ilk olarak uçurtmayı vurmasınlar da adını duyurdu. yıllar sonra barış adlı çocuk adlı albümleri çıkarıp, müzikte de yeteneğini ortaya koymuştur.
sabunun ayak altında dolaşmasını engellemek.
birtürlü kendine sevgili yapamayan, aslında durumundan şikayetçi olup yiğitliğe bok sürdürmeyen kişilerin kullandığı durumu kurtarma cümlesi.
postu deldirip namuslu ayaklarına yatmak
yerli viagra
cipsin tadını çıkardığın andır. tek kötü yanı bu cipsin bittiği anlamına da gelir.
zifiri isimli parçayı söyleyen şahıstır.
zifiri
bak yine uyku yok gözümde
zifiriyim bir yerlerde
dur geri döndür beni sende
ölüm olsan götür benide..
içtiğim şaraptı hayalin
yakar bir sigara biterim
dumanında yitip giderim
içime seni çekerim
içtiğim biraydı hayalin
yakar bir sigara biterim
dumanında yitip giderim
içime seni çekerim off
sensiz kötüyüm beterim
çıkmaz sokağın biriyim
öksüz kaldım yetimim ben..
sönmüş ateşin külüyüm
zindan oldum hapisim ben..
zifiri
bak yine uyku yok gözümde
zifiriyim bir yerlerde
dur geri döndür beni sende
ölüm olsan götür benide..
içtiğim şaraptı hayalin
yakar bir sigara biterim
dumanında yitip giderim
içime seni çekerim
içtiğim biraydı hayalin
yakar bir sigara biterim
dumanında yitip giderim
içime seni çekerim off
sensiz kötüyüm beterim
çıkmaz sokağın biriyim
öksüz kaldım yetimim ben..
sönmüş ateşin külüyüm
zindan oldum hapisim ben..
karşındakinin gerçeği sana açıkladıklarında değil, açıklayamadıklarındadır.
bu yüzden onu anlamak istiyorsan, söylediklerine değil, söylemediklerine kulak ver.
bu yüzden onu anlamak istiyorsan, söylediklerine değil, söylemediklerine kulak ver.
kafkas tebeşir dairesi adlı eserin yazarıdır. izlenilmesi gereken tiyatro eserlerindendir.
bir bayram sabahı, ailece yaşayan karşı komşunuzun sizin
yalnızlığınıza çare olsun diye istersen gel beraber kahvaltı yapalım çağrısını duyduğunuz andır.
yalnızlığınıza çare olsun diye istersen gel beraber kahvaltı yapalım çağrısını duyduğunuz andır.
can dündarın yazdığı müthiş yazıdır.
vazgeçiş
enstruman seçmek için bir karar almam gerekiyordu.
ya keman çalacaktım ya piyano; ya flüt çalacaktım ya
da akordeon.
olmadı, hepsini istedim, hiçbirinden vazgeçemedim.
yıllar geçtikten sonra her enstrumanı iyi çalabiliyorum; ama hiçbirinde virtüöz değilim. bir enstrümanla isim yapamadım. ne kemanla tanınan bir eserim var, ne de piyanoyla.
bütün enstrumanları iyi çalıyorum, ama kimse tanımıyor beni. başarılı olmak için her şey değil, bir şey lazımmış.
başarı bir verişmiş; bir şeyi alabilmek için birşeyi vermek, diğerlerinden vazgeçmek gerekiyormuş.
keşke kemanı seçseydim ve diğerlerinden vazgeçseydim.
karıma da hayatı zindan ettim, sevgililerime de.
hiçbirinden vazgeçmedim.
yani...
evlilik sadece birisi için karar almak ya,diğerlerinden vazgeçmek...
işte evlenirken ben bunu anlamadan evlenmişim.
evlendikten sonra başka kadınların da olduğu bir hayatı yaşamaya devam ettim.
içlerinden bazılarını daha çok sevdim;ama ne onlardan birinde, ne de karımda karar kılabildim.
