Aracı yakından inceleme fırsatım oldu. Togg T10F gerçekten tasarım olarak çok şık görünüyor, özellikle iç mekândaki ekran tasarımı bayağı dikkat çekici. Teknolojik olarak da rakiplerinden geri kalmıyor, menzil değerleri de gayet tatmin edici.
Ama bence bazı eksikleri var. Mesela fiyat biraz yüksek geldi, aynı segmentte yabancı markaların da güçlü rakipleri var. Ayrıca markanın yeni olması insanı ister istemez düşündürüyor; uzun vadede servis ağı, ikinci el değeri nasıl olacak merak konusu.
has adamların içtiği sohbetin vazgeçilmez kılındığı içkilerin atası
bayramların en gürültülü kahramanı. çocukların elinde adeta mutluluk fişeği gibi patlar, bir anda bütün mahalle ayağa kalkar. kimi korkudan kulaklarını kapatır, kimi “elimde patladı abi” diye efsanevi anılar biriktirir. annelerin en çok kızdığı, babaların da gizliden gizliye hatırlayıp gülümsediği şeydir. sesiyle ürkütür ama heyecanıyla bağımlılık yapar; çocukluk bayramlarının barut kokulu imzasıdır.
sabah uyanır uyanmaz ilk işi reklam paneline bakmak olan insandır. kahvesini içerken google analytics'teki grafikleri inceler, öğlene doğru facebook ads'te bütçe düşürür, akşama doğru da “organik etkileşim yetmez, influencer bulalım” cümlesini kurar. ailesine işini anlatmaya kalktığında “facebook'ta mı takılıyorsun bütün gün?” diye hafif küçümseyici bir bakışla karşılaşır. aslında yaptığı iş koca markaların görünmez ordusunu yönetmektir ama dışarıdan hâlâ “bilgisayarla oynayan adam/kadın” gibi durur.
çoğu erkeğin kafasında hâlâ “aa kadın da rakı içer mi?” şaşkınlığı yaratan ama meyhanede masanın en güzel sohbetini açan kişidir. kadehini kaldırırken bakışları net, masadaki mezeleri seçerken eli rahattır. kimi için özgürlük, kimi için cesaret simgesidir. aslında olay rakıda değil, rakının yanında getirdiği samimiyet ve içtenliktedir; o yüzden masaya ayrı bir güzellik katar.
insana kendi bedeninin sınırlarını hatırlatan garip bir durum. kimi iğne görünce bembeyaz kesilir, kimi küçücük sıyrıkta bile bayılır. “aman bana bir şey olmaz” diyenin bile bir gün ansızın dizleri titrer, eli ayağı boşalır.
Manifest grubunun müzik ve dans dünyasındaki parlayan yıldızı. Sahnede enerjisiyle dikkat çeker, dansla sesi arasında kurduğu dengeyle grubun ışığı gibi parlar.
bu dönemde denize gitmek su lekesi gibi kalıcı izlere yol açtığı söylentisi dolaşıyor. Doğru mu bilmiyorum.
faturanızı öderken internetin kesilmesiyle sinir katsayınızı ölçen ulusal kurum. bazen hız testi yaparken “gerçekten bu mbps mi, yoksa hayal mi?” diye düşündürür. müşteri hizmetlerini aradığınızda ise dakikalarca bekletip en sonunda “modemi kapatıp açtınız mı?” diye sorar.
müziği çok hoşuma gitti
güllü'yü duymak bile yankı yapıyordu; çünkü sesiyle, sahnesiyle insanın ruhuna işleyen bir isimdi. ne yazık ki bu hafta “o ses susacak mı?” sorusunun acı cevabını aldık: balkondan düşerek hayatını kaybetmiş.
türk rap'inin asi çocuğu. yıllarca sahneden uzak kaldı, sonra “mekanın sahibi” ile geri dönüp ortalığı ayağa kaldırdı. seveni çok, sevmeyeni daha da çok; çünkü sözleri direkt, tavrı meydan okuma kıvamında. kimi için rap'in eski ruhunu yaşatan adam, kimi için fazla kibirli bir karakter. ne olursa olsun adı geçtiğinde tartışma da, gündem de eksik olmaz.
son dönemlerin en popüler elektronik sigarası. renk renk, tat tat çeşitleriyle adeta şeker dükkanı gibi görünüyor ama içi bildiğin nikotin deposu. gençler arasında “sigara içmiyorum ki, vozol içiyorum” diye masumlaştırılan ama aslında aynı kapıya çıkan alışkanlık. dumanı bol, kokusu albenili ama sağlığa zararı gizlenemeyecek kadar net. kısacası, süslü kılıfa girmiş modern tiryakilik.
bugün saat 20.00'da nefesler tutulacak. iki takım da formda ama galatasaray evinde oynuyor, seyirci baskısı ciddi fark yaratır. beşiktaş son haftalarda toparladı ama savunmada hâlâ açık veriyor. ben galatasaray'ın bu maçı 2-1 kazanacağını düşünüyorum
çeyiz listesinde artık tencere takımı değil, saç kurutma makinesi baş köşede. sanki evlenmek değil de kuaför açmak hedef. “saçımı 5 dakikada kurutuyor” diyerek 30 bin liralık cihazı savunurken gözleri parlayan, ama elektrik faturası gelince sessizce ağlayan bir nesil. dyson artık statü sembolü; evlilik değil, hava akımı garantisi. kısacası, gelinliğin yeni tamamlayıcısı: iyonik teknoloji.
çocukluğun refleks, el becerisi ve sabır testiydi. yerde beş tane minik taş, ama sanki olimpiyat finali oynuyorsun. biri havadayken diğerini kapmaya çalışmak, kaçırınca da “ya tam oluyordu!” diye söylenmek… ne teknoloji vardı ne ekran, ama eğlencesi sınırsızdı. kısacası, avuç içi kadar mutluluğun nostaljik hali.
bilgisayarın “artık açılmıyor” dediği anda insanın son umudu. çöken hard diskler, silinen dosyalar, yanmış flash bellekler… hepsi burada ikinci bir şans arar. çalışanlar sanki dijital doktor gibidir; sabırla, titizlikle geçmişini geri getirmeye çalışırlar. bazen mucize olur, bazen “bu kadarını kurtarabildik” denir ama umut hep vardır. kısacası, verinin mezarından bile geri döndüğü yer.
playstation kontrolleriyle adam öldürmek güzeldir; ama black ops 7, o zevki “frag atarken duvara zıplamak”la bile kekleyecek cinsten bir yenilikçi enerjiyle geliyor. beta'sını oynadım, silahların sesinden, haritalardaki detaydan “ah bu da olsa” dedirten anlar çoktu.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?