confessions

ilean

- Yazar -

  1. toplam entry 1933
  2. takipçi 2
  3. puan 69590

ben artık küsüm

ilean
beni de kırdılar içimde kırdılar
karanlık camlardan sular akıyordu
şimşekli bir boşlukta saat vurdu
beni de kırdılar belki yalnızdılar
belki onların da çocukluğu yoktu
bütün şarkılara kapalıydılar
bir genç kız değmemişti saçlarına

beni de kırdılar ben artık küsüm
yağmurları yağmıyor ağaçlarıma
sularından içmiyorum susadım ama
beni de kırdılar soğuk bir ölüm
çevik bir bıçak gibi çakıldı aklıma
oysa bir şarkıyım yeniden doğan günüm
bütün şarkılara kapalıydılar

attila ilhan

ayrılıs

ilean
gün batıyor, gün batıyor,
veda etsem hepinize.
ufuk kanlı bir denize
dönüyor, sizi bıraksam.

gün batıyor, gün batıyor,
evimi, eşyamı, paramı
nem varsa yaksam ve bir an
kaybetsem kara bir duman
arkasında hafızamı,

koşsam, koşsam, koşsam, koşsam...

ahmet muhip diranas

ozdusum

ilean
ah ben hep duyguyla akıl
kapılarını bunca yıl
zorladım.bir düş gerçeği
topladım gerçek düşümde.
savaştı bu huyla akıl,
hep kafamda ve gönlümde.

baktım, bölüşmüş gerçeği,
aklım bir düş-dönüşü’mde.
duyguyla anlaşmış akıl..
aşk motoru olmuş düş’ün,
ve düş de aklın eşeği.
vardığım her öpüşüm’de
aklım ısırdı her şeyi.

motor çıkmaza dayandı,
eşek renklere boyandı.
baktım, o uslanmaz aklım,
elinde duyu çiçeği,
bir yorgun renkli eşeği
koklayarak okşayandı.

özdemir asaf

azat

ilean
kanla geçen kalıt
o yabancı tehlike
bir kara büyü bırakır gibi geçmişime bıraktım şiiri
kullanılmayan silah
içimdeki ışıklı parça
bende kaldı yazıda yaşayan ikiz
uykudaki cinayet bıraktı peşimi
kan dondu cin öldü ruhlara karıştı şiir
hiçbir yangın işlemiyor artık içime


benim gördüğüm aynalar görmüyor artık beni
azat ettim suretimi, gölgemi, kendimi
yaşasın diye benim yerimi alan ikiz

murathan mungan

içimizden eksildi

ilean
artık heyecanlandırmıyor beni
garlar, peronlar, benzin istasyonları,
uykulu mola yerleri, yabancılıklar,
bilmediğin dağ rüzgarlarıyla ürpererek uyanmak
bir gece vakti, dalgın bakışmalar
sonra uykusuz sabahlarda indiğin sahil kasabası
daha gövdene uyanmadan serin tuz, kıştan kalma dalgalar

bir yerlerde beklediğini sandığımız büyük rüyalar
galiba artık heyecanlandırmıyor kimseyi
nicedir eksildi içimizden o çekip gitme duygusu
eski neşesine bir türlü kavuşamayan kalbim
saçıp savurdu buraya gelene kadar
içindeki şarkıları
şimdi gündelik hayatın sade gürültüsü, kuru düzeni kuşatırken
sessizliğimi
ardına saklandığım kelimeler
kadar bir hayat
ölmeden önce okunacak, yazılacak birkaç kitap.

murathan mungan

belki yine gelirim

ilean
dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü
bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse
ama bir tufan az mı gelir yoksa yine de
yırtılan ve parçalanan birşeyler olmalı mutlaka
hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler

oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent
ne kadar dingin görünüyor bana şimdi gökyüzü

gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini
bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki
onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan
kadınları güzelleştiren herhalde onlardı
"tükürsem cinayet sayılır" diyordu birisi
tükürsek cinayet sayılıyor artık
ama nerde kaldılar, özledim gülüşlerini onların

uzun uzun bakıyorum kıvrılan sokaklara
tek yaprak bile kımıldamıyor nedense
ve tek tek söndürüyor ışıklarını varoşlar
alnımı kırık bir cama yaslıyorum, kanıyor
kanımın pıhtılarında güllerin serinliği
ve fakat bir cellat gibi yetişiyor pusudaki
dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

yaşamak neleri öğretiyor, düşünüyorum
okuduğum bütün kitaplar paramparça
çıkıp dolaşıyorum akşamüstleri bir başıma
bir uçtan bir uca yalnızlıklar oluyor kent
bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum
sırnaşık aydınlar, arabesk hüzünler
bir gazete sayfasında sereserpe bir yosma

