bakırköy de bir ilköğretim okulu
muhtarlığı dereboyu caddesinde ki ufak parka taşınan semt
her zaman bir umut olduğunu anlatan filmlerdir.
ben seni abi olarak görüyordum
(bkz: çıkmaz ayın son çarşambası)
kıza hakkettiğinden daha fazla değer vermek
(bkz: kıçını kaldırmak)
(bkz: kıçını kaldırmak)
şarab şişesi sol ele alınır sağ el yumruk pozisyonuna getirilip şişenin dibine yanlamasına birkaç sefer kuvvetlice vurulur. mantar kendini hafifçe dışarı atacaktır. kendini dışları atan mantar diş yardımıyla sıkıca tutulur ve çekilir. şarap biraz havalandırıldıktan sonra içilmeye hazırdır. afiyet olsun
(bkz: tertipçilik)
karı kız için her salaklığı yapabilen kişi
alem fm se haftaiçi sabah 7-9 arası nihatla maximum curcuna akşamları da 18-19 arasında nihatla sivrisinek diye program yapan, sabah programı politika akşam programı geyik içeren, yemek yemeyi seven çocukluğu k.mustafa paşa da geçmiş radyo programcısı.
(bkz: amsalak)
kilimcinin kör oğlu
arkadaşımdan
fenerbahce yenilmez
bu bir fenerbahce destanidir.
bu 4-3’luk kupa destanini goren yasi yirmilik fenerbahce taraftari, bir 30 yil, galatasaray-fenerbahce rekabeti soz konusu oldugunda hep bu maci anlatacaktir, boburlenerek fenerliligini hopurdeterek.
ve fenerbahceli su destan maca soyle bir kabadayilik asacaktir. “biz onlara ilk yarida 3 gol avans verip, galatasaray’i kupada pacavra ettik.”
ne muthis ne uyunamaz bir kabus ilk devresi idi; fenerbahce icin.
baldirina cok iri bir bandaj gecirmis bir oguz mac baslamadan once cimene pek nazli koydugu sol ayagi ile fenerbahce icin sakatliktan sonra gelen bir mutluluk mudu, yoksa hic cozulmeyecek bir bilmece miydi?
fenerbahce’nin mevsim basindan beri bir turlu klas ve emek disiplinine sokamadigi geri dortlu, prekazi gibi umulmadik uzak goller vuran, ugur gibi cok ters gol kontrataklari cikartan, tanju gibi onsekiz disi ve ici hareketlerde esrarengiz file senaryolari yazan rakipler karsisinda, ne kadar basarili bir defans grafigi cizeceklerdi?
mac basladiktan sonra goruldu ki, oguz’un sol ayagi tanri’dan kendisine verilmis bir sol ayak degil, sonradan takilmis bir tahta bacakti, sanki. en basit top kontrolunu yapamiyor, o sihirli ve rahat driplinglerine kisilik koyamiyor, oyunun galatasaray orta sahasina dogru kacisini caresiz gozlerle seyrediyordu.
oguz kaybolmustu, arkasindan fenerbahce kaybedecekti belki de.
cunku alabora olan fenerbahce orta saha gemisinden sonra bu alanin gerisinde titrek bir filika gibi oynayan geri dortlu, giderek kabaran ve hasinlesen galatasaray denizinin ustunde fazla canli olarak kalamayacakti.
mac iri bir orkinos agi gibi oruluyordu, fenerbahce’nin ustune. cok iyi oynamaya basladigi zamanlar, eksantrik goruntulerle galatasaray defansinin onleyemedigi gol pozisyonlari buldugu zamanlar, deda’nin donmus dudugune teknik tavirlar koydugu zamanlar.
ne oldu biliyor musunuz?
fenerbahce, galatasaray’dan 3 gol yedi.
biri acemi savunma hareketli ergin’in penaltisindan, ikincisi rakibe sunulmus ters bir kafa vurusundan, ucuncusu yan hakeme gore nizami tv yayinina gore ofsayt kritik bir hareketten.
fenerbahce ile alay ediyordu; galatasaray kale direkleri. 3-0 yenik bir fenerbahce’nin hasan’in ayagindan cikan volesi bile galatasaray’in yan odunlarindan birisine vuruyordu.
ne vardi 3-0’dan sonra galatasaray galerisinde? tribunlerin hepsinde, vatandas tribununde basin ve seref tribunlerinde ciklet yerine fenerbahce’yi cigneyen alayli sapursupurlar ve rakibini kucumseyen dudak valsleri.
avrupa kupasinda final hayali gorurken, kendi hayatini olduren, turkiye ligi’nde ise bu yil hic dogmamis mustafa denizli’nin ortalara cikip piste dikilip, kupanin hic olmazsa yerlisinde yeni bir final hayati aramasi ve bu hayati yakaladigina inanmasi, o kadar dogaldi ki.
fakat o galata kulesi dibi eski yahudi kilikli eskiciye benzeyen, her mactan once guya galatasaray’i isitan hamamci gorevini ustlenen o alman kondisyoner pandomimcisi devre biterken , hangi top ilim ve irfanina siginarak eli ile fenerbahce tribunlerine “bes... bes...” isareti yapiyordu.
o eli fenerbahce lavabona sokar sonra.
bitmemis bir macin, en tehlikeli yani “guven”in dozudur.
mustafa denizli ve takimi macin ikinci yarisina maci kazanmis ekip guveni icinde cikarken, kendi timinin bunyesine 5 yer degisikligi ile baska bir nefs ve hirs sokan veselinovic’in fener ihtarini, ne galatasaray, ne de mustafa denizli ciddiye aldi.
herhalde kazandigini dusunen bir takim, kaybetmeyi dusunmeyen bir ekiple yarisirken, ne onun kadar inancli, ne onun kadar yirtici, ne onun kadar hirsli, ne onun kadar onurlu olabilir.
bir metafizik gol atan aykut kaybetmeyi dusunmuyordu. ikinci devre boyunca galatasaray yari sahasinda seytanin bolerosundan figurler yapan ridvan kaybetmeyi dusunmuyordu. galatasaray yari sahasinin sol tarafina hangi sari-kirmizi futbolcu gelmisse onlari ayaklarindan puskurttugu eterle bayiltan hakan kaybetmeyi dusunmuyordu.
hele hele 90 dakikanin her dakikasinda, sahanin her yerinde galatasaray takimi ile tek adammis gibisine mucadele eden, 3 muhtesem gol atan ve simdilerde “turkiye’nin en iyi santrforu” fetfasini cikartan hasan, kaybetmeyi hic mi hic dusunmuyordu.
bu mac basit bir mac degil, fenerbahce icin bir tarih macidir.
belki fenerli bir sair, ileride bu macin ustune soyle bir misra dusecektir:
fenerbahce yenilmez... bu forma ile dalga gecilmez!
(bkz: islam cupi)
bu bir fenerbahce destanidir.
bu 4-3’luk kupa destanini goren yasi yirmilik fenerbahce taraftari, bir 30 yil, galatasaray-fenerbahce rekabeti soz konusu oldugunda hep bu maci anlatacaktir, boburlenerek fenerliligini hopurdeterek.
ve fenerbahceli su destan maca soyle bir kabadayilik asacaktir. “biz onlara ilk yarida 3 gol avans verip, galatasaray’i kupada pacavra ettik.”
ne muthis ne uyunamaz bir kabus ilk devresi idi; fenerbahce icin.
baldirina cok iri bir bandaj gecirmis bir oguz mac baslamadan once cimene pek nazli koydugu sol ayagi ile fenerbahce icin sakatliktan sonra gelen bir mutluluk mudu, yoksa hic cozulmeyecek bir bilmece miydi?
fenerbahce’nin mevsim basindan beri bir turlu klas ve emek disiplinine sokamadigi geri dortlu, prekazi gibi umulmadik uzak goller vuran, ugur gibi cok ters gol kontrataklari cikartan, tanju gibi onsekiz disi ve ici hareketlerde esrarengiz file senaryolari yazan rakipler karsisinda, ne kadar basarili bir defans grafigi cizeceklerdi?
mac basladiktan sonra goruldu ki, oguz’un sol ayagi tanri’dan kendisine verilmis bir sol ayak degil, sonradan takilmis bir tahta bacakti, sanki. en basit top kontrolunu yapamiyor, o sihirli ve rahat driplinglerine kisilik koyamiyor, oyunun galatasaray orta sahasina dogru kacisini caresiz gozlerle seyrediyordu.
oguz kaybolmustu, arkasindan fenerbahce kaybedecekti belki de.
cunku alabora olan fenerbahce orta saha gemisinden sonra bu alanin gerisinde titrek bir filika gibi oynayan geri dortlu, giderek kabaran ve hasinlesen galatasaray denizinin ustunde fazla canli olarak kalamayacakti.
