öncelikle altıgen olgusunu tanımak için (bkz: altıgen)
bugün değil ama yarın, muhakkak altıgen in ortasında kollarını iki yana açıp gökyüzüne bakarak tüm insanlığa duyurulacak duygu patlamalarının listelendiği checklisttir.
örneklerle pekiştirelim:
- hepinizi seviyorum, allah belanızı versin, hepinizi !
gibi.
"ismailin çılgınlık boyutları üzerine ezber bozan bir beyan!"
radikal
radikal
bir grup türk gencinin mustarip olduğu durumdan istifade ile kuracağım ticari oluşum resmi fantezisi. küllüğün içi dolu olursa zevk katmerlenir.
klon koyun dolly nin intihar mektubundaki son satır.
bir kaç yıl önce gözüme ilişmişti bir lise 3 öğrencisinin çalışma masasında bu yazı. hemen üstünde 2005 öss türkiye birincisi.. yazıyordu. ilgili midir bilmem, bilin istedim
bir kaç yıl önce gözüme ilişmişti bir lise 3 öğrencisinin çalışma masasında bu yazı. hemen üstünde 2005 öss türkiye birincisi.. yazıyordu. ilgili midir bilmem, bilin istedim
bunun en bariz örneği evrim toerisi hakkında varılan çelikten kanaatlerdir. hele bi otur soluklan yeğenim.
3 e 3 boyutlarda gögüs tabir edilen bölümün hemen altında yer alan muhteşem aksesuar. aksesuar çünkü insan evladı olan bu tür bir şeye sahip olamaz. bir de bölmelerin arasından oluk halinde bir kaç damla ter de akacak ki konseptte eksik gedik kalmasın.
(bkz: 9 bölmeli karın kası)
samimiyete yeni bir boyut katmak, mutluluk paylaşımı, sevgi özü, haz aktarımı... başka bir şey değil. arsızlığı yakınlıktan gelen yalarım fiili. tercihen 2 kişi, fazlası fazla.
aynı pizza diliminden arsız ısırıklar almak istediğim.
not: incelettim, hakaret içeren bir ifade yer almıyor bu entryde.
not: incelettim, hakaret içeren bir ifade yer almıyor bu entryde.
anlatamamak.. öyle yani.. ifade edememek demiyorum, anlatamamak diyorum. hitap edilen odaklı bir kelime yani. "200 kelime ile konuşuyoruz abi kitap okumak lazım" diyen adamın muhattabı olarak yazıyorum bu entry`i.
huzursuz bir insan olmak gerek bir kere. birden fazla insanın, konuşurken zihninlerinde aynı nesnelerin aynı önizlemeleri canlandıramayacağı gerçeğinden çok uzakta tecelli etmez bu olay bir de. düşünsene ibne adam! bir "şey" var. şey evet. bir nesne, bir insan, bir hayvan, bir tek hücreli, bir masa, bir vanilyalı prezervatif, bir varoluş var. ikimizde ona bakıyoruz sonra aynı şeyi anladığımızı iddia ediyoruz. nereden buluyoruz bu kadar yavşak ve iddialı önermeleri dillendirirkenki cesaretimizi.
düşünsene ibne adam! bir koku duyuyorsun, "bana güzün sarısını, geçiciliğin yıkıcılığını hatırlattı bu koku" diyorsun. diğeri aynı kokuya "eheheh am göt meme am göt meme eheheh" diye bir tepki veriyor, bir diğer dallama ise "kadın parfümü abi bu" diyor aynı saniyelerde.
bir süre sonra hasiktir lan diyip daha fazla kullanmaya başlıyorsun "öyle işte", "ya neyse", "boşver amına koyayım" gibi sonsuza erteleme ifadelerini. hatta o kadar ibneleşiyorsun ki "amına koyayım" bile demiyorsun "amına koyim" diyorsun.
demem o deme değil, zaten bir şeyler de demeye çalışmıyorum. ya da siktiret amına koyim bu entry de burada bitsin. içime don giymedim.
öyle işte.
huzursuz bir insan olmak gerek bir kere. birden fazla insanın, konuşurken zihninlerinde aynı nesnelerin aynı önizlemeleri canlandıramayacağı gerçeğinden çok uzakta tecelli etmez bu olay bir de. düşünsene ibne adam! bir "şey" var. şey evet. bir nesne, bir insan, bir hayvan, bir tek hücreli, bir masa, bir vanilyalı prezervatif, bir varoluş var. ikimizde ona bakıyoruz sonra aynı şeyi anladığımızı iddia ediyoruz. nereden buluyoruz bu kadar yavşak ve iddialı önermeleri dillendirirkenki cesaretimizi.
düşünsene ibne adam! bir koku duyuyorsun, "bana güzün sarısını, geçiciliğin yıkıcılığını hatırlattı bu koku" diyorsun. diğeri aynı kokuya "eheheh am göt meme am göt meme eheheh" diye bir tepki veriyor, bir diğer dallama ise "kadın parfümü abi bu" diyor aynı saniyelerde.
bir süre sonra hasiktir lan diyip daha fazla kullanmaya başlıyorsun "öyle işte", "ya neyse", "boşver amına koyayım" gibi sonsuza erteleme ifadelerini. hatta o kadar ibneleşiyorsun ki "amına koyayım" bile demiyorsun "amına koyim" diyorsun.
demem o deme değil, zaten bir şeyler de demeye çalışmıyorum. ya da siktiret amına koyim bu entry de burada bitsin. içime don giymedim.
