bilen bilir, erkek muhabbetlerinde geyik olsun diye sorulan sorulardan biridir.
aklıma daima okuduğum bir karikatürü getirir ;
- rıza abi kız olsan bana verir miydin be abi?
+ ehe, ee, verirdim lan nolcak.. ehe
- peki kız olsan bana arkadan verir miydin abi?
+ ımm, eee, verirdim lan, senden mi sakınıcam !
- bunun için kız olmana gerek yok abi ehe.
+ lannn +%&%+&/%&/
ayrıca arazi performansı harikadır ; örnekleyelim :
http://tinyurl.com/69etb8k
http://tinyurl.com/69etb8k
mitsubishinin uzun zamandır ürettiği ve sınıfındaki diğer araçlara oranla en sağlam olanıdır.
magnumun 4x4 ve 4x2 olmak üzere iki ayrı segmenti vardır.
4x4 olanlarda, yıllarda dakar rallisinde birinci gelmiş olan pajeronun alt takımı kulanılmıştır.
kolay kolay bozamazsınız. yeter ki bakımını zamanında yapın.
kendisi tam olarak şöyle bir şeydir :http://tinyurl.com/6f3arfl
310.000 kilometreyi devirmesine karşın, ilk gün hissedilen performansından birşey kaybetmez.
5.15 mt uzunluğuna rağmen, bir çok otomobilden daha rahat kullanımı vardır.
20 cm kadar yükseltirseniz, tanktan farkı kalmayan araçtır aynı zamanda.
magnumun 4x4 ve 4x2 olmak üzere iki ayrı segmenti vardır.
4x4 olanlarda, yıllarda dakar rallisinde birinci gelmiş olan pajeronun alt takımı kulanılmıştır.
kolay kolay bozamazsınız. yeter ki bakımını zamanında yapın.
kendisi tam olarak şöyle bir şeydir :http://tinyurl.com/6f3arfl
310.000 kilometreyi devirmesine karşın, ilk gün hissedilen performansından birşey kaybetmez.
5.15 mt uzunluğuna rağmen, bir çok otomobilden daha rahat kullanımı vardır.
20 cm kadar yükseltirseniz, tanktan farkı kalmayan araçtır aynı zamanda.
çok değerli bir şarkısı var artık benim için. kesinlikle dinlenilesi. sarhoşken, ya da sarhoş olmaya yaklaşırken daha da bir cızırdatıyor tam şurayı..
http://tinyurl.com/62qeysk
http://tinyurl.com/62qeysk
şarap içtiği andır. mum ışığında.
iki yudum şaraptan, bir bu şarkıdan.. iki bu şarkıdan, bir şaraptan.. başka da bir şey demiyorum..
aşkın içkisidir.
sevdiceğin bedeninden içilmesi daha da bir aşk katar bu içkiye.
nasıl oluyor diye sormayın. gidin deneyin.
sevdiceğin bedeninden içilmesi daha da bir aşk katar bu içkiye.
nasıl oluyor diye sormayın. gidin deneyin.
günlerdir evde, arabada ve hemen hemen fırsat bulduğum her yerde dinlediğim orhan ölmez şarkısı.
nedendir bilmem, sanki ben söylüyorum bu şarkıyı. sanki ben yazdım..
dinlemek için :http://www.youtube.com/watch?v=zcze7hhwzfe
sözleri ise ;
beni kendime kırdırma
gel aklımı bulandırma
aseletim hazinemdirken
elaleme güldürme
gel aşkı heba etme
saygımı ziyan etme
dizüstüne çekmüşken gel
nezaketşi incitme
sabır taşıyız aslında bekler durur sonunda
sonunda kavuşmak varsa
üzülmeyiz icabında
aşk ehliyiz aslında yanar dururuz uğrunda
istediğin el olmaksa yıkılmayız icabında
nezaketin zayıflık sanma
suskun oldugum aldanma
diz üstünde durdugumuz içindir
sebebım ol ayağa kaldırma
beni kendime küsdürme
gel aklımı süründürme
aseletim hazinemdirken
elaleme güldürme
gel aşkı heba etme
saygımı ziyan etme
dizüstüne çekmüşken gel
nezaketi incitme
sabırdaşıyız aslında bekler durur sonunda
sonunda kavuşmak varsa
üzülmeyiz icabında
aşk ehliyiz aslında yanar dururuz uğrunda
istediğin el olmaksa yıkılmayız icabında
nezaketin zayıflık sanma
suskun oldugum aldanma
diz üstünde durdugumuz içindir
sebebım ol ayağa kaldırma..
nedendir bilmem, sanki ben söylüyorum bu şarkıyı. sanki ben yazdım..
