confessions

caty blake

- Yazar -

  1. toplam entry 43
  2. takipçi 1
  3. puan 46151

korkuyla yönetilen toplum

caty blake
sosyolojinin toplum dediğine, bazı terbiyesiz antropologlar kitle der. kitleler düşünmeden, içgüdüleriyle hareket edebilen ilkel bir organizmaya da benzetilebilirler. toplumu daha medeni, daha rasyonel bir oluşum gibi düşünme eğiliminde olmakla ve müsadenizle ben kitle diyeceğim.

toplumun kolektif davranışları ile kitlenin sürü davranışlarının en temel farklılığı aslında süre(ç)dir. belli bir ortak tavır zaman içinde, önceki yaşantılarla biçimlenerek olgunlaşır ve yine akıl kavramına uzak düşülmediği için belirleyicisi korku olmaz.

korku, öfke, nefret, açlık gibi mağara adamı güdüleriyle hareket eden grupları hakaret etmek isteyenler güruh, kimseyi sallamayan antropologlar kitle olarak adlandırıyor. yozgat’ta içinde insan var diye ev, araba, madımakta içindeki ’öteki’ insanlarla birlikte otel yakanlarla, maraş’ta ’alevi’ oldukları için insan kesenler bunlara örnektir. bir statta yakıp yıkan, hiçbir kişisel husumet duymadığı birine koltuk fırlatanlar da bu gruptandır.

kitleyi korkuyla kontrol etmek baskıyla kitlenin yoğunluğunu arttıracağından, kitleyi her şeyi yutan bir karadeliğe dönüştürebileceğinden, kontrol etmek amacı güdenler tarafından kullanılmaz. korku sadece kaos yaratmak isteyenlerin beslediği bir yöntemdir. toplumlar dünyanın lezzetli yerlerinde adalet duygusuyla, sıradan yerlerde dez/mezenfermasyonla yönetilir. (kontrol edilmez, çünkü toplumun kontrol edilmeye ihtiyacı yoktur. kontrol altında tutulana güruh denir, kitle denir, sürü denir.)

all is full of love

caty blake
"sevilmekse, çok seveceğim
her şeyini sahipleneceğim
güvenmelisin

kendini bana ver mi dedim,
baktığın yerlerde belki görmedin
çevirsene güzel başını
her yerindeyim.

kuşattım seni, sevgim; kollarım
dudaklarım, yüreğim, aşkım
direnmen boşuna
çok sevileceksin

açma telefonları
kapıların da kapalı kalsın
ben senin her yerindeyim
sevgin de benim olsun

her dilde benimsin"

i like you

caty blake
"avım sensin" albümünden bağıra çağıra söyleyenleri gülerek izleten şarkı.

"tuhaf bir havan vardı, kibarca yaklaştım. senin başından bir şeyler geçiyordu, ben başka şeylerden kendimi kurtarıyordum.
tanıdığım, konuştuğum kimseye benzemiyorsun. o anki halime göre bazen harikasın, bazen çekilmiyorsun.
hayatlarını hatalarından saklanarak, (bırak, hatalarını sakladıklarını sansınlar) harcayan, herkes için hükümler veren o salaklar, bize baktıklarında ağlıyorlar kıskançlıklarından.

ben mutlu değilsem, kimse olmasın gücünün omuzu kalabalık askerleri, ablak suratlarını gösterdiklerinde ne tatlı gülümsüyorsun onlara benimle. aynı şeyler geçiyor aklından, biliyorum.

biraz çatlaksın, benim gibi… ama zaten bunun için seviyorum seni.

yoksa o söylediklerini yanına bırakmazdım. senden bu kadar hoşlanmasam, yapmazdım. rezillik! olsun! seviyorum seni."


childe

caty blake
vampirler, düşmanları çok olduğundan sıkı kuralları olan bir klanın üyesidir. sadece kan yoluyla aktarılan nadir toplumların üyeleridir. (böyle bi de yahudiler var sanıyorum, dönmeliği kabul etmeyen)

ölüm oranı düşük bir toplum olduğu için üye alımında son derece titiz davranırlar. olgun, aklı başında, bir yeniyetmenin sorumluluğunu üstlenmeye hazır olanları (sire) faniler arasından uygun bir aday bulduklarında kanını emer, kendi vücudundan geçirir (embrace) ve onu vampircik (childe) yapar. her sire bunu yapmadan önce prensten izin almalıdır. genel temayül budur. ama vampirlerin aslı da insandır sonuçta.

bazıları sınırsız-sorumsuzdur, kendi toplumunun bile yüz karasıdır. geceleri av peşinde dolaşırken doğuştan inisiye bir faniyle karşılaşabilir. onun sadece kanıyla beslenmekle yetinemeyeceğini fark eder. bembeyaz teninde tuhaf ısınmaları hastalık sanabilir. gecelerce onu izler. açlıktan ölse bile dişlerini boynuna geçirmekten alıkoyan şeyi tanımlayamaz. aç geçirdiği gecelerin zihnini iyice bulanıklaştırdığı gecelerden birinde daha fazla dayanamaz ve onunla sevişir, başka türlü beslenir. o kollarında uykuya daldığında, gün ağarmadan hemen önce, onu hep yanında istediğini anlar. öper gibi boynuna uzanır. hiç uyandırmadan dişlerini geçirir körpe tenine. kana kana içer. işlemi tamamlayarak onu kendinin yapar. en azından niyeti budur.

ama karanlık sandığın hesabı, her zaman o güzel fanide tutmaz. sire kendini childesinin kölesi olarak da bulabilir. ölümsüz aşk en iyi tanımını burada bulur.

stop me if you think you ve heard this one before

caty blake
"biliyorsan anlatmiim"

nezaret, hastane, bar üçgeninde evin yolunu bulamamış erkeğin sevgilisine durum izahı şarkısı. oğlanın hikayesi biraz abartılı olduğu için, daha önce gerçeği başkasından duyduysa diye endişeli, o yüzden ikide bir ’biliyosan anlatmiim’ diyor.

her şeyi önemsiz kılmak için de sevdiğini söylüyor, ama dikkatini yalan olması muhtemel cuma gecesi hikayesinden çekebilmek için de herzamankinden biraz az sevdiğini sıkıştırıyor. (ya da ben anlamadım, ha wily?)

how can anybody possibly know how i feel

caty blake
sevgilinin tuhaf şarkılarından, ayıpçı sözlerin sorumluluğunu kolektif çalışmaya yükleyerek:

deli midir nedir (she), beni sevdiğini söyledi.
bu söylediğinin bok kadar kıymeti yok bende
nerden bilecekler ne hissettiğimi
yapayalnızım.

bana saygı duyuyorlarmış, kıçımı yesinler
bu söylenenlerin bok kadar kıymeti yok bende
nerden bilecekler ki onlar hep "öteki" kalmalı
ki ben yapayalnız olabileyim.

dostunum dedi (he), siktirsin ne tanır beni,
gerçek dediğin fısırtı, ağlamalar yapıntı
gelecek öylece geçiyor yanından, duymadan ruhun

bunlar benim ne hissettiğimi nerden bilecek
görmeden bakıyorlar, gördüklerini acı sanıp geçip gidiyorlar
sen o büründüğün kokuşmuş kişiliğinle
beni inciteceğini de sanıyorsundur

ama ben, kafayı kırmış da olsam, sana benzemeyeceğim
hatta, bütün ahlaksızlığımla gireceğim mezara
yeter ki bir nebze bile benzemeyeyim sana

(aynı rüyayı paylaşanlar bir ağızdan söylesin diye)

ayar bkz i

caty blake
1. sözlük fenomeni.
2. cahil cesaretiyle iki-üç satır karalamış sözlükçünün kabusu.
3. ifade edilmiş bir fikri yine fikirle çürütmeye cesaret gösteremeyenlerin ’biliyorum aslında ben bunun doğrusunu, ama ne yazıp uğraşcam’ numarası.
4. komik olma sevdası.
5. entry sayısı arttırma aparatı.

la finestra di fronte

caty blake
(bkz: bence parantezi)
(bkz: olmamış)

ferzan da biliyormuş olmayacağını bisürü şey sıkıştırmış. nazilerin yahudi mezalimi, homofobik italya’da hemi de 945’lerde imkansız gay aşkı, sadece sevgiliye ait anıları korumak için hafıza kaybı, kendi dünyanda daralttığın çerçeveden karşındakine değil hayallerine beslediğin aşk, tutkularının yerine güvenceyi seçmenin geç pişmanlığı, pasta-çikolata bilmemne. (çikolatanın seretonin salgıladığı isviçreli özgür bilim adamlarınca açıklandığından beri kadınların dişleri çürüdü.)

bunlardan bi tanesi de yetmeliydi. yettiği filmler gördük. bence ferzan bi kere bile aşık olmamış, ya da olmuş ama platonik. bu kadar kalabalık filmde bi tutam "tutku" olmaz mı? çocuklarını üst komşuya bırakıp, karşı komşuya ilk (ve son) sevişmeye giden kadında en azından "yasak" bişey yapıyor olmanın heyecanını görseydik.