öyle işte.
pek çok sözlük gezdim, pek çok sözlükte uzun süreler takıldım lakin ilk intibam sorulacak olursa burası için, oldukça sıcak bir yer bilgi sözlük. meali: sevdim bu, kendisinden bir duyuru e maili ile haberdar olduğum sözlüğü. aylar önce belki de kayıt olmuşum... neyse uzun etmemek lazım, gözyaşlarımı nişan ettiğim entrymi sonlandırıyorum: yazarım arada. (bkz: burada smiley yok ama ben gülüyorum)
destandan:
hani ya da benim elli dirhem pırasam
üç mum yaksam konyalıyı arasam
konyalım yürü yürü yavrum yürü fistanını sürü
simdi de geçti de burdan konyalının biri
hani ya da benim elli dirhem yoğurdum
konyalıdan ben bir oğlan doğurdum
konyalım yürü yürü yavrum yürü fistanını sürü
simdi de geçti de burdan konyalının biri
hani ya da benim elli dirhem bulgurum
konyanın da gızlarına vurgunum
konyalım yürü yürü yavrum yürü fistanını sürü
simdi de geçti de burdan konyalının biri
hani ya da benim elli dirhem biberim
sen sarhoş ol ben kahrını çekerim way way
konyalım yürü yürü yavrum yürü fistanını sürü
simdi de geçti de burdan konyalının biri
haniya da benim elli dirhem kestanem
konyalıdan başkasını istemem
konyalım yürü yürü yavrum yürü fistanını sürü
simdi de geçti de burdan konyalının biri
hani ya da benim elli dirhem pastırmam
konyalıdan baskasına bastırmam
konyalım yürü yürü yavrum yürü fistanını sürü
simdi de geçti de burdan konyalının biri
hani ya da benim elli dirhem pırasam
üç mum yaksam konyalıyı arasam
konyalım yürü yürü yavrum yürü fistanını sürü
simdi de geçti de burdan konyalının biri
hani ya da benim elli dirhem yoğurdum
konyalıdan ben bir oğlan doğurdum
konyalım yürü yürü yavrum yürü fistanını sürü
simdi de geçti de burdan konyalının biri
hani ya da benim elli dirhem bulgurum
konyanın da gızlarına vurgunum
konyalım yürü yürü yavrum yürü fistanını sürü
simdi de geçti de burdan konyalının biri
hani ya da benim elli dirhem biberim
sen sarhoş ol ben kahrını çekerim way way
konyalım yürü yürü yavrum yürü fistanını sürü
simdi de geçti de burdan konyalının biri
haniya da benim elli dirhem kestanem
konyalıdan başkasını istemem
konyalım yürü yürü yavrum yürü fistanını sürü
simdi de geçti de burdan konyalının biri
hani ya da benim elli dirhem pastırmam
konyalıdan baskasına bastırmam
konyalım yürü yürü yavrum yürü fistanını sürü
simdi de geçti de burdan konyalının biri
peşin uyarı: bu entry alkollü iken yazılmamıştır. amma ve lakin manasızdır.yazasım geldi, sigaram yok nitekim.
henüz bizler küçükken, altlarımıza sıçar iken haddı zatında bu kadar bile yakın olmayan bir tarihte bir türk büyüğü, içindeki yangını söndürürcesine ayranından büyük bir yudum aldıktan hemen sonra eliyle sus işareti yaptı kemancılara. bir anda sessizliğe büründü tüm ova. sol elini usulca indirdi, indirdi... iç çamaşırına soktu hoyratça. tv programlarında şuursuzca ooo çeken sathi güruh görevini tereddüt etmeden yerine getirdi. sonra yine bam teli gerginliğine gark oldu ova, hızla ayağa kalktı türk büyüğü. şimdi sadece nefes sesi duyuluyordu koca bir ovada.
evveliyatında bir can yücel şiiri okumuştu nadide sultan.
--- flashback ---
seyirlik
don giymiyorum
pişik yapıyor
mor bir şortla
daltaşak dolaşıyorum,
badem ağacının dalında
iri çağlalar gibi hayalarım
püfür püfür… [can yücel şiiridir]
kocasının cansız bedeninin önünde böyle ağıt yakmış, sonrasında lokma dağıtılırken ayran yudumlamıştı konya ovasında.
--- flashback ---
soluk seslerine hançer gibi saplandı haykırışı... konyalıdan başkasına... bitiremedi sözlerini, yığıldı... taşıyamadı o koca kalbini/göğüslerini bedeni...
bu tarz bi olay yani.
henüz bizler küçükken, altlarımıza sıçar iken haddı zatında bu kadar bile yakın olmayan bir tarihte bir türk büyüğü, içindeki yangını söndürürcesine ayranından büyük bir yudum aldıktan hemen sonra eliyle sus işareti yaptı kemancılara. bir anda sessizliğe büründü tüm ova. sol elini usulca indirdi, indirdi... iç çamaşırına soktu hoyratça. tv programlarında şuursuzca ooo çeken sathi güruh görevini tereddüt etmeden yerine getirdi. sonra yine bam teli gerginliğine gark oldu ova, hızla ayağa kalktı türk büyüğü. şimdi sadece nefes sesi duyuluyordu koca bir ovada.
evveliyatında bir can yücel şiiri okumuştu nadide sultan.
