eldrun

srebrenica katliamında, 4 yaşında bir çocuğun, ölmeden önce annesine sorduğu soru.

http://www.milliyet.com.tr/2006/08/03/yazar/bila.html

şöyle olması gerek.
http://img55.imageshack.us/my.php?image=trtrtrrt4bbgh6.jpg

buradan gelen paranın hayırlı bir işe gittiğini daha görmedim ben. önceleri ihtiyaçtan başvuruluyor fakat öğrenci milleti bunun kredi olduğunu unutmaya başlıyor bir süre sonra. burs demeye başlıyorlar hatta. ilerisini düşünmediğinden, buradan gelen parayı savurmaya, normalde harcamayacağı yerlere harcamaya başlıyor.

ödeme zamanı geldiğinde ise küfür duyuyoruz bu insanlardan.

kendini bilmiyorsam almayacaksın arkadaş, ne öle herkes tutturmuş kredi kredi. ben almadım, yeri geldi günde iki tost bir de yemekhanede öğle yemeği yedim ama bir şekilde geçindim gitti. durumunuz o kadar kötüyse, gidersiniz burs alırsınız, kredi ne allasen. arnavut biberi gibi bir şey, yerken oo acıymış ama güzel yav yiyelim de, sıçarken de çok yanıyor diye bir yandan götüne su dök, bir yandan ağla.

dünyaca tanınmaktır.

ayrıca;http://img235.imageshack.us/img235/9026/gsrw7.jpg

cephede düşmana doğru hücum ettikten sonra öldürmeyen ama siken bir bölüğün varlığından haberdar olan savunmadaki taraf bu bölüğün üstlerine geldiğini gördüğü an tabanları yağlar büyük ihtimalle.

hiç bir işiniz ve uykunuz yoksa, zaman geçirecek bir şey bulamıyorsanız arkadaşlar ile oturup izlemeniz yine de tavsiye edilmez bu filmi.tv’de o sırada oynayan herhangi bir filmi izleyin illa da film izlemek isteyip başka bir şey bulamıyorsanız.katıla katıla gülmeyi bırakın normal bir şekilde bile gülünecek sahne sayısı 3 ü geçmeyen saçma sapan bir film.

almanyanın hırvatların son dakikada attığı golün de bir anlamı olmadığını görüp, golsüz maçı bitirme ve penaltılarla eleme taktiğine karşı, maç başlar başlamaz kendi kalemize gol atıp almanların ambele olmasını sağlamak ardından da maçı almak kolay olacak gibidir.

edit: almanlar türk taktiği ile oynamışlardır. eee o kadar sene türklerle beraber yaşayınca insanın içinde biraz türklük oluyor demekki.

#492094

meali: ev arkadaşım beni hep öperek uyandırır.

kapının bilgisayara değil de bilgisayarın kapıya baktığı durumlarda, hiç panik yapmadan ctrl+m ye basmak yeterlidir.sonra yavaş yavaş alta düşen pencereler kapatılırken, nette geziyorum havası vermek için normal bir site açık bırakılır.

ama bilgisayarınız antredeyse vay halinize.üstelik yandaki salon ile arasında kapı yoksa durum çok daha kötü.baba geldi mi direk görür.böyle durumlarda gelmeden önce ayak seslerini duymak gerekir.ama bu seferde ayak seslerine konsantre olmaya çalışırken siteye konsantre olunamaz.kan üst tarafa mı yoksa alt tarafa mı gideceğine karar veremez.en iyisi evde birileri varken porno sitelere girmemektir.

chp’ye oy verenler, baykala değil de chp ye oy verdikleri için chpnin bu kadar fazla oy alması evet gerçekten başarıdır.deniz baykal chp’nin başında olmasaydı oylar ikiye bile katlanabilirdi.

aşık olunan kişiyi uyurken izlemek.

sır zaten iki kişi arasında olur, diye düşündürür.

bu gün star tv’de ankaralılara gidip soruyorlar sayaçları kaça aldınız diye. millet faturasını da gösterip 300 dolara aldık diyor ciddi ciddi. ardından ekrana melih gökçek’in dün programda söylediği laflar geliyor. "biz bu sayacı 63 euroya aldık !!!!!" gerçi melih’in dediği doğru olabilir 63’e aldık diyor sattık demiyor ki. 63 euroya al 300 dolara sat, uuu yeeahh. ne pişkin ve yüzsüz biri bu adam yarabbim, bir de bu gün söyelmiş kılıçdaroğlu çıktı bir şeyler salladı 13-0 yendim onu diye.

istatistiklere göre dün programda kılıçdaroğlu 23dk melih efendi ise 45dk konuşmuş. program boyunca her lafa atlayan, konuşma adabını bilmeyen, herkesin sözünü kesip kendi bildiğini okuyan biri gelmiş türkiyenin başkentinde belediye başkanlığı yapıyor. ve hala bu adamı destekleyen fanatikler mevcut. bırakın allahaşkına, başka ülke olsa insanı linç ederler.

programın favori lafını da yazmadan edemeyeceğim.

"ya bırak sen şimdi ankara halkını" i. melih gökçek 2008

2006’da gösterime giren, tarsem singh diye bir yönetmenin yönettiği film 1920’lerin los angeles’ında bir hastanede portakal toplarken düşüp kolunu kıran küçük bir kız cocuğu ile film çekimi sırasında düşüp felç olan bir dublörün tesadüfen tanışmalarıyla başlayan arkadaşlıklarını konu alan harika bir masalsı drama.

masal ile gerçeğin bütünleştiği, mekan seçimlerinin harikulade olduğu, küçük kız ve lee pacein kusursuz oyunculuklarına beethoven’in 7. senfonisi de eklenince söyleyecek bir şey bulmakta zorluk çekiyor insan.

level 2’dir bu. level 1’de kahramanımız anal seks sırasında prezervatifinin ucuna yapışan bir maydonoz görür, ardından kız tuvalete koşar. uzaya çıkan mekiğin oradaki uzay üssüne bir türlü kenetlenememesine benzer.

bruce willis gülüşü denilen olay aslında mickey rourke çıkışlıdır.

halk arasında "megapikseli ne kadar yüksekse görüntü kalitesi de o kadar yüksek olur." görüşü hakimdir. oysa, megapiksel denen nane görüntünün ne kadar büyük olacağı ile ilgilidir. hatta ufacık minnacık o sensöre olması gerekenden fazla megapiksel sıkıştırılırsa görüntü kalitesi düşer.

metalciyim diye takılıp evanescence ve linkin park dinlerler.

edit:korn’muş son grubun adı.

özellikle renault 12lerde çok ilginç bir koku vardır.arabaya has bu koku genelde geçmez.

konulu bir pornoya denk gelmiş olabilir izleyicimiz.