amerikada zencinin biri pasaportunu kaybetmis. tam da turkiyeye tatile gidecegi gun. aksilik bu ya...
uçagi kaciracak, kara kara düsünürken yolda bir pasaport bulmasin mi ?!..
hemen almis yerden, bir bakmis ki leanardo di caprionun pasaportu.. "ne olursa olsun" demis ve sansini denemeye karar vermis.
çikarmis leonardonun fotografini, kendi fotografini yapistirmis.. uçmus türkiyeye.
atatürk hava limaninda görevli gümrük memurunun karsisina geçmis.. kim olabilir memur.. tabi ki temel... :
almis pasaportu eline temel adamin ismine bakmis :
leonardo di caprio", fotografa bakmis, bir zenci.
adama bakmis ayni zenci... bir kaç saskin bakistan sonra
temel obur masaya seslenmis,
ula cemal, bu titanik batmis miydi, yanmis miydi?"
cerrahi bir branşta alt kıdem asistan olmanın baskısı altında olsa da maşallah sözlükten de geri kalmayan bilgiçtir . elinde asası ve rüzgarda salınan saçlarıyla anzak koyunda bilge adam modunda gezen hali vardı bir de bu kişinin önceden. takdire şayandır. en kısa zamanda alkolün dibine vurmak dileğiyle.
(bkz: zorunlu hizmet)
mecburi hizmet atamanız henüz gelmese bile çalışma izniniz yoktur, özel hastanelerde kaçak nöbet tutmak zorunda kalırsınız.
ayrıca afili ismi de: devlet hizmet yükümlülüğüdür.
ayrıca afili ismi de: devlet hizmet yükümlülüğüdür.
#503107
neden: tıpçıyım, ayrıca yaram, berbat butonum ve kanka grubum var. basıcam tabi berbata.
(bkz: biz üç kişiydik)
ek: madem ki eleştirildim bu entryi de berbatlamalıyım.
(bkz: haydi kızlar butona)
neden: tıpçıyım, ayrıca yaram, berbat butonum ve kanka grubum var. basıcam tabi berbata.
(bkz: biz üç kişiydik)
ek: madem ki eleştirildim bu entryi de berbatlamalıyım.
(bkz: haydi kızlar butona)
tıp camiasının değil yaralarından gocunanların nefretini kazanmış bilgiç. nefret etmem bilakis aşığım kendisine.
(bkz: the unforgiven)
zeki müren de sizi görecek.
denizbank´ın yeni kredi programıymış. televizyondaki reklamında adam en son slogan gibi "denizden yeni çıktı" diyor. şimdi nasıl inanır insan bu kredinin faizlerinin düşük olduğuna?
(bkz: denizin buz gibi sularindan gelen)
(bkz: denizin buz gibi sularindan gelen)
(bkz: kot pantolonun tarihçesi)
18’inci yüzyılın sonlarıydı. amerika baştan aşağıya demir ağlarla örülüyordu. demiryolu işçilerinin kıyafetleri çabuk yıpranıyordu. daha dayanıklı, daha rahat ve her zaman her yerde giyebilecekleri kıyafetler gerekiyordu. o günlerde levi strauss adında bir adam, yüzyıla damgasını vuracak olan bir pantolon tasarlıyordu. bunu yaparken de, bu pantolonun birgün ankara’daki hergele meydanı’nda ya da istanbul-karaköy’de peynir ekmek gibi satılacağını aklına bile getirmemişti.
türkiye’de kumaşı, ayakkabıyı bile devlet üretirdi o zamanlar. ama 50’lilere gelindiğinde türkiye batı blokunun en doğudaki sınırı olmuştu artık. tercihini demokrasiden, hala tam olmasa da serbest piyasa ekonomisinden, nato’dan ve daha geniş anlamıyla amerika’dan yana kullandığı için ödüllendirilmişti. amerikan savaş gemileri, askeri üsler ve amerikalı askerlerin ardından türkiye blucinle tanıştı.
68 yılı, fransa’da başlayan öğrenci hareketleri, vietnam karşıtı gösteriler, askeri darbeler ve 61 anayasası blucini siyasete kadar soktu. 60’lı yılların sonunda istanbul-beyazıt’taki bodrum han’da artık amerikan blucinleri satılıyordu. yasaktı, yani kaçaktı, ama satılıyordu. blucin türkiye’deki yasakları delen ilk maviydi. yetmişlerde hippiler geldiğinde peşlerine takılan gençlerin elinden zor kurtarıyorlardı blucinlerini, beşiktaş pazarı’nda yenileri, sultanahmet’te kullanılmışları satılıyordu.
ve blucin üniversitelere girdiğinde kamplaşmalar başlamıştı. çünkü yönetenler gibi yönetilenler de ya sağcıydı, ya da solcu. sağcılar “milli” hassasiyetlerine ters düştüğü için blucini sevmediler. solcular da amerikalıları sevmiyordu zaten ama onlar yine de giydiler. giymeden önce de amerikan bayraklı etiketlerini söktüler ve haki renkli parkalarıyla amerikan blucinini türk solunun simgesi yaptılar.
kot bir marka olarak 1958 yılında tescil edildi. tüccar terzi ‘muhteşem kot’ türkiye’de bir marka olmuştu. türkiye için, 1973 yılının 14 mayıs günü çok önemli tarihti. onlarca yasak kelimeye rağmen blucin bir sözcük olarak türk dil kurumu sözlüğüne girmiş olsa da herkesin dilinde o ‘kot’ olarak biliniyordu artık. ve ”dünyanın en genç modası: kot. haydi bütün gençler igs’ye. rahatlığa, şıklığa, kalikteye...” ilanları gazetelerde bir devrimin işareti oluyordu.
seksenli yıllarda başlayan değişim rüzgarları türkiye’yi blucin üretip ihraç eden bir ülke durumuna getirdi. ama taklitteki yeteğenimiz sayesinde ithalimsi markaların cenneti haline geldik. sovyetler birliği dağıldığında türkiye artık bir markalar ülkesi olma yolundaydı. ama rekabet için kalite gerekiyordu. ve türkiye’den amerika’ya, kanada’dan ingiltere’ye, almanya’dan avustralya’ya kadar uzanan haritada farklı diller konuşan insanlar türkçe bir sözcüğü telaffuz eder olmuşlardı. siyaset merkeze çekildikçe sözler gibi kıyafetlerde de uzlaşılıyordu. siyasiler de artık blue jean giyiyordu.
blue jean önce kot sonra mavi olmuştu. ama üretim, tüketimi, tüketim çeşitliliği getirdikçe blue jean modası da hergün değişir oldu. birgün jenifer lopez gibi, diğer gün tarkan gibi kot giyinenler, önce fermuarı, sonra da düğmeleri kaldırdılar blucinden. taşlanan kotlara düşük belliler, yırtık olanlar ve şortlar, bermudalar eklendi. ve türkiye kotun yasak olduğu günlerden başka yasakların olduğu bu günlere geldi. artık zafer blucin giyenlerindi.
(bkz: kot pantolon)
türkiye’de kumaşı, ayakkabıyı bile devlet üretirdi o zamanlar. ama 50’lilere gelindiğinde türkiye batı blokunun en doğudaki sınırı olmuştu artık. tercihini demokrasiden, hala tam olmasa da serbest piyasa ekonomisinden, nato’dan ve daha geniş anlamıyla amerika’dan yana kullandığı için ödüllendirilmişti. amerikan savaş gemileri, askeri üsler ve amerikalı askerlerin ardından türkiye blucinle tanıştı.
68 yılı, fransa’da başlayan öğrenci hareketleri, vietnam karşıtı gösteriler, askeri darbeler ve 61 anayasası blucini siyasete kadar soktu. 60’lı yılların sonunda istanbul-beyazıt’taki bodrum han’da artık amerikan blucinleri satılıyordu. yasaktı, yani kaçaktı, ama satılıyordu. blucin türkiye’deki yasakları delen ilk maviydi. yetmişlerde hippiler geldiğinde peşlerine takılan gençlerin elinden zor kurtarıyorlardı blucinlerini, beşiktaş pazarı’nda yenileri, sultanahmet’te kullanılmışları satılıyordu.
ve blucin üniversitelere girdiğinde kamplaşmalar başlamıştı. çünkü yönetenler gibi yönetilenler de ya sağcıydı, ya da solcu. sağcılar “milli” hassasiyetlerine ters düştüğü için blucini sevmediler. solcular da amerikalıları sevmiyordu zaten ama onlar yine de giydiler. giymeden önce de amerikan bayraklı etiketlerini söktüler ve haki renkli parkalarıyla amerikan blucinini türk solunun simgesi yaptılar.
kot bir marka olarak 1958 yılında tescil edildi. tüccar terzi ‘muhteşem kot’ türkiye’de bir marka olmuştu. türkiye için, 1973 yılının 14 mayıs günü çok önemli tarihti. onlarca yasak kelimeye rağmen blucin bir sözcük olarak türk dil kurumu sözlüğüne girmiş olsa da herkesin dilinde o ‘kot’ olarak biliniyordu artık. ve ”dünyanın en genç modası: kot. haydi bütün gençler igs’ye. rahatlığa, şıklığa, kalikteye...” ilanları gazetelerde bir devrimin işareti oluyordu.
seksenli yıllarda başlayan değişim rüzgarları türkiye’yi blucin üretip ihraç eden bir ülke durumuna getirdi. ama taklitteki yeteğenimiz sayesinde ithalimsi markaların cenneti haline geldik. sovyetler birliği dağıldığında türkiye artık bir markalar ülkesi olma yolundaydı. ama rekabet için kalite gerekiyordu. ve türkiye’den amerika’ya, kanada’dan ingiltere’ye, almanya’dan avustralya’ya kadar uzanan haritada farklı diller konuşan insanlar türkçe bir sözcüğü telaffuz eder olmuşlardı. siyaset merkeze çekildikçe sözler gibi kıyafetlerde de uzlaşılıyordu. siyasiler de artık blue jean giyiyordu.
blue jean önce kot sonra mavi olmuştu. ama üretim, tüketimi, tüketim çeşitliliği getirdikçe blue jean modası da hergün değişir oldu. birgün jenifer lopez gibi, diğer gün tarkan gibi kot giyinenler, önce fermuarı, sonra da düğmeleri kaldırdılar blucinden. taşlanan kotlara düşük belliler, yırtık olanlar ve şortlar, bermudalar eklendi. ve türkiye kotun yasak olduğu günlerden başka yasakların olduğu bu günlere geldi. artık zafer blucin giyenlerindi.
(bkz: kot pantolon)
(bkz: abdomen)
(bkz: mediasten)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?