--- flashback ---
seyirlik
don giymiyorum
pişik yapıyor
mor bir şortla
daltaşak dolaşıyorum,
badem ağacının dalında
iri çağlalar gibi hayalarım
püfür püfür… [can yücel şiiridir]
kocasının cansız bedeninin önünde böyle ağıt yakmış, sonrasında lokma dağıtılırken ayran yudumlamıştı konya ovasında.
--- flashback ---
soluk seslerine hançer gibi saplandı haykırışı... konyalıdan başkasına... bitiremedi sözlerini, yığıldı... taşıyamadı o koca kalbini/göğüslerini bedeni...
bu tarz bi olay yani.
yapılmışı var: (bkz: lkby)
bir hurafe de benden inanması zevkli: "tersten dinleyince satanist öğeler içeren bir takım inlemeler duyuluyor."
dinledim, anlamadım.
dinledim, anlamadım.
zorlayan insandır. üç farklı bakış açısı ile olayın derinine inelim...
1.
orta malıdır bunlar. kim ne derse desin, kendi fikirleri yoktur. duruştan yoksundurlar. abi bak adam ne güzel fikrini söylüyor. katılmasam da saygı duyuyorum gibisinden zırvalamaktır işleri güçleri. ne saygısı ulan? ne saygısı? adam senin soyunu tüketmek sevdası uğruna, süslü cümlelerle zihnini bulandıracak, sen de saygı duyacaksın, öyle mi?
kimse kimsenin fikrine saygı duymak zorunda değil. eğer öyleyse, faşistlerin düşüncelerine de saygı duyun anasını satayım! onlara göre de ırkdaşları dışında kalanlar yok edilmeli. onların da çok mâkul görünen argümanları var. her argüman sunana he demek, sikim hıyar diyene tuzla koşmak tan farksızdır nazarımda.
bir karakterin olsun allah aşkına. bir dur, bir düşün, ondan sonra konuş. saygıymış, her fikre açıkmış. git sanat için soyun o zaman, ebleh seni...
------------
2.
en asil duyguların insanıdır kesinlikle. bence en büyük erdemlik insanların düşüncelerini özgürce söyleyebilmesidir. düşünceden bahsediyoruz. faşizm aklına yatan da kendi yolunda gidiyor ve destekliyor. karşındaki de insan bir düşün. beyninde belki senden daha az belki daha çok kıvrımı var ama insan sonuçta.
evet faşizm’den bahsetmiştik değil mi? sadece ırkçılık olarak bakılmaması gerekir faşizme. ırkçılık faşizmin alt koludur. faşizm’in en önemli unsuru kendisinden başka düşüncelerin yok olmasıdır. başlık nedir? faşizm öğütleniyor hissettim bir anda.
en büyük erdemlik demiştim insanların düşüncelerini özgürce söylemesi, o düşüncelere saygı duyması. bir söz vardı bir zamanlar bir yerlerde okumuştum: "düşüncenizi benimsemiyorum ama savunmanız için canımı veririm" diye. her saygı duyulan düşünceyi desteklemek de gerekmiyor. bana karşı argüman olarak diyeceksiniz ki "pkk kürt devleti kurmak istiyor bunu ülkeyi bölerek yapacak." evet desteklemiyorum söylesinler. haydi bakalım güçleri yetecek mi? yıllardan beri korkup, susturduk. ağaların eline verdik de ne oldu? tepemize çıkmadılar mı? görmezden geldiğimiz güneydoğu’daki töre cinayetlerini artık her televizyonu açtığımızda görmek zorunda kalmıyor muyuz? ya da türbanlı diye horladığımız bu ülkenin insanları bugün bizi yönetmiyor mu? ha peki zamanında her kış komünizm gelecek yusufuyla yaşıyorken bugün tkp %1 oy almıyor mu?
yapmayın. düşüncelere ne kadar pranga vurursanız o kadar gelişemeyiz. katılmıyor musun karşındakinin fikrine? kendi düşüncelerinle karşı çık ama karşındakine saygı duy. ebleh olma.
------------
3.
sonda söylemem gereken cümleyi başta söyleyerek dudaklarınızdan bir "siktir lan" dökülmesini istiyorum kızlar.
ebleh olmasalar da kendini kandıran insanlardır bunlar. saygı duyulacak şey saçmalama hakkıdır, her fikir değil. her fikre saygı duyduğunu söyleyen fikrine saygılıyım dedikten sonra üçüncü bir şahısla aynı konudan bahsetmekte iken saygı duyduğunu unutarak bir takım "hadi lan" mealli yargılara ulaşıyorsa, kendini kandırıyordur. saygı falan değildir bu.
ne demekmiş bu "her fikre" saygı duymak biri bana anlatsın ya. konu hakkında yeterince bilgili değilsindir, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak istemeyecek kadar kendine karşı dürüstsen görüşlerine saygı duyuyorum der çekilirsin. aksi takdirde kafanda ’doğru’laştırdığın bir fikri yanlış karşısında küçük düşürmezsin. yanlış olan çelişik olandır. çelişikten kasıt tam bir tutarlılıktan uzak olmak. şimdi akıllara şu gelebilir. yanlış da kendi içinde tutarlı olabilir. hayır efendim olamaz. doğru ve yanlış kelimeleri aynı sistem içinde mana bulmuşsa, yanlışın doğrudan bağımsız olarak tutarlı olabileceğini iddia etmek, referanssız, temellendirilmesinde ciddi problemler olan bir fikri tutarlıklaştırmaktır. matematik misal. bir sistem ve kendi içinde doğrular ve yanlışlar var. insannoğlu bu sistemden bambaşka bir sistem geliştirmiş olsaydı (ki matematik herşeyi açıklayamaz) farkılı bir tutarlılık sistemi gelişmiş olacaktı. bu sistemin içinde doğru addedilen matematik dediğimiz şeyde yanlış olabilirdi. şunu demek istiyorum; evrenin tek bir doğrusu vardır, relativite dediğin sik uzlaşıya götürür sadece. yani doğru doğrudur, yanlış ise yanlış. ama değişir kişiden kişiye diyorsun... sik değişir. değişen şey kabulleniş şeklidir. kafa sayısı kadar doğru var ise ortak kümedeki kafaların doğrusu genel geçer sayılamaz ve sonsuz bir hoşgörüyü de gerektirmez. bunlar beraber yaşayabilmemiz için söylenmiş yalanlar. bu, olayın toplumsallıktan uzak yanı.
ama (bkz: sen de haklısın)
not: doğru bulunmayan fikrin, önermenin sahibine yapılmayan bir saygısızlık esasında fikre karşı duyulan saygıdan fersah fersah uzaktır. çatışmayı ertelemektir fikre saygı duymak ile fikir sahibine saygı duymak arasında çok çok büyük bir fark var dikkatinizi çekerim.
not 2: öte yandan "doğruyu doğru yapan yanlıştır" görüşü de tam manası ile doğru bir önerme sayılmayabilir. dahası yine görece ile anlam bulmuş bu olay bizleri bir kısır döngüye sokar ki bunun ana sebebi de düşünsel sistemlerin kaynaklaşında dikkat edilenin tutarlılık olmasıdır. günün birinde daha tutarlı bir sistem ile karşınıza çıktığımda -ki bu imkansız değil- vay amına koim adam doğru söylüyor diyeceksiniz ve fikirleri tutarlılık derecesine göre doğru sayacaksınız.
edit: bir şeyler ispatlamaktan ziyade düşündürmek istiyorum haddim olmayarak. yoksa (bkz: am göt taşak bunlar güzel şeyler)
lan kelimesine bayilan yazar
---------------
1.
orta malıdır bunlar. kim ne derse desin, kendi fikirleri yoktur. duruştan yoksundurlar. abi bak adam ne güzel fikrini söylüyor. katılmasam da saygı duyuyorum gibisinden zırvalamaktır işleri güçleri. ne saygısı ulan? ne saygısı? adam senin soyunu tüketmek sevdası uğruna, süslü cümlelerle zihnini bulandıracak, sen de saygı duyacaksın, öyle mi?
kimse kimsenin fikrine saygı duymak zorunda değil. eğer öyleyse, faşistlerin düşüncelerine de saygı duyun anasını satayım! onlara göre de ırkdaşları dışında kalanlar yok edilmeli. onların da çok mâkul görünen argümanları var. her argüman sunana he demek, sikim hıyar diyene tuzla koşmak tan farksızdır nazarımda.
bir karakterin olsun allah aşkına. bir dur, bir düşün, ondan sonra konuş. saygıymış, her fikre açıkmış. git sanat için soyun o zaman, ebleh seni...
------------
2.
en asil duyguların insanıdır kesinlikle. bence en büyük erdemlik insanların düşüncelerini özgürce söyleyebilmesidir. düşünceden bahsediyoruz. faşizm aklına yatan da kendi yolunda gidiyor ve destekliyor. karşındaki de insan bir düşün. beyninde belki senden daha az belki daha çok kıvrımı var ama insan sonuçta.
evet faşizm’den bahsetmiştik değil mi? sadece ırkçılık olarak bakılmaması gerekir faşizme. ırkçılık faşizmin alt koludur. faşizm’in en önemli unsuru kendisinden başka düşüncelerin yok olmasıdır. başlık nedir? faşizm öğütleniyor hissettim bir anda.
en büyük erdemlik demiştim insanların düşüncelerini özgürce söylemesi, o düşüncelere saygı duyması. bir söz vardı bir zamanlar bir yerlerde okumuştum: "düşüncenizi benimsemiyorum ama savunmanız için canımı veririm" diye. her saygı duyulan düşünceyi desteklemek de gerekmiyor. bana karşı argüman olarak diyeceksiniz ki "pkk kürt devleti kurmak istiyor bunu ülkeyi bölerek yapacak." evet desteklemiyorum söylesinler. haydi bakalım güçleri yetecek mi? yıllardan beri korkup, susturduk. ağaların eline verdik de ne oldu? tepemize çıkmadılar mı? görmezden geldiğimiz güneydoğu’daki töre cinayetlerini artık her televizyonu açtığımızda görmek zorunda kalmıyor muyuz? ya da türbanlı diye horladığımız bu ülkenin insanları bugün bizi yönetmiyor mu? ha peki zamanında her kış komünizm gelecek yusufuyla yaşıyorken bugün tkp %1 oy almıyor mu?
yapmayın. düşüncelere ne kadar pranga vurursanız o kadar gelişemeyiz. katılmıyor musun karşındakinin fikrine? kendi düşüncelerinle karşı çık ama karşındakine saygı duy. ebleh olma.
------------
3.
sonda söylemem gereken cümleyi başta söyleyerek dudaklarınızdan bir "siktir lan" dökülmesini istiyorum kızlar.
ebleh olmasalar da kendini kandıran insanlardır bunlar. saygı duyulacak şey saçmalama hakkıdır, her fikir değil. her fikre saygı duyduğunu söyleyen fikrine saygılıyım dedikten sonra üçüncü bir şahısla aynı konudan bahsetmekte iken saygı duyduğunu unutarak bir takım "hadi lan" mealli yargılara ulaşıyorsa, kendini kandırıyordur. saygı falan değildir bu.
ne demekmiş bu "her fikre" saygı duymak biri bana anlatsın ya. konu hakkında yeterince bilgili değilsindir, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak istemeyecek kadar kendine karşı dürüstsen görüşlerine saygı duyuyorum der çekilirsin. aksi takdirde kafanda ’doğru’laştırdığın bir fikri yanlış karşısında küçük düşürmezsin. yanlış olan çelişik olandır. çelişikten kasıt tam bir tutarlılıktan uzak olmak. şimdi akıllara şu gelebilir. yanlış da kendi içinde tutarlı olabilir. hayır efendim olamaz. doğru ve yanlış kelimeleri aynı sistem içinde mana bulmuşsa, yanlışın doğrudan bağımsız olarak tutarlı olabileceğini iddia etmek, referanssız, temellendirilmesinde ciddi problemler olan bir fikri tutarlıklaştırmaktır. matematik misal. bir sistem ve kendi içinde doğrular ve yanlışlar var. insannoğlu bu sistemden bambaşka bir sistem geliştirmiş olsaydı (ki matematik herşeyi açıklayamaz) farkılı bir tutarlılık sistemi gelişmiş olacaktı. bu sistemin içinde doğru addedilen matematik dediğimiz şeyde yanlış olabilirdi. şunu demek istiyorum; evrenin tek bir doğrusu vardır, relativite dediğin sik uzlaşıya götürür sadece. yani doğru doğrudur, yanlış ise yanlış. ama değişir kişiden kişiye diyorsun... sik değişir. değişen şey kabulleniş şeklidir. kafa sayısı kadar doğru var ise ortak kümedeki kafaların doğrusu genel geçer sayılamaz ve sonsuz bir hoşgörüyü de gerektirmez. bunlar beraber yaşayabilmemiz için söylenmiş yalanlar. bu, olayın toplumsallıktan uzak yanı.
ama (bkz: sen de haklısın)
not: doğru bulunmayan fikrin, önermenin sahibine yapılmayan bir saygısızlık esasında fikre karşı duyulan saygıdan fersah fersah uzaktır. çatışmayı ertelemektir fikre saygı duymak ile fikir sahibine saygı duymak arasında çok çok büyük bir fark var dikkatinizi çekerim.
not 2: öte yandan "doğruyu doğru yapan yanlıştır" görüşü de tam manası ile doğru bir önerme sayılmayabilir. dahası yine görece ile anlam bulmuş bu olay bizleri bir kısır döngüye sokar ki bunun ana sebebi de düşünsel sistemlerin kaynaklaşında dikkat edilenin tutarlılık olmasıdır. günün birinde daha tutarlı bir sistem ile karşınıza çıktığımda -ki bu imkansız değil- vay amına koim adam doğru söylüyor diyeceksiniz ve fikirleri tutarlılık derecesine göre doğru sayacaksınız.
edit: bir şeyler ispatlamaktan ziyade düşündürmek istiyorum haddim olmayarak. yoksa (bkz: am göt taşak bunlar güzel şeyler)
lan kelimesine bayilan yazar
---------------
1964 yılında amerikalılar tarafından odtü kampüsü içinde,* bilim adamı yetiştirmek için açılmış okul. öğrenciler kafayı yesin diye midir bilinmez okulu ta allah ın yanında diye ifade edilebilecek kadar merkezden uzak bir yere açmışlardır. senelerce etrafında yerleşim alanı oluşmamıştır. hala ankarada otobüs durağında fen lisesi-çiğdem yazar.
neyse...
açıldığı dönemki misyonu ve durumunu şimdiyle karşılaştırırsak tam bir hayalkırıklığı olduğunu söyleyebilirim.
kompleksli hocalar barındırır, ömür törpüsüdür.
hocaların sürekli: bunlar şimdi değil ama üniversitede çok işinize yarayacak dediği yer. hayatımın önemli dönemeçlerindendir, yurt hayatının eğlencesi, kurulan güzel arkadaşlıklar, düşük bir not ortalaması bana bıraktıklarıdır. pişmanlık ile yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim arasındaki ince çizgidir.
binasının altında deniz gezmiş in saklandığı tüneller bulunduğu rivayet edilen lise. gerçekten tüneller vardır, hatta bu tüneller bazı sınıflara ve olur olmaz yerlere çıkar ama ilk cümledeki bilgi doğrulatılamamıştır.
o değil de
4 denen çömezlere satılan pssc adlı fizik kitabının önsözünde insanoğlu elbet bir gün aya çıkacaktır yazar. okulun eğitimi de, ekipmanı da o yıllardan kalmıştır. o derece diyorum...
aklıma gelmişken (bkz: şövalye olmak)
--------
okulu odtü kampüsüne iliştirmişler. anadolunun dört bir yanından bilim aşkıyla yanıp tutuşan gözlüklü çocuklar gelirmiş. dönemin en baba teknolojisine sahip lisesinde zamanla işler boka saraya başlamış. hükümetlerin her ile bir fen lisesi politikları ile manasızlaştırılmış bu lise. zamanında watson, crick okula amerikalardan batak, tavla, king oynamaya gelirken sonraları virane olmuş. eğitim kalitesi ajdarınkine denk hale gelmiş. kompleksli hocalar basmış okulu.
efendim türkiye nin en iyi okulu olarak addedilen bu lise şu an sıradan bir kasaba lisesinden farksızdır. afl yi hala iyi yapan tek bir şey vardır, o da sınavla öğrenci seçmesi. olmaz olsun böyle lise. kardeşi akrabası olan varsa sesleniyorum burdan, göndermeyin efendim. hatta göndermeyin lan! yazık. galatasaray da falan okusunlar mis gii kapıda beyoğlu var. kişi başına gramla kız düşen izole diyarlarda abaza abaza dolaşmasınlar. kıymayın onlara.
görgü tanıkları anlatıyor;
hamza lanetolsun
* ilk gece odayı 5 tabir edilen üst dönem bastı. ellerindeki kitaplaarı piyasa değerinin 4 katına kol gibi soktular. sattıkları pssc adlı fizik kitabının önzözünde "insanoğlu elbet bir gün aya çıkacaktır" yazıyodu. yeminle... oturamıyorum
baki ohaone
* ilk hafta düzenli olarak üst dönemler, donumuzdan içeri 80 derce kolonya dökmek sureti ile bizi şovalye ilan ettiler. yanıyor...
hatice süpersıtar
*bıyıklı, bakımsız ve iğrenç bir et parçası olarak ilk defa bu kadar ilgi gödüm. her bahar buraya gelin. ayh dur!
namık yeterlan
*kolonların arkasından münver adlı adam bana seslendi. evlat seni hiç unutmayacağım dedi. lan yarrak sen beni neren tanıyosun da unutmayacaksın. elini de kolona vuruyo ibne.. bi kere o eli indir. korkuyorum...
tuğrul teretedört
*kendi alanında yapılan sınavda türkiye birincisi olduğunu iddia eden bir matematik hocası var. anlamıyosun bişey soruyosun olm bu böyle bunu böyle bileceksin diyo. allah belanı versin senin. bi de trt4 te çıkıyor. logaritama anlatıyodu geçen. önümden geçerken çelme takmak istiyorum. sonra yüzündeki oyuncağı alınmış sümüklü çocuk ifadesini görüp kahroluyorum. yavrıım...
neyse...
açıldığı dönemki misyonu ve durumunu şimdiyle karşılaştırırsak tam bir hayalkırıklığı olduğunu söyleyebilirim.
kompleksli hocalar barındırır, ömür törpüsüdür.
hocaların sürekli: bunlar şimdi değil ama üniversitede çok işinize yarayacak dediği yer. hayatımın önemli dönemeçlerindendir, yurt hayatının eğlencesi, kurulan güzel arkadaşlıklar, düşük bir not ortalaması bana bıraktıklarıdır. pişmanlık ile yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim arasındaki ince çizgidir.
binasının altında deniz gezmiş in saklandığı tüneller bulunduğu rivayet edilen lise. gerçekten tüneller vardır, hatta bu tüneller bazı sınıflara ve olur olmaz yerlere çıkar ama ilk cümledeki bilgi doğrulatılamamıştır.
o değil de
4 denen çömezlere satılan pssc adlı fizik kitabının önsözünde insanoğlu elbet bir gün aya çıkacaktır yazar. okulun eğitimi de, ekipmanı da o yıllardan kalmıştır. o derece diyorum...
aklıma gelmişken (bkz: şövalye olmak)
--------
okulu odtü kampüsüne iliştirmişler. anadolunun dört bir yanından bilim aşkıyla yanıp tutuşan gözlüklü çocuklar gelirmiş. dönemin en baba teknolojisine sahip lisesinde zamanla işler boka saraya başlamış. hükümetlerin her ile bir fen lisesi politikları ile manasızlaştırılmış bu lise. zamanında watson, crick okula amerikalardan batak, tavla, king oynamaya gelirken sonraları virane olmuş. eğitim kalitesi ajdarınkine denk hale gelmiş. kompleksli hocalar basmış okulu.
