"sustun,
sustukça çoğalan boşluğa vurdum
sonra her uçurum ıssızlığı kadar dalgın ve yorgun
ve baştan sona günahkar,
günahına ey uçurum çiçeği; günahına vurgunum!"
yitirdigim herşeyde
kazandigim birşey var;
kazandigim herşeyde biraz yitirdiklerim.
bu yuzden birileri
isinip dururken
dinmez uşumelerim...
kazandigim birşey var;
kazandigim herşeyde biraz yitirdiklerim.
bu yuzden birileri
isinip dururken
dinmez uşumelerim...
yilmaz odabasinin "diyet ve ozet" siirinde gecen bir dize..
" ömrümüz derin suların özetidir
aşıktır
yabandır
asidir
ömrümüz bukağısı kilitli esaretin sesidir
tekindir
çünkü tekildir...
ve kapılarımızdaki
devriyelerin nöbetleridir
ruhlarımızdaki
devrilmelerin metnidir
yanımız yöremiz kuş iskeletleridir
ömrümüz dolaşır o diyar, bu yar
memleketi neresidir?
ömrümüz,
biz ölünce geride kalan giysilerin nesidir?
ömrümüz asmaların dayısı, şarabın testisidir
ömrümüz efkarın gergefi, sevginin kardeşidir
ömrümüz suların
derin suların özetidir..."
" ömrümüz derin suların özetidir
aşıktır
yabandır
asidir
ömrümüz bukağısı kilitli esaretin sesidir
tekindir
çünkü tekildir...
ve kapılarımızdaki
devriyelerin nöbetleridir
ruhlarımızdaki
devrilmelerin metnidir
yanımız yöremiz kuş iskeletleridir
ömrümüz dolaşır o diyar, bu yar
memleketi neresidir?
ömrümüz,
biz ölünce geride kalan giysilerin nesidir?
ömrümüz asmaların dayısı, şarabın testisidir
ömrümüz efkarın gergefi, sevginin kardeşidir
ömrümüz suların
derin suların özetidir..."
bir yilmaz odabaşi şiiri...
" { yalnızlığımda seni büyüttükçe kalabalıklaşacağım;
sen kendi kalabalığında hep yalnız olacaksın ! }
kapattım ucu kıvrılı yerinden bir defteri
bir defter adınla hükümlü şimdi . . .
sen kendinin neşteri, pası, kilidi
gençliğin kendine savurur seni
esmersin, cehennemin dibinde doğmuşsun
baban iki karılı; evlerde, erkenlerde bekler seni
sen, feodalizmin kara dilberi
gündüzlerin gölgesindeydi sevgi
gölgesinden gündüzlerin iklimler geçti
sesin şimdi kanayan bir gül gibi : kangren . . .
sen orda
manastırının huysuz müridi
sen orda
bir korkuda
bir şarkıda
ölüm susan uğultuda
sen orda
düşlerine leş kargası tüneyen
elleri ayazlarda
sen orda
esmerliğine rehin feodal şatolarda . . .
uyurken sen hasretin avlusunda
gündüzlerin gölgesinde oturuyordum
sonra boşuna çizdim karanlığa resmini
boşuna…ezberleyip hasreti
oysa nasıl istersen öyle gebertebilirdin beni
nasıl istersen!
artık sulara k(atalım) aşkların yetim rengini . . . "
" { yalnızlığımda seni büyüttükçe kalabalıklaşacağım;
sen kendi kalabalığında hep yalnız olacaksın ! }
kapattım ucu kıvrılı yerinden bir defteri
bir defter adınla hükümlü şimdi . . .
sen kendinin neşteri, pası, kilidi
gençliğin kendine savurur seni
esmersin, cehennemin dibinde doğmuşsun
baban iki karılı; evlerde, erkenlerde bekler seni
sen, feodalizmin kara dilberi
gündüzlerin gölgesindeydi sevgi
gölgesinden gündüzlerin iklimler geçti
sesin şimdi kanayan bir gül gibi : kangren . . .
sen orda
manastırının huysuz müridi
sen orda
bir korkuda
bir şarkıda
ölüm susan uğultuda
sen orda
düşlerine leş kargası tüneyen
elleri ayazlarda
sen orda
esmerliğine rehin feodal şatolarda . . .