sesler gittikçe azalıyor, kuşlar azalıyor
ve ne zaman yolum düşse vurulduğun yere
kızgın bir halka oluyor boynumda o sokak
hüznü yalnız atlarımız duyuyor artık
biz çoktan unutmuşuz böyle şeyleri
ama içimde bir sırtlanın dalgın duruşu
ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

içimde zaptedilmez bir kırma isteği
dizginlerini koparan bir at sanki bu
soluksoluğa kalıyorum her sonbahar
ve sevgilim ne zaman hoşgörülü olsa
bir yolculuk düşüyor aklıma, gidiyorum
bütün gençliğim böylece geçip gitti işte
ama hala bir şeyler var vazgeçemediğim

hangi duvar yıkılmaz sorular doğruysa
birgün gelirsek hangi kent güzelleşmez
şiirlerim bir dostun vurulduğu yerde yakıldı
geri almıyorum külleri yangınlar çıksın diye
devriyeler çıkart şimdi, bütün ışıklarını söndür
sorduğum hiçbir soruyu geri almıyorum ey sokak
ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem
oysa ne kadar sakin sokaklar, kent ve bütün yeryüzü
ipince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne
sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün

ahmet telli

yalnızlıgin ayrikotları

ilean
toprağı nasıl kavrarsa ayrıkotları
ve nasıl çölleştirirse usul usul
öylece sarmış seni yanlışlar
çürütmüş yüreğindeki öfkenin
dayanıksız tohumlarını
çorak bir toprağa döndürmüş içini

zehirli sütleğenler sürülmüş ökselere
sinsi bekleyişler gibi yapışkan
iğrenç gülücükler serpiştirilmiş
belli ki sen
konacaksın acemi sekişlerle
yalnızlığın bu hayın ökselerine

ve şimdi uysal bir kedi gibi sokuluyorsun
gergefini sessizce işleyen gecenin koynuna
usulca okşuyorsun yalnızlığını
usulca ve sessizce yaşamak diyorsun buna
oysa hayat
açılmamış bir yumak gibi duruyor ellerinde

ah yalnız kuş
belli ki sen hiç bilemeyeceksin uçmayı.

ahmet telli

yalnızsan eğer

ilean
hayatın devraldığı
sessiz bir özsudur acı
birikir yüreğinin kıvrımlarında
ve ağar gözlerine ağır ağır
bulutlar yere inmiştir artık
ya da gurbettesindir
unutma

bir hayalet gibi kapındadır
yalnızlık denilen şey
ufkun kararabilir birden
için çölleşebilir
kaçışın bile bir adımdır
ya da dönüşündür kendine
unutma

her sayfası kederle kararan
bir hüzün defterine döner günler
ve her sabah ’merhaba hüzün’
"merhaba yalnızlık"
diyerek başlarsın hayata
ama hayat bağışlamayacaktır seni
unutma

üstelik günlüğü yoktur hüznün
hiçbir zaman da tutulmayacaktır
serüvenlerin yorgun yeniği
elleri titreyen yaşlı bir kadındır hüzün
ya da hasta bir tanıdıktır ancak
hepsi o kadar
unutma

ahmet telli

agire jiyan

ilean
sen dostumdun benim gülünce güneşler açan
bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam
her akşam bir mektup yazarım dağlar kadar
meşeler göğermiş diyorsun, varsın göğersin
anlamını yitiren bir şeyler mi var şimdilerde
yazdığım şiirlere yabancıyım, sokaklara yabancıyım
taşı delemiyor bir çığlık ve apansız
su oluyorum ipince, kendime sızıyorum
dünya yetmiyor bazan, bırakıp gidebilir miyim?
kuşları ürkütülmüş bir dal gibiydin, öylesine mahzun!
efkar da yakışırdı sana, ilk kadeh kekik kokardı
unutalım mı şimdi kente indiğimiz o ilk günü
sabahlara kadar okuduğumuz o kitapları
sabahlara kadar düşüncelerimizde yaşattığımız hayallerimizi
kar aydınlığında yürüdüğümüz o yolları
sen dostumdun benim gülünce güneşler açan
bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam
her akşam mektup yazarım dağlar kadar
kayıp bir adresten geliyor sesin şimdi, üşüyorsun
unutma dostumsun sen, neredeysen orda ölmek isterim!