dinlemek için :http://www.youtube.com/watch?v=zcze7hhwzfe
sözleri ise ;
beni kendime kırdırma
gel aklımı bulandırma
aseletim hazinemdirken
elaleme güldürme
gel aşkı heba etme
saygımı ziyan etme
dizüstüne çekmüşken gel
nezaketşi incitme
sabır taşıyız aslında bekler durur sonunda
sonunda kavuşmak varsa
üzülmeyiz icabında
aşk ehliyiz aslında yanar dururuz uğrunda
istediğin el olmaksa yıkılmayız icabında
nezaketin zayıflık sanma
suskun oldugum aldanma
diz üstünde durdugumuz içindir
sebebım ol ayağa kaldırma
beni kendime küsdürme
gel aklımı süründürme
aseletim hazinemdirken
elaleme güldürme
gel aşkı heba etme
saygımı ziyan etme
dizüstüne çekmüşken gel
nezaketi incitme
sabırdaşıyız aslında bekler durur sonunda
sonunda kavuşmak varsa
üzülmeyiz icabında
aşk ehliyiz aslında yanar dururuz uğrunda
istediğin el olmaksa yıkılmayız icabında
nezaketin zayıflık sanma
suskun oldugum aldanma
diz üstünde durdugumuz içindir
sebebım ol ayağa kaldırma..
ezik karakterli insan davranışıdır. ya da, kendi kişiliğinden memnun olmayan kişiliksiz geyiklerin sürekli çevirdiği muhabbettir ama, karakter bu boru değil ! bir kere oturdu mu, öyle gider !
mesela ben ! her seferinde karar veririm , "artık ciddi bi adam olcam .mına koyim, kimseye taviz vermicem, en ciddi iş toplantılarında bile yalakalık olsun diyerekten müdürlerimi esprilerimle kahkaka krizine sokmicam" diye. ama olmaz. dokuz cümlem ciddi çıksa, onuncusu ilk söylediğim dokuz cümlenin karizmasını s.ker atar !
ben - evet arkadaşlar, bundan böyle sahalardaki klimaların bakımında karcher kullanmak zorundayız. böylelikle daha yüksek bir verim alırız.
eleman - daha evvel basınçlı pompalar kullanıyorduk, onları kullanmaya devam etsek sorun olmaz bence !
ben - o pompayı başka alanlarda pompa yapmak için kullanıcaz arkadaşım..
şekilde de görüldüğü gibi, hem espri rezalet, hem de gitti canım anam karizma. oysa ki, sert ve kararlı bir ses tonuyla ;
ben - evet arkadaşlar, bundan böyle sahalardaki klimaların bakımında karcher kullanmak zorundayız. böylelikle daha yüksek bir verim alırız.
eleman - daha evvel basınçlı pompalar kullanıyorduk, onları kullanmaya devam etsek sorun olmaz bence !
ben - olmaz. karcher daha verimli. ve bundan sonra karcher kullanıcaz. kesinlikle pompa yok.
desem, daha süper olur değil mi ? hem ciddi konuşarak da espri yapmış oluyorum gizli gizli. "kesinlikle pompa yok, el arabasına devam" ehehe..
duramadım yine, şurada bile espri arıyorum. hemen kendi kendimi göt ediveriyorum. (bkz: edivermek)
neyse.
demek istediğim o ki ; kararlı biri olmak, ciddi biri olmak vs yapı meselesi. olmadı mı olmuyor .mına koyim.
her seferinde karar veririm, 79 model arabamla bodruma gitmeye. yola çıkar bornovadan geri dönerim mesela. ilk anda nasıl gaza geldiysem, bir hışımla yola çıkar, benzin ibresinin boynunu büktüğünü görünce, üzerine bir de motordan garip sesler gelmeye başlayınca tırsar geri dönerim.
kaç kez denedim başka biri olmayı. olmadı. kendime yabancılık çektim hep.
bir kızı, başka biriyken tavladığımda kendime acıdım lan. "lan düdük, gördün mü elalem karıyı kızı böle götürüyo, sen hala mal mal kendi kimliğinle espri yapıp avucunu yalıyosun" dedim kendi kendime öbür kimliğime. (bkz: ne diyom lan ben)
kızı tavladıktan sonra, kendim olunca da, kaybettim hep ! kaçtı kızlar benden. belki de bundan dolayı yalnızım ben hep !
ama akıllanmadım.
hep kendim oldum. yirmi dört saat bile olsa başkası olamadım. başkası derken, kendi içimde oluşturduğum diğer kimlikten bahsediyorum. başkası deyince, böle bi yabancı gibi oldu. yok hayır, yine benim ama, oluşturmaya çalıştığım kimlik o başkası. (bkz: ben de anlamıyorum idare edin)
arkadaş arasında bile rezil oldum lan kaç kere !
arkadaşlar - bu havan kime lan , noldu olm sana, inşaata filan götürmediler di mi ? ehehehehe !
ben - bundan sonra böle olm. böle seviyesiz konuşmayın, skerim dalağınızı !
arkadaşlar - siktr lan g.toş ! havalara bak ! eheeheheee
yaa.. böyleyken böyle dostlar. arkadaş kısmısına denemeyin bile bunu. yemiyorlar.
hatta "artık başka biri olacağım" diye karar bile vermeyin hiç !
olmuyor.
mesela ben ! her seferinde karar veririm , "artık ciddi bi adam olcam .mına koyim, kimseye taviz vermicem, en ciddi iş toplantılarında bile yalakalık olsun diyerekten müdürlerimi esprilerimle kahkaka krizine sokmicam" diye. ama olmaz. dokuz cümlem ciddi çıksa, onuncusu ilk söylediğim dokuz cümlenin karizmasını s.ker atar !
ben - evet arkadaşlar, bundan böyle sahalardaki klimaların bakımında karcher kullanmak zorundayız. böylelikle daha yüksek bir verim alırız.
eleman - daha evvel basınçlı pompalar kullanıyorduk, onları kullanmaya devam etsek sorun olmaz bence !
ben - o pompayı başka alanlarda pompa yapmak için kullanıcaz arkadaşım..
şekilde de görüldüğü gibi, hem espri rezalet, hem de gitti canım anam karizma. oysa ki, sert ve kararlı bir ses tonuyla ;
ben - evet arkadaşlar, bundan böyle sahalardaki klimaların bakımında karcher kullanmak zorundayız. böylelikle daha yüksek bir verim alırız.
eleman - daha evvel basınçlı pompalar kullanıyorduk, onları kullanmaya devam etsek sorun olmaz bence !
ben - olmaz. karcher daha verimli. ve bundan sonra karcher kullanıcaz. kesinlikle pompa yok.
desem, daha süper olur değil mi ? hem ciddi konuşarak da espri yapmış oluyorum gizli gizli. "kesinlikle pompa yok, el arabasına devam" ehehe..
duramadım yine, şurada bile espri arıyorum. hemen kendi kendimi göt ediveriyorum. (bkz: edivermek)
neyse.
demek istediğim o ki ; kararlı biri olmak, ciddi biri olmak vs yapı meselesi. olmadı mı olmuyor .mına koyim.
her seferinde karar veririm, 79 model arabamla bodruma gitmeye. yola çıkar bornovadan geri dönerim mesela. ilk anda nasıl gaza geldiysem, bir hışımla yola çıkar, benzin ibresinin boynunu büktüğünü görünce, üzerine bir de motordan garip sesler gelmeye başlayınca tırsar geri dönerim.
kaç kez denedim başka biri olmayı. olmadı. kendime yabancılık çektim hep.
bir kızı, başka biriyken tavladığımda kendime acıdım lan. "lan düdük, gördün mü elalem karıyı kızı böle götürüyo, sen hala mal mal kendi kimliğinle espri yapıp avucunu yalıyosun" dedim kendi kendime öbür kimliğime. (bkz: ne diyom lan ben)
kızı tavladıktan sonra, kendim olunca da, kaybettim hep ! kaçtı kızlar benden. belki de bundan dolayı yalnızım ben hep !
ama akıllanmadım.
hep kendim oldum. yirmi dört saat bile olsa başkası olamadım. başkası derken, kendi içimde oluşturduğum diğer kimlikten bahsediyorum. başkası deyince, böle bi yabancı gibi oldu. yok hayır, yine benim ama, oluşturmaya çalıştığım kimlik o başkası. (bkz: ben de anlamıyorum idare edin)
arkadaş arasında bile rezil oldum lan kaç kere !
arkadaşlar - bu havan kime lan , noldu olm sana, inşaata filan götürmediler di mi ? ehehehehe !
ben - bundan sonra böle olm. böle seviyesiz konuşmayın, skerim dalağınızı !
arkadaşlar - siktr lan g.toş ! havalara bak ! eheeheheee
yaa.. böyleyken böyle dostlar. arkadaş kısmısına denemeyin bile bunu. yemiyorlar.
hatta "artık başka biri olacağım" diye karar bile vermeyin hiç !
olmuyor.
kafası soru işaretleriyle dolu yazardır. yazar mıdır, o ayrı muamma !
herkese düz yol gelirken, buna 593485 tane sapak olan kavşak gelir.
yağmurlu havada kafasına güneş geçer.
güneşli havada sırılsıklam olur !
kimilerine araba çarparken, bu arabaya çarpar !
millet gülerken o ağlar, millet ağlarken, yine ağlar...
off.
herkese düz yol gelirken, buna 593485 tane sapak olan kavşak gelir.
yağmurlu havada kafasına güneş geçer.
güneşli havada sırılsıklam olur !
kimilerine araba çarparken, bu arabaya çarpar !
millet gülerken o ağlar, millet ağlarken, yine ağlar...
off.
ben dahil tüm herkesin düştüğü hatadır. %1 olan ihtimal pek önemsenmez. çünkü 99 ihtimal varken 1 ihtimalin gerçekleşme olasılığı pek zordur. herkes aynı hataya düşer. hatta, maç spikerleri bile, "%100 gollük pozisyonu kaçırdı" derler. halbuki futbolcu, kaleciyle karşı karşıyadır ve kalecinin sadece orada durması ve hiç hareket etmemesi dahi, topun ona çarpma olasılığını gündeme getirir.
bu durumda pozisyon yüzde yüz gollük pozisyon değildir. hatta kaleci olmasa bile, üç adet kale direği, topun dışarı atılma ihtimali, hiç biri yoksa bile, futbolcunun kalp krizi geçirip topa vuramama gibi bir ihtimali vardır.
ihtimaller küçümsenmemelidir. küçümsediğimiz için ne hallere düştüğümüzü görüyoruz işte bazen.
unutmamalıdır ki, milyonda bir ihtimalin gerçekleşmesiyle dünyaya geldik. ve milyonda bir ihtimal sonucu hayattayız.
bu durumda pozisyon yüzde yüz gollük pozisyon değildir. hatta kaleci olmasa bile, üç adet kale direği, topun dışarı atılma ihtimali, hiç biri yoksa bile, futbolcunun kalp krizi geçirip topa vuramama gibi bir ihtimali vardır.
ihtimaller küçümsenmemelidir. küçümsediğimiz için ne hallere düştüğümüzü görüyoruz işte bazen.
unutmamalıdır ki, milyonda bir ihtimalin gerçekleşmesiyle dünyaya geldik. ve milyonda bir ihtimal sonucu hayattayız.
en güzelinden bir celal sılay şiiridir. kıskançlık daha güzel anlatılamaz !
bana gelmek için bile olsa
caddeden geçme
gelmesin seninle
kalabalığın gözü.
aynı elbiseyi giyme gün gün üstüne
şaşırırım, aldanırım
öyle giyinmiş her kadını
sen sanırım.
her gün başka yoldan git işine
alışmasın yürüyüşüne kimse
kollarının o güzel sallanışı
benden başkasınca bilinmesin.
her gün başka yerden ayır saçlarını
bir gün sağdan, bir gün soldan, ortadan
bir şey yap, bir şey sür, bir şey olsun
seni bir defa gören
bir daha görmesin.
dudaklarını rujla kapa
ellerini eldivenle.
bir şarkı tuttursan hani şöyle
kuşkulanırım.
duvara bile baksan biraz
bir şeyler sezinlerim.
bana gelmek için bile olsa
caddeden geçme
gelmesin seninle
kalabalığın gözü.
aynı elbiseyi giyme gün gün üstüne
şaşırırım, aldanırım
öyle giyinmiş her kadını
sen sanırım.
her gün başka yoldan git işine
alışmasın yürüyüşüne kimse
kollarının o güzel sallanışı
benden başkasınca bilinmesin.
her gün başka yerden ayır saçlarını
bir gün sağdan, bir gün soldan, ortadan
bir şey yap, bir şey sür, bir şey olsun
seni bir defa gören
bir daha görmesin.
dudaklarını rujla kapa
ellerini eldivenle.
bir şarkı tuttursan hani şöyle
kuşkulanırım.
duvara bile baksan biraz
bir şeyler sezinlerim.
şöyle eskilere doğru gidince, kalemtraşla ucu kırılmadığı halde çöp kutusunun başında kalem ucu açtığımız günleri hatırlayınca aklıma gelen bir ayrıntıdır bu.
hemen hemen her sınıfta bir ya da bir kaç öğretmen yalakası sümüklü öğrenci vardı mutlaka.
şu gibi diyalogları duymak çok mümkündü ;
- örtmeniiiiim selim kıç dediiii !
- örtmeniiiiim fuat bana pipisini gösterdi !
- örtmeniiiiim bıtbıtcan defterinin sayfasını kopardııııı !
gibi..
bunların geneli kız öğrenciler olurdu nedense ! ama erkeklerden de bunu yapmayan yok değildi. ispiyonlamak nasıl bir kıdem artırıcı davranış olarak görülüyorsa artık, herkes birbirini ispiyonlar dururdu. öğretmen de çok s.kine takıyordu sanki ! laf olsun diye bir ilgilenme cümlesi, o kadar. ya da ispiyonu yapana "aferin" der geçer filan !
o öğretmenin yerinde de olmak istemiyor insan düşününce. kırk kadar velet, her biri ayrı bir dert. sürekli sana gelen ipe sapa gelmez şikayetler, nato kafa nato mermer bir ton öğrenciye ders anlatma çilesi , ohooo ben olsam çıldırırmışım mesela..
- örtmeniim, haluk dersini yapmamış
+ sana ne kızım, sana ne ! bak dersine !
gibi olurdu ben öğretmen olsam.. iyiki olmamışım.
yine de samimi günlerdi. özlenmiyor değil. en azından yaşımız tek haneli rakamlardaydı. şimdiki gibi her doğum gününde ; "ölüme bir yıl daha yaklaştım" gibi düşünceler sarmıyordu bedeni. of ya. çocuk olarak kalmak nefis bişey olurmuş aslında. öyle bir hakkımız yok. doğ, büyü ve öl ! hiç biri bizim elimizde olan şeyler değil.
sıkıyorsa doğma, büyüme ya da ölme. nerdeee. insan ömrü 500 yıl olacak diyorlar. küfür edecem ayıp olacak. ulan şerefsiz herifler, madem olacak 500 yıl, bir an evvel olsun. ben öldükten sonra 1000 yıl olsa ne yazar ? ipneler.
en çok da insan ömrünü uzatmayı planlayan bilim adamına acıyorum. 80 yaşında tam formülü bulunca kalp krizinden tepe takla oluyomuş, ne komik ve acı olur ha..
neyse, muhabbetin yönü değişti bi dakkada. başlık neydi, konu ne oldu ! evet, başta da dediğimiz gibi ilkokul öğrencileri baya bir yalaka oluyorlar nedense.
(bkz: müthiş son)
hemen hemen her sınıfta bir ya da bir kaç öğretmen yalakası sümüklü öğrenci vardı mutlaka.
şu gibi diyalogları duymak çok mümkündü ;
- örtmeniiiiim selim kıç dediiii !
- örtmeniiiiim fuat bana pipisini gösterdi !
- örtmeniiiiim bıtbıtcan defterinin sayfasını kopardııııı !
gibi..
bunların geneli kız öğrenciler olurdu nedense ! ama erkeklerden de bunu yapmayan yok değildi. ispiyonlamak nasıl bir kıdem artırıcı davranış olarak görülüyorsa artık, herkes birbirini ispiyonlar dururdu. öğretmen de çok s.kine takıyordu sanki ! laf olsun diye bir ilgilenme cümlesi, o kadar. ya da ispiyonu yapana "aferin" der geçer filan !
o öğretmenin yerinde de olmak istemiyor insan düşününce. kırk kadar velet, her biri ayrı bir dert. sürekli sana gelen ipe sapa gelmez şikayetler, nato kafa nato mermer bir ton öğrenciye ders anlatma çilesi , ohooo ben olsam çıldırırmışım mesela..
- örtmeniim, haluk dersini yapmamış
+ sana ne kızım, sana ne ! bak dersine !
gibi olurdu ben öğretmen olsam.. iyiki olmamışım.
yine de samimi günlerdi. özlenmiyor değil. en azından yaşımız tek haneli rakamlardaydı. şimdiki gibi her doğum gününde ; "ölüme bir yıl daha yaklaştım" gibi düşünceler sarmıyordu bedeni. of ya. çocuk olarak kalmak nefis bişey olurmuş aslında. öyle bir hakkımız yok. doğ, büyü ve öl ! hiç biri bizim elimizde olan şeyler değil.
sıkıyorsa doğma, büyüme ya da ölme. nerdeee. insan ömrü 500 yıl olacak diyorlar. küfür edecem ayıp olacak. ulan şerefsiz herifler, madem olacak 500 yıl, bir an evvel olsun. ben öldükten sonra 1000 yıl olsa ne yazar ? ipneler.
en çok da insan ömrünü uzatmayı planlayan bilim adamına acıyorum. 80 yaşında tam formülü bulunca kalp krizinden tepe takla oluyomuş, ne komik ve acı olur ha..
neyse, muhabbetin yönü değişti bi dakkada. başlık neydi, konu ne oldu ! evet, başta da dediğimiz gibi ilkokul öğrencileri baya bir yalaka oluyorlar nedense.
(bkz: müthiş son)
hayata dair değişik itirazların listelenebileceği, çok özür dileyerek açtığım anket başlığıdır. amma lakin, merak ediyoruz itirazları.
pazardan 3-5 milyona alınan bodylerle bile afete dönen kız türüne karşıyım. ya erkekler için de aynısı üretilsin ya da kızlara da satılmasın !
ilişkiyi başlatmak için illa erkekler ilk adımı atmasın. bu sayede hatun kişilerin kötü kalkmasın. gerekirse erkekler olarak eylem yapıp teklif etmeyelim hiç, bak nasıl kuzu kuzu geliyolar ! *
geceyi beraber geçirme durumlarında "boş ev" sıkıntısını sadece erkekler yaşamasın, kızlar da harıl harıl kanka, eş dost, uzak akrabayı arasın !
parmak arası terlikler illaki başparmak ve onun yanındaki parmağın arasından geçmesin. küçük parmakların da arasından geçebilsin.
tüm sanatçılar ibrahim tatlısesin programına konuk olduklarında, "mutlu ol yeter" şarkısına düet yapmak zorunda olmasın. olsalar bile, şarkının en dik yerinde ibo devreye girip hepsini göt etmesin !
pazardan 3-5 milyona alınan bodylerle bile afete dönen kız türüne karşıyım. ya erkekler için de aynısı üretilsin ya da kızlara da satılmasın !
ilişkiyi başlatmak için illa erkekler ilk adımı atmasın. bu sayede hatun kişilerin kötü kalkmasın. gerekirse erkekler olarak eylem yapıp teklif etmeyelim hiç, bak nasıl kuzu kuzu geliyolar ! *
geceyi beraber geçirme durumlarında "boş ev" sıkıntısını sadece erkekler yaşamasın, kızlar da harıl harıl kanka, eş dost, uzak akrabayı arasın !
parmak arası terlikler illaki başparmak ve onun yanındaki parmağın arasından geçmesin. küçük parmakların da arasından geçebilsin.
tüm sanatçılar ibrahim tatlısesin programına konuk olduklarında, "mutlu ol yeter" şarkısına düet yapmak zorunda olmasın. olsalar bile, şarkının en dik yerinde ibo devreye girip hepsini göt etmesin !
son mu yoksa başlangıç mı olduğu bilinmeyen bir yöne doğru ayrılış.. her daim kendimizden uzak tuttuğumuz, ama her an yüzleşebileceğimiz acı gerçek. "benim için acaba nasıl olacak" sorusuna her daim konu olan eziyet.
bugün var olanın, yarın olmaması..
ve hatta şimdi var olanın bir saniye sonra olmaması.
nefes alamamak. kalbin atmaması. gülümseyememek, ağlayamamak.. konuşamamak, duyamamak.. ve hatta görememek. hareket edememek. geriye kalan sadece ruhu çekilip alınmış bir ceset...
belki çok yakın ve belki çok uzak olan, ama mutlaka olacak olan son...
iş gereği sürekli seyahat halindeyim. bir şehrin tüm köy, kasaba ve ilçelerini dolaşıyorum. buralarda hayat o kadar kolay değil. köyde oturuyorsanız, ve şehre gidecekseniz, sabah erken kalkmak zorundasınız. dolmuş sabah gidip, akşam geliyor çünkü. yol üzeri bir yer değilse, sabah gidip akşam dönmek için tek seçeneğiniz var yani..
bir sabah, bu köylerden birinden geçerken bir nine gördüm yol kenarında, çökmüş. durdum. "nereye nine" dedim, "gördese gidivecem" dedi. "gel" dedim, "götüreyim ben seni".
oldukça yaşlı, ama bir o kadar da şirin bir nine. kulakları duymuyor fazla. ama dua ediyor sürekli. "hastaneye gidiyom, onun da faydası yok gari, bi hap verivediler, dokunuyo bana" dedi. "kimsen yok mu senin" dedim. bir kızı varmış ve torunu. anlattı sürekli torunundan, kızından, köyden..
"ömrünün gıymetini bil yavrum" dedi. "neden öyle söyledin nine" dedim ; "giden geri gelmiyo yavrım, nasıl geçiverdi anlayamazsın, bi bakmışın benim gibi ölümü bekliyo buluverirsin kendini,bu sıcaklarda gışı nası çıkarıvecem bilmiyom" dedi.
sustum.
yaşlanmış bir beden vardı yanımda. yaşamak için sıcaklardan korkan, kışın gelmesini bekleyen, uyuduğunda uyanamamaktan korkan.
neyimiz var ki ondan fazla? aynı beden, aynı yaşam organları, hemen hemen aynı duygular.. tek fark, o artık sona yaklaştığının çok net olarak farkında.
ya ben. biz?
hayat çok garip gerçekten. dünyaya gelmek ya da istediğimiz zaman gitmek bizim elimizde olan şeyler değil. sabaha kadar yaşayıp yaşayamacağımızı dahi bilmiyoruz. bırak, bu entryi girerken kalp krizi geçirip "kaydet" butonuna dahi basıp basamayacağımızı bilmiyoruz.
ölüm.
ummadığımız zamanda, ummadığımız insanları bizlerden ayıran...
bir gün, ummadığımız zamanda, ummadığımız yerde bizi de sevdiklerimizden ayıracak olan..
ve çok güçlü bir gerçek. tüm insanların, tüm dünyanın bir araya gelip karşı koyması bile yetersiz olan..
bugün var olanın, yarın olmaması..
ve hatta şimdi var olanın bir saniye sonra olmaması.
nefes alamamak. kalbin atmaması. gülümseyememek, ağlayamamak.. konuşamamak, duyamamak.. ve hatta görememek. hareket edememek. geriye kalan sadece ruhu çekilip alınmış bir ceset...
belki çok yakın ve belki çok uzak olan, ama mutlaka olacak olan son...
iş gereği sürekli seyahat halindeyim. bir şehrin tüm köy, kasaba ve ilçelerini dolaşıyorum. buralarda hayat o kadar kolay değil. köyde oturuyorsanız, ve şehre gidecekseniz, sabah erken kalkmak zorundasınız. dolmuş sabah gidip, akşam geliyor çünkü. yol üzeri bir yer değilse, sabah gidip akşam dönmek için tek seçeneğiniz var yani..
bir sabah, bu köylerden birinden geçerken bir nine gördüm yol kenarında, çökmüş. durdum. "nereye nine" dedim, "gördese gidivecem" dedi. "gel" dedim, "götüreyim ben seni".
oldukça yaşlı, ama bir o kadar da şirin bir nine. kulakları duymuyor fazla. ama dua ediyor sürekli. "hastaneye gidiyom, onun da faydası yok gari, bi hap verivediler, dokunuyo bana" dedi. "kimsen yok mu senin" dedim. bir kızı varmış ve torunu. anlattı sürekli torunundan, kızından, köyden..
"ömrünün gıymetini bil yavrum" dedi. "neden öyle söyledin nine" dedim ; "giden geri gelmiyo yavrım, nasıl geçiverdi anlayamazsın, bi bakmışın benim gibi ölümü bekliyo buluverirsin kendini,bu sıcaklarda gışı nası çıkarıvecem bilmiyom" dedi.
sustum.
yaşlanmış bir beden vardı yanımda. yaşamak için sıcaklardan korkan, kışın gelmesini bekleyen, uyuduğunda uyanamamaktan korkan.
neyimiz var ki ondan fazla? aynı beden, aynı yaşam organları, hemen hemen aynı duygular.. tek fark, o artık sona yaklaştığının çok net olarak farkında.
ya ben. biz?
hayat çok garip gerçekten. dünyaya gelmek ya da istediğimiz zaman gitmek bizim elimizde olan şeyler değil. sabaha kadar yaşayıp yaşayamacağımızı dahi bilmiyoruz. bırak, bu entryi girerken kalp krizi geçirip "kaydet" butonuna dahi basıp basamayacağımızı bilmiyoruz.
ölüm.
ummadığımız zamanda, ummadığımız insanları bizlerden ayıran...
bir gün, ummadığımız zamanda, ummadığımız yerde bizi de sevdiklerimizden ayıracak olan..
ve çok güçlü bir gerçek. tüm insanların, tüm dünyanın bir araya gelip karşı koyması bile yetersiz olan..
ortaokul yıllarıydı ve fen bilgisi dersiydi sanırım. bitkilerde çoğalma filandı galiba konu. fakat konuyla ilgili ilk derstir ve hoca yoklamadan sonra sınıfa sorar ;
- evet arkadaşlaaar, spor deyince aklınıza ne geliyor, nedir spor ?
sınıftan her kafadan bir ses çıkmaya başlar ;
+ futbol
+ karate
+ yüzme
+ basket
+ masa tenisi
hoca : kessssss !
- evet arkadaşlaaar, spor deyince aklınıza ne geliyor, nedir spor ?
sınıftan her kafadan bir ses çıkmaya başlar ;
+ futbol
+ karate
+ yüzme
+ basket
+ masa tenisi
hoca : kessssss !
filmin başından sonuna değin dayak yiyen adamlardır bunlar. lakin merak ederim hep ; sürekli dayak yiyen ve yaralanan bu adamların tedavisiyle kim, nasıl ilgileniyor acaba ?
düşünsene, filmde bir kötü adam var ve bir de düşmanı var. bu düşman filmin kahramanı. kötü adamın bolca parası var ve onlarca adamı var. bu adamlar filmin kahramanından fütursuzca dayak yiyorlar. yaralanıyorlar. merdivenlerden düşüyorlar vs..
kim ilgileniyor o kadar adamla la ?
hastaneye filan gidiyorlar mı ? iyileşince işlerine geri dönüyorlar mı?
biliyorum çok salakça bi konu. ama insan bu ayrıntıyı da ekler lan filmin birinde !
bir de bu adamlar, nasıl oluyorda önden iki kişi kahramanı oyalarken, arkada zıplayıp durmak yerine kafasına taşı vurmuyorlar ?
türkiyede olacak, o kadar adam bi kişinin .mına koyar yeminle.. ama adamlar medeni.
"önce arkadaşım dövüşüp dayak yesin, sonra ben dövüşür ve paşa paşa dayağımı yerim" mantığındalar sanki !
bir de bu adamların hiç birinin, filmin kahramanını dövüp, posasını patronun önüne attıklarını görmedim. ne olur lan, ne olur bigün biriniz dövsün o pezevengi. filmin sonunda kasıntı kasıntı taş gibi hatunu götüremesinler bi kere de !
allah belanızı versin. o kadar para alıyosunuz bi de şerefsizler. ha alıyo musunuz onu da bilmiyorum. ancak patronunuzdan duyuyoz böyle şeyleri : "o kadar parayı dayak yemeniz için mi veriyorum size lanet olasıcalar"
bi filmde de, bu adamlara maaşlarını dağıtırken gösterseniz ya kötü adamı. göreyim de içim rahat olsun artık benim. ne lan bu çektiğim yıllardır ? ne gareziniz var olum bana ?
düşünsene, filmde bir kötü adam var ve bir de düşmanı var. bu düşman filmin kahramanı. kötü adamın bolca parası var ve onlarca adamı var. bu adamlar filmin kahramanından fütursuzca dayak yiyorlar. yaralanıyorlar. merdivenlerden düşüyorlar vs..
kim ilgileniyor o kadar adamla la ?
hastaneye filan gidiyorlar mı ? iyileşince işlerine geri dönüyorlar mı?
biliyorum çok salakça bi konu. ama insan bu ayrıntıyı da ekler lan filmin birinde !
bir de bu adamlar, nasıl oluyorda önden iki kişi kahramanı oyalarken, arkada zıplayıp durmak yerine kafasına taşı vurmuyorlar ?
türkiyede olacak, o kadar adam bi kişinin .mına koyar yeminle.. ama adamlar medeni.
"önce arkadaşım dövüşüp dayak yesin, sonra ben dövüşür ve paşa paşa dayağımı yerim" mantığındalar sanki !
bir de bu adamların hiç birinin, filmin kahramanını dövüp, posasını patronun önüne attıklarını görmedim. ne olur lan, ne olur bigün biriniz dövsün o pezevengi. filmin sonunda kasıntı kasıntı taş gibi hatunu götüremesinler bi kere de !
allah belanızı versin. o kadar para alıyosunuz bi de şerefsizler. ha alıyo musunuz onu da bilmiyorum. ancak patronunuzdan duyuyoz böyle şeyleri : "o kadar parayı dayak yemeniz için mi veriyorum size lanet olasıcalar"
bi filmde de, bu adamlara maaşlarını dağıtırken gösterseniz ya kötü adamı. göreyim de içim rahat olsun artık benim. ne lan bu çektiğim yıllardır ? ne gareziniz var olum bana ?
kendisinin de bunu hissettiği andır.
büro, ofis, şirket gibi ortamlarda, müdür, genel müdür, patron gibi gereksiz insanlar yaklaştığında sayfayı aşağı indirdiğimizde, o minnacık pencerede "bilgi sözlük" ibaresi yerine "aylık rapor" ya da "günlük çalışma kaydı" gibi bir ibare yer alsın. ve o penceredeki explorer simgesi, excel ya da word simgesiyle değiştirilsin.
hayat bayram olsun.
hayat bayram olsun.
açıklamak istemediğim bir bölgede, uzun yıllar kahrını çekerek, bakım ve onarımını yaptığım firma. baz istasyonlarında yere düşen sigara külüne bile ağır cezalar kesen, paslı civata yüzünden çalışanını perişan eden, istasyon etrafındaki 2 cm ot yüzünden ortalığı ayağa kaldıran firma.
bunun yanında, istasyonlarında bal dök yala temizlik olmasına rağmen, görüşme kalitesinde hala sıfırın altında seyreden firma. üstelik tespit edilen arıza, çalışanı tarafından sisteme bildirildiğinde dahi, "öle arıza mı olur yaw" şeklinde tepki veren firma. arızayı bildiren elemanına güvenmiyorsan, arızayı onaramazsın arkadaş !
turkcell reklamlarında bile görüşmelerin kesilmesi ve ses kesikliği konusunda dalga geçilen firma. en büyük arızası, görüşmelerin zırt pırt kesilmesidir. ve turkcell bile bunun farkındayken, yıllardır kendileri hiç bir gelişme gösteremediler bu konuda.
sayın avea yetkilileri ; istasyonun etrafındaki otlarla meşgul etmeyin çalışanlarınızı. bırakın onlar ses kesintisine, görüşmelerin kesilmesine çare bulsunlar. aboneleriniz baz istasyonunda yatıp kalkmayacaklar, onlar konuşmaktan yana. bunu görün artık.
gerçi yıllarca personelinizken anlatamadım, şimdi hiç anlatamam. ne haliniz varsa görün !
bunun yanında, istasyonlarında bal dök yala temizlik olmasına rağmen, görüşme kalitesinde hala sıfırın altında seyreden firma. üstelik tespit edilen arıza, çalışanı tarafından sisteme bildirildiğinde dahi, "öle arıza mı olur yaw" şeklinde tepki veren firma. arızayı bildiren elemanına güvenmiyorsan, arızayı onaramazsın arkadaş !
turkcell reklamlarında bile görüşmelerin kesilmesi ve ses kesikliği konusunda dalga geçilen firma. en büyük arızası, görüşmelerin zırt pırt kesilmesidir. ve turkcell bile bunun farkındayken, yıllardır kendileri hiç bir gelişme gösteremediler bu konuda.
sayın avea yetkilileri ; istasyonun etrafındaki otlarla meşgul etmeyin çalışanlarınızı. bırakın onlar ses kesintisine, görüşmelerin kesilmesine çare bulsunlar. aboneleriniz baz istasyonunda yatıp kalkmayacaklar, onlar konuşmaktan yana. bunu görün artık.
gerçi yıllarca personelinizken anlatamadım, şimdi hiç anlatamam. ne haliniz varsa görün !
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?