efendim türkiye nin en iyi okulu olarak addedilen bu lise şu an sıradan bir kasaba lisesinden farksızdır. afl yi hala iyi yapan tek bir şey vardır, o da sınavla öğrenci seçmesi. olmaz olsun böyle lise. kardeşi akrabası olan varsa sesleniyorum burdan, göndermeyin efendim. hatta göndermeyin lan! yazık. galatasaray da falan okusunlar mis gii kapıda beyoğlu var. kişi başına gramla kız düşen izole diyarlarda abaza abaza dolaşmasınlar. kıymayın onlara.
görgü tanıkları anlatıyor;
hamza lanetolsun
* ilk gece odayı 5 tabir edilen üst dönem bastı. ellerindeki kitaplaarı piyasa değerinin 4 katına kol gibi soktular. sattıkları pssc adlı fizik kitabının önzözünde "insanoğlu elbet bir gün aya çıkacaktır" yazıyodu. yeminle... oturamıyorum
baki ohaone
* ilk hafta düzenli olarak üst dönemler, donumuzdan içeri 80 derce kolonya dökmek sureti ile bizi şovalye ilan ettiler. yanıyor...
hatice süpersıtar
*bıyıklı, bakımsız ve iğrenç bir et parçası olarak ilk defa bu kadar ilgi gödüm. her bahar buraya gelin. ayh dur!
namık yeterlan
*kolonların arkasından münver adlı adam bana seslendi. evlat seni hiç unutmayacağım dedi. lan yarrak sen beni neren tanıyosun da unutmayacaksın. elini de kolona vuruyo ibne.. bi kere o eli indir. korkuyorum...
tuğrul teretedört
*kendi alanında yapılan sınavda türkiye birincisi olduğunu iddia eden bir matematik hocası var. anlamıyosun bişey soruyosun olm bu böyle bunu böyle bileceksin diyo. allah belanı versin senin. bi de trt4 te çıkıyor. logaritama anlatıyodu geçen. önümden geçerken çelme takmak istiyorum. sonra yüzündeki oyuncağı alınmış sümüklü çocuk ifadesini görüp kahroluyorum. yavrıım...
türk gencine inanılmaz zayiat verdiren, ülke gelişimine büyük darbe vuran terörizm dalgasıdır. beyin göçücün temel sebebi olduğu konusunda tezler, kitaplar yazılmasına karşılık kamuoyu konuya duyarsız kalmıştır. belki de duyarsız kalması sağlanmıştır. beki de...
avrupa devletlerinin bu teyzelerin gizli finansörü olduğu konusundaki iddialar henüz yeni... zaman tüm gerçekleri ortaya çıkaracaktır.
mağdurlar anlatıyor:
(minibüs versiyon)
ıslaktı kaldırımlar. soğuk bir kış akşamıydı. yağmur ciseliyor, arap kızı ise kahvesini yudumlayarak koşuşturan insanları izliyordu camdan. telaşlı kalabalık adımlarını hızlandırıyordu yürüyüş hızlarının birim alana düşen yağmur oranını etkilemeyeceğini hesap etmeden... umarsızca...
bense sevgi kelebeği gibi hissediyordum kendimi yağmur altında çiçek taşırken...
soğuktu.. yağmur yağıyordu kadıköy de. üşüyüp ıslanıyordu çiçeklerim... ölüyordu sanki içimde ölenler gibi..
otobüs durağına yaklaştıkça adımlarımı sıklaştırdım ve sıraya usulca sokuldum. önümdeki bağyan irkildi, ehe pardon dedim 2 adım geriledim utanmazca. minibüse biner binmez yer bulma kaygısı ile kolumu iki kişinin arasından kendinden emin bir şekilde uzatıp boğuk bir sesle bi bostancı alır mısınız dedim, bir daha görmeyeceğim insanlar nezninde puan kaybetmemek için... her şey iyiydi yani.. oturdum koridor tarafına taktım kulağıma ay podu, verdim müzeyyen senar ı, huşu içerisinde...
tamam derken onunla göz göze geldim. evet. ağzıma sıçan bu andı işte. minibüsün dışında, sonraki vasıta için rambo edası ile sıra bekleyen, alanında uzman vahşi bir teyze ile kesişmiştim. bakışları karşısında kendimi 5 yaşında savunmasız ve çırılçıplak bir çocuk gibi hissetmiştim ve tahmin edileceği üzere bunu hisseden sadece ben değildim.
her ne kadar şairane olmasa da ağzımdan dökülüverdi kelimeler: hassiktir. sıçtık!
teyze kalabalığı hızla yararak minibüse bindi. bir hulk, bir atak halindeki pikachu, efendime söyleyim bir maganda idi artık gözümde. hoyratça düzelttikten sonra başörtüsünü, üç kişiyi tartaklayıp yanıma kadar geldi.
ayırmıyordu gözlerini gözlerimden.
sikerim belanı kalk yer ver bana! der gibi baktı. ya teyze bak valla acayip yorgunum. çanta bir, çiçek iki.. bu mutlu günümde beni yorma teyze der gibi baktım. bana ne lan mcık! sosyal sorumluluk duyguların hiç mi gelişmedi? anan baban kim senin..! der gibi baktı. kalkmıyorum monacoyum. yeter lan nedir sizden çektiğim. kuruttunuz lan gençliğimi... der gibi bakıp noktayı koyduğumu zannederken tabiatı gereği teyze yeniden çirkefleşti.