yolcu

ilean
gün ağarmadan yola çık
sislenmeden bütün dağ taş
dönüp dönüp bakma artık
bir ozan gibi ayrılığa düş

dehşetli bir acıdır belki
uçurum, orman ve rüzgar
ve ağzında kuş tüyleri
taşıyarak geçen bulutlar

neyi bırakmışsan geride
bir kül yığınıdır şimdiden
ömrün gibi savrulup gider işte

ama ıslığını unutma sakın
bir türküdür yine de
yolcuya en çok yakışan


dağın eteklerine vardığında
şöyle bir dur ve soluklan
sonra meşeliklerin orada
sırtüstü uzan gün batarken

dinle bir an ormanı ve suyu
başlayacaktır az sonra
doğanın yabanıl konçertosu
hışırtılar içinde kalacak ova

kayıp giderken bulutlar
usulca sokulacak yüreğinin
gizli geçitlerine bir rüzgar

buğulu türküler duyacaksın
ve aşk çılgınlıklar bekleyecektir
yolları uçurumla kesilenlerden

iii

dizginlerinden boşanmış bir at
gibi soluk soluğayken doğa
soluğun yetiyorsa yaylanıp tut
yelesini ve katıl rüzgara

unutma ki yalnız değilsin
yüreklendiriyor seni aşk
ve birdenbire boşanan
bu çılgın sağanak

aşk ile sağanak
hep aynı kokuyu taşıyacak
hangi kentte bir koklasan

yolculuklar özetleyecek ömrünü
gülüşü ve hüznü sürükleyen büyü
elinde bir gül olacak sevdiğinin

ahmet telli

unutma dostumsun

ilean
sen dostumdun benim gülünce güneşler açan
bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam
her akşam bir mektup yazarım dağlar kadar
meşeler göğermiş diyorsun, varsın göğersin
anlamını yitiren bir şeyler mi var şimdilerde
yazdığım şiirlere yabancıyım, sokaklara yabancıyım
taşı delemiyor bir çığlık ve apansız
su oluyorum ipince, kendime sızıyorum
dünya yetmiyor bazan, bırakıp gidebilir miyim?
kuşları ürkütülmüş bir dal gibiydin, öylesine mahzun!
efkar da yakışırdı sana, ilk kadeh kekik kokardı
unutalım mı şimdi kente indiğimiz o ilk günü
sabahlara kadar okuduğumuz o kitapları
sabahlara kadar düşüncelerimizde yaşattığımız hayallerimizi
kar aydınlığında yürüdüğümüz o yolları
sen dostumdun benim gülünce güneşler açan
bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam
her akşam mektup yazarım dağlar kadar
kayıp bir adresten geliyor sesin şimdi, üşüyorsun
unutma dostumsun sen, neredeysen orda ölmek isterim!

ahmet telli

gitmek

ilean
gitmek. bir hançeri inceltip
okyanusa daldırmak isteği
ya da düşebilmek atlasların
dışına ki ey kalbim
yalnızsın bu yolculukta da

gitmek. o kaos duygusu, aklın
sarsıntılarla yorgun düşüşü
bilincin kamaşması belki de.
rehin bırakılacak bir şey yok
unuttuklarından başka.

gitmek. bir büyü gibi saran
ağrılar yumağı, kışkırtılmış
düşlerdir ki sen şimdi
esirgeme kendini kalbim
kederin o derin yalnızlığından

ahmet telli

kaza susu

ilean
biri çıkıp öldürsün beni
ve kaza süsü versin
cansız bedenime
nasıl da sevinirdim
ilkokul pencerelerine bayrak asarken
doğduğum kazanın
her bayram öncesi süslenmesine

çay bardağı biçiminde yontulsun
mezar taşlarım
ve yaşamdan bir tek yudum
bile alamayacağım için
üstlerine yatay olarak
bir de kaşık
konsun

ne başucuma
ne de ayak ucuma dikilsinler
biri sağımda
diğeri solumda olsun
ki görenler
mezarı sansınlar
bir çocuğun

peşlerinde koşturarak papazı
kiliseden çaldıkları
günah çıkarma kulübesinde
şiir kurtuluş örgütünü kuran
kenan evren lisesinden terk çocuklar
mutlaka gelirler cenazeme
her birinin elinde deniz yıldızı

üzülmeyin dostlarım
ezbere bilirim latince sözcüklerini
hayvanlar ansiklopedisinin
adını bilmemiş olmaktan
utanmayacağım asla
tabutumun içine girecek
ilk böceğin

sunay akın

dudak payı

ilean
çay bardağında
bırakılan dudak payı
kadar bile
uzak kalamam
gözlerine

yakın olsun isterim
ellerime ellerin
yanındaki beton binaya
yaslanması gibi
köhne bir evin

seni bir çivi
gibi çaktım
çünkü beynime
ve toplayıp
bütün kerpetenleri
attım denize

sunay akın
23 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol