burda görmekten pek bir mutlu olduğum (zira özlemiştik o güzel entrylerini),havasını bulduğu anda sözlüğün de havasını değiştireceğinden emin olduğum sohbeti güzel, kendi güzel insan ve de disconnectus erectus.
dün akşam seyrettiğim,hülya avşarın derin kültürel bilgisini gözler önüne serdiği,metin uca ile reha muhtarın bolca dalaştığı laf kalabalığı yapılan program.bir yandan senin orda ne işin var oh olsun derken, öte yandan zavallı demet akbağ demekten kendimi alamadım.
klasik solcu aydın tipi, genelde halk kitlelerini karanlık içindeki bir yığın gibi görür. bütün gerici eylemlerde onlar yer almıştır, gerici partileri iktidara getiren onların oylarıdır, onlar cahildir, aydın düşmanıdır vs.! bu önyargılar yüzünden halk kitlelerinin, işçi ve emekçilerin asla kendi değerlerine ulaşamayacaklarını, kendileriyle kitleler arasında sürekli bir çelişki ve çatışma bulunacağını varsayar. kuşkusuz bu önyargılar, kendi yaşam tarzlarından, küçük-burjuva alışkanlıklarından da beslenir ve sürekli büyür. bu yüzden bir işçi toplantısında sakallı ya da takkeli bir işçi gördüğünde korkusu depreşir. kendisini oraya ait hissetmez ve bir an önce ilerici, solcu topluluğuna gitmeyi özler. kendisini rahat, güvende ve anlaşılır bulduğu tek yer burasıdır.
kendi söyleyip kendi dinlemeye alışmıştır. marksist literatürü su gibi içmiş olmakla övünür, türkiyenin ve dünyanın bütün meselelerini derinlemesine bilir, ama bir işçiyle işyerindeki problemini konuşmak, bir üreticiyle iki çift laf etmek durumunda kalınca sıkıntıdan boğulur. her şeyden önce, kesinlikle anlaşılmayacağına inanmıştır. bu onun iki sözü bir araya getirmesini engeller. nasıl olsa anlaşılmayacağım diye düşünür. oysa, aslında işçilerin ve emekçilerin gerçek sorunlarından habersizdir. bir bütün olarak sınıfın yaşam koşullarını, gündelik meselelerini bilmez. sendikaları, fabrikaları, mahalleleri tanımadığı için, ağzını açınca da derin teorik analizlerden başkasını çıkarmayı beceremeyeceğinden susup kalır.
kendi söyleyip kendi dinlemeye alışmıştır. marksist literatürü su gibi içmiş olmakla övünür, türkiyenin ve dünyanın bütün meselelerini derinlemesine bilir, ama bir işçiyle işyerindeki problemini konuşmak, bir üreticiyle iki çift laf etmek durumunda kalınca sıkıntıdan boğulur. her şeyden önce, kesinlikle anlaşılmayacağına inanmıştır. bu onun iki sözü bir araya getirmesini engeller. nasıl olsa anlaşılmayacağım diye düşünür. oysa, aslında işçilerin ve emekçilerin gerçek sorunlarından habersizdir. bir bütün olarak sınıfın yaşam koşullarını, gündelik meselelerini bilmez. sendikaları, fabrikaları, mahalleleri tanımadığı için, ağzını açınca da derin teorik analizlerden başkasını çıkarmayı beceremeyeceğinden susup kalır.
(bkz: klasik solcu aydın tipi)
türkiyede solcu terimi komünistleri, sosyalistleri, sosyal demokratları, kemalistlerin bir bölümünü kapsayan terim olarak kullanılır.bu hem, komünistim, sosyalistim demeyi göze alamayanlar için kolaylık sağlar, diğer yandan da temel bazı sorunlarda ortak görüşlere sahip olan bir grup aydını adlandırır; onlar arasındaki kimi görüş ayrılıklarını örter.
’solun çıkış noktası, insan, insanın akıl gücü, insan doğasının değiştirilebilirliği ve insanın eylem yoluyla kendini geliştirebileceği, yetkinleştirebileceği inancıdır. bunun için solculuk, her insanın eşit özgürlüğe hakkı olduğunu ileri sürer.’ bu solculuğun ideolojik tanımıdır.
(bkz: solcu)
(bkz: solcu)
şimdiye kadar duyduğum en kötü küfür.
öğrenmenin ürkünç ötesi olduğunu düşündüğüm bilgi.
başka bir at yarışı tabiri için (bkz: kopta gel.)
(bkz: kaybolmayan sakız istiyoruz.)
burun damlam ve benim ayrılmaz ikili olmamıza neden olan hadise.
çay içimini özel bir merasim haline getirir ince belli çay bardakları.önce şöyle tüm avucunuzla kavrarsınız, sıcaklığını hissedersiniz,göz hizanıza getirip demine bir bakarsınız,ağzınıza doğru götürürken kokusunu duyarsınız,ohhh nefis.daha içmeden tadını alırsınız çayın.sonra cam o incecik kenarıyla dudaklarınıza değer.çayla dudağınız arasına porselenin soğukluğunu sokmadan.işte ancak böyle çayın tadını alırsınız.aynen benim şimdi yaptığım gibi.
melih pakdemirin kitabının ismi.ödpnin kuruluşuna esin vermiştir.
(bkz: anne bak kral çıplak)
bilgi sözlükte çok sık karşılaştığım bir negatiflilik hali. burda herkes girdiği entrylerle kendi görüşünü yansıtır.önemli olan entrynin doğru düzgün girilmesi, anlatılmak istenenin doğru ifade edilmesidir diye düşünüyorum. ha sen benim sevdiğim güzel dediğim şarkıcı hakkında nasıl kötü bir entry yazarsın, al sana eksi oy. bu olmaz. olmamalıdır. bu şekilde yapılan değerlendirmelerin verilen oyların gözümde zerre kadar değeri yoktur.
woody allenın "play it again, sam" (tekrar cal,sam)adlı bir filmiyle, casablancaya gönderme yapılmıştır. bu nedenle casablanca filminde böyle bir replik bulunmamasına rağmen,film bu sözle anılır olmuştur.
ps:casablanca filminin bir sahnesinde sam karakterindeki orkestra şefi unutulmaz bir şarkı çalmıştır.kanımca woody allen, samin çaldığı bu parçadan o kadar etkilenmiştir ki, yazdığı senaryoya "play it again, sam" adını vermiştir.
ps:casablanca filminin bir sahnesinde sam karakterindeki orkestra şefi unutulmaz bir şarkı çalmıştır.kanımca woody allen, samin çaldığı bu parçadan o kadar etkilenmiştir ki, yazdığı senaryoya "play it again, sam" adını vermiştir.
orijinal adı the bridges of madison county olan, merly streep ile clint estwoodun başrollerini oynadığı, merly streepin arabanın kapı koluna yapıştığı yağmurlu sahnesi ile aklıma kazınmış olan muhteşem film.
yardım çığlığımı duyup imdadıma yetişen yardımsever moderatör angelus tarafından bilgilendirilerek,ne işe yaradığını öğrendiğim çok yararlı bir hede.
güzel bir kaç şarkısı bulunan (hafızamı zorladım ama başka güzel bir yaratıcılığını hatırlayamadım),7 yıl kadar önce terk-i diyar etmiş sanatçı.
ne işe yaradığını çözemediğim buton.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?