belki karşı cins arasında yaşanan ilişkilerde tutku tanımlamasına tahammülü yoktur yönetmenin. filmde aşka benzeyen tek şeyi geçmiş zamanların iki taş gibi italyan delikanlısı arasındaki mektuplaşma/kesişmede hapsetmiş.

entryi en baştan ’bence’ parantezine alınca yazar istediğini yazar. istediği kadar altın küre alsın. ya başka bir iş dönüyor o ödül verme işlerinde, ya da italyan erkeklerinin tutkulu aşık oldukları italyan turizm bakanlığının pompaladığı bir tanıtım stratejisiydi. kadının camdan cama sevdiği adamın ruhsuzluğu insanın iliklerini dondurur.

ilgisiz tespit notu: koca filmde bir tek kedi bile görünmedi. yönetmen hakkında acaip freudyen bir tespitim var; korkuyor kendinden ve duygularını bastırıyor. aslında hiç yeteneği yok, bu kadar bastırmayla bunlar çıkıyor.

(bir kez daha ancak wily’yle izleyebilirim)

özgürlük yoksa bilim de olmaz

caty blake
fazla özgürlüğün üniversitelerin, hatta son tahlilde ülkenin başına neler getirebileceğinin farkında olmayan, özgürlük derken sınırlarını çizemeyen, yöneticilikten bihaber insan tavrı bu.

fiziği matematiği kaosa sürükleyip evrenin düzenini altüst etmeye uğraşan bilim adamı çıkmaz mı? ellerindeki en güçlü silahı "bilimi" kullanarak bir teröristin vereceğinden daha büyük zarar veremezler mi? kötüye kullanılabilecek bu gücü dizginleme görevini polise mi verelim. madem bunlar akıllarına eseni yapacaklardı, o zaman dekana, rektöre ne gerek vardı?

gerektiğinde saçını sakalını kesmeyerek, otoriteye diklenerek, aklı bir karış havada gençlerin aklına karpuz kabuğu düşürenleri üniversiteden uzaklaştırmayı da saçma bulur mr. cole.

o özgürlükçü, süslü satırların arasını okuyamayacak kadar cahil değiliz çok şükür. alıntı mill’den (baba baskısına dayanamayıp liberten olan adamın özgürlük fikrini abartmasını açıklamayı freud’a bırakalım): "eğer tüm insanlığın, farklı düşünen tek bir kişiyi susturmasını haklı buluyorsanz, gün gelip o tek kişinin iktidarı ele geçirdiğinde tüm insanlığı susturmasına karşı çıkmaya da hakkınız olmaz..." böyle olmayacak argümanlarla karşımıza çıkıp kafa karıştırmak anarşist ruhun tezahürüdür, başka şey değil!

zamanında einstein’ı çayıra salmasalardı, koca yahudi dilini çıkarıp herkesle kafa bulmasına göz yummasalardı, atom parçalanmayabilirdi.

fazla özgürlük iyi değildir. ağızları torba değil, adamı serbest bırakıyorsun; atatürk’e adam diyor...

adios english

caty blake
okuyup baskıya onay verecek yüreklilikte bir editör bulunamadığı için chomsky’nin palm’ında taslak olarak beklettiği eser.

chomsky’nin abd’de bir liberal sosyalist olarak çektiği aydın sıkıntısının köklerinde aile içi dil şiddeti olduğunu ileri sürerek mit koridorlarında gezmesine ses çıkarmıyor dekanı. (onun hakkında da komünist olduğu iddiaları var, cia arşivlerinde hakkındaki hardcopy dokümanların altalta iki raf doldurduğu söyleniyor) hırçın kuzey doğu ülkesinden gelip, amerika’ya yerleşen babası ve yine aynı toprakların insanı olan annesi yidis’i oğullarına yasaklayınca yakmışlar çocuğun içindeki isyan bayrağını.

kitabın isim babası oktay sinanoğlu. (mit koridorlarından arkadaş bunlar) ancak chomsky sinanoğlu’nun endişelerini paylaşmıyor bence. o tam bir ayrılıkçı sinsi gibi, emperyalist abd’nin dil birliğini yitirerek yıkılmasını diliyor sanki.

bush hükümeti, başkanlık seçimleri yapılmadan önce, anti terör yasası gibi bir yasa çıkararak kitabın yayınlanmasını engellemeyi, hatta chomsky’yi hapse tıkmayı planlıyormuş.

yasa tasarısının hazırlanması için tck 301’in tercümeleri tamamlanmış, alcatraz’ın da elden geçirilip "entel hapisanesi" yapılması çalışmaları için gerekli fon teksas’lı genç işadamları derneğinden alınmış bile.

chomsky elini çabuk tutup kapağı bir botla küba’ya atmazsa, alcatraz’ın kayalıklarına vuran deniz sesinden aldığı ilhamla şiirler yazacağı, benjo eşliğinde söyleyeceği günler yakındır.

"wild waves outside,
touches the walls of my cage
listen to them as a lullaby
but never loose it babe" (sort of "aldırma gönül")

(bkz: oktay sinanoglu dururken chomsky okumak)

ich bin ein berliner

caty blake
dünyanın bütün özgür insanları, her nerede yaşıyor ve yaşatılıyorlarsa, berlin’lidir. özgür bir adam olarak ben de gururla söylüyorum: "ben de berlin’liyim"

samimiyetini bilemem sözlerin. demokrat da olsa, komplo teorisyenlerinin düşlerine giren bir suikaste de kurban gitmiş bir başkan da olsa, özgür dünya dediğinin özgürlüğü su da götürse, söylendiği dönemde güçlü sözlerdi.

ağustos depreminden sonra "hepimiz türk’üz" başlığı atan yunan gazetelerinin samimiyetinden ne kadar şüphelendiysem, bundan da o kadar şüpheleniyorum.

aslında bugün her rüzgarla sağda solda "hepimiz cartız" diye yürekten bağıranlar için hz. google yardıma koşsun.

heveslendirecek bir bölümü ben naçizane aktarayım:
"there are many people in the world who really don’t understand, or say they don’t, what is the great issue between the free world and the communist world."

"dünyada büyük bir kalabalık var; özgür dünya ile komünist dünya arasındaki büyük sorunu anlamıyor veya anlamazdan geliyorlar."

ha bi de: bu zavallı kennedy ülkesine daha dönmeden, "amerikalıyım diyemeyen siktirsin gitsin" nevinden başlıklar atılmış özgür amerikanın öpözgür basınında.

(bkz: hayat çok tuhaf vapurlar falan)


let s all make believe

caty blake
inanmaktan vazgeçmeyenlere başka güzel geliyor.
(özgün tercüme denemesi)

bilen var mı sana ulaşmanın yolunu, veya böyle bir yol var mı?
en azından bir gün, ihtiyaç duyarsam, hiçbir şey olamasak bile arkadaşın kalayım mı?

inanayım mı?

umutlarımı boğazla, tanımadığım bir tanrıya dualar ettir bana
ve ihanet ettir, bedenim yırtılmadan gidemeyeceğim diyarlara giden insanlara

inanayım mı?
dostum olacak mısın, hoşlanacak mısın benden
günün birinde bana ihtiyaç duyacak mısın
hiç büyümediğimde yanımda duracak mısın

ikna et, inandır beni
günün birinde
hiçbir şeyin olmayacaksam bile
anılarımı bana bırakacak mısın?

(wily blake antolojisinden)

bekle

caty blake
üşenmedim gittim baktım etimoloji sözlüğünden. tarihi ve etimolojik türkiye türkçesi lugatıymış. (andreas tietze yazmış niyeyse, etimolojik hiçbir bilgiye rastlamadım daha içinde) bekle- demiş kökü yok. köksüz bekleme yapılır mı? bekleyince mi köklenilir yoksa? nerden geldiğini bulamadık yani, olsun beklerim.

başına nefretle birlikte en çok "en" alan edim olarak haksızlığa uğrayan istek kiplerinden bu bence; beklemeyi sevmiyorsan beklediğini sevmiyorsundur. önemli biri istediyse, "bekle" dediyse sevilir. annenin yaptığı somonu yemeye inmiş olabilir, duşa girmiştir, ya da yaşamının aylar yıllar sürecek sensiz bölümlerinden birine geçmiştir; farketmez.

yalnız dolaşmayan fiillerden biri bir de sanırım bu. ’özlemek’le birlikte geliyor. aa, ve evet ’gelmek’ de aynı paketten çıkıyor. iyi bir yatırım.

confession ps; her ’bekle’ dediğinde sevinirsen sonun kötü. bugün bununla mutlu olan yarın "senden çocuğum olsun istiyorum" da der.

(wily blake antolojisinden)

kenan evren dururken cumhurbaşkanı aramak

caty blake
muasır medeniyetler seviyesindeki bir ülkenin cumhurbaşkanı da yine o seviyede olmalıdır. post modern zamanların en mükemmel adayı bile denebilir kendisi için.

laikliğe inanmıştır ama dindardır; asker kökenlidir ama sanatçı ruha sahiptir. hazır anayasa değişikliğine gidilirken, kendisinin ikinci kez seçilmesine mani olan maddeyi de kaldırırlarsa, her şey yoluna girer netekim.
1 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol