biyolojide evrim, canlı türlerinin nesilden nesile değişime uğrayarak ilk halinden farklı özellikler kazanmasıdır. evrim, bir canlı popülasyonunun genetik kompozisyonunun zamanla değişmesi anlamına gelir.
mitolojik insan tarihinde de rastlanıldığı gibi bir fenomenin ortaya çıkışında bileşenlerin değişime uğramaları ile ilgili süreç tanımının felsefi açıdan "evrim" kelimesi ile belirginleşmesi çok eskiye dayanır. herhangi bir "sağlam ve doğru" biyolojik altyapısı olmasa da, aristotelesten konfüçyüse kadar birçok önemli isim evrim kavramı konusunda yazmıştır. ayrıca, evrim konusunda ibni haldun ve ibn-i sina farklı teoriler sunmuşlardır. 19. yüzyılda lamarck, kazanılan karakterlerin kalıtımına dair bir hipotez öne sürmüş, fakat yaptığı deneyler bu hipotezin yanlış olduğunu göstermiştir. aynı yüzyılda charles darwin, galapagos adalarındaki gözlemlerine dayanarak, evrimin mekanizmasını doğal seçilimle açıklamıştır.
evrimin mekanizmasınının anlaşılmasında ve açıklanmasında bugün geçerli olan bilimsel sentez, charles darwin tarafından 1859da ortaya atılmış olan evrim kuramı üstüne kuruludur. evrim kuramına göre canlılığın devamı ve çeşitliliği doğal seçilimle sağlanır. doğal seçilimin üç temel bileşeni bulunur: genetik karakterlerin devamını sağlayan kalıtım, farklı karakterlerin popülasyondaki zenginliğini sağlayan çeşitlilik, ve bu çeşitli karakterlerden doğadaki koşullara en uygun olanının hayatta kalmasını sağlayan seçilim.
1930lar ve sonrasında daha önce gregor mendel tarafından ortaya konmuş olan kalıtım kuramı, moleküler biyolojinin kalıtımın moleküler temellerine dair sağladığı bilgi ve darwinin kuramının bütünleştirilmesiyle evrim kuramı modern halini aldı. güncel bakış açısıyla evrim, bir gen havuzu içinde bir nesilden diğerine belli bir karakterin oluşmasında etkili olan allellerden birinin sıklığının değişmesi olarak tanımlanabilir. doğal seçilim, genetik özelliklerin üremeye katkısı, ve popülasyon yapısı bu değişime etki eden faktörlerdir. bu güncellenmiş evrim teorisinin adı "sentetik evrim kuramı"´dır. sentetik evrim kuramı´nın bügünkü bilimsel değerini anlamak için sadece ünlü kuramsal bioloji uzmanı theodosius dobzhansky´nin şu sözünü aktarmak yeterlidir:
"nothing in biology makes sense, except in the light of evolution!" ("bioloji´de hiç bir şey evrim bazının dışında anlamlı değildir!")
kastomonuspor - bandırmaspor maçı:
bandırma taraftarı: bandırma bandırma!!!
kastamonu taraftarı: bandırıcez bandırıcez!!!
bandırma taraftarı: bandırma bandırma!!!
kastamonu taraftarı: bandırıcez bandırıcez!!!
bana baykalı getirin... ismet nerdesin?
insanların yüzde doksanbeşi (%95i) masturbasyon yapar, peki kalan yüzde beşi (% 5i) ne yapar?
kalan % 5i yalan söyler! biraz yumuşatırsak bunu ;yaptıkları şeyi masturbasyon olarak kabul etmemeye çalışırlar ,yada masturbasyon yaptıklarını bilmezler. cinsel organlarla ilgili haz verici her şey masturbasyon sayılabilir,mesela bir kadının heyecanlanıp bacaklarını sıkıştırıp bırakması bile,ve mastıurbasyonda illa orgazma ulaşmak gerekmez.
masturbasyon kelimesi latince "masturbare;(elle bozmak )" fiilinden türemiştir.
günümüzde kullanımı; kişinin (kadın veya erkek) kendi kendine cinsellik yaşaması veya cinsel doyuma ulaştırması için yaptığı eyleme denir. daha modernize bir açıklama ile ; bir cinsel tepki üreten istemli kendi kendine uyarım olarak tanımlanabilir.
kalan % 5i yalan söyler! biraz yumuşatırsak bunu ;yaptıkları şeyi masturbasyon olarak kabul etmemeye çalışırlar ,yada masturbasyon yaptıklarını bilmezler. cinsel organlarla ilgili haz verici her şey masturbasyon sayılabilir,mesela bir kadının heyecanlanıp bacaklarını sıkıştırıp bırakması bile,ve mastıurbasyonda illa orgazma ulaşmak gerekmez.
masturbasyon kelimesi latince "masturbare;(elle bozmak )" fiilinden türemiştir.
günümüzde kullanımı; kişinin (kadın veya erkek) kendi kendine cinsellik yaşaması veya cinsel doyuma ulaştırması için yaptığı eyleme denir. daha modernize bir açıklama ile ; bir cinsel tepki üreten istemli kendi kendine uyarım olarak tanımlanabilir.
mhpye mal edilmiş slogandır.
canım istanbul
ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
onu istanbul diye toprağa kondurmuşlar.
içimde tüten birşey; hava, renk, eda, iklim;
o benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
ay ve güneş ezelden iki istanbulludur.
denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
istanbul benim canım;
vatanım da vatanım...
istanbul,
istanbul...
tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
bulutta şaha kalkmış fatih`ten kalma kır at;
pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
her nakışta o mana: öleceğiz ne çare?..
hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
beyoğlu tepinirken ağlar karacaahmet...
o manayı bul da bul!
ille istanbul`da bul!
istanbul,
istanbul...
boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
çamlıca`da, yerdedir göklerin derinliği.
oynak sular yalının alt katına misafir;
yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
her akşam camlarında yangın çıkan üsküdar,
perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...
bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
cumbalı odalarda inletir "katibim"i...
kadını keskin bıçak,
taze kan gibi sıcak.
istanbul,
istanbul...
yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
eyüp öksüz, kadıkoy süslü, moda kurumlu,
adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
her şafak hisarlarda oklar çıkar yayından
hala çığlıklar gelir topkapı sarayından.
ana gibi yar olmaz, istanbul gibi diyar;
güleni şoyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
gecesi sünbül kokan
türkçesi bülbül kokan,
istanbul,
istanbul…
ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
onu istanbul diye toprağa kondurmuşlar.
içimde tüten birşey; hava, renk, eda, iklim;
o benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
ay ve güneş ezelden iki istanbulludur.
denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
istanbul benim canım;
vatanım da vatanım...
istanbul,
istanbul...
tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
bulutta şaha kalkmış fatih`ten kalma kır at;
pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
her nakışta o mana: öleceğiz ne çare?..
hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
beyoğlu tepinirken ağlar karacaahmet...
o manayı bul da bul!
ille istanbul`da bul!
istanbul,
istanbul...
boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
çamlıca`da, yerdedir göklerin derinliği.
oynak sular yalının alt katına misafir;
yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
her akşam camlarında yangın çıkan üsküdar,
perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...
bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
cumbalı odalarda inletir "katibim"i...
kadını keskin bıçak,
taze kan gibi sıcak.
istanbul,
istanbul...
yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
eyüp öksüz, kadıkoy süslü, moda kurumlu,
adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
her şafak hisarlarda oklar çıkar yayından
hala çığlıklar gelir topkapı sarayından.
ana gibi yar olmaz, istanbul gibi diyar;
güleni şoyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
gecesi sünbül kokan
türkçesi bülbül kokan,
istanbul,
istanbul…
benim gibi 4. nesil yazarı, sözlüğün en sağlam nesili yani.
parklarinda yagmur altinda bisikletle gezmesi inanilmaz zevkli olan sehir.
"ayrılsak da beraberiz" modu üstüne kurulmuş olduğu trajikomik olay..
söylenipte birtürlü başarıya ulaşılamayan yemin türü...
bir örnek daha vereyim..
siiyah! koyu gayfe!
gastamonu gastamonu
dep! dep! dep!
siiyah! koyu gayfe!
gastamonu gastamonu
dep! dep! dep!
kendisinden çok iyi bir yazlıktaki tonton atilla amca olur, denizden dönerken selam vereceğiniz ya da arada tavla oynayacağınız ya da belki birlikte balığa gideceğiniz. ama hepsi bu. eh elimizdeki malzeme bu kadarken sen tutuyorsun bu kişiyi kültür bakanı yapıyorsun, bu kadar önemli bir mevkiye getiriyorsun. gerçi bu da senin kültürden ne anladığını gösterir ama kardeşim hep biz mi çekeceğiz sizin düşüncesizliklerinizi. yeter! çekilebilirsiniz artık huzurumuzdan.
başbakanın, erkan mumcunun istifasından sonra senin yaptığın işi bu adam uyuyarak bile yapar diyerek görev verilen cici turizm bakanı...
ilk hatundan tekmeyi yiyen ilk erkek
insanlara ademogullari lakabinin takilmasina sebep olan kisi. ayrica bir konu kucukken hep kafami kurcalardi da, din hocasina sordugumda otur asagi hayvan herif cevabini aldiydim. "simdi biz hepimiz adem ile havvadan geliyoruz, onlarin cocuklari, cocuklarinin cocuklari felan birbirleriyle evlenmemis miydi?. eeh, o zaman biz akraba evliligine kurban gitmis bir tur canli olmuyor muyuz?" ayrica ibrani teolojisine gore uc karisi olmus olan ilk insan... rab adem ile lilith i yaratir. ama bu ikisi birbirine yapisik, hermafrodit bir varliktir. sonra rab ikisini ayirir, erkek olani adem, disi olani da lilith olur. ama ikisi de baslangictan beri ayni olduklarindan birbirlerine ustunlukleri yoktur, esit guctedirler. bir gun cinsel iliski esnasinda lilith uste cikmak ister. adam buna bozulur ama lilith diretir, ne de olsa ikiside esittir. rab da ademin tarafini tutar ve lilith cennetten kovulur (o da gider iblisle beraber olur, bir suru seytanin dogumuna sebep olur vs.) ama adem yalniz kalir tabi, tanridan baska bir es ister. rabda ademin gozu onunde, ikinci bir es yaratir. ilk once ic organlari, kemikleri, sonra kaslari, derisi, saci felan, boyle kanli canli bir sekilde bu ikinci es yaratilir. ama adem bu yaratilis isine en bastan sahit oldugundan, hatunun icini disini gordugunden bu kadindan tiksinir, dokunamaz bile. bunun uzerine tanri, adem bir gun uyurken, onun kaburga kemiginden havva yi yaratir. uyanan adem yani basinda havvayi boyle bitmis bir sekilde, hazir gorunce tiksinmez ve beraber olurlar falan. sonrasi bildik hikaye. olan ikinci ese olmustur. ne oldugu bilinmez, tanri hemen onu yok mu etmistir, yoksa cennette kendi basina mi birakmistir, yoksa kovulmus mudur, belli degildir.
fatih sultan mehmet 21 yaşında kostantinapolisi fethettiğinde, ayasofyaya girdiğinde, bir yeniçerinin elindeki topuzla değerli bir eşyaya vurduğunu görmüş ve çok hiddetlenmiştir. yeniçerinin elinden topuzu alıp hiddetle askerin başına indiren fatih, ayasofyanın kendi himayesinde olduğunu söylemiştir. fetihten sonra da şehir yeniden inşa etmek için emirler vermiş ve imparatorluğun çeşitli yörelerinden halkları buraya getirmiştir.
osmanlı tarihindeki kafası en çok çalışan adamlardan biri.
gayet kullanışlı olabilen, seffaf askılı sutyenler yaz günleri için ideal seçim olabilirler. ben destekliyorum...
26 mayıs 1905da doğdu. maraşlı bir soydan gelen necip fazılın çocukluğu, mahkeme reisliğinden emekli büyük babasının istanbul çemberlitaşta ki konağında geçti. ilk ve orta öğrenimini amerikan ve fransız kolejleri ile bahriye mektebinde (askeri deniz lisesi) tamamladı. lisedeki hocaları arasında dönemin ünlülerinden yahya kemal, ahmet hamdi (akseki), ibrahim aşkı gibi isimler vardı.
istanbul edebiyat fakültesi felsefe bölümünü bitirdikten (1924) sonra gönderildiği fransada sorbonne üniversitesi felsefe bölümünde okudu. pariste geçen bohem günlerinden sonra, türkiyeye dönüşünde hollanda, osmanlı ve iş bankalarında müfettiş ve muhasebe müdürü olarak çalıştı. bir fransız okulu, robert kolej, istanbul güzel sanatlar akademisi, ankara devlet konservatuarı, ankara üniversitesi dil ve tarih-coğrafya fakültesinde hocalık yaptı(1939-43). sonraki yıllarında fikir ve sanat çalışmaları dışında başka bir işle meşgul olmadı.
şairliğe ilk adımını on yedi yaşında iken, annesinin arzusuyla başladı ve ilk şiirleri yeni mecmuada yayımlandı. milli mecmua ve yeni hayat dergilerinde çıkan şiirleriyle kendinden söz ettirdikten sonra, paris dönüşü yayımladığı örümcek ağı ve kaldırımlar adlı şiir kitapları onu çok genç yaşta çağdaşı şairlerin en önüne çıkararak edebiyat çevrelerinde büyük bir hayranlık ve heyecan uyandırdı. henüz otuz yaşına basmadan çıkardığı yeni şiir kitabı ben ve ötesi (1932) ile en az öncekiler kadar takdir toplamayı sürdürdü
şöhretinin zirvesinde iken felsefi arayışlarını sürdürüp içinde yeni bir dönemin doğum sancısını hisseden necip fazıl için 1934 yılı gerçekten de hayatının yeni bir dönemine başlangıç olur. bohem hayatını en koyu rengiyle yaşadığı günlerde beyoğlu ağa camiinde vaaz vermekte olan abdülhakim arvasi ile tanışır ve bir daha ondan kopamaz. necip fazıl ın hemen tümünde üstün bir ahlak felsefesinin savunulduğu tiyatro eserlerini birbiri ardına edebiyatımıza kazandırması bu döneme rastlar. tohum, para, bir adam yaratmak gibi piyesleri büyük ilgi görür. bu eserlerden bir adam yaratmak, türk tiyatrosunun en güçlü oyunlarındandır.
necip fazılın şairliği ve oyun yazarlığı kadar önemli yönü, çıkardığı dergiler ve bu dergilerde çıkan yazılarla sürdürdüğü mücadeledir. haftalık ağaç dergisi(1936, 17 sayı) dönemin ünlü edebiyatçılarının toplandığı bir okul olmuştur. büyük doğu dergisinde çıkan yazılarıyla ismet paşa ve tek parti (chp) yönetimine şiddetli bir muhalefet sürdürmesi sonucu hakkında açılan çok sayıda davada yüzlerce yıl hapsi istendi, cinnet mustatili adlı eserinde hapishane anıları yer alır. sık sık kapatılan ve toplatılan büyük doğunun çıkmadığı sürelerde günlük fıkra ve çeşitli yazılarını yeni istanbul, son posta, babıalide sabah, bugün, milli gazete, hergün ve tercüman gazetelerinde yayımlandı. büyük doğuda çıkan yazılarında kendi imzası dışında adıdeğmez, mürid, ahmet abdülbaki gibi müstear isimler kullandı. 1962 yılından itibaren de hemen hemen tüm anadolu şehirlerinde verdiği konferanslarla büyük ilgi topladı.
1980de kültür bakanlığı büyük ödülünü, iman ve islam atlası adlı eseriyle fikir dalında milli kültür vakfı armağanını (1981), türkiye yazarlar birliği üstün hizmet ödülünü (1982) almıştır. ayrıca türk edebiyatı vakfınca 1980de verilen beratla sultan-üş şuara (şairlerin sultanı) ünvanını kazanmıştır
istanbul edebiyat fakültesi felsefe bölümünü bitirdikten (1924) sonra gönderildiği fransada sorbonne üniversitesi felsefe bölümünde okudu. pariste geçen bohem günlerinden sonra, türkiyeye dönüşünde hollanda, osmanlı ve iş bankalarında müfettiş ve muhasebe müdürü olarak çalıştı. bir fransız okulu, robert kolej, istanbul güzel sanatlar akademisi, ankara devlet konservatuarı, ankara üniversitesi dil ve tarih-coğrafya fakültesinde hocalık yaptı(1939-43). sonraki yıllarında fikir ve sanat çalışmaları dışında başka bir işle meşgul olmadı.
şairliğe ilk adımını on yedi yaşında iken, annesinin arzusuyla başladı ve ilk şiirleri yeni mecmuada yayımlandı. milli mecmua ve yeni hayat dergilerinde çıkan şiirleriyle kendinden söz ettirdikten sonra, paris dönüşü yayımladığı örümcek ağı ve kaldırımlar adlı şiir kitapları onu çok genç yaşta çağdaşı şairlerin en önüne çıkararak edebiyat çevrelerinde büyük bir hayranlık ve heyecan uyandırdı. henüz otuz yaşına basmadan çıkardığı yeni şiir kitabı ben ve ötesi (1932) ile en az öncekiler kadar takdir toplamayı sürdürdü
şöhretinin zirvesinde iken felsefi arayışlarını sürdürüp içinde yeni bir dönemin doğum sancısını hisseden necip fazıl için 1934 yılı gerçekten de hayatının yeni bir dönemine başlangıç olur. bohem hayatını en koyu rengiyle yaşadığı günlerde beyoğlu ağa camiinde vaaz vermekte olan abdülhakim arvasi ile tanışır ve bir daha ondan kopamaz. necip fazıl ın hemen tümünde üstün bir ahlak felsefesinin savunulduğu tiyatro eserlerini birbiri ardına edebiyatımıza kazandırması bu döneme rastlar. tohum, para, bir adam yaratmak gibi piyesleri büyük ilgi görür. bu eserlerden bir adam yaratmak, türk tiyatrosunun en güçlü oyunlarındandır.
necip fazılın şairliği ve oyun yazarlığı kadar önemli yönü, çıkardığı dergiler ve bu dergilerde çıkan yazılarla sürdürdüğü mücadeledir. haftalık ağaç dergisi(1936, 17 sayı) dönemin ünlü edebiyatçılarının toplandığı bir okul olmuştur. büyük doğu dergisinde çıkan yazılarıyla ismet paşa ve tek parti (chp) yönetimine şiddetli bir muhalefet sürdürmesi sonucu hakkında açılan çok sayıda davada yüzlerce yıl hapsi istendi, cinnet mustatili adlı eserinde hapishane anıları yer alır. sık sık kapatılan ve toplatılan büyük doğunun çıkmadığı sürelerde günlük fıkra ve çeşitli yazılarını yeni istanbul, son posta, babıalide sabah, bugün, milli gazete, hergün ve tercüman gazetelerinde yayımlandı. büyük doğuda çıkan yazılarında kendi imzası dışında adıdeğmez, mürid, ahmet abdülbaki gibi müstear isimler kullandı. 1962 yılından itibaren de hemen hemen tüm anadolu şehirlerinde verdiği konferanslarla büyük ilgi topladı.
1980de kültür bakanlığı büyük ödülünü, iman ve islam atlası adlı eseriyle fikir dalında milli kültür vakfı armağanını (1981), türkiye yazarlar birliği üstün hizmet ödülünü (1982) almıştır. ayrıca türk edebiyatı vakfınca 1980de verilen beratla sultan-üş şuara (şairlerin sultanı) ünvanını kazanmıştır
recep tayyip erdoğan stadı diğer adıyla kasımpaşa stadı istanbulda bulunan 13,000 koltuk kapasiteli staddır. bu stad 2005 yılında restore edilmiştir ve uefa kriterlerine göre hazırlanmıştır. stad kasımpaşasporun iç saha maçlarına ev sahipliği yapmaktadır. stad yoğunluğunun az olduğu zamanlarda diğer istanbul takımları tarafındanda kullanılmaktadır.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?