kendi burcum diye demiyorum ama kova burcuna mensup kişiler, kesinlikle fazla duyarlı,haksızlıklara tahammül edemeyen,akıllı ve özgürlüklerine düşkünlerdir.
başsavcılığın emriyle 27 şubattan beri uygulanmakta olan ve herkesi, özellikle günlerinin büyük bir bölümünü adliyede geçiren avukatların psikolojilerinin bozulmasına,dolayısıyla adliyenin harp alanına dönmesine neden olan uygulama.
edit:öyle böyle değil yaw.sigara içme odaları kaldırılmış,kafeteryanın tamamında da yasaklanmış.
edit:öyle böyle değil yaw.sigara içme odaları kaldırılmış,kafeteryanın tamamında da yasaklanmış.
(bkz: kürt böreği)
süslemeye püslemeye ve de evirip çevirmeye gerek duymadan,neyse onun ifade edilmesini anlatan bir veciz sözümüzdür. can yücelin bununla ilgili bir de hikayesi vardır.
köylünün biri hasta olmuş şehre doktora indirmişler doktor ilaçları yazmış ve bunu anüsten verin demiş. köylüler anlamamış ama soramamışlar çekindiklerinden. köye gelmişler ama ilacı nasıl adama vereceklerini bilemedikleri için tabi tedavi olamamış adam.gün geçtikçe durumu kötüye gitmekteymiş.en sonunda bir cesaret aramışlar doktoru, doktor bey bu ilacı nasıl verecektik. doktor makattan verin işte demiş.yine anlamaışlar ama korkularundan soramamışlar makat ne. gel gelelim hasta iyice kötüleşmeye devam etmiş.en sonunda çaresiz muhtara gitmişler, ya muhtarım eline ayağına düştük biz arayamıyoz korkumuzdan doktoru bir de sen ara sor şu ilacı nasıl verecez.muhtar söylene söylene aramış.doktora durumu izah etmiş ve kıpkırmızı bir suratla telefonu kapatıp,köylülere çıkışmış.ben size demedimmi doktoru kızdıracaz diye,götüne sokun dedi, demiş.
köylünün biri hasta olmuş şehre doktora indirmişler doktor ilaçları yazmış ve bunu anüsten verin demiş. köylüler anlamamış ama soramamışlar çekindiklerinden. köye gelmişler ama ilacı nasıl adama vereceklerini bilemedikleri için tabi tedavi olamamış adam.gün geçtikçe durumu kötüye gitmekteymiş.en sonunda bir cesaret aramışlar doktoru, doktor bey bu ilacı nasıl verecektik. doktor makattan verin işte demiş.yine anlamaışlar ama korkularundan soramamışlar makat ne. gel gelelim hasta iyice kötüleşmeye devam etmiş.en sonunda çaresiz muhtara gitmişler, ya muhtarım eline ayağına düştük biz arayamıyoz korkumuzdan doktoru bir de sen ara sor şu ilacı nasıl verecez.muhtar söylene söylene aramış.doktora durumu izah etmiş ve kıpkırmızı bir suratla telefonu kapatıp,köylülere çıkışmış.ben size demedimmi doktoru kızdıracaz diye,götüne sokun dedi, demiş.
bazı yazarların kimmiş butonuna tıkladığımda aldığı puanı görüp, ’ooo aşmış ya’ dediğim, bir de bakalım şu muhteşem entrylerine diyerek,süpermiş bunlar başlığını tıkladığım, işte işte o an beynimden vurulmuşa döndüğüm,muhteşem oyuna layık görülen abidik gubidik entrylere bakıp hayıflandığım ve en nihayetinde sözlükteki arkadaş sayınla puanının doğru orantılı olduğunu kavradığım ancak kabullenemediğim,vs.vs.bu daha böyle gider
önyargıyla yaklaşıp yıllarca ağzınıza koymadığınız bazı lezzetlerin sonradan keşfi ve onsuz geçen yıllara hayıflanma hali.
örn:pırasalı börek.
örn:pırasalı börek.
eğer bu çocuk şoför koltuğunda oturuyorsa,çocuğa anahtarı veren anne-babanın ibreti alem için meydanda evire çevire dövülmesini icap ettiren eylem.
(bkz: isteyenin bir yüzü)
sırf cinsel ihtiyacı karşılamak amacıyla yapılan tüm ilişki biçimleri içinde en iğrenç olanı.
evde temizlik yaptığım zamanlarda ev ahalisinin yaşadığı panik hali.
sözlükte popüler olmak için yapılması gerekenler başlığını okuduktan sonra,tam da şimdi açmayı düşündüğüm başlık.
efendim şöyle özetlenebilir:
1-bildiğinden şaşmayacaksın
2-her nickin altına bir tanım yazmayacaksın
3-kendin için girilen tanımlara da bir tşk mesajı atma zahmetinde bulunmayacaksın
4-gıcık olduğun ayar nitelikteki entrylere, ayar entrylerle karşılık vereceksin
5-iğrenç ötesi entrylerden berbat oyunu esirgemeyeceksin
6-herkesin sevdiği ama senin sevmediğin sanatçılarla ilgili girilen entrylerin altına kendi fikrini gireceksin
(bkz: bu daha böyle gider)
efendim şöyle özetlenebilir:
1-bildiğinden şaşmayacaksın
2-her nickin altına bir tanım yazmayacaksın
3-kendin için girilen tanımlara da bir tşk mesajı atma zahmetinde bulunmayacaksın
4-gıcık olduğun ayar nitelikteki entrylere, ayar entrylerle karşılık vereceksin
5-iğrenç ötesi entrylerden berbat oyunu esirgemeyeceksin
6-herkesin sevdiği ama senin sevmediğin sanatçılarla ilgili girilen entrylerin altına kendi fikrini gireceksin
(bkz: bu daha böyle gider)
sözlüğe giriş yaptığım, hatta hoşgeldiniz sevgili broken şeklinde karşılandığım ve hatta hatta entry de girebildiğim halde, kimler var ve houston butonlarının benden esirgendiği, an itibariyle yaşadığım durum.
buzul çağının virüsünden bir parça:
“sana yirmi beş yaş dayanılmaz haşarılığını kanıtlayan yazılarından kopya ettiğim bir kaçını gönderiyorum. kızma! biliyorum yanlıştı sana gelmem. kalan yanlışlıklar değil midir zaten. karşılaştığımız ilk gün gözlerinde beliren huysuzluğu duyumsamıştım. seni değişmiş görmeyeceğim hiç. görmek de istemiyorum. hep aynı o aşk adamı, töre kaçkını delikanlı. birdenbire gecikmiş çöküntüye dayanamayan byron portresi. ben çürüdüm senin adına durmadan, bilerek. ellerime baktın. çoraktı, çatlaktı. belki tek vurgunluğun gözlerimeydi. onlardı eskitilemeyen. yıpranmazdılar ben isteseydim bile. bir süre oyalanma gücünü veren sana. yakınmıyorum.
yanlışlığın nerede olduğunu tam kestiremeden öleceğim gene de. kin tutmaya ödün vermez bir ölüm olacak, umutlanma. bunalımlarını neye dayandırmak istersen iste, açılmazdın, açılmana yardım edemezdim. tüm cayabildiklerimi ellerine tutuşturmaya kalkışsaydım, nasıl küçülürdüm biliyorum. o bilişi, onurlu alınganlığını yerleştirdiğin yüreğimin suçu ne? biz bir varoluşun içinde ya da dışındaydık, onu hiçbir payanda ayakta tutamazdı. susacaksın kuşkum yok, bu susku’yu senden önce salt unutulmuşluğa götürmeyi diliyorum. kanayan tutkularında neyi parçalasan içinde ben varım, dahası ruhgöçümüne uğrayarak ben olacağım!.. mutluyum, nasıl isterdim bunu bilmeni. bildiğini bilmek umudu, artırmıyor mu sanıyorsun acımı. aynı zamanda şaşkın bir doğa çarpığı. ne iskender’ler imgeledim, ne salvador dali’ler sende. bir gün beni yersiz yücelterek içini rahatlatmaya zaman bırakacağımı da seziyorum. kocadı yüreğim artık, durmaya gönüllü. duymayayım da yanıl, kutsa benden sonra beni, bağışladım şimdiden. masalımızı yazamayacaksın yaşadığıma inandıkça. işin kötüsü, yok olduğuma da inanamayacaksın! gene de esirgeyeceğim seni, kesin ardıma bırakacağım, senin dileğin de bu, öylesine hırpalıyorsun çünkü, değmez bulacak, insanlık tragedyası karşısına çıkarılmış clown fantezisi sayacaksın, bize göre dünyamızın çocuk kalmış sevdasını! oysa, bir kez ölümlü bakışını durdurabilseydin zamansızlıkta... dur, yokla bedenini, bak ne sıcacık! hep kıskandın kendini, kendinden canım aptalım benim. sen hep yanılgı ve yenilgilerden oluştuğun için yaşayabilensin!”
“sana yirmi beş yaş dayanılmaz haşarılığını kanıtlayan yazılarından kopya ettiğim bir kaçını gönderiyorum. kızma! biliyorum yanlıştı sana gelmem. kalan yanlışlıklar değil midir zaten. karşılaştığımız ilk gün gözlerinde beliren huysuzluğu duyumsamıştım. seni değişmiş görmeyeceğim hiç. görmek de istemiyorum. hep aynı o aşk adamı, töre kaçkını delikanlı. birdenbire gecikmiş çöküntüye dayanamayan byron portresi. ben çürüdüm senin adına durmadan, bilerek. ellerime baktın. çoraktı, çatlaktı. belki tek vurgunluğun gözlerimeydi. onlardı eskitilemeyen. yıpranmazdılar ben isteseydim bile. bir süre oyalanma gücünü veren sana. yakınmıyorum.
yanlışlığın nerede olduğunu tam kestiremeden öleceğim gene de. kin tutmaya ödün vermez bir ölüm olacak, umutlanma. bunalımlarını neye dayandırmak istersen iste, açılmazdın, açılmana yardım edemezdim. tüm cayabildiklerimi ellerine tutuşturmaya kalkışsaydım, nasıl küçülürdüm biliyorum. o bilişi, onurlu alınganlığını yerleştirdiğin yüreğimin suçu ne? biz bir varoluşun içinde ya da dışındaydık, onu hiçbir payanda ayakta tutamazdı. susacaksın kuşkum yok, bu susku’yu senden önce salt unutulmuşluğa götürmeyi diliyorum. kanayan tutkularında neyi parçalasan içinde ben varım, dahası ruhgöçümüne uğrayarak ben olacağım!.. mutluyum, nasıl isterdim bunu bilmeni. bildiğini bilmek umudu, artırmıyor mu sanıyorsun acımı. aynı zamanda şaşkın bir doğa çarpığı. ne iskender’ler imgeledim, ne salvador dali’ler sende. bir gün beni yersiz yücelterek içini rahatlatmaya zaman bırakacağımı da seziyorum. kocadı yüreğim artık, durmaya gönüllü. duymayayım da yanıl, kutsa benden sonra beni, bağışladım şimdiden. masalımızı yazamayacaksın yaşadığıma inandıkça. işin kötüsü, yok olduğuma da inanamayacaksın! gene de esirgeyeceğim seni, kesin ardıma bırakacağım, senin dileğin de bu, öylesine hırpalıyorsun çünkü, değmez bulacak, insanlık tragedyası karşısına çıkarılmış clown fantezisi sayacaksın, bize göre dünyamızın çocuk kalmış sevdasını! oysa, bir kez ölümlü bakışını durdurabilseydin zamansızlıkta... dur, yokla bedenini, bak ne sıcacık! hep kıskandın kendini, kendinden canım aptalım benim. sen hep yanılgı ve yenilgilerden oluştuğun için yaşayabilensin!”
bu da bir tercihtir.insan bazen terk etmenin yükünü taşıyamaz ve bu yükü, bu zorunluluğu başkasına yükler. ayrılmayalım demiyor sonuçta, ben ayrılamam ama bu işi sen yap, beni bırak diyor.
bir sezen aksu şarkısı:
"bazen daha fazladır herşey
bir eşikten atlar insan
yüzüne bakmak istemez yaşam
o kadar azalmıştır anlar
o zaman hemen git radyoyu aç
bir şarkı tut
ya da bi kitap oku mutlaka iyi geliyor
ya da balkona çık bağır bağırabildiğin kadar
zehiri dışarı atmadan
yürek yıkanmıyor
ama fazlada üzülme hayat bitiyor birgün
ayrılıktan kaçılmıyor
hem çok zor hem de çok kısa bir macera ömrüm
ömür imtahanla geçiyor
ben bu yüzden hiç kimseden gidemem
gitmem
unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir
acının insana kattığı değeri bilirim küsemem
acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir
bi şiirden bi sözden bi melodiden bi filmden
geçirip güzelleştirmeden can dayanmıyor
yıldızların o ışıklı fırçası azıcak değmeden
bu şahane hüzün tablosu tamamlanmıyor
ama fazlada üzülme hayat bitiyor birgün
ayrılıktan kaçılmıyor
hem çok zor hemde çok kısa bir macera ömür
ömür imtahanla geçiyor "
"bazen daha fazladır herşey
bir eşikten atlar insan
yüzüne bakmak istemez yaşam
o kadar azalmıştır anlar
o zaman hemen git radyoyu aç
bir şarkı tut
ya da bi kitap oku mutlaka iyi geliyor
ya da balkona çık bağır bağırabildiğin kadar
zehiri dışarı atmadan
yürek yıkanmıyor
ama fazlada üzülme hayat bitiyor birgün
ayrılıktan kaçılmıyor
hem çok zor hem de çok kısa bir macera ömrüm
ömür imtahanla geçiyor
ben bu yüzden hiç kimseden gidemem
gitmem
unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir
acının insana kattığı değeri bilirim küsemem
acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir
bi şiirden bi sözden bi melodiden bi filmden
geçirip güzelleştirmeden can dayanmıyor
yıldızların o ışıklı fırçası azıcak değmeden
bu şahane hüzün tablosu tamamlanmıyor
ama fazlada üzülme hayat bitiyor birgün
ayrılıktan kaçılmıyor
hem çok zor hemde çok kısa bir macera ömür
ömür imtahanla geçiyor "
(bkz: savaşma seviş)
aceleyle girdiğiniz entrydeki hataları gördüğünüzde kaçınılmaz olan şey.
annenizin ömür boyunca üzerinizde,bak sana sütümü helal etmem şeklinde baskı kurmasına yarayan hede. sana bir galon süt alayım da ödeşelim diyesiniz gelir.
(bkz: yaratıcı türk insanı)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?