beş kuşak önce sülalesine gelen bir lanet yüzünden domuz burunlu doğan bir kız hakkında bir film. onu olduğu gibi kabul eden birini bulunca lanet geçecektir. ama tabii ki sosyetik ailesi onu gözlerden uzak tutmak için yıllarca eve kapar. bu kız isyanı basıp evden kaçıncaya kadar devam eder.
anayurt otelinin listeye dahil edilme amacını hiç anlayamadım. yusuf atılganın lise öğrencilerine okutulabilecek başka kitapları varken.
bir konuda, elindeki her şeyden geri dönmemek üzere vazgeçmek. özgürleşmek adına kaybedecek bir şey bırakmama durumu. gemilerini yakabilen insanlar saygı duyulası cinstendir. cesaret sahibidirler, hayata karşı bir duruşları vardır. onlar da diğer insanlar gibi bunalırlar bazen ama hayatın yükü karşısında ezilmektense "siz hele bir durun şöyle bakiim, burada ben de varım ve ben böyle istiyorum, böyle de olacak, isterseniz beni her şeyden mahrum edin" diyebilen insandır.
tam türkçe karşılığı bulunmayan ingilizce söz öbeği.
bilumum alakasız yerlerde olup da türkiyede olmamasını şahsım adına üzücü bulduğum cafe zinciri. gitmedim, görmedim, adı cezbediyor.
kimse tarafından hatırlanmamanın ezikliğini insanın üstüne gayet ağır bir şekilde çökertir. daha kötüsü telefon çalınca arayanın yanlış numara olması, gelen mesajın operatörden olması.
hemen herkesin birine söyleyeceği ve o söylediği kişi tarafından duymak isteyeceği kargo şarkısı. ne var ki aradan geçen yıllarda çok şey değişmiştir, kişiler de. yıllar sonra eskisi gibi olunmaz pek, genelde de hayal kırıklığı olur yaşanan. o yüzden yıllar öncesinin hatırasında yaşaması daha iyidir ama belli de olmaz tabii, belki o yıllar içinde kişilerin sorun yaratan tarafları körelmiş, sorun dedikleri şeyler gözlerinde ufalmış da olabilir. yeni kişiler olarak yeni bir ilişkiye başlarlar. umut her zaman vardır. ama boşluk dönemlerinde dinlememeli insan bu şarkıyı. olup olmadık yerden o içinde ukde kalan kişi hatırlanır, kısır döngüye yine girilmiş olunur. hatta yasaklansın bu şarkı.
nedense en havalı bayan öğretmenler bu branştan çıkar. genelde etekleri de mini olur. hele de stajer olanlar liseli erkekler için başlı başına bir ilgi alanı oluşturabilir.
birkaç saat önce bursa’da bir konser vermiş, sadece sesi bile başlı başına bir enstruman olan, efsanelerden fırlamış da kazayla modern çağa düşmüş gibi bir hali olan kadın. gözler kapanıp dinlenesi müziğinde onunla birlikte çalanların etkisini de es geçmemek lazım. ama nasıl kuvvetli, nasıl uçucu, nasıl nasıl bir sestir o. bilmem neden bende yüzüklerin efendisi çağrışımı yaptı. öyle uzak bir diyardan, çağdan gelme gibi. sanki yok olmuş veya azalmış, hırpalanmış bir topluluğun ardından yıkıntıların, cesetlerin doldurduğu alanlarda gezip ağıt yakan bir kadın gibi kimi zaman.
edit: nitekim yüzüklerin efendisinin soundtracklerine katkısı olmuş, ben de diyorum neden bunlar çağrışıyor.
edit: nitekim yüzüklerin efendisinin soundtracklerine katkısı olmuş, ben de diyorum neden bunlar çağrışıyor.
galiba ortaokulda okuduğum kitap. adamla kendimi öylesine özdeşleştirmiş olmalıyım ki hala idam edilme korkum vardır ve bu korku her üstüme çöktüğümde "korkma korkma, sen zaten idam edilecek bir şey yapmazsın" diyerek kendimi avuturum. yazanın ne denli etkili yazdığını gösterir bu galiba. belki de benim takıntılı olduğumu.
her gece taksiye binişimde ısrarla açmalarını istediğim ve onlar da her seferinde açınca şaşırdığım taksi tarifesi.
her seferinde "acaba basmasam ne olur" diye düşündüğüm ama denemeye cesaret edemediğim şey.