-vallahi biz böyle değildik. ayıp! bizim zamanımızda büyüğe saygı vardı. cık cık cık yaptı...
ardından tüm gözler odaklandı üzerimde. ağırlığı hissettim. ateş bastı. haykırmak istedim çıldırasıya;
toplu taşıma araçlarındaki teyze sömürüsü son bulacak! yaşasın ezilen minibüs mağdurları. yaşasın kardeşçe seyahat. tek yol minibüs yolu!
olmadı... yapamadım...
hayvanlığımla kaldım. toplu taşıma araçlarının kadrolu elemanı olan özgüveni yüksek bıyıklı adam son darbeyi de vurdu:
- cık cık cık. terbiyesizlik.
- cık cık cık... (tüm minibüs aynı anda)
yıkıldım...
avrupa devletlerinin bu teyzelerin gizli finansörü olduğu konusundaki iddialar henüz yeni... zaman tüm gerçekleri ortaya çıkaracaktır.
mağdurlar anlatıyor:
(minibüs versiyon)
ıslaktı kaldırımlar. soğuk bir kış akşamıydı. yağmur ciseliyor, arap kızı ise kahvesini yudumlayarak koşuşturan insanları izliyordu camdan. telaşlı kalabalık adımlarını hızlandırıyordu yürüyüş hızlarının birim alana düşen yağmur oranını etkilemeyeceğini hesap etmeden... umarsızca...
bense sevgi kelebeği gibi hissediyordum kendimi yağmur altında çiçek taşırken...
soğuktu.. yağmur yağıyordu kadıköy de. üşüyüp ıslanıyordu çiçeklerim... ölüyordu sanki içimde ölenler gibi..
otobüs durağına yaklaştıkça adımlarımı sıklaştırdım ve sıraya usulca sokuldum. önümdeki bağyan irkildi, ehe pardon dedim 2 adım geriledim utanmazca. minibüse biner binmez yer bulma kaygısı ile kolumu iki kişinin arasından kendinden emin bir şekilde uzatıp boğuk bir sesle bi bostancı alır mısınız dedim, bir daha görmeyeceğim insanlar nezninde puan kaybetmemek için... her şey iyiydi yani.. oturdum koridor tarafına taktım kulağıma ay podu, verdim müzeyyen senar ı, huşu içerisinde...
tamam derken onunla göz göze geldim. evet. ağzıma sıçan bu andı işte. minibüsün dışında, sonraki vasıta için rambo edası ile sıra bekleyen, alanında uzman vahşi bir teyze ile kesişmiştim. bakışları karşısında kendimi 5 yaşında savunmasız ve çırılçıplak bir çocuk gibi hissetmiştim ve tahmin edileceği üzere bunu hisseden sadece ben değildim.
her ne kadar şairane olmasa da ağzımdan dökülüverdi kelimeler: hassiktir. sıçtık!
teyze kalabalığı hızla yararak minibüse bindi. bir hulk, bir atak halindeki pikachu, efendime söyleyim bir maganda idi artık gözümde. hoyratça düzelttikten sonra başörtüsünü, üç kişiyi tartaklayıp yanıma kadar geldi.
ayırmıyordu gözlerini gözlerimden.
sikerim belanı kalk yer ver bana! der gibi baktı. ya teyze bak valla acayip yorgunum. çanta bir, çiçek iki.. bu mutlu günümde beni yorma teyze der gibi baktım. bana ne lan mcık! sosyal sorumluluk duyguların hiç mi gelişmedi? anan baban kim senin..! der gibi baktı. kalkmıyorum monacoyum. yeter lan nedir sizden çektiğim. kuruttunuz lan gençliğimi... der gibi bakıp noktayı koyduğumu zannederken tabiatı gereği teyze yeniden çirkefleşti.
-vallahi biz böyle değildik. ayıp! bizim zamanımızda büyüğe saygı vardı. cık cık cık yaptı...
ardından tüm gözler odaklandı üzerimde. ağırlığı hissettim. ateş bastı. haykırmak istedim çıldırasıya;
toplu taşıma araçlarındaki teyze sömürüsü son bulacak! yaşasın ezilen minibüs mağdurları. yaşasın kardeşçe seyahat. tek yol minibüs yolu!
olmadı... yapamadım...
hayvanlığımla kaldım. toplu taşıma araçlarının kadrolu elemanı olan özgüveni yüksek bıyıklı adam son darbeyi de vurdu:
- cık cık cık. terbiyesizlik.
- cık cık cık... (tüm minibüs aynı anda)
yıkıldım...
#597649
karalamak bu kadar kolay olmamalı. kırıldım ne yalan söyleyeyim... elimde sigara, uzaklara bakıyorum şimdi... üç nokta ile sonlanmış duygu odaklı cümlelerim saplansın eskimonun göğsüne diye...
ben şiir yazmaya gidiyorum
karalamak bu kadar kolay olmamalı. kırıldım ne yalan söyleyeyim... elimde sigara, uzaklara bakıyorum şimdi... üç nokta ile sonlanmış duygu odaklı cümlelerim saplansın eskimonun göğsüne diye...
ben şiir yazmaya gidiyorum
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?