yıllar sonra şimdi yapayalnızım...
ne karım kaldı, ne de diğerleri.
keşke birini gerçekten seçebilseymişim; ama yapamadım.
tıpkı enstruman seçimi gibi hepsini istedim ve sonuçta elim boş kaldı.almak için bırakmak gerekiyormuş.dolu dolu boş yaşamak. hayatım boyunca yapacak çok işim oldu;hepsini yapmayıistedim. hangisinde en iyi yim? şimdi bakıyorum,kazananlar, başarılı olanlar hep bir tek şey yapmışlar.
en iyi olmak için önce seçmek ve diğerlerini bırakmak gerekiyor.
işte de böyle, özel yaşamda da...
bu seçimi yapmamız gerekiyor; çünkü mutlaka bazıları daha uygun.
bir ara ekonomik sıkıntıya düştüm. tasarruf gerek.
başladım her şeyden %10 kesmeye,ne anlamsız bir uğraşmış bu.
%10 daha az peynir yemek, çay içmek..
bu tasarruf çok acı verdi bana, her an hissettim.
her şeyden %10 kesmek tabiatıma uygundu tabii.
çok sonradan anladım;sadece taksiyle dolaşmayı bıraksam yetermiş
her kalemden %10 değil, etkili kalemi bulmak gerekiyormuş. yani, orada da seçim yapmak gerekiyormuş...
her seçim bir kaybediştir
her tercih bir vazgeçiştir çünkü...
sabah işe gitmekle, yatakta nefis bir miskinlik fırsatından vazgeçmiş olursunuz.
kalkar kalkmaz hayat bin seçeneği dayar burnunuzun ucuna...
ne giysem telaşından, öğle yemeği ne alırdınız? diye başucunuzda biten garsona,hangi kanaldaki filmi izlesem kararsızlığından bize oyverin diye bağırışan partilere kadar her şey, herkes, her an sizi ısrarla bir tercihe zorlar. yastığınıza teslim olmuşsanız, belki dışarda ışıl ışıl bir günden vazgeçmiş olursunuz.
bahar esintileri taşıyan bir elbise belki ogün yaşamınızı ışıldatabilecekken ağırbaşlı bir sadeliğe karar vermekle muhtemel bir tanışıklığı tepersiniz.
belki yemediğiniz musakka, ısmarladığınız izmir köfteden daha lezzetlidir.
ya da öbür kanaldaki film, o anki ruh halinize daha uygundur. ama yaşam, vazgeçtiğiniz şeye ilişkin ipucu vermez.
geri dönüp, o günü gökkuşağı desenli bir elbiseyle yeniden yaşama şansınız yoktur.
bu seçim oyununda vazgeçtiğiniz şey,seçtiğinizde daha değerliyse pişmanlık kaçınılmazdır.
ama neyin değerli olduğunun kararı da yine size aittir.
ve vazgeçtiğiniz şey bazen bir saray,bazen şöhret sahnesinin parıltılı neonları da olsa,çoğu zaman gözünüz hiç arkada kalmaz.
çünkü duvarlarına sevdiğinizin kokusu sinmiş bir ev ya da sevdiğiniz kadınla paylaşamadığınız bir saray sizin borsada kolay feda edilebilir değerlerdendir.
hayata bir başka gözle bakmayı öğrendiyseniz, bu seçimde kazandıklarını sananlara yalnızca acıyarak gülümsersiniz.
her şeyin sıradanlaştığı bir dünyada bazen kaybetmek en doğru
seçimdir.
ve o dünyada en yerinde tercih; vazgeçiştir.
vazgeçiş
enstruman seçmek için bir karar almam gerekiyordu.
ya keman çalacaktım ya piyano; ya flüt çalacaktım ya
da akordeon.
olmadı, hepsini istedim, hiçbirinden vazgeçemedim.