"its raining man, haleluya its raining man, amen" şarkısında anlatılan olay.
nasıl başarılacağı pek de belli olmayan, hatta mümkün olduğundan şüphe ettiğim şey. yakın çevresinde kitap okuyan insanlar görmeyen bir çocuğa bunun eksikliği nasıl hissettirilir, okumayan bir insana okumanın faydaları nasıl anlatılır, zira anlatılanları kavrayabilecek kadar derinleşmemiştir düşünce dünyası, incelmemiştir duyguları. "falanca da hiç kitap okumaz ama bir şey olmadı" der kimileri, "evet görüyorum, hiçbir şey olmamış gerçekten de" diyesi gelir inanın ama gevrek bir gülüş our karşılığı. kitap okumamanın övünülerek anlatıldığı, kitapları asosyaller için gören, hayatın kitaplardaki gibi olmadığını vurgulayıp duran (hangi kitapta hayat tos pembedir? olsa olsa pembe roman serilerinde, eh kitap anlayışı da ondan öteye gitmeyince) kitap okuyan çocuğu tuhaf addeden, çok okunmasının gözlere zarar verdiğinden yola çıkarak evladına fazla okumamasını öğütleyen insanların (gözlük epeydir var) bulunduğu bir toplumda akıntıya kürek çekmek gibi. bir yerden başlamak gerekiyor tabii ama nereden, nasıl?
önce espriyi yapan kişi güler, ardından kimsenin gülmediğini fark eder, bozulur, gülüşü git gide kısılır, etrafı bir sessizlik kaplar, sonra espriyi yapan kişi "e tabii şimdi komik olmadı", "niye gülmüyonuz lan, gülsenize" gibi cümlelerle işin içinden çıkar, ama o an asıl isteği yerin yarılması ve içine girmektir. olmaz tabii. eğer esprici şahıs yeterince takıntılıysa izleyen günlerde o anı tekrar tekrar yaşar, geceleri uykusu kaçar, olayın unutulduğuna emin oluncaya kadar -ki aslında diğer insanlar onu çoktan unutmuştur- o ortama girmemeye çalışır. ama aradan yıllar geçse bile zaman zaman aklına gelecek ve bilinçaltına itmeye çalışacağı bir anıya daha sahip olmuştur zavallı kötü esprici.
nedense umumi alaturka tuvaletlerde kullanma alışkanlığı edinmemiş olduğumuz, tuvaletteki pisliklerimizi sonradan gelenleri rahatsız etmesin diye suyla temizleyen araç. alaturka tuvaletlerde küçük tuvalet yapıldıysa pek gözle gözükmüyor, belki de ondan, belki de sifon zincirine uzanmak zor olduğundan pek rağbet görmez. bir de alafrangalara göre alaturkalarda daha korkunç bir ses çıkarır. gerçi alarfangalarda da kullanma alışkanlığı bazdn vahim durumlarda. merak ediyorum o insanlar evlerinde de sifonu çekmeyip koku içinde mi yaşıyorlar. işin daha acıklı yanı, sifon çekmeme durumu okuduğum eğiti fakültesinde de yaygın. öğretmeninde temizlik alışkanlığı bulunmayan bir toplumun halkından ne bekleyebiliriz ki?
inanması güç ama gerçek olan bir durum.
okula bunlarla gidip geliyorsanız, mezun olduğunuzda okuduğunuz alanda iş bulamayabilirsiniz ama sirkte çalışacak kadar denge kabiliyeti geliştirmiş olursunuz. ne yazık ki bu ülkede sirk geleneği de yok.
kan gelse bile erkeğin bakire olduğundan şüphe etmesine maruz kalacak gelin. veya özellikle denk getirmiştir. içinde yaşadığı topluma göre kınayabiliriz de kınamayabiliriz de.
bazen kanka olunup beraberce ortak eski sevgiliye nispet yapılan kişi olur.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?