mac iri bir orkinos agi gibi oruluyordu, fenerbahce’nin ustune. cok iyi oynamaya basladigi zamanlar, eksantrik goruntulerle galatasaray defansinin onleyemedigi gol pozisyonlari buldugu zamanlar, deda’nin donmus dudugune teknik tavirlar koydugu zamanlar.
ne oldu biliyor musunuz?
fenerbahce, galatasaray’dan 3 gol yedi.
biri acemi savunma hareketli ergin’in penaltisindan, ikincisi rakibe sunulmus ters bir kafa vurusundan, ucuncusu yan hakeme gore nizami tv yayinina gore ofsayt kritik bir hareketten.
fenerbahce ile alay ediyordu; galatasaray kale direkleri. 3-0 yenik bir fenerbahce’nin hasan’in ayagindan cikan volesi bile galatasaray’in yan odunlarindan birisine vuruyordu.
ne vardi 3-0’dan sonra galatasaray galerisinde? tribunlerin hepsinde, vatandas tribununde basin ve seref tribunlerinde ciklet yerine fenerbahce’yi cigneyen alayli sapursupurlar ve rakibini kucumseyen dudak valsleri.
avrupa kupasinda final hayali gorurken, kendi hayatini olduren, turkiye ligi’nde ise bu yil hic dogmamis mustafa denizli’nin ortalara cikip piste dikilip, kupanin hic olmazsa yerlisinde yeni bir final hayati aramasi ve bu hayati yakaladigina inanmasi, o kadar dogaldi ki.
fakat o galata kulesi dibi eski yahudi kilikli eskiciye benzeyen, her mactan once guya galatasaray’i isitan hamamci gorevini ustlenen o alman kondisyoner pandomimcisi devre biterken , hangi top ilim ve irfanina siginarak eli ile fenerbahce tribunlerine “bes... bes...” isareti yapiyordu.
o eli fenerbahce lavabona sokar sonra.
bitmemis bir macin, en tehlikeli yani “guven”in dozudur.
mustafa denizli ve takimi macin ikinci yarisina maci kazanmis ekip guveni icinde cikarken, kendi timinin bunyesine 5 yer degisikligi ile baska bir nefs ve hirs sokan veselinovic’in fener ihtarini, ne galatasaray, ne de mustafa denizli ciddiye aldi.
herhalde kazandigini dusunen bir takim, kaybetmeyi dusunmeyen bir ekiple yarisirken, ne onun kadar inancli, ne onun kadar yirtici, ne onun kadar hirsli, ne onun kadar onurlu olabilir.
bir metafizik gol atan aykut kaybetmeyi dusunmuyordu. ikinci devre boyunca galatasaray yari sahasinda seytanin bolerosundan figurler yapan ridvan kaybetmeyi dusunmuyordu. galatasaray yari sahasinin sol tarafina hangi sari-kirmizi futbolcu gelmisse onlari ayaklarindan puskurttugu eterle bayiltan hakan kaybetmeyi dusunmuyordu.
hele hele 90 dakikanin her dakikasinda, sahanin her yerinde galatasaray takimi ile tek adammis gibisine mucadele eden, 3 muhtesem gol atan ve simdilerde “turkiye’nin en iyi santrforu” fetfasini cikartan hasan, kaybetmeyi hic mi hic dusunmuyordu.
bu mac basit bir mac degil, fenerbahce icin bir tarih macidir.
belki fenerli bir sair, ileride bu macin ustune soyle bir misra dusecektir:
fenerbahce yenilmez... bu forma ile dalga gecilmez!
(bkz: islam cupi)
yanlız at sahibininde müşterinin hareketlerinden şüphelenmesi çok ilginç acaba müşteri ata parmak attı atta cilveli cilveli kişnedi de öyle mi şüphelendi
osuruklu göt tövbe tutmaz
maçları trt1 den izlemek
salla başını al maaşını
kibar feyzo diye bilinir kendine has bir stili ve kıvrak bileklere sahipti.beşiktaşın çekinin arkasını yazdırdığı için o zamanki başkan süleyman seba tarafından beşiktaştan ayrılmak zorunda bırakılmış fenerbahçeye transfer olmuştur. fakat fb de pek başarılı olamamış her zaman beşiktaşlı feyyaz olarak anılmıştır.
the manager of bokthan ishler
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?