yıllar geçtikten sonra her enstrumanı iyi çalabiliyorum; ama hiçbirinde virtüöz değilim. bir enstrümanla isim yapamadım. ne kemanla tanınan bir eserim var, ne de piyanoyla.
bütün enstrumanları iyi çalıyorum, ama kimse tanımıyor beni. başarılı olmak için her şey değil, bir şey lazımmış.
başarı bir verişmiş; bir şeyi alabilmek için birşeyi vermek, diğerlerinden vazgeçmek gerekiyormuş.
keşke kemanı seçseydim ve diğerlerinden vazgeçseydim.
karıma da hayatı zindan ettim, sevgililerime de.
hiçbirinden vazgeçmedim.
yani...
evlilik sadece birisi için karar almak ya,diğerlerinden vazgeçmek...
işte evlenirken ben bunu anlamadan evlenmişim.
evlendikten sonra başka kadınların da olduğu bir hayatı yaşamaya devam ettim.
içlerinden bazılarını daha çok sevdim;ama ne onlardan birinde, ne de karımda karar kılabildim.
yıllar sonra şimdi yapayalnızım...
ne karım kaldı, ne de diğerleri.
keşke birini gerçekten seçebilseymişim; ama yapamadım.
tıpkı enstruman seçimi gibi hepsini istedim ve sonuçta elim boş kaldı.almak için bırakmak gerekiyormuş.dolu dolu boş yaşamak. hayatım boyunca yapacak çok işim oldu;hepsini yapmayıistedim. hangisinde en iyi yim? şimdi bakıyorum,kazananlar, başarılı olanlar hep bir tek şey yapmışlar.
en iyi olmak için önce seçmek ve diğerlerini bırakmak gerekiyor.
işte de böyle, özel yaşamda da...
bu seçimi yapmamız gerekiyor; çünkü mutlaka bazıları daha uygun.
bir ara ekonomik sıkıntıya düştüm. tasarruf gerek.
başladım her şeyden %10 kesmeye,ne anlamsız bir uğraşmış bu.
%10 daha az peynir yemek, çay içmek..
bu tasarruf çok acı verdi bana, her an hissettim.
her şeyden %10 kesmek tabiatıma uygundu tabii.
çok sonradan anladım;sadece taksiyle dolaşmayı bıraksam yetermiş
her kalemden %10 değil, etkili kalemi bulmak gerekiyormuş. yani, orada da seçim yapmak gerekiyormuş...
her seçim bir kaybediştir
her tercih bir vazgeçiştir çünkü...
sabah işe gitmekle, yatakta nefis bir miskinlik fırsatından vazgeçmiş olursunuz.
kalkar kalkmaz hayat bin seçeneği dayar burnunuzun ucuna...
ne giysem telaşından, öğle yemeği ne alırdınız? diye başucunuzda biten garsona,hangi kanaldaki filmi izlesem kararsızlığından bize oyverin diye bağırışan partilere kadar her şey, herkes, her an sizi ısrarla bir tercihe zorlar. yastığınıza teslim olmuşsanız, belki dışarda ışıl ışıl bir günden vazgeçmiş olursunuz.
bahar esintileri taşıyan bir elbise belki ogün yaşamınızı ışıldatabilecekken ağırbaşlı bir sadeliğe karar vermekle muhtemel bir tanışıklığı tepersiniz.
belki yemediğiniz musakka, ısmarladığınız izmir köfteden daha lezzetlidir.
ya da öbür kanaldaki film, o anki ruh halinize daha uygundur. ama yaşam, vazgeçtiğiniz şeye ilişkin ipucu vermez.
geri dönüp, o günü gökkuşağı desenli bir elbiseyle yeniden yaşama şansınız yoktur.
bu seçim oyununda vazgeçtiğiniz şey,seçtiğinizde daha değerliyse pişmanlık kaçınılmazdır.
ama neyin değerli olduğunun kararı da yine size aittir.
ve vazgeçtiğiniz şey bazen bir saray,bazen şöhret sahnesinin parıltılı neonları da olsa,çoğu zaman gözünüz hiç arkada kalmaz.
çünkü duvarlarına sevdiğinizin kokusu sinmiş bir ev ya da sevdiğiniz kadınla paylaşamadığınız bir saray sizin borsada kolay feda edilebilir değerlerdendir.
hayata bir başka gözle bakmayı öğrendiyseniz, bu seçimde kazandıklarını sananlara yalnızca acıyarak gülümsersiniz.
her şeyin sıradanlaştığı bir dünyada bazen kaybetmek en doğru
seçimdir.
ve o dünyada en yerinde tercih; vazgeçiştir.
bir gün bir uçakta fransız, ingiliz, alman, rus, iranlı, hollandalı ve türk laylaylom gidiyolarmış.neyse uçak rotasını takip ederek giderken ingilterenin üstünden geçiyor.ingiliz şöyle bir aşağıları süzüyor ve lafa giriyor: - arkadaşlar, burası benim memleketim, ingiltere... bizim,biramız acayip meşhurdur, şahane biralar üretiriz, içmelere doyamazsınız.. neyse ingiltere bitiyor.fransanın üstünden geçiyorlar ve fransız daliyor: - burası da fransa. bizim kızlarımız meşhurdur, öpmelere kıyamazsınız.derken, sıra almanyaya geliyor. uçakta ki alman bir iç çekiyor.- hey gidi memleket diyor, biz bir arabalar üretiriz.binmelere kıyamazsınız.sonra efendim, geliyor hollandaya.hollandalı bakıyor şöyle bir aşağıya: - burası da hollanda.ah o güzel evler diyor.bizim evlerimiz meşhurdur.uçak geçiyor rusyaya sonra( nasıl bir rotaysa, artik.)rus bakıyor aşağıya - bizim kgbmiz meşhurdur. dünya da sinek havalansa haberdar olur.herşeyi takip eder. sonra irana dönüyor uçak. iranli bakıyor şöyle bir göz süzerek: - abiler; burası da iran. bizim de halımız meşhurdur, yumuşacıktır diyor. geldik türkiyeye... türk bakıyor aşağıya. düşün düşün... nerden başlasam ki(o kadar çok meşhur şeyimiz var ki, en orjinalini söylemeliyim diye), hah buldum diyor başlıyor anlatmaya.- arkadaşlar diyor.burası türkiye.bizim delikanlımız çok ünlüdür. öyle ki; alır fransızın kızını, içer ingilizin birasını, atar almanın arabasına, götürür hollandalının evine, yatırır iranlının halısına çatır çatır s...r.kgbnin de bir boktan haberi olmaz.
hem kıçınıza hem başınıza sürebiliceğiniz kremdir.
sevdigin sarkiyi senin kadar sevebilecek hickimsenin yaninda olmadigi an.
evde salya sümük ağlarken uzun uzun kimi arasam diye düşündüğünüz ve isteğiniz gibi bir isim bulamadığınız zamandır.
yapayalnız kalmanın en çok koyduğu andır.
iceriden nefis yemek kokularinin gelmedigi, hosgeldin
oglum/kizim/sevgilim/arkadasim seklinde karsilanmadigin, bir eve adim attiginda.
hastayken, nane-limon yapacak, atesinize bakacak, uzerinizi ortecek ve sefkat gosterecek kimsenin olmadigi anlar.
iceriden nefis yemek kokularinin gelmedigi, hosgeldin
oglum/kizim/sevgilim/arkadasim seklinde karsilanmadigin, bir eve adim attiginda.
hastayken, nane-limon yapacak, atesinize bakacak, uzerinizi ortecek ve sefkat gosterecek kimsenin olmadigi anlar.
sarılıp uyumanın daha çok zevk vereceğini düşünmektir. doğruluğu tartışılabilir; ama saygı duymak lazım tabi.
gözleri,boynu,sırtı.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?