(bkz: jack black)
bir bira markası.
(bkz: jack daniels)
araf adlı korku filminin müziklerini yapmıştır.
ing.önceden tahmin edilemeyen.
emre aydın’ın bence çok güzel coverladığı nostaljik parça.sözlerini de yazayım :
gönlümde açmadan solan bir gülsün
her zaman gamlıyım her zaman üzgün
beklerim yolunu aylar boyunca
yeterki gel bana
senede bir gün,senede bir gün
ağarsın saçların,solsun yanağın
adını anmaktan yansın dudağım
bu aşka canımı adayacağım
yeterki gel bana
senede bir gün,senede bir gün
gönlümde açmadan solan bir gülsün
her zaman gamlıyım her zaman üzgün
beklerim yolunu aylar boyunca
yeterki gel bana
senede bir gün,senede bir gün
ağarsın saçların,solsun yanağın
adını anmaktan yansın dudağım
bu aşka canımı adayacağım
yeterki gel bana
senede bir gün,senede bir gün
nem şarkısı.
sözleri :
gökyüzünde kızıl bulutlar
tutuşmuş erirken
yanmış yıkılmış bu şehrin yollarındayım
parlak ışıklar düşleyip yürüyorum
yıldızlara bakıp yönümü arıyorum
terk edilmiş şehrin kaybolan güneşini ararken
gözlerimde renk renk ışıklar parlarken
burda kal...
yanımda kal
burda kal
yemyeşil düşler için
sözleri :
gökyüzünde kızıl bulutlar
tutuşmuş erirken
yanmış yıkılmış bu şehrin yollarındayım
parlak ışıklar düşleyip yürüyorum
yıldızlara bakıp yönümü arıyorum
terk edilmiş şehrin kaybolan güneşini ararken
gözlerimde renk renk ışıklar parlarken
burda kal...
yanımda kal
burda kal
yemyeşil düşler için
(bkz: ama aşkım yok)
direc tin oynak şarkısı.
sözleri :
geri dönüp baktım ben şu hayata
duramadım ben hiç dimdik ayakta
geceleri tek derdimdi dolanmak
aradım hep bir tek gecelik aşk
ama aşkım yok
benim aşkım yok
ama aşkım yok
aşkım yok
yalnızım çok
sanırım kendi içimde mahkûmum
vücudum sanki eriyen bir mum
susuzum çölde göldüm kurudum
kalmadı tek bir damla umudum
sözleri :
geri dönüp baktım ben şu hayata
duramadım ben hiç dimdik ayakta
geceleri tek derdimdi dolanmak
aradım hep bir tek gecelik aşk
ama aşkım yok
benim aşkım yok
ama aşkım yok
aşkım yok
yalnızım çok
sanırım kendi içimde mahkûmum
vücudum sanki eriyen bir mum
susuzum çölde göldüm kurudum
kalmadı tek bir damla umudum
(bkz: jack bauer)
american pie serisindede oynamıştır.
en son sensiz olmam adlı parçalarına klip çeken grup.
bademin sözleri şöyle olan şarkısı :
dün gece seni rüyamda gördüm
gözlerinde yaş kalbinde hüzün
hatırladım dedin ki zaman kıymetli
sonuna geldi verdiğin kum saati
al götür beni bu diyardan
sensiz olmam sensiz olmam
dün gece seni onunla gördüm
gözlerimde yaş aklımda yüzün
hatırladım dedin ki zaman kıymetli
sonuna geldi verdiğin kum saati
al götür beni bu diyardan
sensiz olmam sensiz olmam
al götür beni bu diyardan
sensiz olmam
dün gece seni rüyamda gördüm
gözlerinde yaş kalbinde hüzün
hatırladım dedin ki zaman kıymetli
sonuna geldi verdiğin kum saati
al götür beni bu diyardan
sensiz olmam sensiz olmam
dün gece seni onunla gördüm
gözlerimde yaş aklımda yüzün
hatırladım dedin ki zaman kıymetli
sonuna geldi verdiğin kum saati
al götür beni bu diyardan
sensiz olmam sensiz olmam
al götür beni bu diyardan
sensiz olmam
hafif ama hoş bir nargile çeşidi.
tophanenin en ünlü ve buna bağlı en kazık mekanı.
artık üretilmeyen delikli naneli şeker.
isim şehir den sonra gelen şey.
mahkeme salonunda, seksenlerindeki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı. adam inatçı bakışlarla suskun, ninenin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözleri ve keskin çizgileriyle bıkkın bakışları süzüyordu etrafını...
ve hakimin tokmak sesiyle sustu uğultu ve tok sesiyle, sözü yaşlı kadına verdi, hakim...
anlat teyze neden boşanmak istiyorsun...ı
yaşlı kadın derin bir nefes çektikten sonra baş örtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başladı...
bu herif yetti gayri, 50 yıldır bezdirdi hayattan...
sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu mahkeme salonunda... sessizlik bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu, kim bilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmış 50 yılın ardından... çok sayıda gazeteci izliyordu davayı, kadın neler diyecekti. herkes onu dinliyordu.. yaşlı kadının gözleri doldu... ve devam etti...
bizim bir sedef çiçeği vardı, çok sevdiğim... o bilmez... 50 yıl önceydi... o çiçeği bana verdiği çiçeklerin arasından kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm.. yavrumuz olmadı, onları yavrum bildim... bir süre sonra çiçek kurumaya başladı. o zaman adak adadım... her gece güneş açmadan önce bir tas suyla sulayacağım onu diye... iyi gelirmiş dedilerdi... 50 yıl oldu, bu herif bir gece kalkıp bir kere de bu çiçeği ben sulayayım demedi... ta ki geçen geceye kadar... o gece takatim kesilmiş.. uyuyakalmışım... ben böyle bir adamla 50 yıl geçirdim... hayatımı, umudumu her şeyimi verdim... ondan hiç bir şey göremedim.. bir kerecik olsun, benim bildiğim görevlerden birisini yapmasını bekledim.... onsuz daha iyiyim, yemin ederim.
hakim, yaşlı adama dönerek;
diyeceğin bir şey var mı baba dedi.
yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle hakime yöneldi.
askerliğimi, reisicumhur köşkünde bahçıvan olarak yaptım, o bahçenin görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim... fadimemi de orada tanıdım... sedefleri de... ona en güzel çiçeklerden buketler verdim... o çiçeklerle doludur bahçesi... kokusuna taptığım perişan eder yüreğimi... ilk evlendiğimiz günlerin birinde boyun ağrısından onu hekime götürdüm... hekim çok uzun süre uyanmadan yatarsa boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir dedi.. her gece uykusunu bölüp, uyansın, gezinsin dedi... hekimi pek dinlemedi, bizim hatun... lafım geçmedi... o günlerde tesadüf bu çiçek kurudu... ben ona gece sularsan geçer dedim.. adak dilettim... her gece onu uyandırdım. ve onu seyrettim... o sevdiğim kadının yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim... her gece o çiçek ben oldum... sanki... ona bu yüzden tapabilirdim... dedi adam o yaştaki bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle...
her gece o yattıktan sonra uyandım... saksıdaki suyu boşalttım... sedef gece sulanmayı sevmez, hakim bey.. geçen gece de... yaşlılık.. ben de uyanamadım.. uyandıramadım... çiçek susuz kalırdı amma, kadınımın boynu yine azabilirdi... suçlandım.. sesimi çıkartamadım...
o an mahkeme salonunda her şey sustu...
ertesi sabah gazeteler sedef susuz kaldı diye yine yalnızca neticeyi haber yaptılar...
ve hakimin tokmak sesiyle sustu uğultu ve tok sesiyle, sözü yaşlı kadına verdi, hakim...
anlat teyze neden boşanmak istiyorsun...ı
yaşlı kadın derin bir nefes çektikten sonra baş örtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başladı...
bu herif yetti gayri, 50 yıldır bezdirdi hayattan...
sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu mahkeme salonunda... sessizlik bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu, kim bilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmış 50 yılın ardından... çok sayıda gazeteci izliyordu davayı, kadın neler diyecekti. herkes onu dinliyordu.. yaşlı kadının gözleri doldu... ve devam etti...
bizim bir sedef çiçeği vardı, çok sevdiğim... o bilmez... 50 yıl önceydi... o çiçeği bana verdiği çiçeklerin arasından kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm.. yavrumuz olmadı, onları yavrum bildim... bir süre sonra çiçek kurumaya başladı. o zaman adak adadım... her gece güneş açmadan önce bir tas suyla sulayacağım onu diye... iyi gelirmiş dedilerdi... 50 yıl oldu, bu herif bir gece kalkıp bir kere de bu çiçeği ben sulayayım demedi... ta ki geçen geceye kadar... o gece takatim kesilmiş.. uyuyakalmışım... ben böyle bir adamla 50 yıl geçirdim... hayatımı, umudumu her şeyimi verdim... ondan hiç bir şey göremedim.. bir kerecik olsun, benim bildiğim görevlerden birisini yapmasını bekledim.... onsuz daha iyiyim, yemin ederim.
hakim, yaşlı adama dönerek;
diyeceğin bir şey var mı baba dedi.
yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle hakime yöneldi.
askerliğimi, reisicumhur köşkünde bahçıvan olarak yaptım, o bahçenin görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim... fadimemi de orada tanıdım... sedefleri de... ona en güzel çiçeklerden buketler verdim... o çiçeklerle doludur bahçesi... kokusuna taptığım perişan eder yüreğimi... ilk evlendiğimiz günlerin birinde boyun ağrısından onu hekime götürdüm... hekim çok uzun süre uyanmadan yatarsa boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir dedi.. her gece uykusunu bölüp, uyansın, gezinsin dedi... hekimi pek dinlemedi, bizim hatun... lafım geçmedi... o günlerde tesadüf bu çiçek kurudu... ben ona gece sularsan geçer dedim.. adak dilettim... her gece onu uyandırdım. ve onu seyrettim... o sevdiğim kadının yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim... her gece o çiçek ben oldum... sanki... ona bu yüzden tapabilirdim... dedi adam o yaştaki bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle...
her gece o yattıktan sonra uyandım... saksıdaki suyu boşalttım... sedef gece sulanmayı sevmez, hakim bey.. geçen gece de... yaşlılık.. ben de uyanamadım.. uyandıramadım... çiçek susuz kalırdı amma, kadınımın boynu yine azabilirdi... suçlandım.. sesimi çıkartamadım...
o an mahkeme salonunda her şey sustu...
ertesi sabah gazeteler sedef susuz kaldı diye yine yalnızca neticeyi haber yaptılar...
ilkel tarım.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?