uyurken sen hasretin avlusunda
gündüzlerin gölgesinde oturuyordum
sonra boşuna çizdim karanlığa resmini
boşuna…ezberleyip hasreti
oysa nasıl istersen öyle gebertebilirdin beni
nasıl istersen!
artık sulara k(atalım) aşkların yetim rengini . . . "
(bkz: asklarin yetim rengi)
"aslolan hayattır
bir akvaryumu yazmak,
akvaryumda yasamaktan kolaydır
bu yuzden her dize biraz eksik
her siir biraz yalandır..."
bir akvaryumu yazmak,
akvaryumda yasamaktan kolaydır
bu yuzden her dize biraz eksik
her siir biraz yalandır..."
bir yilmaz odabaşi şiiri...
gözlerimin önünde ıslak dağların kabaran yalnızlığı.
ne varsa uçurumlar eşiğinde,
hüzünlerle yalpalayan ne varsa
gözlerimin önünde,
ve hayat gül kokulu bir sağanak yine…
bir şeyler anlatmak istiyor hayat
ve alıp götürmek bir şeyleri kurt sofralarına…
gün batıyor...
gün batıyor bukağısı paslı bir sevinç oluyor yalnızlığım.
unutuyorum sevgilim suretini;
durgunluğum “niçin”di unutuyorum…
gün batıyor...
gün batıyor ürkek yıldızlar dolanıyor yalnızlığıma.
umurumda değil ne yağmur ne ayaz
ne de bu kerpiç kokusu havada;
unutuyorum, sabaha kadar, gün batıyor
ve geciken sabahlara koşuyor kuşlar,
gözlerimin önünde
ve hayat gül kokulu bir sağanak yine…
gözlerimin önünde ıslak dağların kabaran yalnızlığı.
ne varsa uçurumlar eşiğinde,
hüzünlerle yalpalayan ne varsa
gözlerimin önünde,
ve hayat gül kokulu bir sağanak yine…
bir şeyler anlatmak istiyor hayat
ve alıp götürmek bir şeyleri kurt sofralarına…
gün batıyor...
gün batıyor bukağısı paslı bir sevinç oluyor yalnızlığım.
unutuyorum sevgilim suretini;
durgunluğum “niçin”di unutuyorum…
gün batıyor...
gün batıyor ürkek yıldızlar dolanıyor yalnızlığıma.
umurumda değil ne yağmur ne ayaz
ne de bu kerpiç kokusu havada;
unutuyorum, sabaha kadar, gün batıyor
ve geciken sabahlara koşuyor kuşlar,
gözlerimin önünde
ve hayat gül kokulu bir sağanak yine…
“eski bir aşk
yeni bir ayrılıktır her zaman
bunu kuşlar sorar, yıldızlar da anlatır
kimse bilmez he canım
bir yara bir ömrü nasıl kanatır…”
yılmaz odabaşı
yeni bir ayrılıktır her zaman
bunu kuşlar sorar, yıldızlar da anlatır
kimse bilmez he canım
bir yara bir ömrü nasıl kanatır…”
yılmaz odabaşı
genelde küçük çocukların annesine söylediği bir söz.
(bkz: bekle bizi istanbul)
vedat türkaliye ait şiir versiyonu şöyledir:
"salkım salkım tan yelleri estiğinde
mavi patiskaları yırtan gemilerinle
uzaktan seni düşünürüm istanbul
bin bir direkli halicinde akşam
adalarında bahar
süleymaniyende güneş
hey sen güzelsin kavgamızın şehri
ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
bakışlarımda akşam karanlığın
kulaklarımda sesin istanbul
ve uzaklardan
ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
sen şimdi haramilerin elindesin istanbul
plajlarında karaborsacılar
yağlı gövdelerini kuma sermiştir
kürtajlı genç kızlar cilve yapar karşılarında
balıkpazarında depoya kaçırılan fasulyanın
meyvesini birlikte devşirirler
sen şimdi haramilerin elindesin istanbul
et tereyağı şeker
padişahın üç oğludur kenar mahallelerinde
yumurta masalıyla büyütülür çocukların
hürriyet yok
ekmek yok
hak yok
kolların ardından bağlandı
kesildi yolbaşların
haramilerin gayrısına yaşamak yok
almış dizginleri eline
bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası
onların kemik yalayan dostları
onların sazı cazı villası doktoru dişçisi
ve sen esnaf sen söyle sen memur sen entellektüel
ve sen
ve sen haktan bahseden ortaköyün cibalinin işçisi
seni öldürürler
seni sürerler
buhranlar senin sırtından geçiştirilir
ipek şiltelerin istakozların
ve ahmak selâmeti için
hakkında idam hükümleri verilir
haktan bahseden namuslu insanları
yağmurlu bir mart akşamı topladılar
karanlık mahzenlerinde şehrin
cellatlara gün doğdu
kardeşlerin acısıyla yanan bir çift gözün vardır
bir kalem yazın vardır
dudaklarını yakan bir çift sözün vardır
söylenmez
haramiler kesmiş sokak başlarını
polisin kırbacı celladın ipi spikerin çenesi baskı makinesi
haramilerin elinde
ve mahzenlerinde insanlar bekler
gönüllerinde kavga gönüllerinde zafer
bebeklerin hasreti içlerinde gömülü
can yoldaşlar saklıdır mahzenlerinde
boşuna çekilmedi bunca acılar istanbul
bulutların ardında damla damla sesler
gülen çehreleri ve cesaretleriyle
arkadaşlar çıktı karşıma
dindi şakaklarımın ağrısı
bir kadın yoldaş tanırdım
bir kardeş karısı
hasta ciğerlerini taşıdığı çelimsiz kemikli omuzları
ve hüzünlü çehresiyle bebelerini seyrederdi
cellatlara emir verildiği gün haramilerin sarayında
gebeliğin dokuzuncu ayında
aç kurtların varoşlara saldırdığı
tipili bir gece yarısı
sırtında çok uzak bir köyden indirdi
otuzbeş kiloluk sırrımızı
zafer kanlı zafer kıpkırmızı
boşuna çekilmedi bunca acılar istanbul
bekle bizi
büyük ve sakin süleymaniyenle bekle
parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla
mavi denizlerine yaslanmış
beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle
ve bir kuruşa yenihayat satan
tophanenin karanlık sokaklarında
koyunkoyuna yatan
kirli çocuklarınla bekle bizi
bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi
bekle dinamiti tarihin
bekle yumruklarımız
haramilerin saltanıtını yıksın
bekle o günler gelsin istanbul bekle
sen bize lâyıksın."
"salkım salkım tan yelleri estiğinde
mavi patiskaları yırtan gemilerinle
uzaktan seni düşünürüm istanbul
bin bir direkli halicinde akşam
adalarında bahar
süleymaniyende güneş
hey sen güzelsin kavgamızın şehri
ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
bakışlarımda akşam karanlığın
kulaklarımda sesin istanbul
ve uzaklardan
ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
sen şimdi haramilerin elindesin istanbul
plajlarında karaborsacılar
yağlı gövdelerini kuma sermiştir
kürtajlı genç kızlar cilve yapar karşılarında
balıkpazarında depoya kaçırılan fasulyanın
meyvesini birlikte devşirirler
sen şimdi haramilerin elindesin istanbul
et tereyağı şeker
padişahın üç oğludur kenar mahallelerinde
yumurta masalıyla büyütülür çocukların
hürriyet yok
ekmek yok
hak yok
kolların ardından bağlandı
kesildi yolbaşların
haramilerin gayrısına yaşamak yok
almış dizginleri eline
bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası
onların kemik yalayan dostları
onların sazı cazı villası doktoru dişçisi
ve sen esnaf sen söyle sen memur sen entellektüel
ve sen
ve sen haktan bahseden ortaköyün cibalinin işçisi
seni öldürürler
seni sürerler
buhranlar senin sırtından geçiştirilir
ipek şiltelerin istakozların
ve ahmak selâmeti için
hakkında idam hükümleri verilir
haktan bahseden namuslu insanları
yağmurlu bir mart akşamı topladılar
karanlık mahzenlerinde şehrin
cellatlara gün doğdu
kardeşlerin acısıyla yanan bir çift gözün vardır
bir kalem yazın vardır
dudaklarını yakan bir çift sözün vardır
söylenmez
haramiler kesmiş sokak başlarını
polisin kırbacı celladın ipi spikerin çenesi baskı makinesi
haramilerin elinde
ve mahzenlerinde insanlar bekler
gönüllerinde kavga gönüllerinde zafer
bebeklerin hasreti içlerinde gömülü
can yoldaşlar saklıdır mahzenlerinde
boşuna çekilmedi bunca acılar istanbul
bulutların ardında damla damla sesler
gülen çehreleri ve cesaretleriyle
arkadaşlar çıktı karşıma
dindi şakaklarımın ağrısı
bir kadın yoldaş tanırdım
bir kardeş karısı
hasta ciğerlerini taşıdığı çelimsiz kemikli omuzları
ve hüzünlü çehresiyle bebelerini seyrederdi
cellatlara emir verildiği gün haramilerin sarayında
gebeliğin dokuzuncu ayında
aç kurtların varoşlara saldırdığı
tipili bir gece yarısı
sırtında çok uzak bir köyden indirdi
otuzbeş kiloluk sırrımızı
zafer kanlı zafer kıpkırmızı
boşuna çekilmedi bunca acılar istanbul
bekle bizi
büyük ve sakin süleymaniyenle bekle
parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla
mavi denizlerine yaslanmış
beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle
ve bir kuruşa yenihayat satan
tophanenin karanlık sokaklarında
koyunkoyuna yatan
kirli çocuklarınla bekle bizi
bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi
bekle dinamiti tarihin
bekle yumruklarımız
haramilerin saltanıtını yıksın
bekle o günler gelsin istanbul bekle
sen bize lâyıksın."
yillar önce satiş fişi reklamlarindan hatirlayabileceğimiz ve ayni reklamda oynayan ayşegül atikin eşi olan oyuncu.
(bkz: ali aysegul atik ikilisi)
(bkz: ben yapinca alisverisi zaten aliyorum satis fisi)
reklamda patron rolündeydi.
ayşegül hanım, ayşegül hanım
buyrun efendim beni mi çagırdınız?
e tabi seni çağırdım başka ayşegül var mı?
bilmiyorum bakıp geleyim.
kızım tabii seni çağırdım baska ayşegül var mı diyorum?
e iyi ya ben de geldim işte.
kızım akşama misafir gelecek.
aaaa! öyle miii? buyursunlar gelsinler, biz müsaitiz.
size değil kızım bize gelecek.
aaaa! ne güzeeeelll. kim geliyooo?
(ince sesle) sananeee... (kalın sesle) sanane!
(bkz: ali aysegul atik ikilisi)
(bkz: ben yapinca alisverisi zaten aliyorum satis fisi)
reklamda patron rolündeydi.
ayşegül hanım, ayşegül hanım
buyrun efendim beni mi çagırdınız?
e tabi seni çağırdım başka ayşegül var mı?
bilmiyorum bakıp geleyim.
kızım tabii seni çağırdım baska ayşegül var mı diyorum?
e iyi ya ben de geldim işte.
kızım akşama misafir gelecek.
aaaa! öyle miii? buyursunlar gelsinler, biz müsaitiz.
size değil kızım bize gelecek.
aaaa! ne güzeeeelll. kim geliyooo?
(ince sesle) sananeee... (kalın sesle) sanane!
muhtemelen orta seviyede geliri olan herkesin ilk cep telefonudur.herkese bir cep telefonu dönemi bu telefonla başlamiştir.
her turlu izme karsi olmaktır.
(bkz: erkekler ağlamaz)
bir şehir efsanesi.
(bkz: kizlar osurmaz sanan erkekler)
(bkz: kizlar osurmaz sanan erkekler)
"if you want to make god laugh, tell him about your future plans..." demek istediğim kişi.
gözlerin su yeşili ve kara sevda şarkılarını içeren "ve ayşegül aldinç" albümünü 1988de çıkarmıştır.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?