrob, kirik bir sovyet televizyonu ve askeri uniformasidir. hamo her gun karisinin gomulu oldugu mezarliga gitmek icin egzos kusan mahalli otobuse biner. orada, kocasi daglik karabag’daki savasta olmus, ellili yaslarindaki cekici dul nina’yla tanisir. nina’nin otobandaki kamyon suruculerine siseyle limonlu votka satmak gibi zor bir isi vardir. bir piyano virtuozu olan kizi ziné’nin hem uykusuzluk sorunu vardir, hem de kariyeri yoktur. hamo’yu, erivan’da paris’teki oglundan bir mektup beklemektedir. koyluler "zarf 100 dolarlik banknotlarla dolu olmali" diye dusunurler, ancak hamo’nun akli mezarliktaki guzel yabancidadir. erivan’a vardigiginda mektubun icinden hic para cikmaz.
(bkz: alinteri degil copy paste)
25 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol